“Çar Rusiyasının Türkiyə siyasəti” adlı kitabı nəşr edilmişdir.
İnstitutun əməkdaşları tərəfindən “Haldun Tanerin bədii nəsri” (S.Qasımova), “Nazim Hikmət
poeziyasında Şərq” (R.Quliyev), “Mehmet Akif Ərsoy yaradıcılığında sosial problemlərin bədii
təcəssümü” (S.Gündoğdu) adlı monoqrafiyalar və s. kitablar hazırlanaraq çap edilmişdir.
Ümumiyyətlə, İnstitut əməkdaşları türk ədəbiyyatının aktual problemlərinə həsr olunmuş
otuzdan çox kitab, yüzlərlə elmi məqalə, bir o qədər də publisistik yazılar və tərcümə əsərləri çap
etdirmişlər.
Govhar Bakhshaliyeva, corresponding member of ANAS,
Deputy, director of Institute of Oriental Studies
after acad. Ziya Bunyadov ANAS
Objectives, stated on the I Turcological Congress and Development
of Turkology in Institute of Oriental Studies after acad. Ziya Bunyadov ANAS
Summary
Traditions and stated objectives of I Turcological Congress had been always in eyesight of
our orientalists turkologists. It is a fact, that on the Congress 19 topics of different levels of
importance were an object of discussion and listened lectures. Participants of the Congress in their
works paid a great attention to such research fields as contemporary state of study of History of
Turkic peoples and its objectives, results of research on literature and culture of Turkic peoples and
perspectives, state of Turcological centers, their organizational structure, stated work objectives etc.
Orientalist turkologists of Institute of Oriental Studies, which was founded in 1958, had chosen
socio-political, socio-economic and cultural development of Turkey as main direction for their
further researches. Our turkologists were engaged in research of main principles of such actual
problems of the time as Kemalism (ataturkism); republicanism, which left a great trace in all fields
of development of Turkish society in times of the Democratic Republic; secularism (laicism),
etatism, populism, nationalism, and spent a lot of work on its comprehensive coverage in academic
press.
Fikret Türkmen, Prof. Dr.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü E. Öğretim Üyesi
1926, BAKÛ I. TÜRKOLOJİ KONGRESİNİN ÖNCESİ VE SONRASINDA TÜRKİYEDE
YAPILAN ÇALIŞMALAR
1926 Bakû I. Türkoloji Kongresi, gerek hazırlanma aşamasında, gerekse basındaki çeşitli
yorumları ile çok geniş bir yelpazede akisler bulmuştur. Bu yelpaze bazen sadece ortak bir alfabede,
bazen de kültürel ve ideolojik başka bir alanda yankılanmıştır.
1926 yılındaki kongrenin toplanmasına kadar, bu konu hakkında yoğun bir faaliyet vardır. Bu
faaliyetlerin bir kısmı siyasal boyutludur. Bir kısmı da tamamen ortak yazı yani, alfabe ve ortak
edebî dil ile ilgilidir. Bu boyutlarıyla Bakû kongresi halâ üzerine çok konuşulacak ve inceleme
yapılacak önemde bir kongredir.
Kongrenin Türkiye yerine Sovyetler Birliği topraklarında ve Türkoloji adıyla toplanmış
olmasının da çok önemli bir anlamı vardır.
Kongrenin Sovyet hükümetince desteklenmesi ve alınan kararların yönlendirilmesi tamamen
siyasal amaçlıdır. Bu amacın başında, Türkiye ile Türk dünyası arasındaki kültürel ilişkiyi kesmek,
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
30
araya alfabe duvarı çekmek ön plândadır. Moskova, Tanzimat’tan beri Türkiye’deki alfabe
münakaşalarını takip etmiş, aydınların çoğunluğunun Arap alfabesini desteklediklerini, ikdam ve
Tehvid-i Efkâr gibi etkili gazeteleri ve basın yayın organlarının da bu alfabenin, ya ıslah edilerek ya
da aynen devam ettirilmesi yönündeki görüşleri savunduklarını görerek Lâtin harflerinin
alınmayacağı kanaatine varmış olmalıdır. Yine Sovyet hükümetinin, Türkiye Latin alfabesine geçse
bile, daha önceden Sovyetlerdeki Türklerin Latin alfabesine geçişini sağlayarak prestij kazanmak,
Türkolojinin merkezini Sovyetler Birliğine kaydırarak siyasal Pantürkizmi kontrol etmek ve
milliyetçi akımları önlemek isteği de kongrenin desteklenmesi için önemli gerekçelerden biridir.
Bu arada Türkiye’de de bu konuda bir takım görüşmelerin ve faaliyetlerin olduğu
bilinmektedir. Meselâ, 1924 yılında yeniden alevlenen münakaşalar sırasında İzmir milletvekili
Şükrü Saraçoğlu, bütçe görüşmeleri sırasında, Millî Eğitim Bakanı Vasıf Çınar’a alfabe konusunda
Bakanlığın ne düşündüğünü, sormuş; ancak bu soru karşılıksız kalmıştır. Daha sonra Vasıf Çınar,
öğretmenler arasında anket yaptırmıştır, bu ankette öğretmenlerin %96 gibi ezici bir çoğunluğunun
Lâtin alfabesinin alınmasına karşı olduğu görülmüştür.
1925 yılında bu sefer Şükrü Saraçoğlu, Millî Eğitim Bakanı olmuştur. Arap alfabesine açık
bir şekilde karşı çıkmasına rağmen, kendisine aynı soru sorulunca, “Efendiler bendeniz Maarif
Vekiliyim. Ve Maarif Vekili olarak, memleketimizde harfler hakkında birçok cereyanlar olduğu için,
bu cereyanlardan herhangi birisini kuvvet verecek şekilde bu millet kürsüsünde söz söylemeyi
faydalı değil, zararlı görüyorum.” şeklinde cevap vermiştir.
O günlerdeki Şeyh Sait İsyanının başlaması, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının henüz
ayakta olması vs. gibi Arap harflerini destekleyen sebepler, Moskova’nın kanaatini kuvvetlendirici
rol oynamıştır.
Ayrıca İstanbul Üniversitesi hocaları başta olmak üzere, pek çok aydın Lâtin alfabesinin
alınmasına teknik, bilimsel, siyasî hatta ekonomik sebepler göstererek karşı çıkmaktadır. Moskova
Sovyetler Birliği bünyesinde bulunan Türklerin, Türkiye’deki yeni fikirlerden ve yayınlardan
etkilenmesinden çekinmiş olabileceği de düşünülebilir. Bir başka siyasal amaç da onuncu yılını
kutlamaya hazırlanan Sovyet rejiminin yenilik getirmeye öncülük edeceği, eski kültürden
uzaklaşacak yeni kuşağın yeni Sovyet insanı tipine daha çabuk uyum sağlayacağı düşüncesi ile de
destekleme ihtiyacını hissetmiş olabileceği akla gelmektedir.
Bakû I. Türkoloji Kongresi bilindiği gibi 27 Şubat- 6 Mart 1926 tarihleri arasında toplandı.
Ancak bu toplantının yapılması için uzun bir hazırlık aşaması geçirildi. Kongre düşüncesi 1920’lere
kadar gitmektedir. 1920 yılında Bakû’da “Doğu Halkları Kongresi” toplanmış ve bu kongreye bazı
ülkelerden resmî olmaktan çok gayr-ı resmî olarak pek çok delege katılmıştır. Bu arada, Türkiye’den
de bazı delegelerin gizlice bu kongreye katıldığı istihbaratı alınmış, bunun üzerine bir Erzurum
milletvekili “Doğu Cephesi Hakkındaki Bir Soru Önergesi” vermiş, bu önergeye verilen cevapta şöyle
denilmiştir: “Baylar! Sırası gelmişken, yine Doğuyu ilgilendiren bir şeyden söz açacağım. İşitmiş
olacaksınız, son günlerde, Bakû’da uluslararası bir kongre toplanmaktadır. Bizden de oraya
delegeler çağırılıp duruyor. Bu çağrı devlet ve hükümet aracılığı ile değil, doğrudan doğruya halka
seslenilerek halk çağırılıyor. Trabzon’a, Erzurum’a böyle çağrıların geldiğini haber alıyoruz.
Aldığımız bilgiye göre, sınır boylarımızdan bu kongreye katılanlar da var. Her sırası geldikçe
belirttiğim gibi bir daha söylemek ve pekiştirmek isterim ki, biz ülkemizin ve ulusumuzun varlığını ve
bağımsızlığını kurtarmak için karar verdiğimiz zaman kendi görüşlerimize uyuyor, kendi gücümüze
dayanıyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin aldatıcı sözlerine kanarak işe girişmedik.
Bizim görüşlerimiz, herkesçe bilinmektedir ki, Bolşevik ilkeleri değildir. Bolşevik ilkelerini ulusumuza
benimsetmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik. Hiçbir davranışta bulunmadık. Bizim inancımıza
göre, ulusumuzun yaşayıp yükselmesi, ancak kendi içine sindirebileceği, benimseyip hazmedebilmek
imkânı bulacağı ilkelere bağlıdır.” (Türk Dili, S. 194, s. 86, Kasım 1967)
Aynı konuşmanın son paragrafında da “Biz kongrelere gideriz. Her çağrıya gerekirse
katılırız, ama biz katılırız. Demek istiyorum ki ulus adına, yetkili olanlar, kendisine ödev verilenler
katılır. Bu katılmada ulusun temsilcileri olan meclisinizin kararı ile olur. Ancak bu yetki ve ödevle
katılanların verdiği söz, attığı imza geçerli olabilir. Biz, bugün için kendi görüşlerimize,
ulusumuzdan, halkımızdan aldığımız gerçek görüşlere uyarak, davranışlarımızı düzenliyoruz.”
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
31
(Türk Dili, S. 194, s. 87) Görüldüğü gibi, Moskova’nın organize ettiği 1920 Doğu Halkları
Kongresinin amacı Türkiye tarafından bilinmektedir.
I. Türkoloji Kongresinin 1923-1924 yıllarda fikrî temelinin atıldığı, 1925 yılında da
hazırlıkların epeyce ilerlemiş olduğunu görüyoruz.
Eylül 1925’te Türkiye’nin Bakû Konsolosluğu’ndan gelen raporda, özetle şu bilgiler yer
almaktadır: “Önce Kongrenin Moskova’da toplanmasından Ruslar ısrar etmiş, yapılan müzakereler
sonunda Bakû’ya razı olmuşlardır. Ancak kongre işlerinin Milliyetçilere bırakılmaması ve
Komünist Parti direktifinde organize edilmesi şartı getirilmiştir. Müzakere programı yanında, Türk
ve Tatarlarla meskûn Şura Cumhuriyet ve Eyaletlerindeki ilgili kurumlar problemlerin etraflıca
müzakeresi için malzeme hazırlayacaklar. Bunlar ilmî eserler ve vesikalar düzenleyip
neşredeceklerdir. Kitap sergileri açılacaktır. Kongreye 120 şahıs katılacak ve çoğunluk Türk ve
Tatar üyelerden oluşacaktır. Ayrıca, Bilim Akademisi, Şarkiyat Enstitüsü, Üniversiteler ve Pedagoji
Enstitülerinden delegeler katılacak, yabancı ülkelerden özellikle Türkiye ve İran’dan Türkologlar
davet edilecektir.” (Dışişleri Bak. Arşivi, Bakû Şehbenderliğinden Hariciye Vekâletince Yazı, 23
Eylül 1925, No: 875/ 93’ten naklen Bilâl Şimşir, Türk Yazı Devrimi TTK. Yay. 1992, s.118)
Kongrenin başlamasından önce Türkiye’de sert tartışmaların olduğu ancak bunların basına
aynı sertlikte yansımadığı anlaşılmaktadır. Özellikle Sovyetler Birliği dışında yaşayan çeşitli
mülteci kesimden gelen eleştiriler dikkati çekmektedir. Meselâ Kafkas Mültecilerinin yanına organı
olan Yeni Kafkasya Dergisi, “Kongre, Sovyetler Birliği’nde yaşayan Türklere Lâtin yazısının dikte
etmek için Moskova’nın hazırladığı komedidir. Kongre öncesinde Lâtin alfabesi konusunda sürekli
yayın yapması için Moskova direktif vermiştir. Latincelerin gürültü koparmasına ve kongrenin
karar vermesine gerek bile yoktur. Karar Moskova’da çok önceden verilmiştir.” (Yeni Kafkasya,
üçüncü sene no: 7, 6, 2, 1926)
Kongre zabıtları ve Menzel Castagné gibi yabancı bilim adamlarının verdiği bilgilerle
Türkiye’deki az kanıtlardan edindiğimiz bilgiye göre, kongre tertip heyeti 6 Ağustos 1925’te bir
toplantı yaparak, kongrenin Türkistan’ın merkezinde yapılması düşünülmüş, daha sonra bu fikirden
vazgeçilerek, ikinci Kongrenin Semerkant’ta yapılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca I. Kongrenin
Bakû’da ve 25 Aralık 1925’te yapılması kararlaştırılmış ve tespit edilen programla birlikte
Fransızca bir özet davetlilere gönderilmiştir. Meselâ T. Menzel İstanbul’da iken bu daveti almış, o
sırada Bakû’dan yeni dönen Fuat Köprülü de kongre için davette getirmiştir (Joseph Castgne, “Le
Congres de Turkologie…”, s.24-25; Bilal Şimşir, Türk Yazı Devrimi, s. 118-119).
Bu arada Menzel, kongreye katılmak üzere 23 Aralık 1925’te Batum’dan Bakû’ya hareket
etmiş, Köprülü de davete katılamadığı için Menzel’le bir özür mektubu göndermiştir. Başlangıçta
Türkiye’den bu ilk çağrıya ilim adamlarının katılmalarına karar verilmiştir. Fakat daha sonra bundan
vazgeçilmiştir. Muhtemelen alfabe meselesi ile ilgili zor bir durumla karşılaşmamak, ilerideki plânları
etkileyecek uluslararası taahhüde girmemek gibi sebepler bu konuda etkili olmuştur.
Menzel, 3 Ocak 1926’da Bakû’ya ulaşmış, ancak kongrenin tehir edildiğini orada öğrenmiştir.
3-4 Ocak 1926 tarihinden, ön kongre niteliğinde iki gün süren Agamalioğlu başkanlığında bir
toplantı yapılır. Bu toplantıda kongrenin başlangıç tarihi 25 Şubat 1926 olarak tespit edilmiştir. İlk
toplantıya çağrılanlara ek olarak Samayloviç’in verdiği yeni isimlerle ki bunlardan on beşi
yabancıdır, 120-130 kişilik yeni bir liste hazırlanır. Bu toplantıda Odabaş, Baytursun, Berdiyev,
Korkmazov, Memedzade, Pavloviç, Samayloviç birer bildiri sunarlar.
Menzel’in kanaatine göre; Türklerin çoğunluğu, Azeriler ve Türkmenler hariç, Lâtin
alfabesine karşıdır.
Kongre sonunda Çobanzade, Alişîr Nevai’nin 500 yıllığı için 16 eserinin kongreye kadar
yayınlanacağını belirtir. Ancak, Hüseyin Baykara Divanı ile sadece üç eser yayınlanır.
Jübile organizasyonu için 11 kişi görevlendirilir. Menzel, kongrenin Radloff’un şerefine
düzenlenmesi teklifini yapar. Türkler de Gaspıralı İsmail’in de eklenmesini teklif ederler. Her ikisi
de kabul edilir. Burada Menzel “Türkler Radloff’u kıskandılar” diye not düşmektedir. Kongreye
kadar Bakû’da misafir olması ve konferanslar vermesi teklifini kabul etmeyen Menzel, tekrar
İstanbul’a döner ve olanları anlatır. Menzel’in anlattıkları büyük ilgi uyandırır ve kongreye
katılmak isteyenlerin sayısı artar.
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
32
Bu hazırlıklardan sonra İstanbul’un Fuat Köprülü ve Hüseyinzade Ali Bey Türk delegesi
olarak, Bakü I. Türkoloji kongresine katılırlar.
Kongrenin hazırlık safhası sırasında Türk Dünyasındaki dalgalanmalar, müzakere ve
münakaşalar hakkında Halid Said Hocayev’in hatıraların yazdığı eserinde bize yeni bilgiler
vermektedir. (Halid Said Hocayev, Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım)
Bakü Kongresinde Türk ortak edebî dilinin yaratılması konusunda “Osmanlı, Özbek, Kazak
dilleri arasında Sarfça Münasebet” adlı eserini, kongre komitesinin isteği üzerine hazırlamış ve
1926’da Bakû’da neşretmiş olan Halid Said, bu eserinde Fuat Köprülü’nün Kongre sırasında
sunduğu “Türk Dillerinin Edebiyat Dilinin Gelişimi” isimli bildirisini tamamlar nitelikte fikirler
ileri sürmüştür.
Halid Said’in ortak edebî dil için fikirleri şöyledir: “Eğer doğrudan böyle bir şey mümkün
olursa, ne için buna girişmeyelim. Garpta yazılan Türkçe bir eserden, Şarkta olan Türklerinde
istifade etmesini ne için te’min etmeyelim? Kaşgâr’da yazılan bir eserden istifade etmekten
Kırım’da olan Türkleri ne için mahrum edelim? Altın Ordu’da yazılan bir kitaptan Tebriz’de
yaşayan bir Türk ne için mahrum kalsın? Bu hususta düşünmemiz lazım olan yine mühim bir nokta
var. Henüz taassup altında ezilmekte olan birçok Türk Uruğları var. Onlara manevî yardımda
bulunmaya mecburuz. Eğer onlarında anlayabileceği bir dil kabul etmek mümkün olmazsa böyle bir
yardım da mümkün olmayacak.”
Bakû Kongresinin gerek batı dünyasında gerekse Türkiye’deki akisleri üzerinde yeterli bir
çalışmanın yapıldığı söylenemez.
Kongrenin Batı Dünyasındaki akisleri hakkında Theoder Menzel’in, “Die Ergebnisse des I.
Turkologen-Kongresses in Baku”,Körösi Csoma –Archivum II., 1926, ss. 143-162. A. J.
Toynbee’nin The Adoption of the Lâtin in Place of Arabic Alphanet in Turkey and in The Turkische
State Members of the USSR (1918-28) Survey of International Affairs, 1928, London 11929, ss.
224; j. Castagne’nin “Lâtinisation de L’Alphabet Turc dans les Republiques Turko-Tatares de I.
U.R. S.S.” Revue des Etudes İslamiques, Annee, 1927, Cahier III. Paris, 1927; özellikle aynı yazarı,
“Le Mouvement de Lâtinisation dans les Republiques Sovietique Musulmanes et les Pays Voisins”,
Revuedes Etudes İslamiques 1929. Paris; Ettore Rossi’nin “La Questione dell Alfabeto par la
lingua Turche” Oriento Moderno, Anno VII., Nr. 6, Giugno, 1927; Wittek Paul, “Der erste
Kongress der Turkischen Völker”, Berliner Börsen- Courier, Nr. 173, 15 April, 1926 vb. verdikleri
bilgiler son derece önemlidir. Ancak Türkiye’deki akisleri hakkında bilgi çok yetersizdir.
Bakû Kongresinin arkasında Moskova’nın olması dolayısıyla Türkiye’nin oldukça ihtiyatlı
tavrı dikkati çekmektedir.
Türkiye’deki yayınların büyük bir kısmında Lâtin alfabesinin karşısında yer alınmaktadır.
Bunun siyasi olduğu kadar kültürel, teknik ve ekonomik sebepleri üzerinde durulmaktadır.
Atatürk’ün bu konuda ince bir politika izlediği anlaşılmaktadır. Onun izniyle kongreye katılan
Fuat Köprülü, başlangıçta Lâtin alfabesine karşı görüşler ileri sürer. Ancak kongre sırasında tarafsız
kalır. Daha sonra Lâtin alfabesini savunur. Sovyetlerden İstanbul’a gelen Türklerin çoğunluğu Arap
alfabesini savunurlar. Bu konuda Bilâl Şimşir’in Türk Yazı Devrimi adlı eserinde geniş bilgi ve
bibliyografya mevcuttur.
Mustafa Toker, yukarıda sözünü ettiğimiz Halid Said’le ilgili eserinin 28. dipnotunda
Abdulbaki Gölpınarlı’nın Atatürk’le ilgili bir hatırasını anlatmaktadır. Fazıl Agiş’in 1979 yılı
başlarında A. Gölpınarlı’nın Üsküdar’daki evinde bizzat dinlediği olay şu şekilde anlatılmıştır:
“1979 yılı başlarında A. Gölpınarlı’nın Üsküdar’daki evindeyiz. Lâf lâfı açtı ve söz Bakû’da
yapılan Türkoloji Kurultayına geldi. Gölpınarlı’nın bu hususta söylediği şeyler gayet ilgi çekiciydi.
Gölpınarlı özetle şöyle dedi: Atatürk, Köprülü’yü Bakû’ya gönderirken Lâtin harflerini kastederek
‘Emperyalistlerin harflerini kabul etmeyelim, şu anda kullandığımız harfler üzerinde ısrar edelim’
dedi. Bunu söylerken ben de oradaydım. Ama Köprülü, Bakû’da Lâtin harflerinin kabulünü savunur
ve Arap alfabesinin bırakılması gerektiğini ifade eder. Köprülü yurda döndükten sonra Atatürk
Köprülü’yü bu tavrından dolayı tebrik etmiş ve ona imzalı bir portresini hediye etmiştir. Üstünden
onca yıl geçmiş olmasına rağmen, Atatürk’ün bu hususta niçin böyle davrandığını hâlâ
anlayabilmiş değilim.” (M. Toker, s.88,28.dip not)
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
33
Gölpınarlı’nın şahit olduğu ve Köprülü’nün Bakû’da Lâtin harflerini savunduğunu söylediği
bu hatırada, bilgi yanlışları olabilir. Zira Köprülü Bakû’da kesin bir tavır bildirmemiştir.
“Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu- Ankara 1991” adlı bilimsel toplantının bildirilerinin
yayınlandığı kitabın “Tartışmalar ve Açıklamalar” bölümündeki Doç. Dr. Meral Alpay’ın
açıklamasında, İsmet İnönü’ye Bakû Kongresi ile ilgili 1972 yılında bir mektup yazdığını, cevap
olarak daktilo ile yazılmış, fakat imzalanmamış bir yazı aldığını ve bu cevapta İnönü’nün “Bakû
Kongresi ile bizim devrimiz arasında ilişki yoktur.” dediğini nakletmektedir. (S. 92)
Bütün bunlar, Türk hükümetinin kongreye soğuk baktığını göstermektedir. Ancak ilgisiz
görünme, özel bir politika sebebiyle ilgili olmalıdır. Açıklandığı takdirde Moskova’nın Lâtin
harflerine geçişten vazgeçebileceği ihtimali göz önünde bulundurulmuş ve Sovyetler Birliği’ndeki
Türklerin alfabe birliğinin sağlaması amacına yönelik böyle bir politika güdülmüş olabilir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin bu konudaki tavrının açık olarak öğrenilebilmesi için kongre
zabıtlarının yanı sıra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin Azerbaycan temsilcisi olan
Memduh Şevket (Esendal)’ın raporları ve hatıralarının bilmesi gereği ortadadır. Ayrıca bu kongreye
katılanların Halid Said’de olduğu gibi görüş ve hatıralarını araştırmak ve geniş bir çalışma yapmak
zorundayız.
Türk kültürü, dili, alfabesi, tarihi ve siyaseti açısından büyük bir öneme sahip olan Bakû
Kongresi 90. yılında önemine layık bir şekilde yeniden ele alınması hatta yapıldığı şehirlerde yani
Bakû’da ihya edilmesi memnuniyet vericidir.
KAYNAKÇA
1.
1926 Bakü Türkoloji Kurultayı Tutanakları 26 Şubat-6 Mart 1926, (Çev. Kamil V.
Nerimanoğlu-Mustafa Öner), TDK Yayınları, Ankara 2008.
2.
1929 Bakû Türkoloji Kongresinin 70. Yıl Dönümü Toplantısı (29-30 Kasım 1996), TDK
Yayınları, Ankara 1999.
3.
Castagné, Joseph, “Le Congrés de Turkologie de Bakou en Mars 1926”, Revue de Monde
Musulmane, LXIII, 1
e
trimestre.
4.
Hocayev, Halid Said, Yeni Elifba Yollarında Eski Duygu ve Hatıralarım, (Haz. Mustafa
Toker-Ufuk Deniz Aşçı), TDK Yayını, Ankara 2006.
5.
Rossi, Ettore, “II Nuovo Alfabeto Latino Introdutto in Turchia” Oriento Moderno, Anno IX,
Nr. I, Genaio 1929.
6.
Şimşir, Bilal, Türk Yazı Devrimi, TTK Yayınları, Ankara 1992.
7.
Türk Harf Devrimi Üzerine-İncelemeler, AKM Yayınları, Ankara 2006.
8.
Toynbee, Arnold J., “The Adoption of the Latin in place of the Arabic Alphabet in Turkey
and in the Turkish States Members of the USSR (1918-1928)” in Survey of International
Affairs, 1928,
9.
London 1929.
I Türkoloji Qurultayın 90 illiyinə həsr olunmuş beynəlxalq konfrans:
TÜRKOLOJİ ELMİ-MƏDƏNİ HƏRƏKATDA ORTAQ DƏYƏRLƏR VƏ YENİ ÇAĞIRIŞLAR (I hissə)
34
Hülya Kasapoğlu Çengel, Prof. Dr.
Gazi Üniversitesi Türkiyat Uygulama ve Araştırma Merkezi
hcengel2001@yahoo.com
BİRİNCİ TÜRKOLOJİ KURULTAYI’NIN 90. YILINDA KASIM TINISTANOV’UN
ALFABE VE TERİM ÇALIŞMALARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Alfabe ve terim konuları, 1926 yılında Bakü’de gerçekleştirilen Birinci Türkoloji
Kurultayı’nda tartışılmış ve bu konuda ciddi kararlar alınmıştır. Türk yazı dillerinin geleceğinin
tartışıldığı bu Kurultay’da Kırgız milli alfabesinin temelini atan Kasım Tınıstanov ve İşenali
Arabayev de birer bildiri sunmuşlardır.
Kasım Tınıstanov, Kırgız millî alfabesinin mimarı ve Kırgız dilbilimcisi olarak Türkoloji
tarihinde önemli bir yere sahiptir. Eğitimci, yazar, şair, dramaturg, gazeteci ve akademisyen
kişiliğiyle halkı için büyük hizmetlerde bulunmuştur.
Tınıstanov, 1901 yılında Kırgızistan’nın Çırpıktı köyünde dünyaya gelmiştir. Onun tahsil
hayatı, 1916 yılının bahar aylarında Kırgızistan’ın doğu bölgelerinde Çarlık rejimine karşı çıkan Dostları ilə paylaş: |