doğan yenidoğanların İntrauterin büyüme gelişme eğrilerinin oluşturulması [Creating the intrauterine growth curves of newborns, who was born in the 28-42 th weeks of the pregnancy at Cerrahpaşa Medical Faculty of Istanbul University.] /Cem Aslan
Danışman:Yrd. Doç. Dr.Ahmet Yüceokur
Yer Bilgisi:İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Tıp Fakültesi-Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Konu Başlıkları:Halk Sağlığı-Kadın Hastalıkları ve Doğum-Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Dizin Terimleri:Fetal büyüme gecikmesi=Fetal growth retardation-Büyüme eğrileri=Growth curves-Gebelik= Pregnancy
Onaylandı,Tıpta Uzmanlık,Türkçe,2010,104 s.
tez no:248580 tam metin:21.03.2013 tarihine dek kısıtlı
İntrauterin büyüme egrilerini olusturmayı amaçladıgımız çalısmamızda İ.Ü. CTF Hastanesinde 2006-2007 yıllarında dogmus olan çalısma kriterlerimize uygun ( 28-42. gebelik haftalarında dogmus, canlı, tekiz) 873' ü erkek, 833' ü kız 1706 yenidoganın dosyası incelenmistir.
En düsük ve en yüksek dogum agrılıgı, boy ve bas çevresi degerleri sırasıyla; 730 g. - 5200 g.,30 cm. - 58 cm., 24 cm. - 39 cm. bulunmustur. Anne yasları 15- 46, anne boyları 140 cm. - 180 cm. ve dogum öncesi anne kilolarıda 42 kg.- 127 kg. arasında degismektedir.
Elde edilen antropometrik ölçümler bilgisayar ortamına aktarılarak 28-42. gebelik haftalarına ait büyüme egrileri olusturulmus bu egriler kabul görmüs egrilerle kıyaslanmıstır.
İntrauterin büyümeyi etkiledigi düsünülen birçok parametre incelenmis ve bizden önce yapılmıs çalısmalarla uyumlu sonuçlar elde edilmistir. ( erkek bebekler, anne yası 35 olan bebekler, annesi sigara içmeyen bebekler, 2. yada daha üstü gebelikden sonra dogan bebekler, annesi üniversite mezunu olanlar, sosyoekonomik durumu iyi olanlar, anne boyu ve kilosu yüksek olanlar, annesi DM olan yada GD öyküsü olanlar, oligohidramnios, preeklampsi, eklampsi öyküsü olmayan bebekler..... diger bebeklere göre anlamlı derecede daha yüksek dogum ölçülerine sahiptirler )
Olusturdugumuz CTF intrauterin büyüme egrilerini bu konuda yapılmıs ilk çalısma olan ve halen yaygın bir sekilde kullanılan 1963 Lubchenco egrileri ile karsılastırdık. 1706 olgunun CTF egrilerine göre 81 kız, 82 erkek olmak üzere 163 tanesi SGA (Small for Gestational Age) görünmesine ragmen Lubchenco egrilerine göre bu 1706 olgudan sadece 26 kız ve 41 erkek yani 63 tanesi SGA görünmekteydi. Aynı sekilde 1706 olgudan CTF egrilerine göre 83 kız ve 96 erkek toplamda 179 LGA (Large for Gestational Age) olgusu bulunurken Lubchenco egrilerine göre 169 kız ve 193 erkek toplam 362 bebek LGA olarak bulundu. Lubchenco egrisinin AGA (Appropriate for Gestational Age ) dedigi 100 (% 5,9) bebek CTF egrilerinde SGA olarak gözükürken; CTF egrilerinin AGA olarak buldugu 183 (%10,1) bebekde Lubchenco egrilerinde LGA olarak bulundu. UGR (ntrauterine Growth Retardation) sıklıgı kullanılan intrauterin büyüme egrisine göre anlamlı farklılık gösterebilir. Gebelik haftasına göre dogum agırlıgı standartları toplumlar arasında farklılık gösterir ve zaman içinde bu standartlar yasanan çaga göre degisebilir. Her toplumun, her etnik grubun, her ırkın, her ülkenin ve cinsiyetlerin kendine özgü büyüme egrilerine ihtiyacı vardır ve bu egriler maternal risk faktörleri, cografi özellikler göz önüne alınarak olusturulmalıdır.
8-Erzurum‘da çalışan hekimlerde tükenmişlik düzeyi ve sosyo-demografik değişkenlerle ilişkisi [Burnout among medical doctors working at erzurum and its relation with socio-demografhic variables.] /Zahide Koşan
Danışman:Prof. Dr.Asuman Güraksın
Yer Bilgisi:Atatürk Üniversitesi-Tıp Fakültesi-Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Konu Başlıkları:Halk Sağlığı
Onaylandı,Tıpta Uzmanlık,Türkçe,2010,120 s.
tez no:248396 tam metin:29.03.2013 tarihine dek kısıtlı
Özet
Araştırma 2007 yılında Erzurum’da çalışan hekimlerin tükenmişlik düzeyini ölçmek ve buna etki eden etmenleri belirlemek amacıyla kesitsel olarak planlanmıştır. Erzurum il genelinde Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneler ve sağlık ocakları, Üniversite hastaneleri ve özel hastanelerde görev yapan hekimler araştırma kapsamına alınmıştır. Sağlık müdürlüğünden, tıp fakültesi personel müdürlüğünden, özel hastane başhekimliklerinden elde edilen listelerden 1166 hekimin görev yaptığı tespit edilmiştir. Araştırmanın örneklemi, ½ oranında sistematik örneklem yöntemi ile belirlenmiş ve 711 hekime anket uygulanmıştır.
Araştırmada hekimlerin sosyo-demografik özellikleriyle, çalışma koşulları, alışkanlıkları, boş zaman uğraşıları ile ilgili bilgileri toplamaya yönelik kişisel bilgi formu ve Maslach tükenmişlik ölçeği kullanılmıştır.
MTÖ alt boyutları normal dağılıma uymadığı için nonparametrik testler (Kruskall- Wallis ve Mann Withney U testi ) uygulanmıştır. MTÖ’nün alt boyutlarının birbiri ile olan ilişkilerinin ve bazı sayısal değişkenlerin ( yaş, çocuk sayısı, meslekte toplam çalışılan süre, son kurumda toplam çalışılan süre ve aylık nöbet sayısı) değerlendirilmesi için Spearman sıralı korelasyon analizi yapılmıştır. Duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı puanı median değerinden ikiye bölünerek değişkenler, ikili değişken haline getirilmiş ve diğer bağımsız değişkenlerin puanlar üzerindeki etkisi lojistik regresyon analizi ile ölçülmüştür. Düşük olanlar referans kabul edilip diğer bağımsız değişkenlerle birlikte binary lojistik regresyon analizine alınmıştır.
Çalışmaya katılan hekimlerin %49.0’unun Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarda, %46.4’ünün üniversitede, %4.6’sının özel sağlık kuruluşlarında çalıştıkları; Hekimlerin yaklaşık olarak %60’ının 34 yaş ve altında olduğu %65’i erkek olduğu, %72.9’unun evli, evli olan hekimlerin %81.9’unun çocuğunun olduğu saptanmıştır. Hekimlerin %75.9’unun eşlerinin çalıştığı ve %20.3’ünün yönetimle ilgili görevlerinin olduğu, %42.9’unun meslekte toplam hizmet yılının 6 yıl ve altında olduğu, % 73.8’inin ise halen çalıştığı kurumdaki hizmet yılının 6 yıl ve altında olduğu belirlenmiştir. Hekimlerin %57.1’inin nöbet tuttuğu, nöbet tutanların %43.7’sinin aylık nöbet sayısının 6 ve üzerinde olduğu, %85.2’sinin mesleğini isteyerek seçtiği, %47.5’inin doğru seçim yaptığını düşündüğü, %54.6’sının ise çocuğunun hekim olmasını istemediği belirlenmiştir.
Duygusal Tükenme ve duyarsızlaşma ile aylık nöbet sayısı arasında pozitif yönde önemli bir korelasyon saptanırken, hekimlerin yaşı, çocuk sayısı, meslekte toplam çalışılan süre arasında istatistiksel olarak negatif yönde önemli bir korelasyon olduğu gözlenmiştir.
Kişisel başarı puanı ile yaş, çocuk sayısı, meslekte çalışılan süre ve son kurumda çalışılan süre arasında pozitif yönde bir korelasyon saptanırken, aylık nöbet sayısı arasında negatif yönde bir korelasyon olduğu gözlenmiştir.
Çalışmamıza katılan hekimlerde, tükenmişliğin üç alt boyutu olan duygusal tükenme (15.6 ± 7.0), duyarsızlaşma (5.7 ± 3.9) ve kişisel başarı noksanlığı (21.0 ± 4.4) düşük düzeyde bulunmuştur. Tükenmeyi en çok yaşayan grubun araştırma görevlilerinin olduğu bulunmuştur. Yaşla birlikte çalışmamıza katılan hekimlerin tükenme düzeyleri azalırken kişisel başarı düzeyleri artmaktadır. Özel hastanelerde çalışan hekimlerin tükenme düzeyleri en düşük grup olduğunu tespit edilmiştir. Mesleğini kendi isteğiyle seçtiğini belirten hekimlerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşmayı daha az yaşadıkları saptanmıştır. Çocuğunun hekim olmasını isteyen hekimlerin tükenme düzeylerinin düşük olduğu saptanmıştır.
Sonuç olarak; fiziksel, duygusal ve zihinsel bulgu ve belirtilerle kendini gösteren tükenmişlik, erken tanınmazsa ciddi sağlık sorunlarına yol açarak hekimlerin çalışma performanslarını olumsuz yönde etkileyebilir. En önemli nedeninin çalışma ortamındaki aşırı iş yükü ve bunun sonucu oluşan stres olduğu düşünülen tükenmişlik kamu kurumlarında daha çok yaşanmaktadır. Kamu kurumlarındaki organizasyon bozuklukları, sosyal desteğin yeterince sağlanamaması, ekip anlayışının eksikliği ve iletişim sorunları buna yol açan önemli etmenlerdir. Hekimlerin yakınmaları dikkate alınarak çözüm yolları geliştirilmeli, özlük hakları iyileştirilerek maaşları hakettiği düzeye çıkarılmalı, çalışma koşulları süratle iyileştirilmeli, üzerlerindeki aşırı iş yükü yeterli isdihtam sağlanarak azaltılmalı, hekimlerin kendilerini ifade edebilmeleri sağlanabilmeli, nöbet yükleri azaltılmalı ve nöbet ertesi izin kullanmaları sağlanmalıdır.
Tükenmişlikle baş etmek için bir yandan gevşeme teknikleri gibi bireysel yöntemler kullanılabilir diğer yandan da sosyal destek grupları kurarak benzer koşullar altındaki hekimlerin iş ortamlarının zorlukları ve stresle baş etme yollarını karşılıklı tartışmaları ve fikir alışverişinde bulunmaları sağlanabilir.
9-Trabzon ilinde 40 yaş ve üzeri erişkinlerin tetanoz antitoksin düzeyleri ve etkileyen faktörler [Effecting factors of tetanus antitoksin levels among adults over 40 years of age in Trabzon, Turkey ] /Asuman Yavuzyılmaz
Danışman:Prof. Dr.Gamze ÇAN
Yer Bilgisi:Karadeniz Teknik Üniversitesi-Tıp Fakültesi-Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Konu Başlıkları:Halk Sağlığı
Dizin Terimleri:Tetanoz=Tetanus
Onaylandı,Tıpta Uzmanlık,Türkçe,2010,91 s.
tez no:248702 tam metin var YÖKSİS
Özet
Tetanoz, yüksek mortalite hızına sahip ve aşıyla önlenebilen bir hastalıktır. Gelişmekte olan ülkelerde gençlerde, yenidoğanlarda ve çocuklarda sıktır. Gelişmiş ülkelerde ise aşılanmamış ya da yetersiz aşılanan erişkinlerde daha fazla görülmektedir. Bu çalışmada Trabzon ilinde yaşayan 40 yaş ve üzeri erişkinlerde tetanoz antitoksin düzeylerinin saptanması amaçlanmıştır.
Kesitsel tipteki bu çalışma Ağustos 2007- Ağustos 2008 tarihleri arasında Trabzon il merkezi ve 9 ilçesindeki 40 yaş ve üzeri erişkinlerde yapılmıştır. Örneklem büyüklüğü, %50 prevalans, %95 güven aralığı ve %3 sapma ile en az 1067 olarak hesaplandı. Yaş, cinsiyet ve yerleşim yerlerine göre tabakalandırılıp, seçilen örneğin çalışmaya katılmayı reddetme, kan vermeye gelmeme ve ankette eksik bilgileri olması gibi olasılıklar düşünülerek 1320 kişi alınması planlanmıştır. Çalışma 40 yaş ve üzeri 1292 erişkinde yapılmıştır (Katılım orantısı %97,9). Oluşturulan anket tüm kişilere yüzyüze görüşme tekniğiyle doldurulmuştur. Ankette yaş, cinsiyet, medeni durum, eğitim durumu, meslek, aylık gelir düzeyi, yerleşim yeri, tetanoza karşı aşılanma durumları sorgulanmıştır. Kan örnekleri alınarak Elisa yöntemiyle serumlardan tetanoz IgG çalışılmıştır. Tetanoz antikor düzeyi 0,1IU/ml üzerinde olanlar tetanoza karşı bağışık olarak kabul edilmiştir. Sosyodemografik özelliklere ve tetanoz aşılaması öyküsüne göre tetanoz antikor düzeylerinin karşılaştırılmasında ki-kare testi kullanılmıştır. Koruyucu düzeyde antikor titresine sahip olma ve tetanoz aşısı yapılmaması üzerine etkili faktörleri belirlemek için lojistik regresyon analizi yapılmıştır.
Çalışmaya 673’ü (%52,1) kadın, 619’u (%47,9) erkek olmak üzere toplam 1292 kişi katılmış olup, yaş ortalamaları 55,3±11,5 yıldır. Katılımcıların %48,3’ünün antikor düzeyleri koruyucu değerin altında, %51,7’sinin koruyucu düzeyde olduğu saptanmıştır. Kadınların %46,5’inde, erkeklerin %57,4’ünde tetanoz antikor düzeyleri 0,1 IU/ml üzerinde olup aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0,0005). Yaş gruplarına göre değerlendirildiğinde, 40-44 yaş grubunda %86,0 olan koruyuculuk düzeyinin ilerleyen yaşlarla birlikte, özellikle de 50 yaşından sonra giderek azaldığı, 75 yaş ve üzerinde %23,0’a düştüğü saptanmıştır (p<0,0005). Eğitim durumu, medeni durum, meslek ve gelir düzeylerine göre tetanoz antikor düzeyi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (sırasıyla p<0,0005, p<0,0005, p<0,0005, p<0,0005). Yerleşim yerine göre tetanoz hastalığına karşı koruyuculuk açısından fark tespit edilmemiştir (p=0,825). Tetanoza karşı aşılanma öyküsü olanların %66,3’ünde, aşılanmayanların %34,1’inde tetanoz antikor titreleri koruyucu düzeyde olup aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0,0005). Koruyucu antikor düzeyine sahip olma durumunun erkeklerde kadınlara göre 1,6 kat, aşı yaptırma öyküsü olanlarda olmayanlara göre 3 kat daha fazla olduğu saptanmıştır.
Sonuç olarak, ilerleyen yaşla birlikte tetanoz antikor düzeylerinin azaldığı tespit edilmiştir. Tetanoza karşı korunmanın en etkili yolu aşı olduğundan, 40 yaş üzeri kişiler her ne sebeple olursa olsun sağlık kurumlarına başvurduklarında tetanoza karşı aşılanma öyküleri sorgulanmalı, eksik aşılılar ve aşılanmamış olanlar uygun aşı programına alınmalıdır.
10-Kayseri il merkezinde yaşayan 15-49 yaş arası kadınlarda premenstruel sendrom prevalansı ve etkileyen faktörler[Prevalence of premenstrual syndrome in women aged 15-49 years living in Kayseri] /Serpil Poyrazoğlu
Danışman:Prof. Dr.Osman Günay
Yer Bilgisi:Erciyes Üniversitesi-Tıp Fakültesi-Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Konu Başlıkları:Halk Sağlığı
Onaylandı,Tıpta Uzmanlık,Türkçe,2010,90 s.
tez no:248955 tam metin var YÖKSİS
Özet
Amaç:Kayseri il merkezi’nde yaşayan 15-49 yaş arası kadınlarda PMS prevalansını saptamak, PMS’nin, kadınların sosyodemografik özellikleri, alışkanlıkları ve beslenme şekilleri ile birlikteliğini irdelemektir.
Gereç ve Yöntem:Kesitsel tipteki bu araştırmada Kayseri il merkezi’nden küme örneklem yöntemi ile seçilen 1019 kadınla görüşülerek sosyodemografik anket ve premenstruel sendrom ölçeği uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde kümeleme analizi, ki-kare, student t testi ve tek yönlü ANOVA testi (post hoc Tukey ve Tamhane T2 testi) kullanılmıştır. Bağımsız değişkenlerin PMS durumuna etkisini değerlendirmek için korelasyon analizi uygulandı. Tüm analizlerde p<0.05 değerleri anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bulgular:Araştırma grubundaki kadınların yaş ortalaması 31.0±9.4 olarak bulunmuştur. Kadınların %65.3’ü premenstruel dönemde kendini diğer günlere göre daha kötü hissettiğini, bu kadınların %57.9’u bu şikayetler nedeni ile günlük yaşantılarının, %43,3’ü başkaları ile ilişkilerinin %78.3’ü ise yaşam kalitelerinin etkilendiğini söylemişlerdir. Kadınların premenstruel dönemde sık karşılaştıkları şikâyetlerden kendini yorgun hissetme, sinirlilik hissi, can sıkılması, tatlı- unlu yiyeceklere ilgi artışı ve kendini şişmiş hissetme ilk sıralarda yer almıştır. Araştırma grubundaki kadınların %52.9’u anne veya kız kardeşinin premenstruel dönemde şikayetleri olduğunu belirtmiştir. Verilerin değerlendirilmesi sonucunda PMS prevalansı %39.8 olarak bulunmuştur.
Kadınların sağlık algıları kötüleştikçe PMS sıklığının arttığı, anne veya kız kardeşinde tarif edilen sıkıntılara benzer sıkıntılar olduğunu söyleyen kadınlarda PMS’nin anlamlı derecede yüksek olduğu gözlenmiş ve semptomlar, kadınların %39.1’inde hafif, %40.4’ünde orta, %20.5’inde ağır olarak değerlendirilmiştir
Sonuç:Kayseri ilinde 15-49 yaş arası kadınlarda PMS prevalansı %39.8’dir. Sigara içenlerde, sağlık algısı kötü olanlarda, çalışanlarda, anne veya kız kardeşinde premenstrüel şikâyet olan kadınlarda PMS sıklığının ve şiddetinin arttığı bulunmuştur.
Etiyolojisi hala aydınlatılamamış olan PMS’nin kadınların yaşamında ne gibi sonuçlar doğurabileceği tam olarak bilinmemektedir. Tanıda kullanılabilecek kabul edilmiş yöntem eksikliği ve kadınlar tarafından bu semptomların normal olarak algılanması tanıda gecikmelere neden olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Premenstruel sendrom, prevalans, etkileyen faktörler, premenstruel sendrom ölçeği.
11-Samsun merkez A1 tipi 112 acil istasyonlarının hizmet alanı kapsayıcılığının CBS ile değerlendirilmesi [An analysis using gis of the sufficiency of the catchment areas of A1 112 stations in the center of Samsun, Turkey] / Özlem Terzi
Danışman:Doç. Dr.Sevgi Canbaz
Yer Bilgisi:Ondokuz Mayıs Üniversitesi-Tıp Fakültesi-Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Konu Başlıkları:Halk Sağlığı
Dizin Terimleri:Acil servis=Emergency service-Hizmet=Service-Coğrafi bilgi sistemleri=Geographic information systems-Yeterlilik=Sufficiency
Onaylandı,Tıpta Uzmanlık,Türkçe,2010,151 s.
tez no:260100 tam metin var YÖKSİS
Özet
Giriş-amaç: Acil müdahale gerektiren hastalık, kaza, afet ve benzeri durumlarda, sağlık hizmeti ihtiyaç duyan kişiye erken dönemde ulaşma ve uygun müdahale hayat kurtarıcı olabilmektedir. Acil bir çağrıya ambulansların kritik sürede ulaşabilmesi için acil yardım istasyonlarının yerleşim yeri büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada Samsun Merkez A1 tipi 112 acil istasyonlarının hizmet alanlarının kapsayıcılığının coğrafi bilgi sistemleri ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan ve 01 0cak-31 Aralık 2009 tarihleri arasındaki verilerle yapılması planlanan bu çalışma, Samsun il merkezinde yapılmıştır. Gerekli yasal izinler alındıktan sonra, 112 Acil Sağlık Hizmetleri Şubesi Başhekimliği’nden elde edilen veriler önce SPSS paket programları ile analiz edilmiş, daha sonra adres verileri ile bazı niteliksel veriler coğrafik veri tabanına aktarılmış ve buffer analizi ile belirlenen kritik sürelerde istasyonlara ait hizmet alanları tespit edilmiştir.
Bulgular: 2005-2009 yıllarında Samsun ilinde istasyon ve ambulans sayılarının artması ile istasyon ve ambulans başına düşen nüfusun azaldığı bulunmuştur. 2009 yılına ait toplam 38.456 çağrı değerlendirildiğinde; 112 acil çağrı yoğunlukları 0,04 çağrı/hektar, 30,7 çağrı/1000 kişi ve 105,4 çağrı/gün olarak hesaplanmıştır. Tüm istasyonlara gelen acil çağrılar değerlendirildiğinde; en sık nedenin %42,9 ile sağlık tedbirleri, protokol, intihar, yangın gibi nedenler olduğu; en sık çağrı sonucunun ise % 86,8 ile hastaneye nakil ve hastaneler arası nakil olduğu belirlenmiştir. Ambulansların, çağrıların %87,3’üne 10 dk ve altı süresinde ulaştığı tespit edilmiştir. A1 tipi istasyonların yanıtladığı 11.506 çağrıdan detaylı adres bilgilerine ulaşılan 10.546 (%91,7) çağrının ilçelere göre dağılımı incelendiğinde, çağrıların 7.072 (% 67,0)’sinin İlkadım, 1.790 (%17,0)’ının Atakum ve 1.684 (% 16,0)’ünün de Canik ilçe sınırları içerisinde yer aldığı belirlenmiştir. Tüm istasyonlarda çağrı nedenleri içinde medikal nedenler ilk sırada yer almıştır. İstasyonların her biri için belirlenen 10 dk’lık hizmet alanlarının tamamı yerleşim alanının % 76,9‘unu, nüfusun %97,9’unu ve tüm acil çağrıların %99,2’sini kapsadığı saptanmıştır.
Sonuç- Öneriler: Samsun il merkezinde hizmet veren A1 tipi 112 acil sağlık istasyonları 10 dk’lık kritik müdahale süresinde nüfusun tamamına yakın kısmına ulaşabilmektedir. Elde edilen verilere göre; yakın zamanda istasyonların yerlerinde bir değişiklik önerilmemekle birlikte, yeni yerleşim yerleri ve nüfus artışları göz önüne alınarak uzun vadede benzer çalışmaların tekrarlanmasının uygun olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
12-
Dostları ilə paylaş: |