İmmün Sistemin Tanıtımı
|
Nurşen DÜZGÜN
İmmünite, yabancı ve zararlı olan her türlü maddeye (mikroorganizma, protein ve polisakkarid gibi) karşı
organizmanın verdiği reaksiyonu tanımlayan bir kavramdır.
İmmün yanıt yabancı madde ile karşılaşmada immün sistem hücre ve moleküllerinin karşılıklı ve düzenli
etkileşimleriyle ortaya çıkan savunmadır. İmmün yanıtı başlatan yabancı maddeler antijen veya immünojen olabilir.
İmmunojen terimi, sadece immün yanıt oluşturma yeteneğindeki herhangi bir madde için kullanılır. Antijen ise
daha ziyade bir molekülün, spesifik immünitenin ürünleri ile reaksiyona girebilme yeteneğini tanımlar, her zaman
spesifik immüniteyi oluşturması beklenmez. Bütün immünojenlerin antijen olduğu ifade edilir, ancak bunun aksi
her zaman geçerli olmayabilir. Yeryüzünde yaklaşık 10
9
sayıda antijenin var olduğu kabul edilmektedir. Hastalık
yapan mikroorganizmaların çoğu iyi bir antijen yapısındadır.
İmmün yanıt normalde bireyi infeksiyonlardan ve yabancı olan maddelerden korur. İmmün sistem vücudun
hemen her yerinde karşılaştığı sayısız yabancı antijene karşı savunma yapmak zorundadır. Bu nedenle immün
sistem hücrelerinin kan, lenf ve dokular arasında dolaşabilme ve gerekli bölgelerde yerleşebilme özellikleri
savunmada dinamik bir ağ oluşturur. Antijenin vücuda giriş yeri,oluşacak immün yanıtı etkiler. Deri yoluyla alınan
antijenler, bu dokudaki makrofajlar (Langerhans hücre) ile tanınır ve lenfatik yoldan bölgesel lenf düğümlerine
taşınır ve immün yanıt hem antijenin giriş yerinde hemde ilişkili lenf bezinde başlar. Kan dolaşımı ile giren antijenler
dalaktaki makrofajlarca tanınır. Solunum yolu, gastrointestinal kanal mukozasından girenler ise bölgedeki mukoza
ilişkili lenfoid doku ile temas eder ve burada gerekli immün yanıt gelişir. İmmün yanıt nerede başlamış olursa
olsun kan ve lenf yolu ile diğer bölgelere ulaşır.
I. Antijen
Organizmaya girdiklerinde immün yanıt oluşturan ve sonucunda ortaya çıkan antikor ve hücre yüzey molekülleri
ile birleşme özelliği gösteren, organizmanın yapısına yabancı olan maddelerdir. Antijenin özgüllüğünü belirleyen
ve kendisine özgül olan antikorları ile birleşmesini sağlayan kimyasal grup/gruplara, epitop/epitoplar adı verilir.
Bir antijen molekülünün birden fazla epitopu bulunur. Antijenin immünojenitesini belirleyen pekçok özellik vardır.
Antijene ait olanlar; kimyasal yapı ve heterojenite, konak için yabancı olma, konakta kalıcı olma, moleküler ağırlık,
elektriki yük, antijenin dozu ve giriş yolu. Konakçıya ait özellikler; genetik ve yaş olarak ifade edilir. Antijenler,
protein, karbonhidrat, lipid, nükleik asit yapısında olabilir. Timus (T lenfosit) bağımlı antijenler protein yapısındadır.
Timus bağımsız olanlar lipid, polisakkarid yapısındadır. Mikroorganizma antijenleri dışında, izoantijenler (kan grubu
antijenleri ve doku uygunluğu antijenleri) aynı türdeki canlılarda bulunan ancak farklı yapıdaki antijenlerdir. Normal
şartlarda vücudun kendine ait antijenlere (otoantijenler) immün cevap oluşmaz. Bazı patolojik durumlarda
otoantijenlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerinde değişiklikler sonucunda immün cevap oluştuğunda otoimmmün
hastalıklar gelişebilir. Hapten tek başına antikor yanıtı oluşturmayan, taşıyıcı (carrier) ile birlikte olduğunda immün
yanıta yol açabilen kimyasal moleküllerdir.
II. İmmün Yanıtın Özellikleri
Spesifite: Antijenlerin lenfositler tarafından spesifik olarak tanınan kısımlarına “antijenik determinant” ya da epitop
adı verilir. Henüz spesifik antijen ile karşılaşmamış bir konakçıda her türlü antijeni tanıyıp reaksiyon verebilecek,
antijen spesifik lenfosit klonları bulunur. Yabancı antijen organizmaya girdiğinde kendine özgü yüzey reseptörünü
taşıyan lenfosit klonunu seçer ve aktive olur, çoğalır bir kısmı bellek hücresi, bir kısmı hafıza hücresi olarak
farklılaşır. Bu olaya “primer immün yanıt” denir. Aynı antijen ile tekrar karşılaşmada; önceki karşılaşmada
gerçekleşen immünizasyon sonucu, antijen spesifik lenfositlerin klonal olarak genişlemesi ile immün yanıt daha
erken ve daha kuvvetli gelişir. Buna “sekonder immün yanıt” adı verilir.
|
97
Çeşitlilik(Diversity): Memelilerde immün sistemin 10
9
farklı antijeni tanıma kapasitesi bulunduğu düşünülmektedir.
Bu özellik “Lenfosit Repertuarı” olarak bilinir. Bir klondaki lenfositlerin antijeni tanıyan reseptörleri aynıdır. Her
lenfosit klonunun antijen reseptöründe antijen bağlanma yerinin farklı olması repertuarın ne kadar geniş olabileceğini
göstermektedir.
Hafıza (Bellek): İmmün sistemin bir antijenle tekrar karşılaşmasında daha kuvvetli ve hızlı immün yanıtını sağlar.
Bu özelliğe immünolojik bellek veya immunolojik hafıza denilir. Antijene her maruziyet o antijen için spesifik olan
klonun veya klonların artmasına yol açar. Antijenik uyarı ile oluşan bellek hücreleri uzun ömürlüdür.
Otoregülasyon: Antijenik uyarıyı takiben normal immün yanıt kendi kendini sınırlar. İmmün yanıtın amacı zararlı
olanı ve onu taşıyan hücreyi yok etmektir. Amacına ulaştığında antijenik uyarı ortadan kalkmış olacağından
immün yanıt tamamlanmış olur.
Kendini (self’i) yabancı olandan ayırt etme (self-non self ayrımı). İmmün sistem kendine ait olan antijenleri
yabancılardan ayırt etme özelliğini lenfositlerin gelişme sürecinde primer lenfoid organlarda kazanır. Kendine ait
yapılara karşı immün yanıt vermez. Bu duruma self tolerans veya immün tolerans denir. Self toleransın bozulması
ile otoimmün hastalıklar gelişebilir.
III. İmmün Tolerans
İmmün yanıtı tetikleyen antijenlere immunojen, tolerans sağlayan antijenlere tolerojen adı verilir. Başlıca tolerans
gösterilen antijenler self antijenler, besin maddeleri, kommensal bakterilerdir. İmmün yetenekli konakçının kendi
(self) antijenlerine karşı immün yanıt oluşturmaması,’self tolerans’olarak ifade edilir. İki şekilde gelişir.
1. Santral tolerans; T lenfositlerin timusta olgunlaşma sürecinde self antijenlerle reaksiyona giren immatür
lenfositler yok edilir (klonal delesyon). Kemik iliğinde ise immatür B lenfositlerin delesyonu ve reseptör editing
(kurgulama) ile santral B hücre toleransı sağlanır.
2. Periferik tolerans; timusta delesyondan kaçan self reaktif lenfositler, periferik lenfoid organlarda klonal anerji,
klonal ignorance, regülatör T hücreleri ve süpresör sitokinler gibi bazı mekanizmalarla kontrol altında tutulurlar.
Periferik lenfoid organlarda self reaktif olan matür B lenfositler anerji, delesyon ve folliküler dışlama gibi
mekanizmalarla periferik B hücre toleransı gerçekleşir.
İmmün sistem ile hiç karşılaşmamış olan self antijenler (sekestre antijenler), bulundukları dokularda travma,
infeksiyon, inflamasyon veya iskemi gibi nedenlerle ortaya çıkabilir. Bu self antijenlerin ilk kez immün sistem ile
karşılaşması spesifik immün yanıtı oluşturur ve klinik patolojiler ortaya çıkar. Örneğin sempatik oftalmi, orşit ve
deneysel ensefalit.
Tolerans mekanizmalarındaki bozukluklar sonucu vücudun kendi yapılarına karşı kontrol edilemeyen yanıtı,
otoimmün reaksiyonlar ve doku/organ hasarı ile sistemik veya organa özgü ‘otoimmün hastalıklar’ ortaya çıkabilir.
IV. İmmün Sistemin Organları ve Hücreleri
İmmün sistemin organ ve dokuları başlıca iki grupta toplanır.1- Santral lenfoid organlar: kemik iliği ve timus,lenfositlerin
tüm özelliklerini kazanarak olgunlaştığı organlardır. 2- Periferik lenfoid organlar: dalak, lenf bezi, mukozal lenfoid
doku (mucosa associated lymphoid tissue, MALT), edinsel immün yanıtın başladığı organlardır. İmmün hücreler
santral organlarda olgunlaşır, periferik organlarda görevlerini yaparlar.
İmmün sistemin tüm hücreleri tek bir kök hücreden gelişir. Kemik iliğinde pluripotent hemotopoetik kök hücreden
daha özelleşmiş iki farklı öncül hücre oluşmaktadır. Bunlar myeloid progenitör hücre ve lenfoid progenitör hücredir.
Myeloid progenitor hücreden eritrosit, trombosit, granülosit, monositler ve mast hücreleri gelişmektedir. Lenfoid
progenitor hücreden lenfositler (T ve B) gelişmektedir. (Tablo 1)
98
|
Nötrofil
Lökositler içinde kanda en yüksek oranda (%60-70) bulunan granüllü hücrelerdir. Profesyonel olarak fagositoz
yeteneğine sahip olan bu hücreler fagozite ettikleri maddeleri granüllerinde bulunan lizozim, laktoferrin, hidrolaz,
miyeloperoksidaz gibi enzimlerle parçalama veya öldürme işlemini gerçekleştirirler. Nötrofil yüzeyinde bulunan
C3b reseptörü ile komplemana, Fc reseptörü ile immünglobuline bağlanabilir. Fagosite edilecek hedefin,
kompleman ya da antikor ile kaplanmış olması (opsonizasyon) nötrofil içine alınmalarını kolaylaştırmaktadır.
Yaşam süreleri kısadır (birkaç saat - birkaç gün). İnflamasyon sırasında sayıları 2-3 kat artar. İnflamasyon bölgesine
ilk ulaşan hücrelerdir.
Monosit/Makrofaj
Periferik kanda kısa ömürlü hücrelerdir. Kandan dokulara göç eden monositler, farklılaşarak makrofajları oluştururlar.
Makrofajlar tüm vücut dokularına yayılmış olup, yerleştiği yerde özel isimleri ile anılmaktadır; karaciğerde ‘kupffer’,
deride “Langerhans” hücreleri, alveollerde “alveolar makrofajlar”, beyinde “mikroglial hücreler”, böbrekte
“mezenşimal hücreler” ve kemikte “osteoklastlar” olarak bilinirler. Monosit ve makrofajlar profesyonel fagositik
hücreler olup doğal immünitede önemli rol oynarlar, antikor ile kaplı bakteri ve tümör hücresinin yıkımı ve
parçalanması gibi effektör görevleri vardır. Yabancı ve zararlı olan maddeler, reseptör ve ligand bağlanmasından
sonra aktine bağlı motilite ile makrofaj içine alınır,fagozom oluşumu ve lizozom ile füzyon oluşumu sonucunda
fagolizozom içinde parçalanır ve zararsız duruma getirilir. TNF-α ve IL-1 gibi sitokinler aracılığıyla monosit-
makrofajlar antikora bağlı olmayan litik aktivite gösterirler.
Makrofajların patojenleri tanıması, patojen ilişkili moleküler motifler (PAMP: Pathogen Associated Molecular
Pattern, PRR: Pattern Recognition Receptors), Toll like reseptörler (TLR), Mannoz reseptörleri (MR) gibi bazı
yüzey molekülleri ile olur. Makrofajların yabancı ajan ile temasında IgG’nin Fc parçasına karşı (CD16, CD32)
reseptörler, kompleman reseptörleri (CR) surfaktan proteini, CD14(LPS reseptörü) ve sitokin reseptörleri rol
oynar. Monosit-makrofajlar dokularda çeşitli hidrolitik enzimler, oksidatif metabolizma ürünleri ve kemoatraktan
çeşitli sitokin (TNF-α, IL-1, IL-6, IL-12, IL-15 gibi) ve kemokinler aracılığı ile proinflamatuar ve anti-inflamatuar
görevlerde bulunurlar. Makrofajlar sitokin üretimi ile hem doğal, hemde edinsel immünitede önemli görev yaparlar.
Proinflamatuar sitokinlerin (IL-1,IL-6, IL-8,TNF) üretimi ile inflamasyonda, IL-1 ve IL-6 gibi sitokinler aracılığıyla
T ve B hücrelerin antijene bağlı aktivasyonunda temel rol alırlar. IL-12 ile hücresel immün yanıtta rol oynarlar.
IFN-α salınımı ile antiviral etki sağlarlar.
Makrofajlar antijen sunan hücreler (ASH)’dir. Fagosite ettikleri yabancı antijenleri küçük parçalara ayrılmış peptidler
halinde MHC (Major Histocompatibility Complex) klas II antijenleri ile kompleks oluşturarak Th hücrelerine sunarlar.
Böylece edinsel immünitenin başlamasında anahtar rol oynarlar.
Tablo 1: İmmün Sistem Hücreleri
Hematopoetik
kök hücre
Eritrosit
Trombosit
Granülosit
•
Nötrofil
•
Eozinofil
•
Bazofil
Monosit/Makrofaj
•
Kupffer hücresi (karaciğer)
•
Alveolar makrofajlar (akciğer)
• Mikroglial hücreler (santral sinir sistemi)
•
Osteoklast (kemik)
•
Langerhans hücreler (epidermis)
Mast hücresi
Myeloid progenitör hücre
Lenfoid progenitör hücre
Lenfosit
•
T lenfosit
•
B lenfosit
|
99
Dendritik/Langerhans Hücreler
Kemik iliğinden köken alan, yüzeyinde yüksek düzeyde HLA klas II ve adezyon moleküllerine sahip olan ve
antijen sunumu yapan bir hücre grubudur. Antijen sunan hücreler içinde yer alırlar. Epitelde bulunan immatür
dendritik hücrelerce alınan antijen afferent lenf yolu ile periferik lenfoid organlara (dalak ,lenf bezi, mukozal lenfoid
doku) taşınır ve buradaki T lenfositlere sunulur. Matür dendritik hücreler,antijeni naif T hücrelerine sunarlar ve
aktive ederler. Dendritik hücreler kanda çok az miktarlarda bulunur. Ciltte ve mukoza yüzeylerin altında bulunanlar
Langerhans hücresi adı ile bilinirler.Bazı sitokinlerin varlığında (IL-1,IL-4,TNF-α, GM-CSF) kültürlerde çoğalabilirler.
Foliküler dendritik hücreler, B hücrelerine antijen sunumu yaparlar ve bellek B hücre oluşumunda rol oynadıkları
düşünülür. Periferik lenfoid organların germinal merkezlerine veya foliküllerine ulaşan antijenleri tanırlar.
Makrofajlar ve dendritik/Langerhans hücreler dışında, B lenfositleri de antijen sunumu yaparlar. ASH’lerin ortak
özelliği yüzeylerinde yoğun MHC II molekülü bulunmasıdır. B lenfositler antijeni Th hücrelere ve bellek T hücrelere
sunarlar. Endotel ve epitel hücreleri sitokinlerle uyarıldıklarında antijen sunabilirler. Timusta bulunan interdigitating
hücreler de antijen sunumu yaparlar. Bu hücreler self antijen ve MHC klas II antijenden zengin olup, timus içinde
self antijenlerle reaksiyona giren lenfositlerin negatif seleksiyon ile yok edilmelerinde belirleyici rol oynarlar.
Mast Hücresi ve Bazofil
Yüzeylerinde IgE reseptörü taşırlar, IgE ile sensitize olurlar ve allerjik inflamatuar reaksiyonlarda rol oynarlar.
Eozinofil
Parazitik infestasyonlarda ve allerjik inflamasyonda görev alan hücrelerdir. Fagositoz yeteneğinden ziyade, hasar
verici granül içeriğini dış ortama salgılayarak parazitleri yok ederler.
Trombosit
IgG için Fc reseptörüne sahiptirler. İmmünkomplekslere bağlandıklarında vazoaktif aminleri ve diğer mediatörleri
salgılarlar.
Doğal Öldürücü Hücre (NK, Natural Killer)
Doğal immün sistemde görev alan hücre grubudur, kesin olmamakla birlikte lenfoid kök hücresinden geliştiğini
bildiren kaynaklar vardır. Periferik kandaki lenfositlerin %10-15 kadarını oluşturur, lenfositlere benzerdir, onlara
göre daha büyük ve granüllüdür, büyük granüler lenfosit (LGL) olarak da anılırlar. Granüllerde bulunan granzim
ve perforin ile hedef hücre öldürülür. T ve B hücrelerde bulunan antijen spesifik reseptörler, NK hücrelerinde
bulunmaz. NK hücrelerinin çoğu, CD16, CD56 ve CD57 yüzey molekülleri taşırlar. Yüzey molekülleri ile hedef
hücreyi (virus ile enfekte hücre ve tümör hücresi gibi) tanır ve öldürücü aktivite(sitotoksisite) göstererek onları
yok ederler. Ayrıca antikor ile kaplanmış hücreleri de öldürme özelliği vardır. NK hücre yüzeyindeki Fc reseptör
ile “antikor bağımlı hücre aracılı sitotoksite”de (ADCC) önemli rol oynar.
Endotel Hücreler
İmmün yanıta doğrudan katılmazlar, ancak inflamatuar reaksiyonlarda rol oynarlar. Endotel hücreleri, intersellüler,
vasküler ve mukozal adezyon moleküllerini eksprese ederler. Lökositlerin dolaşımdan dokulara geçişini, damar
endoteli üzerinde bulunan adezyon molekülleri ile birlikte sağlarlar. Çeşitli sitokinlerle aktive olduklarında, MHC
sınıf II moleküllerini eksprese ederek antijen sunan hücre gibi davranabilirler.
Lenfositler
Morfolojik olarak tüm lenfositler birbirine benzerdir, ayırt edilemez, ancak fonksiyonları ve fenotipik karakteristikleri
ile birbirlerinden ayrılan üç büyük lenfosit popülasyonu vardır: T lenfosit (hücresel immünite), B lenfosit (humoral
immünite) ve doğal öldürücü hücre (NK) (doğal immünite).
100
|
Lenfositler (B ve T), kemik iliğinde hematopoetik kök hücrenin bir alt kolu olan lenfoid progenitör hücrelerden
köken alırlar ve santral lenfoid organ olan kemik iliğinde; B lenfosit, timusta ise T lenfosit, lenfositlerin tüm
özelliklerini kazanırlar.
T Lenfosit
Kemik iliğinden timusa gelen timositler gelişme sürecinde; antijen reseptörünü (T hücre reseptörü,TCR), kazanır.
Pozitif ve negatif seleksiyon (self antijenleri yabancı olandan ayırt etme yeteneği) safhalarını geçirdikten sonra
olgun T hücreler (CD4+T lenfosit ve CD8+T lenfosit) olarak periferik dolaşıma geçerler. Periferik kanda total kan
lenfositlerinin yaklaşık %70 kadarı CD4+T yardımcı (Th, T helper), %25 kadarı ise CD8+T sitotoksik (Tc)
bulunmaktadır. Tüm T lenfositler yüzeylerinde CD3 molekülü taşırlar. T lenfositler hücresel immün yanıtta anahtar
rol oynarlar.
T Hücre Reseptörü (TCR)
T hücrelerin immün yanıt verebilmeleri için uygun şekilde sunulan antijeni tanıması gereklidir. T lenfositler antijeni
TCR ile tanırlar. Bu reseptörler belli bir antijene özgü yanıt gelişmesini sağlar. Antijen tanımayı sağlayan TCR’ler
polipeptid zincirlerine göre iki tiptir. Periferik kandaki T hücrelerinin %90-95’i TCRαβ taşır ve antijen ile etkileşimi,
MHC molekülüne bağımlıdır. TCRαβ hücreler CD4+ ve CD8+ hücrelerdir ve immün yanıttan doğrudan
sorumludurlar. T hücrelerinin %10-15’i TCR γδ taşır, epidermis ve mukozal yüzeyde yoğun olarak bulunur.
Sayıca az olan TCR γδ taşıyan T hücrelerin antijen tanımaları MHC moleküllerine bağımlı değildir, kendileri antijenle
ilişki kurabilirler.
T hücrelerinin TCR, CD4, CD8 dışında birçok yüzey molekülü bulunur. Başlıcaları; CD3, CD40L, FasL, IL-2R
(CD25), CD28, CTLA-4, LFA-1 (ICAM-1’in ligandı), CD2 (LFA-3’ün ligandı), MHC sınıf I ve aktive olduklarında
MHC sınıf II.
Antijenin İşlenmesi ve Antijenin T Lenfositlere Sunumu
ASH, fagositoz veya pinositoz yolu ile içlerine aldıkları antijeni sitoplazmadaki endositik vakuol içinde parçalara
ayırır. Hücre içinde işlenmiş küçük parçalar halindeki antijenik yapılar (13-25 amino asit uzunluğunda bir peptid)
hücre içinde HLA molekülünün antijen bağlama bölgesine bağlanmış olarak hücre yüzeyine taşınır ve T hücrelerine
sunulur. Böylece HLA molekülleri immün sistemin efektör hücrelerinden T lenfositlerine antijen sunumu yaparak
immün yanıtın başlaması için ilk uyarıyı gerçekleştirir.
Antijen hücre sitoplazmasında serbest bir şekilde bulunuyorsa, antijenin işlenmesi ve sunumu farklıdır. Bu
durumda antijen, proteozomlar tarafında parçalanır, 8-9 amino asit uzunluğundaki peptidler halinde TAP (Transport
Antigen Processing) molekülleri ile endoplazmik retikülüme taşınır ve MHC sınıf I moleküllerine bağlanarak
T hücrelerine sunulur.
T Lenfositin Antijeni Tanıması ve Aktivasyonu
T hücreler yalnızca protein yapısındaki antijenleri (Timus veya T lenfosit bağımlı antijen) tanıyabilir. T lenfositlerin
aktivasyonu, inflamasyona yakın lenf düğümlerinde gerçekleşir.
T hücre aktivasyonu için ilk sinyal MHC molekülü antijen bağlanma bölgesi ile TCR’nün, bir anahtar kilit modeli
oluşturarak “MHC sınıf I veya II molekülü+antijen kompleksi” ile TCR’nin etkileşmesidir (Şekil 1). Bu etkileşim
için HLA molekülünü oluşturan polipeptid zincirlerinin çeşitlilik gösteren antijen bağlama bölgelerinin kritik
noktalarındaki amino asitlerin özelliklerinin uygun olması gerekir. HLA molekülü ile antijenin bağlanması, T hücre
reseptörü ile antijen bağlanmasına göre daha az spesifik olabilir, ancak yine de seçici davranır. MHC sınıf II
molekülleri ile birlikte sunulan antijenleri, CD4+ T hücreler tanır. MHC sınıf I molekülü ile birlikte sunulan antijenler
ise CD8+T lenfositlerince tanınır. MHC moleküllerinin antijen bağlama bölgelerinde polimorfizm özelliği nedeniyle
bu bölgelerin yapıları, T hücrelerine antijen sunumunda anahtar rol oynar.
|
101
İkinci sinyal T hücre yüzeylerinde bulunan co-stimülatör(yardımcı uyarıcı) moleküllerin (CD28), ASH görevi yapan
makrofaj, dendritik hücre ve B lenfosit yüzeyindeki ligandları ile (B7-1 veya B7-2) birleşmeleridir (Şekil 2,3,4).
Böylece iki hücre arasında temas güçlenir ve plazma membranından sinyal iletimi sağlanır. Bu işlem olmaz ise
sadece TCR aracılı sinyal (ilk sinyal) ile T hücre aktive olamaz ve immün yanıt gerçekleşmez (Şekil 2). Diğer yardımcı
uyarıcı molekül ile etkileşim CD40 ligandının CD40 reseptörü ile bağlanmasıdır (Şekil 3).
Diğer taraftan T hücre yüzeyinde daima bulunan CD28 molekülü B7 ile etkileştiğinde T hücre aktivasyonu
maksimum düzeye ulaştığında CTLA-4 ekspresyonu artar, CD28 ile yarışarak aktivasyonu sınırlı tutar ve IL-2
yapımı azalır. Böylece CTLA-4 immün yanıtta inhibitör rol oynar.
Üçüncü sinyal antijenin TCR ile etkileşim sonunda hücre içine giden sinyallerle çeşitli genlerin transkripsiyonu
ve sitokin sentezinin gerçekleşmesidir. Bu etkileşimi takiben PTK (protein tirozin kinaz) aktivitesi artar. Aktive olan
PTK’lar hücre içi bazı molekülleri fosforile eder ve hücre içi sinyal iletimi sağlayan moleküllerin aktive olmasını
sağlar. Bu işlem Th hücrenin sitokin üretimi için gereklidir.
Th hücre kaynaklı sitokinlerin T hücre reseptörlerine (IL-2/IL-2R) bağlanması ile T lenfositlerde mitotik aktivite
başlar ve hücre prolifere olur. ASH tarafından üretilen IL-1,TNF-α, Th hücre aktivasyonunu arttırır (Şekil 4).
T Hücre İmmün Yanıtının Effektör Fazı
Antijeni ile spesifik olarak uyarılmış lenfositlerin o antijeni yok etmek için gösterdiği fonksiyondur. Birçok effektör
fonksiyonda diğer hücreler ve doğal immünitede rol alan savunma mekanizmaları da katkıda bulunur. Aktive
olan CD4+ T hücreler başlıca IL-2 olmak üzere çeşitli sitokinleri üretir ve ürettikleri sitokinlerle bir taraftan ASH’leri
aktive ederek fagositozu kuvvetlendirir ve hücre içi mikroorganizmaların yok edilmesine katkı sağlar, diğer taraftan
IL-2; Th hücrelerin, T sitotoksik hücrelerin aktivasyonunu ve proliferasyonun sağlayarak CD8+ (sitotoksik) T
hücrelerinin öldürme kapasitelerini arttırır. CD8+ T hücre başlıca virus ile enfekte hücreyi, tümör hücresini ve
konakçı ile uyumu olmayan transplante hücreleri öldürür. T sitotoksik hücreler hedeflerini; doğrudan perforinlerin
CD2
TCR
CD28
CTLA-4
CD40L
CD40
CD4+
T
Hücre
↓Aktivasyon
↑Aktivasyon
Tanıma
Adhezyon
CD58 (LFA-3)
Dostları ilə paylaş: |