slam Devletinin lk Kurulu ve Kurumsalla ma S reci[#924934]-1725020
2.Hz. Ömer Dönemi Öncesinde Dîvân Kelimesi ve Kullanımları a.Dîvân Kelimesi ve Anlamları “Dîvân” kelimesinin Farsça kökenli olduğu ve Arapçaya da oradan geçtiğini ifade edenlerin yanı sıra
köken itibari ile çok eski zamanlardan beri Araplar arasında bilinen ve kullanılan Arapça asıllı bir kelime
olduğunu söyleyenler de vardır. Her iki kesimin kelime üzerindeki görüş ve delilleri şu şekilde
zikredebiliriz.
Farsça kökenli olması açısından: Dîvân
ناَويِد kelimesi, ر بَد / ناَت سِبَد / رَت فَد (debr, debistan, defter)
kelimeleri gibi باَد (dâb) kökünden gelip “gözetlemek” (Şibli, 1975: II/139-140; İbn Haldun, 1988: I/636-
637), هَناَويِد (dîvâne) kelimesinden gelip “deli” (Sâlehpur, trz.: I/520) ya da “şeytan” anlamlarında olduğu
ifade edilmektedir (İbn Haldun, 1988: I/636-637; İbn Kuteybe, 1990: I/50, Mâverdî, 1994: 373). Dîvân,
“Devlet idaresine ait mallara, bunların üzerindeki malî işlemlere, askerî faaliyetlerin düzen ve kayıtlarına,
bunların tutulduğu defterlere ve mecaz olarak ta bu defter ve ilgili memurların bulunduğu yerlere verilen
isim” (Hasan ve Ali, 1966: 170; Mâverdî, 1994: 373; Dûrî, 1994: IX/378) olarak kullanılması açısından ise
Farsçadan Arapçaya geçmiş bir kelime olarak zikredilmektedir (Cevherî, 1956-57: V/2115; Kalkaşendî,
1987: I/124; İbn Haldun, 1988: I/636-637; Dûrî, 1994: IX/378). Kelimenin Farsçada böyle bir anlama
dönüşmesiyle alakalı ise birkaç rivayet mevcuttur. Bunlardan birisinde; Kisra Anuşirevân, bir gün kâtiplerin
yanına uğramış ve onların kendi kendilerine sayı sayıp hesap yaptıklarını görünce “Dîvâne” yani “Deli”
demiş, zamanla kâtiplerin çalıştığı yere de “Dîvâne” denilmeye başlanmış, sonradan kelimenin sonundaki
“he” harfi düşmüş ve “Dîvân” şeklinde kullanılır olmuştur. Diğer rivayette ise; “Dîvâne” kelimesi Farsça
“Şeytanlar” anlamına gelmekte olup devlet kâtiplerinin devlet işlerinden iyi anlayıp mütehassıs olmaları,
gizli açık bütün devlet işlerine vakıf bulunmaları, karışık ve dağınık rakamları bir araya toplamadaki
maharetlerinden dolayı “Şeytanlar” gibi bir manaya delalet etmek üzere “Dîvân” denildiği, sonraları da
kâtiplerin oturdukları yere verilen isim haline geldiği rivayet edilmektedir (Cevherî, 1956-57: V/2115;
Kalkaşendî, 1987: I/124; İbn Haldun, 1988: I/636-637; Dûrî, 1994: IX/378).
Arapça kökenli olması açısından: Dîvân ناَويِد kelimesini, Arapların bütün bilgilerini içine alan, bunları
muhafaza eden ve daima kendisine başvurdukları, hayatlarının çok önemli bir parçasını oluşturan şiir’e
“Divânu’l-Arab” ya da “Divânu İlmi’l-Arab” demelerinden hareketle (Dûrî, 1994: IX/378); “Arap dilinde,
kendisine müracaat edilen ve içindeki hükümlerle amel edilen ana kaynaktır” şeklinde tarif edenler
olmuştur (Kalkaşendî, 1987: I/121). Delil olarak; İbn Abbas’ın; “Benden açıklamamı istediğiniz
Kur’an’daki garib kelimeler için Arap şiirlerine bakınız. O kelimelerin manalarını şiirden araştırınız, zira şiir
Arap’ın dîvânıdır” sözünü hatırlatmaktadırlar (Kalkaşendî, 1987: I/121). Ayrıca, Ra’d suresindeki “ تاَبَّقَعُم /
muakkabât” (koruyucular) kelimesinin dîvân görevlileri anlamında olduğunu (İbn Kuteybe, 1909: 3), Hz.
Âişe’nin Hz. Peygamber’den “Allah katında üç dîvân vardır” şeklindeki aktarımında kastedilenin “hesap
defteri” olduğunu (Ahmed b. Hanbel, trz.: VI/240),