İslam Devletinin İlk Kuruluş ve Kurumsallaşma Süreci
Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi
38 / 2017
283
eşinle birlikte hacc et!’ denilmektedir (Müslim, Hacc, 74).
*********
Farklı kişilere has benzer olaylarla ilgili bir
rivayet de İbn Ömer’den nakledilmektedir (Tirmizî, Cihâd, 31). Bu rivayetler bize gösteriyor ki daha o
dönemlerde orduya asker yazım işlemiyle alakalı bir Dîvân işleyişi zaten oluşturulmuştur. Fîrûzân’ın teklifi,
muhtemelen genişleyen ve sayısı artan bir ordu için daha kullanışlı bir metodun aktarılmasıyla ilgilidir.
Dolayısıyla bu uygulama daha öncesinde olmayan yeni bir Dîvân tesisi değildir. Ancak şunu belirtelim ki
Hz. Peygamber dönemindeki uygulama da elbette oturmuş bir Dîvân uygulaması değildir. Kettânî’nin
Hıtât sahibi Makrîzî’den aktardığı
†††††††††
gibi o günlerde asker ile alakalı bilgileri kayıt altına almaktan
ibarettir.
Bu rivayetin aktarılan ikinci versiyonu ise tetkike muhtaçtır. Bu anlatımda, gönderilen bir elçiden
bahsedilmektedir. Elçinin yolda kötü bir
harekete maruz kalabileceği, yerine başka bir kimsenin
geçebileceği ya da gittiği yerde tanınması hususunda risklerin bulunduğu söylenmektedir. Bu tür risklerden
kurtulmak için bir Dîvân tesis edilmesi gerektiği ve kurulan bu Dîvân defterinin de elçinin yanında
götürülmesi teklif edilmektedir. Oysa bu teklif, Dîvân işleyişine tamamen aykırıdır. Çünkü Dîvân, devlet
kurumsal yapısının birimi olup merkez ya da merkeze bağlı eyaletlerde, özel mekânlarda ve resmi görevliler
eliyle yürütülen bir işleve sahiptir. Bahsedilen bu teklif, elçilerin ve gönderilen resmi evrakların tanınması
için belgelerin mühürlenmesi şeklinde algılanabilir. Ama o zamanda daha önce ifade ettiğimiz, Hz.
Peygamber döneminde bu riskleri ortadan kaldıran mektuplar, iktâ
belgeleri, ahitnameler vb. resmi
evrakların mühürlenmesi işlemine zaten geçilmiş olduğu, hatta ilk kurulan Dîvân’ın da bundan dolayı
Resâil Dîvânı olduğu hatırlanmalıdır.
Sonuç
Toplumlar, temel ihtiyaçlarını karşılamak, güvenliklerini temin etmek, maddî ve manevî hayatlarında
ilerlemek için sosyal alanlardan iktisadî alanlara, askerî alanlardan eğitim ve kültür alanlarına varıncaya dek
çok çeşitli organizasyonlar vücuda getirmek zorundadır. Bu organizasyonların arasında koordinasyonu
sağlamak ve hepsini sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için de en tepede bulunacak siyasî bir organizasyona
sahip olmalıdır. Bu nedenle en eski toplumlardan en modern toplumlara
kadar her birisinin bu
organizasyonu hayata geçirmek için çaba sarf ettikleri görülmüştür. Siyasî organizasyonlar da en kısa
sürede, geniş salahiyetlere sahip hükmî bir şahsiyet olan “Devlet” hüviyetine kavuşmayı hedeflemişlerdir.
Ancak her toplum, siyasî organizasyonunu “Devlet” hüviyetine ulaştıramamıştır. Zira “Devlet” için, birçok
şart gerekmiştir.
Hz. Peygamber’in tebliğine başladığı dönemlere kadar Hicaz bölgesinde yaşayan Arap toplumu, başta
siyasî organizasyonları olmak üzere yaşamlarıyla ilgili birçok alanda çeşitli teşekkülleri hayata geçirmiş
olsalar da bir devletten yoksun durumdaydılar. Hz. Peygamber, risalet görevinin yanı sıra toplum liderliği
vasfı gereği idarî alanlarda da çeşitli reformlar ve idarî düzen için gerekli şartları hayata geçirmeye gayret
gösterse de hayatının Mekke döneminde ciddi karşı çıkışlar nedeniyle hedeflerine ulaşamamıştır. Ancak
hicretinden sonra Medine döneminde bu alan ile ilgili çalışmalarına hız vermiş, çok kısa bir sürede, yeni
temellerini attığı toplumu önce siyasî bir organizasyona, hemen akabinde de başta yazılı
anayasal düzen
olmak üzere kayıtların tutulduğu, kurumlarının teşekkül etmeye başladığı, özel mekânları ve görevlileri olan
bir devlet yapısına kavuşturmuştur. Kurduğu “Medine Şehir Devleti”ni, bir devlet için şart görülen hemen
hemen her alanda icraatlarda bulunarak içte ve dışta kabul gören, sınırları tüm Arap yarımadasına ulaşmış
ilk “İslam Devleti” haline getirmiştir. Bu konu üzerinde araştırma yapan ve hükümler ifade eden
Müslüman ve Batılı araştırmacılar, ilk “İslam Devleti”ni Hz. Peygamber’in teşekkül ettirdiği hususunda
hem fikir olmuşlardır. Bu durum, o günlerin devlet yapılanmalarının kurumsal işleyişini ifade eden “Dîvân
Teşkilatı”nı da Hz. Peygamber’in hayata geçirmiş olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. O’nu ve
dönemindeki gelişmeleri anlatan tüm rivayetler dikkatli bir şekilde incelendiğinde gerçeğin bu yönde
olduğu görülmektedir.
*********
Rivayet Buhârî’de “Ben şu şu gazveye yazıldım, eşim de hacca gidiyor…” şeklinde geçmektedir. Bkz.; Buhârî, Cihâd, 181,
Nikâh, 111.
†††††††††
Kettânî, Makrîzî’den şu cümleyi aktarmaktadır: “İslam’ın ilk zamanlarında dîvânlarının yazılması, yazılan şeylerin birbirine
eklenen sayfalar yapılması şeklinde idi.” Bkz. Kettânî, 1990: I/294.
Mehmet Şimşir
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
38 / 2017
284
Hz.
Peygamber döneminde, devlet idarî mekanizması içerisinde, iktisadî alanlardan uluslar arası
diplomasiye, askerî alanlardan bürokratik yapılanmaya, yargısal alanlardan eğitim ve kültür hayatına
varıncaya kadar her alanla ilgili kısmen kayıtlı ve düzenli bir işleyişin varlığı ortadadır. “Dîvân Teşkilatı”nın
ne olduğu ve nasıl yürütüldüğü hakkında ön bilgi sahibi olan herkes, eldeki rivayetler muvacehesinde Hz.
Peygamber döneminden itibaren bu yapılanmanın varlığını kabul edecektir. Elbette bu durum, “Dîvân
Teşkilatı”nın tam ve mükemmel bir işleyiş halinde olduğu anlamına gelmemektedir. İmkânlar ölçüsünde ve
başlangıç nüveleri şeklindedir. Rivayetler ve yaşanan gelişmeler, büyük
ölçüde tam ve mükemmel bir
işleyişe göre değerlendirildiğinden “Dîvân Teşkilatı”yla alakalı tüm gelişmelerin Hz. Ömer döneminde
olduğu gibi hatalı bir hüküm ortaya çıkmıştır.
Dostları ilə paylaş: