Dr. Öncel DEMİRDAŞ ____________________________________________________________________________ 178
bekâ, daimi şuhûd, kesrette vahdet ve vahdette kesret bu makamın
özelliklerindendir.
113
Trabzoni, bu makamı seyr-i billah olarak ifade eder. Seyr-i billah Allah ile
yolculuktur. Ona göre bu nefsin âlemi vahdette kesret ve kesrette vahdettir.
Mahalli ahfâ; hâli bekâ; vâridi zikredilen bütün güzel sıfatlardır. O, ahfayı lahûti
bir latife olarak ifade eder. Hafînin batınıdır. Derinlikte hafîden daha ileridir.
Ahfânın mahalli, sır ve hafînin arasıdır.
114
Bu makamda nefsin nurunun rengi,
Allah’ın nurunda söndüğü için yoktur.
115
Tasavvufî literatürde nefis tekâmül
ettikçe onun nuru tekâmül ettiği mertebeye göre farklı kozmik renklerle ifade
edilmiştir. İnsanın nefsi fenâ hâlini tamamlar ve sonunda bekâya ulaştığında ve
bekâda olgunluk sonucu “kulluk” yani, Allah’ın esmâsının tamamının kâmil bir
vasfı olan “renksizlik” ortaya çıkar. Nefis kemâlât yolunda bekâya ulaşmakla yek
renk (tek renk) olmaktan kurtulmuş, imkan dairesini aşmış her renk olmuştur.
Yani sâlikin nefsi “Allah’ın boyasına bak. Kim Allah’dan daha güzel boya vurabilir ki?...” 116
âyetiyle işaret edildiği üzere renkten münezzeh olan Allah’ın boyasına
boyanıp renksiz olmuştur.
117
Nefis kâmile mertebesine çıktığında Allah’ın
nurunda kaybolduğu için nefsin rengini ifade eden herhangi bir kozmik renk
yoktur. Tekâmül eden nefis Allah aşkıyla yandığı için o yandığı Allah’ın rengini
alması onun renksizlik makamına ulaştığını gösterir.
Trabzonî, nefsin bu mertebesinde “Kahhâr” ismi ile zikir yapılacağını ve
her ismin zikrinde olduğu gibi bu ismin zikrinin de belirli bir usul çerçevesinde
yapılacağını söyler. Ona göre, bu mertebede zikir “Kahhâr” ismini zikretmektir.
Zâkir, bu ismi göğsünün yani, sadrın ortasındaki “ahfâ”dan alır ve harflerin
mahreçlerine dikkat ederek dile çıkarır. İsmi ahfâdan alırken başını sadrına doğru
eğer, yukarı çıkarırken kaldırır. Bu esnada ismin manasını düşünür ve Allah’ın
“Kahhâr” sıfatıyla muttasıf olduğunu tefekkür eder. Sâlik bu zikre devam ettikçe
Allah’ın “kahr” sıfatı tecellî eder. Bu tecellînin nuru sayesinde geride kalan kevnî
hicablarını ve beşerî eserlerini yakıp yok eder. Sonunda bekâ-billâh makamına
yerleşir. Böylece nefsi, saf ve hâlis bir nura dönüşür ve bekâ-billâh makamında
nurları bâtınında ve zâhirinde görür. Nefsinin nura dönüşmesiyle ilâhî tecellîleri
keşfeder hale gelir. Bundan sonra bütün “Esmâ-i Hüsna” ile tasarrufta bulunur ve
“velâyet-i kübrâ” hilafeti verilir. Bununla ona umûmî olarak insanları irşâd etmesi
113
Muslu, Mustafa Kemaleddin Bekrî, s. 174.
114
Trabzonî, Tuhfetu’l-Ahbab, vr. 109a,110a.
115
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 209b,217a.
116
Bakara, 2/138.
117
Cebecioğlu, “Mevlânâ ve Renksizlik”, Altınoluk Dergisi, Mayıs, 2007, Sayı: 255, s. 39.