Klinik Gelişim
Ölüm Kavramı ve Ölü
Muayenesi
Sermet KOÇ
1
, Muhammet CAN
2
1
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı, İstanbul
2
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Van
A. Ölüm Kavramı
19. yüzyıla varıncaya kadar ölüm ile ilgili olarak bilim-
sel açıdan yeterli bir tanımlama yapılmamıştır. İlk kez
Fransız bilim insanı Emanuelle Fodere “somatik ölüm”
(vücut ölümü) tanımını ortaya atmıştır. Somatik ölüm
temel vücut fonksiyonları olarak kabul edilen merkezi
sinir sistemi, solunum ve dolaşım fonksiyonlarının ir-
reversibl kaybıdır. Bu fonksiyonlardan birinin kaybı,
otomatikman kısa bir süre sonra diğerlerinin de kaybını
doğuracaktır. Somatik ölüm tanımı, hukuken geçerli
olan ölüm tanımıdır; nasıl ki kişinin hukuki varlığı can-
lı doğması ile başlıyorsa, sona ermesi de somatik ölüm
tanımı ile olmaktadır. Somatik ölümü izleyen ikinci bir
ölüm şekli daha vardır. Somatik ölümle birlikte, özellikle
beyin sapındaki solunum ve dolaşım merkezinin devre
dışı kalması sonucu süreç kaçınılmaz olarak tüm organ
ve dokuların canlılık durumunu yitirmesi ile sonuçla-
nacaktır. Buna, “hücresel ölüm” (biyolojik ölüm) den-
mektedir. Bu ölüm şeklinin, hukuki açıdan bir önemi
bulunmaz. Yani, ölen kişi ile ilgili bir takım yasal işlem-
lerin yapılabilmesi için, diğer organ ve dokuların canlılık
durumunu yitirmeleri beklenmez.
1-4
Günümüzde belli durumlar için, somatik ölümle iliş-
kili olarak “ beyin ölümü” tanımı kullanılmaktadır.
Beyin ölümü kavramı, 20 yüz yılda tıptaki ilerleme-
lere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Önce, solunum ve
dolaşımın yapay aygıtlarla desteklenmesi ile yaşam
süresinin uzatılması; sonra kan grubu ve subgrupla-
rının bulunması, antibiyotiklerin bulunması, bağı-
şıklık sistemi ile ilgili buluşlar ile başka bir vericiden
doku ve organ transplantasyonu olanağı doğmuştur.
Beyin ölümü kavramı gerçekte, insan organizmasının
yaşam ile ilgili olarak kilit bir alanını oluşturan beyin
sapındaki solunum ve dolaşım merkezinin canlılığını
yitirdiği ve böylece tıbbın olanakları ile artık yaşama
ümidi kalmamış kişilerden buna ihtiyacı olan kişilere
organ ve doku transplantasyonu yapılmasını sağlamak
amacı ile ortaya atılmıştır. Anlam olarak, somatik ölü-
me eş değerdir. Beyin ölümüne denk ilk tanım, 1959’da
Mollart ve Goulan adlı iki nörolog tarafından yapılmış
ve geri dönüşümsüz komaya giren hastalara “komanın
ötesinde” anlamına gelen “coma depassé” deyimi kulla-
nılmıştır. 3 Aralık 1967’de Profesör C.Barnard Güney
Afrika’da Cape Town’ın Groote Schuur Hastanesi’nde in-
sandan insana ilk kalp nakli ameliyatını yaptıktan sonra
kişilerin öldüklerinin gerçek ve tam olarak saptanması
önemli bir tıp ve hukuk sorunu olarak ortaya çıkmış-
tır. Kısa bir süre sonra 1968’de ABD’de Harward Tıp
Fakültesi’nde aralarında din adamları ve hukukçuların
da bulunduğu başta anestezi, nöroloji, nöroşirürji, kar-
diyoloji olmak üzere değişik tıp alanlarından uzmanların
yer aldığı bir komite tarafından beyin ölümü kriterleri
kabul edilerek dünyaya duyurulmasını sağlamıştır. Bunu
takip eden yıllarda Dünya Tıp Birliği ve birçok ülkede
paralel yönde kararlar alınmış; konuyla ilgili hukuki dü-
zenlemeler yapılmıştır. Bu gelişmeler dünyada tıpta bir
devrim niteliği taşır. Bilim adamlarının önüne, ölüm ve
yaşam ile ilgili aşılması gereken daha da büyük hedefler
koymuştur. Türkiye’de de ölüden organ transplantasyo-
nu, 29.5.1979’de 2238 sayılı kanun ile kabul edilmiş ve
ilk kez bu tarihten sonra uygulanmaya başlanmıştır.
5,6
Ölüm öncesi görülen döneme “agoni” (can çekişme)
denmektedir. Yunanca “ago” kelimesinden(mücadele,
boğuşma, savaşma) türetilmiştir. Nükleer patlama ben-
zeri olaylarda ölen kişiler dışında her ölümde uzun veya
kısa süren bir agoni dönemi mevcuttur. Agoni süresi, ani
ölümlerde çok kısadır; kanser, infeksiyon hastalığı gibi
kronik (uzun süre devam eden) hastalıklardan ölenlerde
ise, genellikle saatlerce sürebilir ve hatta günlerce uza-
yabilir. Agoni döneminde bilinçte ve iradi hareketlerde
bozulma meydana geldiğinden kişinin yaptığı mal satma,
vasiyetname düzenleme, miras bırakma, evlat edinme,
evlenme, vs. gibi hukuki işlemler hukuk bakımından
geçersiz sayılmaktadır. Bazı kişilerde çok nadiren bilinç
sona kadar belli ölçüde sağlam kalabilir. Agoni döne-
minde olan bir kişi bazen bir sır veya bir olay hakkında
gizlediği bilgiyi açıklar. Böyle bir ifade, diğer kanıtlar ile
uygunluğu bulunursa hukuki açıdan önem kazanabilir.
1-6
B. Ölüm Olgularında Genel Prosedür
İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğü’nün verilerine göre 2006 yılı toplam ölüm
sayısı 342.722’dir. 2003-2006 yıllarında toplam ölüm
sayısı 1.374.104 iken (Grafik 1) aynı yıllardaki doğum
sayısı ise 4.452.189’dur.
7
İstanbul’da, yılda yaklaşık
Klinik Gelişim
4000’in üzerine adli otopsi yapılmaktadır. Ancak,
Türkiye’nin her yerinde adli nitelikteki ölümlerin büyük
çoğunluğunda otopsiye başvurulmamaktadır. Kesin bir
rakam/ oran verememekle birlikte, Türkiye’deki ölüm-
lerin en az 60-80 bin kadarının adli nitelikte olduğu
tahmin edilmekte; bunların büyük çoğunluğunun ise,
otopsi yapılması gereken olgular olduğu bilinmektedir.
Türkiye’de her hekim ölüm olguları ile karşılaştığında
ölüm halini belirlemek ve ölüm raporu (defin ruhsatı)
düzenlemekle yükümlüdür. Tüm hekimlerin görevleri
kapsamında ölüm raporu da düzenlemeleri gerekebilir.
Ölüm ihbarını alan hekim mutlak olarak gidip ölüyü tam
ve çıplak olarak muayene etmelidir. Ölenin hastalığını
belirleyen bir hastane veya hekim raporu varsa buna
dayanarak defin ruhsatı düzenlenebilir. Böyle bir belge
yoksa kişinin yakınlarının verdiği ifadeler veya ölenin
hastalığı sırasında kullandığı ilaçlar değerlendirilerek
bir ölüm tanısı konarak defin ruhsatı düzenlenir. An-
cak ölüm tanısı konamıyorsa veya ölünün durumunda,
bulunuşunda kuşku uyandıracak bir belirti varsa, ölüm
olayı savcılığa ihbar edilmelidir.
Ölüm olgularında ilk yapılması gereken şey, ölümün
gerçekleşip gerçekleşmediğinin anlaşılması için dolaşım
ve solunumun olup olmadığı araştırılmalıdır. Bunun için
ölüm bulgularına bakılması ve bunların tespitiyle karar
verilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu bulgular ölüm za-
manı ve ölüm nedeni ile ilgili bilgilerde verebilir. Ölüm
sonrası ortaya çıkan bulguların tespiti adli tıp açısından
büyük önem taşımaktadır. Ölüm olgularında süreç.
8
Ölü defin izni verilmesi konusu, 24.4.1930 tarih; 1593
sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (UHK) içinde ayrıntılı
olarak tanımlanmıştır. UHK madde 215’e göre, defin
izni (ruhsatı) alınmadıkça ve ibraz olunmadıkça hiçbir
cenaze gömülemez. Defin ruhsatında, ölenin kimliği,
ölüm nedeni, ölenin gömülmesine izin verildiği belirtil-
melidir.
5,6,8,9
Ölü defin izin belgesine hekimler tarafından, genellikle
kardiak arrest, kardiopulmoner yetmezlik, pulmoner
ödem gibi terminal dönem bulguları yazılmaktadır. Bun-
lar gerçek ölüm nedeni değildir. Bu durum, hem bilim-
sel açıdan yanlış sonuçlara yol açmakta, hem de olayın
adli niteliği varsa bunun anlaşılmasını engellemektedir.
9
Yapılan bir çalışmada, DİE ölüm formlarının ancak
% 15,3’ünde gerçek ölüm nedeninin doğru olarak; %
14,4’ünde diğer başka nedenler arasında hatalı bir şekil-
de yazıldığı; % 70.3’ünde ise gerçek nedenin yazılmadığı
görülmüştür.
10
Başka bir çalışmada, yazılan ölümlerin %
52.0’sinin hatalı bildirildiği tespit edilmiştir.
11
Ölüm raporunda, ölüm nedeni olarak ihtimali nedenler
veya varsayımlar değil, “temel” ölüm nedeni belirtilmeli-
dir. Daha sağlıklı ve güvenilir bir ölüm belgesi düzenlen-
mesi ve sağlık istatistikleri için; defin ruhsatı düzenlenir-
ken, 900 başlıklı ICD-10 kodlarından yararlanılmalıdır.
C. Adli Ölüm Olgularında Prosedür
Olay yeri incelemesi (OYİ) günümüzde adli olayların
aydınlatılmasında giderek önem kazanmış, birçok olay
türü açısından başlı başına özel bir uzmanlık ve araştır-
ma konusu haline gelmiştir. OYİ yerine hukuk dilinde
sıklıkla “keşif” terimi kullanılmaktadır. Herhangi bir adli
olayın ne şekilde yapıldığını, olayın oluş şeklini ve nede-
nini araştırmak, suçlu veya mağdura ait suç kanıtlarının
saptanması ve olaydan kaynaklanan zarar ve kaybın be-
lirlenmesi için olay yerinde yapılan adli işlemlere “keşif”
denir. Hâkim veya savcının talimatları doğrultusunda
keşifte genellikle polis veya jandarma “olay yeri inceleme
ekibi” görev yapar. Her olayın özelliğine göre konu ile
ilgili çeşitli bilirkişiler yer alır. Kimlerin bilirkişi olarak
yer alacağına keşfi yapan hakim veya savcı karar verir.
Başta ölüm olguları olmak üzere; yaralanma, ırza geçme
gibi tıbbi değerlendirmelere ihtiyaç duyulan olaylarda,
keşifte hekimler tıbbi bilirkişi olarak bulunurla.
8,12,13,14
Şekil 2: Ölüm olgularına genel yaklaşım.
Ölü defin izni verilir
Normal olgu
(Adli olgu değil)
Doğal ölüm
1. Doğal ölüm
(Adli nitelikte olgu)
2. Travmatik ölüm
3. Şüpheli ölüm
(Beklenmedik ölüm)
Otopsi yapılır
Ölü defin izni verilir
Keşif
(Olay yeri incelemesi)
Adli nitelikte olgu
2. Yol:
1. Yol:
350000
348000
346000
344000
342000
340000
338000
336000
334000
2003
2004
2005
2006
2003
2004
2005
2006
343.673
ÖLÜM SAYISI
ÖL
ÜM SA
YISI
2003-2006 YILLARI ARASI ÖLÜM
340.694
340.015
349.722
Şekil 1: Türkiye’de 2003-2006 yılları arasında ölüm
dağılımı.
Klinik Gelişim
Olay yeri incelemesinin önemi: OYİ’de öncelikli olarak
önem taşıyan husus, olay yerinin koruma altına alınması
ve hiç bir değişiklik yapılmamasıdır. Olay yerin derhal
bir “güvenlik şeridi” ile çevrelenerek ilgisiz kişilerin;
resmi görevli dahi olsa olay yerine sokulmaması gerekir.
Bunun için güvenlik güçleri gerekli önlemleri alır. Yalnız-
ca çevredekiler değil, olay yerinde görev yapan kişilerin
de kanıt veya kanıt olabilecek bulguların korunmasına
özen göstermeleri gerekir. Locard prensibi olarak bilinen
OYİ’nde “her temas bir iz bırakır!” şeklindeki altın kura-
la, her zaman dikkat edilmelidir. Olay yerinde yapılacak
her işlemin delillerin bozulması veya yok olmasına yol
açabileceği bilinmelidir.
8,12
Keşif muayenesinin gecikme-
den yapılması gerekir. Aksi halde zaman, hava, ortam ve
diğer faktörlere göre bir takım kanıtlar kaybolabilir veya
bozulabilir. Olay yerine gidildiği gün, saat ve hava duru-
mu kaydedilmelidir. Olay yerinin fotoğraflanması, kro-
kilerinin çizilmesi önemlidir. Fotoğraf ve krokiler ölüm
olaylarında cesedin ortamdaki silah vb. eşyalar; kan vb.
bulgular ile ilişkisini gösterecek nitelikte olmalıdır. Bu
tip işlemler, ülkemizde genellikle görevli jandarma veya
polisler tarafından olay yeri inceleme ekibi tarafından
yapılmaktadır.
12
OYİ ve ölü muayenelerinde gerekli araç ve gereçlerin
sağlanması esas olarak savcı veya hakime ait bir so-
rumluluktur. Bununla birlikte, olay yeri incelemelerine
katılan hekim veya benzer incelemelerde bulunacak bi-
lirkişilerin dikkatli olması, özellikle otopsi salonlarından
uzak yerlere gidildiğinde, mutlaka bazı önemli gereçleri
yanında bulundurması gereklidir. OYİ ekibi ve bilirkişi-
lerin yanında not defteri, kalem, eldiven, maske, galoş, su
geçirmez önlük, lastik çizme, eldiven, el feneri, büyüteç,
steteskop, mezura, termometre, küçük plastik torbalar,
etiketler, enjektör, swap çubukları, zarf, selobant, lam,
lamel, makas, penset gibi gereçleri bulundurması stan-
dart bir inceleme için gereklidir.
12,15
Keşif ve otopsi ile ilgili kanun maddeleri:
17.12.2004’de yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muha-
kemesi Kanunu’nun (CMK) 83-89. maddeleri keşif ve
otopsi ile ilgilidir.
12,13
Keşif: CMK Madde 83’de “Keşif, hakim veya mahkeme
veya naip hakim yada istinabe olunan hakim veya mah-
keme ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cum-
huriyet savcısı tarafından yapılır. Keşif tutanağına var
olan durum ile olayın özel niteliğine göre varlığı umulup
da elde edilemeyen delillerin yokluğu da yazılır.”; madde
84’de ise, “keşif yapılması sırasında, şüpheli, sanık, mağ-
dur ve bunların müdafii ve vekili hazır bulunabilirler”
denilmektedir.
Ölünün kimliğini belirleme ve adli muayene: Madde
86’da
“Engelleyici sebepler olmadıkça ölü muayenesinden
veya otopsiden önce ölünün kimliği her suretle ve
özellikle kendisini tanıyanlara gösterilerek belirlenir
ve elde edilmiş bir şüpheli veya sanık varsa, teşhis
edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.
a.
Ölünün adli muayenesinde tıbbi belirtiler, ölüm za-
manı ve ölüm nedenini belirlemek için tüm bulgular
saptanır.
Bu muayene, Cumhuriyet savcısının huzurunda ve bir
hekim görevlendirilerek yapılır.” denilmektedir.
13
Olay yeri incelemesi ile ilgili önemli hususlar şun-
lardır:
8,12
Olay yeri inceleme ekibi: Olay yerinin ve cesedin
incelenmesi önce cumhuriyet savcısı ve onun adına
olay yeri inceleme ekibi tarafından yapılır.
Adli nitelikteki ölümlerde kimlik tespiti: Ölüm
olgularında kimlik belirlenmesi ve ölü muayenesi
bir bütünlük arz eder. Cesedin yakınları ve yoksa
tanıyan kişilerin, kimlik tanıklığı yapmak üzere keşif
muayenesine katılmasının sağlanması önem taşır.
Keşif öncesinde bir şüpheli veya sanık varsa, teşhis
edilmek üzere ölü ona da gösterilebilir.
Kimliği bilinmeyen cesetlerde yapılacak işlemler:
Otopsi öncesinde eğer cesedi bilen ve tanıyan bir kişi
çıkmaz ise “teşhir” ve “kimlik tespiti” işlemi zorunlu
olarak otopsi sonrasına bırakılır. Bu durumda kimliği
belirsiz cesetlerin en az iki hafta süre ile gasilhane,
morg gibi uygun yerlerde saklanması, bu süre içinde
de bilen ve tanıyan herhangi bir kimlik tanığı çıkma-
ması halinde cumhuriyet savcısının izni ile belediye
veya köy muhtarlığı tarafından defnedilmesi gerekir.
Bilirkişinin görevleri: Kimlik tespitinden sonra
ceset, ölüm nedeni ve diğer tıbbi bulguların ortaya
konması için “bilirkişi” sıfatı ile hekimin muayene-
sine bırakılır. Bu işlemlerin hekimlerce yapılması bir
zorunluluktur. Bu hekim, bilirkişilik yapmasına en-
gel bir hali bulunmayan, o yerleşim birimindeki adli
görevleri yürüten veya kanunen bu görevle yükümlü
bulunan bir hekim olabilir.
Ölünün hem elbiseli iken ve hem de elbiseleri çı-
kartıldıktan sonra muayene edilmesi gerekir. 86.
maddeye göre, hekim öncelikle ölüm halini (ölüm
bulguları) ve diğer tıbbi belirtileri; ölüm zamanı ve
ölüm nedenini belirlemeye çalışır. Ayrıca, keşif ve
adli soruşturmasından edindiği bulgulara göre; diğer
sorulan hususlardaki tıbbi yorum ve kanaatini ortaya
koyar. Olgunun otopsisinin yapılıp yapılmaması hu-
susundaki görüşlerini belirtir ve tüm bunları kayda
geçer. Savcı veya hâkimin hekimin görüşüne katıl-
ması veya başka bir nedenle gerekli görmesi halinde
otopsi yapılmasına karar verilir.
Otopsi kararının alınması: Keşifte ölü muaye-
nesinin sonucunda otopsi kararı alınması (otopsi
endikasyonu), daha sonraki adli süreç bakımından
oldukça kritik bir öneme sahiptir. Bu karar, tıbbi
açıdan ölüm nedeni, ölüm şekli (orijin), tıbbi açıdan
tanı, tedavi vb gibi işlemleri ilgilendiren her hangi bir
sorunun bulunup bulunmadığı gibi hususlar dikkate
alınarak belirlenir. Herhangi bir travmaya bağlı veya
başlangıçta beklenmedik, şüpheli türde kabul edilen
ölümlerin otopsisinin yapılması büyük önem taşır.
Örneğin, trafik kazalarında olayın, ölüm nedeni ve
mekanizmasının baştan aydınlatılmış olması gerek-
çesi ile otopsi kararı alınmamakta, ölü defin izni
b.
c.
•
•
•
•
•
Klinik Gelişim
verilmektedir. Bu tip durumlarda Cumhuriyet sav-
cısı ve hekimin çok dikkatli olması gerekmektedir.
Özellikle cinayet ve ihtihar olgularında veya kuşku
verici, belirsiz her hangi bir durumun bulunması ha-
linde kesinlikle otopsi yapılmalıdır. Ölüm nedeni ve
mekanizması aydınlanmış ve doğal nedenli bir ölüm
olduğu belirlenmiş ve her hangi bir kuşku verici du-
rum bulunmasa da adli açıdan bir sorunun (tedavi
veya ihmal iddiaları) varlığı, otopsi yapılmasını ge-
rekli kılabilir.
Ölü muayene ve otopsi tutanağının düzenlenmesi:
Ölüm olgularında keşif sonunda bir tutanak düzenle-
nir. Buna “ölü muayene tutanağı” adı verilir. Keşiften
sonra aynı ekip tarafından otopsiye devam edilir ise,
düzenlenen belgeye genellikle “ölü muayene ve otop-
si tutanağı”* denmektedir. Bu tutanaklara görülen
ve saptanan bulguların yanı sıra, umulup da bulun-
mayan izlerin yokluğu da yazılır. Bu tutanak, hâkim
veya savcı, tutanağı yazan kâtip, hekim ve yardımcısı,
cesedin kimlik tanığı tarafından imzalanır.
NOT: Adli ölüm olgularında hekimlerin ölü mu-
ayene tutanağı düzenlenirken dikkat etmesi gere-
ken hususlar, yazı sonunda örnek bir “ölü muaye-
ne tutanağı formu” verilerek belirtilmiştir.
OYİ’ne katılan ve otopsiyi yapan hekimler aynı kişiler
değilse, dış bulguların otopsi öncesinde tekrarlanma-
sı, keşif muayenesine göre cesette oluşan değişimlerin
belirtilmesi gerekir.
Otopsi: CMK Madde 87’de
“Otopsi (nekropsi) Cumhuriyet savcısının huzu-
runda biri adli tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer
dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki
hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafın-
dan getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir.
Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim
tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda
açıkça belirtilir.
Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde,
mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi
etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez.
Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması
ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.
Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otop-
si yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki
karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı,
kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir.
Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını teh-
likeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse
ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.
Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken,
cesedin görüntüleri kayda alınır.” denilmektedir.
13
Otopsi ile ilgili önemli hususlar şunlardır:
Otopsi için ölünün ailesinden izin alınması ko-
nusu: Adli nedenlerle yapılan otopsilerde ailenin
izninin alınması gerekmez. Sık kullanılan bir ifade
ile adli nitelikteki ölümlerde otopsi ve defin işlemleri
tamamlanıncaya kadar ‘ceset adliyeye aittir’ ve otopsi
•
•
•
a.
b.
c.
d.
e.
•
tutanağı düzenlenip defin izni alınmaksızın ceset ai-
leye teslim edilmez.
Buna karşın, adli nitelikteki olmayan ölüm olgula-
rında, ancak ailenin yazılı izni alınarak adli amaçlı
olmayan otopsiler (özel otopsi) yapılabilir. Bu tip
otopsiler, ülkemizde çok sık olmamakla birlikte, tıb-
bi tanı ve tedavi araştırmaları için veya bebek ölüm-
lerinin genetik açıdan tanısı ve ailenin aydınlatılması
amacıyla patologlar tarafından yapılmaktadır.
8,12
Otopsi yapılma koşulları: Otopsi, cesedin ve organ-
ların belirli bir teknikle açılarak incelendiği son de-
rece kapsamlı bir teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren
bilimsel yöntemdir.
CMK Madde 87 1. bendine göre, artık otopsi yapacak
ekipte öncelikle bir adli tıp uzmanı ile birlikte bir pa-
toloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu
veya biri pratisyen olmak üzere iki hekimin yer alma-
sı gerektiği hususu belirtilmiştir. Eski kanun CMUK
Madde 79 ile kıyaslandığında, yeni kanun maddesi
ile önemli ve yararlı değişikliklerin getirilmiş olduğu
dikkati çekmektedir. Böylece, otopsinin biri adli tıp
uzmanı olmak üzere özellikle uzmanlar tarafından
yapılması gerektiği; zorunlu kalmadıkça uzman
olmayan hekimlere otopsi yaptırılmaması gerektiği
vurgulanmıştır. CMK ile ilgili olarak özellikle geç-
miş dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
“otopsinin uzman kişilerce yapılmamış olduğu” gibi
gerekçelerle aleyhimizde çıkan kararlar incelendiğin-
de, adli otopsilerin mutlak uzmanlar tarafından ve
yeterli koşullara sahip otopsi merkezlerinde yapılma-
sının gerekli olduğu önem kazanmıştır.
16
Önceki yıllarda sıklıkla, hâkim veya savcı hekimden
olay yerinde otopsi yapılmasını istemekteydi. Ancak,
cesedin otopsi için uygun bir merkeze nakledilmesi,
otopsinin daha güvenilir ve yararlı olması için ilk ko-
şuldur. Dünyada artık kabul edilen önemli bir yakla-
şıma göre, olay yerinde mümkün olduğu kadar ceset
ile ilgili daha gerekli ve zorunlu işlemler yapılmalı ve
ceset özel bir torba içerisine konularak en yakındaki
otopsi merkezine nakledilmeli ve otopsi salonunda
olay yeri inceleme ekibi ile otopsiyi yapacak ekip
birlikte delilleri toplayarak otopsi öncesi yapılması
gerekli incelemeleri ve hazırlıkları yapmalıdır.
12
Dostları ilə paylaş: |