Kuran-ı Kerim



Yüklə 1,38 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə18/80
tarix02.01.2022
ölçüsü1,38 Mb.
#45397
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   80
Kuran-ı Kerim - Elmalılı Meali ( PDFDrive )

23-MÜ'MİNUN:

1- Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,

2- Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,

3- Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,

4- Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,

5- Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,

6- Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç.

(Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.

7- Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte

bunlar , haddi aşan kimselerdir.

8- Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,

9- Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,

10- İşte asıl onlar varislerdir.

11- Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî

kalırlar.

12- And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden

(süzülüp çıkarılmış çamurdan) yarattık.

13- Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde)

nutfe (sperma) haline getirdik.

14- Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o

alakayı bir mudga (bir çiğnem et parçası halinde) yarattık,

derken o mudgayı bir takım kemik yarattık, derken o

kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak

teşekkül ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek

yücedir.



15- Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.

16- Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar

diriltileceksiniz.

17- Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz,

yaratmaktan habersiz değiliz.

18- Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde

durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz

yeter.


19- Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza

hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki,

bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan

yersiniz.

20- Tûr-ı Sinâ'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana

getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine

katık edecekleri (zeytin) verir.

21- Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır.

Onların karınlarındakilerden size içiririz. Onlarda sizin için

birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini yersiniz.

22- Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.

23- And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim

dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ

sakınmaz mısınız?"

24- Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman

topluluğu "Bu, dediler, tıpkı sizin gibi bir beşer olmaktan

başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor.

Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki

bir melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir

şey duymadık."

25- "Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir.

Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin

bakalım."

26- Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı

bana yardım et!"

27- Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz

altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de

tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir




de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş

olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar

konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle

boğulacaklardır!

28- Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde:

"Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun"

de.

29- Ve de ki: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen,



konuklatanların en hayırlısısın."

30- Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır.

Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

31- Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

32- Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a

kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur.

Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul

gönderdik.

33- Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı

yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz

kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir

insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."

34- "Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat

ederseniz herhalde ziyan edersiniz."

35- "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline

geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana

çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"

36- "Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!"

37- "Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz)

ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz."

38- "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir

kimsedir; biz ona inanmıyoruz."

39- O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına

karşı bana yardımcı ol!"

40- Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman

olacaklar!"

41- Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi

onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler




topluluğunun canı cehenneme!

42- Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

43- Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de

erteleyebilir.

44- Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik.

Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her

defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları

birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık.

Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

45- Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile

Musa'yı ve kardeşi Harun'u gönderdik.

46- Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun

üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir

kavim oldular.

47- Onun için: Biz, dediler, "kavimleri bize kölelik ederken

bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?"

48- Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk

edilenlerden oldular.

49- Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o

kitabı da verdik.

50- Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir

alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, sulu bir tepeye

yerleştirdik.

51- Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin;

güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin

yaptıklarınızı bilirim.

52- "Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de

sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının." (denildi).

53- Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça

böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.

54- Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve

sapıklıkları ile başbaşa bırak!

55- Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar

ile,


56- Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz.

Hayır, onlar işin farkına varamıyorlar.




57- Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,

58- Rablerinin âyetlerine inananlar,

59- Rablerine ortak tanımayanlar,

60- Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları

işleri kalpleri titreyerek yapanlar;

61- İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

62- Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile

yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap

vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

63- Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir.

Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar

bu işleri yapar dururlar.

64- Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya

uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

65- Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım

göremeyeceksiniz.

66- Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz

arkanızı dönerdiniz.

67- Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar

savururdunuz.

68- Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa

kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir

şey mi geldi?

69- Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi

onu inkâr ediyorlar?

70- Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar?

Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan

hoşlanmamaktadırlar.

71- Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı,

mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur

giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat

onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.

72- (Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı

istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık

verenlerin en hayırlısıdır.

73- Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.




74- Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan

çıkmaktadırlar.

75- Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı

giderseydik, iyice körleşerek azgınlıklarında büsbütün

direnirlerdi.

76- Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine

Rablerine boyun eğmediler, tazarru' ve niyazda da

bulunmadılar.

77- Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı

açtığımız zaman, bir de bakarsın ki onlar orada şaşkın ve

ümitsiz kalmışlardır!

78- Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri

yaratan O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz!

79- Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun

huzuruna toplanacaksınız.

80- Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün

değişmesi O'nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

81- Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

82- Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik

yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle

mi?"

83- "Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce



atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu

geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!"

84- (Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin

bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"

85- "Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp

taşınmaz mısınız?" de.

86- "Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi

kimdir?" diye sor.

87- "(Onlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Şu halde siz

Allah'tan korkmaz mısınız?" de.

88- "Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu

(mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her

şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna

muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.




89- "(Bunlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl

olur da büyülenirsiniz?" de.

90- Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden

yalancıdırlar.

91- Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh

da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve

idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip

gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.

92- Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin

ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

93- (Resulüm!) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen

tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı) mutlaka

göstereceksen,

94- Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda

bulundurma, Rabbim!

95- Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye

elbette ki kadiriz.

96- Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz

onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

96- Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz

onların yakıştırmakta oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.

97- Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana

sığınırım!

98- Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.

99- Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip

çattığında, "Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri

gönder,"

100- "Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler)

yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir.

Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar

(süren) bir berzah vardır.

101- Sûr'a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop

(çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

102- Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl

bunlar kurtuluşa erenlerdir.



103- Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da

kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî

cehennemdedirler.

104- Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.

105- (Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları

yalanlardınız değil mi?... der.

106- Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir

sapıklar topluluğu idik.

107- Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha

(ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zalim insanlarız.

108- (Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana

konuşmayın artık.

109- Çünkü kullarımdan bir zümre "Rabbimiz! Biz iman

ettik; öyle ise bizi bağışla, bize merhamet et, sen,

merhametlilerin en iyisisin." diyorlardı.

110- İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız

size beni yâd etmeyi unutturdu; çünkü siz onlara

gülüyordunuz.

111- Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim;

onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.

112- (Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye

sorar.


113- "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte

bilenlere sor." derler.

114- (Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke

siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

115- Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten

huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

116- Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan

başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş'ın sahibidir.

117- Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa -ki

bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabı ancak

Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa

eremezler.

118- Resulüm! De ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et!

Sen merhametlilerin en iyisisin."




 

24-NUR:

1- (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini

üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt

alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.

2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz

sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah

dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu

kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan

cezaya şahit olsun.

3- Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir

kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da

ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu,

müminlere haram kılınmıştır.

4- Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra

(bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa

vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin.

Onlar tamamen günahkardırlar.

5- Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar

müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

6- Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden

başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin

şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört

defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.

7- Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın

lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

8- Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair

dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi,

9- Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden

ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi

kendisinden cezayı kaldırır.

10- Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve

Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi




olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?

11- Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki

(iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz

için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir.

Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun

karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu

günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir

azap vardır.

12- Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde

kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir

iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

13- (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit

getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat

edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta

kendisidirler.

13- (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit

getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat

edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta

kendisidirler.

14- Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti

üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet

ederdi.


15- Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından

alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma

haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun

önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında

çok büyük bir suçtur.

16- Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize

yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır..." demeli değil

miydiniz?

17- Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna

benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor.

18-Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü)

çok iyi bilir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.

19- İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını

arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir




azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.

20- Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti

olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı

(haliniz nice olurdu)?

21- Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin.

Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o,

edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın

lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize

çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.

22- İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya,

yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından)

vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat

göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?

Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

23- Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara

zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette

lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.

24- O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından

dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

25- O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam

verecek ve onlar Allah'ın gerçek olduğunu anlayacaklar.

26- Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü

kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de

temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların)

söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve

güzel bir rızık vardır.

27- Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere,

geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin.

Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.

28- Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar

oraya girmeyin. Eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen

dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah,

yaptığınızı bilir.

29- İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu

oturulmayan bir eve girmenizde herhangi bir sakınca yoktur.

Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.




30- (Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama)

dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu,

kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah,

onların yapmakta olduklarından haberdardır.

31- Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama

bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.

Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir

etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar)

örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi

oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek

kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi

kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan

(köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî

güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli

kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan

başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları

zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey

müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa

eresiniz.

32- Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve

cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer

bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir.

Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

33- Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile

kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar.

Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve cariyelerden)

mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde (hürriyete

kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen

mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de

onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde

edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi

fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa,

bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok

bağışlayıcı ve merhametlidir.

34- Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden

önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış




kimseler için öğütler indirdik.

35- Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır).

O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil

gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye

benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet

edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur.

(Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese

bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği

kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle)

misal verir; Allah her şeyi bilir.

36- (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin)

yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir.

Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler.

37- Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret

ne de alış veriş onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve

zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin

allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

38- Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli

ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve

Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

39- Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki

serap gibidir ki, susayan onu su zanneder, nihayet ona

vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik

yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı)

Allah'ı bulmuştur. Allah ise onun hesabını tastamam

görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.

40- Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları)

engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga

üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne

karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi

göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o

kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

41- Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi

dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her

biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların

yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.




42- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak

O'nadır.


43- Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere)

sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte

görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten,

sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine

isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan

çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!

44- Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz

bunda (hakikatı gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir

ibret vardır.

45- Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi

karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört

ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her

şeye kâdirdir.

46- Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler

indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.

47- Bir de "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik"

diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar

mümin değillerdir.

48- Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne

çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz

çevirip dönerler.

49- Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi

lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.

50- Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve

tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün

kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar?

Hayır, asıl zalimler kendileridir!

51- Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne

davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat

ettik" demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.

52- Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı

duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan

kurtulanlardır.



53- Ötekiler (münafıklar), sen hakikaten kendilerine

emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en

ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin.

İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan

haberdardır.

54- De ki: Allah'a itaat edin; Peygambere de itaat edin.

Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu

kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir.

Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz.

Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.

55- Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda

bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı

gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını,

onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine

yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden

sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağnı vaad etti.

Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş

tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar

asıl büyük günahkarlardır.

56- Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat

edin ki rahmete eresiniz.

57- İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah'ı) aciz

bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer

cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası!

58- Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve

cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş

olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz

vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde)

sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde

bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin

için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin yanına

girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar.

Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

59- Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde,

kendilerinden öncekiler (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar



da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar.

Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

60- Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı

kadınların ise, zinetlerini (yabancı erkeklere) göstermeksizin

dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur.

Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah

işitendir, bilendir.

61- A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya

da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden,

gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden,

erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin

evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın

evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin

evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden,

yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur.

Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah

yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve

güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam

verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini

böyle açıklar.

62- Müminler ancak, Allah'a ve Resülüne gönülden

inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir

işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler.

(Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve

Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için

senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin

ver; onlar için Allah'tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret

edicidir, merhametlidir.

63-(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan

bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini

siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir.

Bu sebeple, O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir

bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap

isabet etmesinden sakınsınlar.

 



64- Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır.

O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna

döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen

kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir..

 


Yüklə 1,38 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin