276
IV- KUSURLULUĞU ETKİLEYEN HALLER
Türk hukuku açısından kusur prensibi gereğince, kusurlu hare-
ket etme yeteneği bulunmayan, hukuk kuralının anlamını bilmediği
veya bilebilecek durumda bulunmadığı, hatta bilebildiği halde, ona
uygun hareket edemeyecek durumda olan bir kimseye, ceza verilme-
mektedir.
Ceza kanunumuz kusurluluğu etkileyen hallere hukuka uygun-
luk sebepleri ve hatayı (TCK.m.30/1,2) eklemek suretiyle ceza sorum-
luluğunu kaldıran veya azaltan haller olarak değerlendirmektedir.
Uygulamada ve öğretide kusurluluğu etkileyen haller;
1- Hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması (TCK.m.27),
2- Yaş küçüklüğü (TCK.m.31),
3- Akıl hastalığı (TCK.m.32),
4- Sağır ve dilsizlik (TCK.m.33),
5- Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma
(TCK.m.34),
6- Cebir ve tehdit dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilen-
mesi (TCK.m.28),
7- Mücbir sebep, kaza ve tesadüf, zorunluluk hali dolayısıyla ki-
şinin irade yeteneğinin etkilenmesi (TCK.m.25/2),
8- Hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi
(TCK.24.m.2/4),
9- Haksız tahrik (TCK.m. 29), ve
10- Çeşitli hata halleri (TCK.30/3-4) olarak belirtilmektedir30.
Şimdi Kusurluluğu etkileyen bu halleri tek tek inceleyecek
olursak;
30 ARTUK-GÖKCEN-YENİDÜNYA, s.623.; ÖZGENÇ, Gazi Şerhi, s.257. Vidal-Mag-
nol, konuyu kusurluluğu etkileyen haller şeklinde değil de, “İsnat Kabiliyetini (ce-
zai mesuliyeti) ve suçluluğu (cezai ehliyeti) kaldıran veya azaltan sebepler” olarak bah-
setmiştir. Detaylı bilgi için bkz. VİDAL-MAGNOL, s.148vd.; İtalyan yazar Pısapıa
ise, “mesuliyet kabiliyetini kaldıran sebepler” şeklinde konuyu incelemiştir. Detaylı
bilgi için bkz. PISAPIA, s.27.
TBB Dergisi 2012 (101)
Selami TURABİ
277
1-Hukuka Uygunluk Sebeplerinde Sınırın Aşılması
TCK’nın 27’nci maddesi; “[1] Ceza sorumluluğunu kaldıran neden-
lerde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde, fiil taksirle işlendiğinde de ce-
zalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte
birine kadarı indirilerek hükmolunur. [2] Meşru savunmada sınırın aşılması
mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza
verilmez” şeklindedir.
Madde ile ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın aşıl-
masından bahsedilmekte ise de burada kastedilen hukuka uygunluk
sebeplerinde sınırın aşılmasıdır
31
. Sınır kasten aşıldığında, örneğin,
meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı
öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması
fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykı-
rılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiri-
minden yararlanamayacağı şüphesizdir
32
.
Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve
içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir sa-
vunmada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisi-
nin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun tak-
sirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur.
Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde işlenen suçun niteliğine bakılacak
ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz ko-
nusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği
takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, mad-
dede öngörülen biçimde indirim yapılarak faile taksirden dolayı ceza
verilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel
bir sınırın aşılması hâli düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada
sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, kor-
ku veya telaştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.
Hükümet Tasarısı’nda, maddenin ikinci fıkrası bütün hukuka uy-
gunluk nedenlerini kapsayacak şekilde düzenlenmişti. Oysa heyecan,
31 KOCA, s.146.
32 DEMİRBAŞ, Timur; Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Bası, Ankara 2006, s. 309–
310; İÇEL-EVİK, s.162.
Kusurluluk ve Kusurluluğu Etkileyen Haller
278
korku veya telaş, ancak meşru savunma hâlinde söz konusu olabile-
ceği için, fıkra metninin başına “meşru savunmada” ibaresi konulduğu
görülmektedir.
2-Yaş Küçüklüğü
TCK’nın 31’inci maddesi; “ [1] Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldur-
mamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza
kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygula-
nabilir. [2] (8.7.2005 T. 5377 sk değ.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldur-
muş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam
ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin
yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişi-
ler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştı-
rılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla;
müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her
fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz. [3] (8.7.2005 T. 5377
sk değ.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını
doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını
gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını ge-
rektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası
oniki yıldan fazla olamaz.” şeklindedir.
Kişinin, fiziksel gelişimine paralel olarak, toplumun değer yargıla-
rını, bunların anlam ve içeriğini algılama yeteneği gelişmektedir. Yine
bu gelişim sürecinde algılama yeteneğinin yanı sıra, ayrıca toplum-
daki ölçü davranış kurallarının gerekleri doğrultusunda hareketlerini
yönlendirebilme (irade) yeteneği de gelişmektedir.
Suç oluşturan fiili işlediği sırada henüz oniki yaşını bitirmemiş
olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Fiili işlediği sı-
rada henüz oniki yaşını bitirmemiş olması, çocuk açısından kusurlulu-
ğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiştir.
İzlenen suç ve ceza politikasının gereği olarak, bu gruba giren yaş kü-
çüklerinin ceza sorumluluğunun olmadığı normatif olarak kabul edil-
TBB Dergisi 2012 (101)
Selami TURABİ
279
miştir. Çünkü bu çocuklar hakkında ceza yaptırımının uygulanması,
cezanın özel önleme ve yeniden topluma kazandırma işlevi bakımın-
dan tamamen ters etki gösterecektir. Hatta bu çocuklarla ilgili olarak
ceza kovuşturmasına ilişkin işlemlerin yapılması, psikolojik gelişim-
leri üzerinde olumsuz etkiler meydana getirebilmektedir. Bu nedenle,
suç yoluna sürüklenmiş olan bu çocuklarla ilgili olarak, sadece koru-
yucu ve eğitici nitelikte olan güvenlik tedbirlerine başvurulabilir.
Çocukluktan gençliğe geçiş sürecinde bulunan oniki yaşını dol-
durmuş ve fakat henüz onbeş yaşını tamamlamamış kişiler, genellikle
işlediği fiilin bir haksızlık oluşturduğunun bilincinde olmakla bera-
ber, bazı durumlarda fiili işlemekten kendini alıkoyamamakta ve bazı
davranışlar açısından iradesine yeterince hâkim olamamaktadır. Bu
nedenle, suç oluşturan bir fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş olup
da henüz onbeş yaşını bitirmemiş olan kişilerin, işlediği suç açısından
davranışlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip olduğunun belirlen-
mesi hâlinde, ceza sorumluluğunun olduğu kabul edilmiştir.
Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, ço-
cuk hâkimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş kü-
çüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile
psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlan-
ması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğu-
nun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.
Kusur yeteneği bulunmayan yaş küçüğü hakkında ceza tertibine yer ol-
madığına karar verilir. Ancak, bu kişiler hakkında koruyucu, eğitici ve
yeniden topluma kazandırıcı nitelikte güvenlik tedbirlerine hükmedilir.
Çocuk hâkimi, işlediği suç açısından ceza sorumluluğunun oldu-
ğunu kabul ettiği yaş küçüğü hakkında ise kural olarak indirilmiş ce-
zaya hükmedecektir.
Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş ve fakat henüz onsekiz
yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri
davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip
olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri
yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiş
olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf ol-
duğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip
bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
Kusurluluk ve Kusurluluğu Etkileyen Haller
280
3-Akıl Hastalığı
TCK’nın 32’nci maddesi; “[1] Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranış-
larını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.
Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. [2] Birinci fıkra-
da yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir.
Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir.
Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl
hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir” şeklindedir.
Kusur yeteneğini etkileyen bir neden olan akıl hastalığının varlı-
ğı durumunda, kişi işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını al-
gılayamamakta veya işlediği fiille ilgili olarak irade yeteneği önemli
ölçüde etkilenmektedir. Kişi bu durumda kusurlu olamayacağından,
hakkında cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, fiili hukuka aykırı ni-
teliğe sahip olduğundan, kişi hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik
tedbirlerine başvurulacaktır.
Ayrıca işaret etmek gerekir ki, akıl hastalığı kişinin işlediği her
fiil açısından algılama veya irade yeteneği üzerinde etkili olmayabilir.
Örneğin, kleptomani akıl hastası olan kişinin hafif değerdeki şeylere
yönelik olarak işlediği hırsızlık suçu açısından irade yeteneğinin ol-
madığı söylenebilir. Ancak, bu kişinin kasten adam öldürme suçunu
işlemesi durumunda, malûl olduğu akıl hastalığı bu fiille ilgili olarak
algılama ya da irade yeteneğini etkilemez.
Kişinin akıl hastası olup olmadığının tespiti ile hastalığının al-
gılama ve irade yeteneği üzerinde ne gibi etkilerinin olabileceğini,
davranışlarını ne surette etkilediğini genel olarak belirleme, tıbbî bir
konudur. Uzman bilirkişi bu hususu ortaya koyduktan sonra, akıl has-
tası olan kişinin somut olay açısından algılama veya irade yeteneği-
nin olup olmadığını, akıl hastalığının somut olay açısından kişinin bu
yeteneklerini ne ölçüde etkilediğini normatif olarak belirleme görevi,
hâkime aittir.
Hükümet Tasarısında akıl hastalığı durumunda kişinin kusur ye-
teneği, akıl hastası hakkında uygulanacak tedbirler ve bunların usu-
TBB Dergisi 2012 (101)
Selami TURABİ
281
lü aynı maddede düzenlenerek, farklı konuları ilgilendiren hükümler
tek bir madde içinde yer almaktaydı. Sistematik açıdan hatalı olan bu
düzenleme değiştirilmiştir. Madde metninde sadece akıl hastalığının
kusur yeteneğine etkisi düzenlenmiş; buna karşılık, akıl hastaları hak-
kında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin ilgili bölümde düzenlenme-
si uygun bulunmuştur.
4-Sağır ve dilsizlik
TCK’nın 33’üncü maddesi; “[1] Bu Kanunun, fiili işlediği sırada oniki
yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldur-
mamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş
yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup
da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını
doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri,
onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve
dilsizler hakkında da uygulanır” şeklindedir.
İşitme yeteneğine doğuştan sahip olmayan veya küçük yaşta bu
yeteneği tamamen yitiren insanın algılama yeteneği yeterince gelişmez.
Sağır ve dilsizin ceza sorumluluğunun belirlenmesinde, suç oluş-
turan fiili işlediği sıradaki yaşı, ölçü alınmıştır. Böylece, sağır ve dil-
sizlerle ilgili olarak, yaş küçüklerinin sorumluluk rejimine paralel bir
düzenleme yapılmıştır. Ancak, sağır ve dilsizlerin algılama ve davra-
nışlarını yönlendirme yeteneği daha geç gelişebileceği düşüncesiyle,
ayrı bir yaş grubu sınıflandırması yapılmıştır.
Fiili işlediği sırada yirmibir yaşını doldurmuş olan sağır ve dilsiz-
ler açısından yaşın ceza sorumluluğu üzerinde herhangi bir etkisinin
olmadığı kabul edilmiştir. Ancak, bu kişilerin işledikleri fiil açısından
algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığı yönünde ortaya çıkabi-
lecek sorunla ilgili olarak, akıl hastalarına ilişkin sorumluluk rejiminin
göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
5-Geçici Nedenler, Alkol veya Uyuşturucu Madde Etkisinde Olma
TCK’nın 34’üncü maddesi; “(1) Geçici bir nedenle ya da irade dışı alı-
nan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlen-
Kusurluluk ve Kusurluluğu Etkileyen Haller
282
dirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. (2) İradî
olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen kişi hakkında
birinci fıkra hükmü uygulanmaz” şeklindedir.
Kişi, gerçekleştirdiği davranışın hukukî anlam ve sonuçlarını al-
gılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğini etkileyen bir ne-
denin etkisine bilinci olmaksızın veya iradesi dışında girmiş olabilir.
Örneğin, caddede meydana gelen patlama sonucunda oradan geçen
bir kişinin patlamanın etkisinde kalarak, geçici bir süre algılama ve
irade yeteneğini tümüyle yitirmiş olabilir. Bu gibi durumda, faile yük-
lenebilecek bir kusurdan bahsedilemez. Yine geceleri uyurken kendi-
liğinden kalkıp gezen kişinin bu esnada başkasına ait bir mala zarar
vermesinde faile izafe edilecek bir fiil bulunmamaktadır. Çünkü kişi
uyku halinde iken hareket yeteneğini yitirmektedir.
Alkol veya uyuşturucu madde almak kastıyla hareket etmemesi-
ne rağmen, yanılarak bu maddeleri almış olabileceği gibi, alkol veya
uyuşturucu madde almaya zorlanmış da olabilir. Gerek bilmeyerek
gerek zorla alınan alkol veya uyuşturucu maddenin etkisindeyken
işlenen suç açısından fail sorumlu tutulamamaktadır. Ancak geçici
bir neden olarak istemeyerek alkol veya uyuşturucu madde alınması
dolayısıyla fail taksirli dahi olmamalıdır. Kişinin algılama yeteneğini
etkileyen sistemik hastalıkları da geçici neden olarak kabul etmek ge-
rekir. Örneğin diyabet, gebelik sonrası ortaya çıkan psikozlar ve üremi
gibi hastalıklar, algılama yeteneğini ortadan kaldırabilmektedir.
Kişi, önceden kararlaştırdığı suçu işlemeye başlamadan önce, iste-
yerek alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde alabilir. Keza, her-
hangi bir suç işlemeyi kastetmediği hâlde, isteyerek alkol ya da uyuş-
turucu veya uyarıcı madde almış ve bu maddelerin etkisinde iken bir
suç işlenmiş olabilir
33
. Bu durumlarda, işlenen suç açısından kişi so-
rumludur
34
.
33 Öğretide failin kendi iradesiyle kusur yeteneğini sona erdirdikten sonra işlediği
suç teşkil eden bu tür eylemlere “serbestçe istenilen ama failin kusur yeteneğinden
yoksun bulunduğu sırada işlenen fiiller” denilmekte ve “sebebinde serbest olan
ya da aslında özgür olan hareketler” tabiri ile ifade edilmektedir. Detaylı bilgi
için bkz.:ÜNVER, Yener; Sebebinde Serbest Hareketler, in: Prof.Dr.Sahir Erman’a
Armağan, İstanbul 1999, s.801vd.; PISAPIA, İtalyan Ceza Hukuku Müesseseleri,
s.27.
34 10.CD., 18.03.2002 tarih ve 01-30137/02-12230 karar sayılı ilamı; “23.07.1999 tarih-
li olay tutanakları ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın müştekiye ait evin yola bakan
TBB Dergisi 2012 (101)
Selami TURABİ
283
6-Cebir veya Tehdit Dolayısıyla Kişinin İrade Yeteneğinin
Etkilenmesi
TCK’nın 28’inci maddesi; “Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı
cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç
işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hâllerde cebir ve şiddet, korkutma ve
tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır” şeklindedir.
Ceza hukukunda suçların şahsiliği prensibi gereği suçu kim işle-
miş ise o kişi cezalandırılır. Bunun istisnalarından birisi de TCK’nın
28’inci maddesidir. Yasa bu istisnayı koymakla bu kişilerin cezalandı-
rılmasının önüne geçmek istemiştir. Kişi karşı koyamayacağı cebir ve
şiddet veya ağır korkutma ve tehdit altında kalabilir. Kendisini çaresiz
hissedebilir. Bu durumda suç işleyebilir. Örneğin PKK terör örgütü-
nün kandırarak dağa çıkardığı bir kişi daha sonraları yanıldığını anla-
sa ve örgütten kurtulmak istemesine cebir ve tehditle örgütün elinden
kurtulamamışsa ve ağır can tehdidi altında eylem yaparak suç işletil-
mişse o zaman TCK’nın 28’inci maddesi düşünülebilir.
7-Zorunluluk Hali
TCK’nın 25/2’nci maddesi; “(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait
bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak ola-
nağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını
kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta
arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza veril-
mez” şeklindedir.
Zorunluluk (zaruret, ıztırar) hâli, ceza sorumluluğunu ortadan
kaldıran bir neden olarak düzenlenmiştir
35
. Burada kişinin, kendisinin
veya başkasının sahip bulunduğu hakka yönelik tehlikeyi gidermek
amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, ceza sorumluluğu yok-
tur. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir saldırı
değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kişinin
tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete baş-
taraftaki pencere camını sarhoşluğunun da etkisiyle kırarak atılı suçları işlediği halde,
mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraat kararı verilmesi …” şeklindedir. (Karar özel
arşivden alınmıştır.)
35 Mukayeseli hukuktaki durumu için bkz. GROPP, Walter; Alman Bakışına Göre
Türk Ceza Kanunu 1989 s.217vd.; VİDAL-MAGNOL, s.264vd.; PISAPIA, s.152vd.
Kusurluluk ve Kusurluluğu Etkileyen Haller
284
vurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması, tehlikenin ağır ve mu-
hakkak olması gibi şartlar aranmaktadır. Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile
konu ve kullanılan araç arasında orantılılık ilkesi de kabul edilmiştir.
8-Amirin Emri
TCK’nın 24/2’inci maddesi; “Yetkili bir merciden verilip, yerine geti-
rilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. Konusu
suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine
getiren ile emri veren sorumlu olur. Emrin, hukuka uygunluğunun denetlen-
mesinin kanun tarafından engellendiği hâllerde, yerine getirilmesinden emri
veren sorumlu olur” şeklindedir.
Hiyerarşik yapı içinde amirin verdiği emrin hukuka uygun olması
hâlinde, verilen bu emrin yerine getirilmesi de hukuka uygun olacak-
tır. Amirin emri, hukuka aykırı olmasına rağmen, bu emir emredilen
açısından bağlayıcı olabilir.
Anayasamıza göre; kamu görevlileri, görevlerini ifa ederken ami-
ri durumundaki kişilerden aldıkları emirleri hukuka aykırı bulmaları
hâlinde, bu emri yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildi-
rirler. Ancak, emir hukuka aykırı olmakla beraber, amir emrinde ısrar
eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu hâlde emri
yerine getiren sorumlu olmaz
36
. Bu durumda emri yerine getiren açı-
sından bir hukuka uygunluk nedeni değil, bir sorumsuzluk nedeni söz
konusudur.
Yerine getirme zorunluluğu, esasen hukuka aykırı olan emri hu-
kuka uygun hâle getirmez. Ancak, hiyerarşik yapı dolayısıyla, emri
yerine getiren sorumlu olmaz. Bu durumda sorumluluk, emri verene
aittir. Emir, hukuka aykırı olmanın yanı sıra, ayrıca suç da teşkil ede-
bilir. Anayasamız, konusu suç teşkil eden emrin yerine getirilmesine
hiçbir surette izin vermemektedir. Bu durumda emri yerine getiren
kimse sorumluluktan kurtulamamaktadır.
36 Anayasamızın 137. maddesi; “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalış-
makta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hüküm-
lerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü
emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri ye-
rine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez;
yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele
hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar
saklıdır” şeklindedir.
TBB Dergisi 2012 (101)
Selami TURABİ
Dostları ilə paylaş: |