Mitlerin Kısa Tarihi



Yüklə 0,55 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/11
tarix20.11.2023
ölçüsü0,55 Mb.
#165565
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
Mitlerin Kısa Tarihi - Karen Armstrong

Paleol t k Çağ
Avcı Toplumların M toloj s (MÖ
yaklaşık 20.000-8.000)
İnsanoğlunun b yoloj k evr m n tamamladığı dönem tar h n n en
uzun ve en gel şt r c dönem d r. Pek çok yönden ürkütücü ve
umutsuz b r dönem yaşanmıştı. Bu lk nsanlar henüz tarımı
gel şt rmem şlerd . Kend bes nler n yet şt remez, tümüyle avcılık ve
toplayıcılığa bağımlı yaşarlardı. Avlarını öldürmek ve çevreler n b r
ölçüde olsun denet m altına tutmak ç n gel şt rd kler avlanma
s lahları ve becer ler sayes nde sağ kalmalarında m toloj n n önem
büyüktü. Neandertaller g b Paleol t k erkeklerle kadınlar da yazılı
m tler bırakamadılar, fakat bu öyküler nsanların kend ler n ve
yaşadıkları zorlukları anlamalarında öyle can alıcıydılar k geleceğ n
okuryazar kültürler n n m toloj ler nde, bölük pörçük de olsa
yaşamaya devam ett ler. Aynı zamanda Paleol t k çağın nsanları g b
avcı toplumlarda yaşayan ve tarım devr m geç rmem ş doğal
nsanlar olan P gmeler ve Avustralya yerl ler nden de lkel nsanların
deney mler ve kaygıları hakkında çok şey öğreneb l r z.
Doğal ortamda yaşayan bu nsanların m tler ve s mgelerle
düşünmeler de doğaldır, çünkü etnologlarla antropologların şaret
ett ğ ne göre, günlük yaşamlarında ruhsal b r boyutun varlığının
en konu b l nc ndeyd ler. B z m kutsal ya da tanrısal ded ğ m z


deney m yaşamak sanay leşm ş, kent toplumlarında yaşayan
erkeklerle kadınlar ç n uzak b r gerçekl ğe dönüşmüştür; oysa
örneğ n, Avustralyalılar açısından, uluorta olmakla kalmayıp somut
dünyadan da daha gerçekt rler. Avustralyalıların uykuya ve hayal
dünyasına daldıklarında g rd kler "Düşlerâlem " zaman dışıdır.
Sıradan yaşama değ şmez b r ortam hazırlar; orada ölüm, akıcılık,
olayların sonu gelmemeces ne art arda gel şmes ve mevs m
döngüler egemend r. Düşlerâlem nde güçlü, arket pal ( lkörneksel)
varlıklar olan atalar yaşar, nsanoğluna yaşamak ç n gerekl olan
avcılık, savaş, seks, dokumacılık ve sepetç l k g b becer ler
öğret rler. Bunlar nanç dışı değ l kutsal etk nl klerd r, ölümlü
erkekler n ve kadınların Düşlerâlem yle l şk kurmalarını sağlar.
Örneğ n, ava g den Avustralya yerl s ava çıktığında, davranışlarını
İlk Avcıya öyle b r uyarlar k , daha güçlü b r arket pal dünyaya a t
olarak onunla bütünleş r. Yaşamı Düşlerâlem yle g zeml b rl k
kurduğu sürece anlam kazanır. Bunun arkasından lkel zeng nl kten
koparak zamanın dünyasına ger gel r, burada yen p yutulacak ve
yaptığı her şey h çl ğe dönüşecek d ye korkar.
3
Ruhlar dünyası, doğal ortamda yaşayan nsanların gözünde b r
zamanlar nsanoğlunun daha kolay er şeb ld ğ yakın ve zorlayıcı b r
gerçekl kt r. Y t k cennet m t bütün kültürlerde vardır, nsanoğlunun
b r zamanlar göksel varlıklarla daha yakın yaşadığı ve günlük l şk ler
kurdukları kabul ed l r. Göksel varlıklar ölümsüzdüler, b rb rler yle,
hayvanlarla ve doğayla uyum ç nde yaşarlardı. Dünyanın ortasında,
nsanların tanrılar âlem ne ulaşmak ç n kolaylıkla tırmanab ld ğ ,
yeryüzüyle gökyüzünü b rb r ne bağlayan b r ağaç, b r dağ ya da b r
sırık vardı. Derken b r felaket yaşandı: dağ çöktü, ağaç kes ld ve
cennete ulaşmak güçleşt . En erken ve neredeyse evrensel b r m t


olan Altın Çağın öyküsünün tar hsel olması amaçlanmamıştı.
İnsanoğluna doğal gelen kutsal varlıkların deney mler nden
kaynaklanan bu öyküde onların neredeyse elle tutulab l r, ama
er ş lemez oldukları gerçeğ vurgulanır. Ant k toplumlarda m toloj lerle
d nler çoğu zaman y t k cennete özlemler yansıtmaktadır.
4
Öte
yandan, m t yalnızca geçm şe özlem d le get rmek ç n kullanılmazdı.
Başlıca amacı, nsanlara b r tek hayal âlem ne daldıkları anlarda
değ l, günlük ödevler n yer ne get r rken de bu arket p dünyaya ger
döneb lecekler n göstermekt .
Günümüzde d n şler yle dünya şler n b rb r nden ayırırız. H çb r
şey nançlarından ayrı tutmayan Paleol t k avcılar açısından bu
durum anlaşılmaz olurdu. Gördükler ya da yaşadıkları her şey,
tanrılar dünyasındak suret tarafından anlaşılırdı. Ne kadar aşağı
olursa olsun her şey, ç nde kutsallığı barındırab l rd .
5
Yaptıkları her
ş onları tanrılarla l şk ye sokan b r ay nd . En sıradan etk nl kler ,
ölümlü varlıkların zaman dışı ve sonsuz dünyaya katılmasını
sağlayan törenlerd . Oysa b z modern nsanlar ç n b r sembol,
d kkat m z çekt ğ , gözle görülmeyen dünyadan ayrıdır; ancak
Grekçe'de symballe n "b r araya get rmek" anlamına gel r: bu
zamana dek b rb r n n karşıtı olan k nesne ayrılmazlar olurlar c n ve
ton kle yapılan kokteyl g b . Yeryüzündek herhang b r nesney der n
düşündüğünüzde, kend n z onun gökyüzündek suret n n huzurunda
bulurdunuz. Bu yolla tanrılar arasına katılma anlayışı m tler
dünyasının temel yd : b r m t n amacı, nsanları kend ler n dört b r
yandan çevreleyen ve yaşamın doğal b r parçası olan ruhsal boyutun
b l nc ne vardırmaktı.


En erken m toloj ler, nsanlara elle tutulur dünyaya bakarak başka
b r şey tems l eder g b görünen gerçekl ğ öğretm şlerd .
6
Bunun ç n
h çb r nanç sıçraması gerekm yordu, çünkü o çağda kutsal olanla
olmayan arasında metaf z k açıdan h çb r uçurum yok g b yd . Bu lk
nsanlar b r taşa baktıklarında cansız, n tel ks z b r kaya parçası
görmezlerd . Gücü, kalıcılığı, dayanıklılığı ve nsanın nc neb l r
durumundan epey farklı mutlak b r varlığı tems l ederd taş. Onu
kutsallaştıran ötek l k özell ğ yd . Ant k dünyada taş, kutsalın yaygın
b r tezahürü kutsal olanın kend n göstermes yd . Çaba
harcamaksızın kend n yen leme yeteneğ ne sah p olan ağaç da
canlanır ve ölümlü erkeklerle kadınlardan es rgenen muc zev d r l ğ
ortaya koyardı. Ayın küçülmes yle büyümes n seyrederken nsanlar
kutsal güçler n yen den d r l ş ne,
7
katı ve acımasız, bağışlayıcı ve
ürkütücü olduğu kadar avutucu da olan b r yasanın varlığına tanık
olurlardı. Ne ağaçlar, ne taşlar ne de göksel varlıklar tapınma
araçlarıydı; kutsal sayılmalarının neden bütün doğal süreçlerde
şled ğ görülen, nsanlara bambaşka, daha etk l b r gerçekl ğ n
puçlarını veren g zl gücün dışavurumu olmalarıydı.
En erken, tar hlemeler belk de ta Paleol t k çağa dayanan
m tlerden bazıları, nsanlarda lk kez tanrısallık kavramını uyandırdığı
düşünülen gökyüzüyle l şk lend r lm şt . Gökyüzüne -sonsuza,
b l nmeyene uzanan ve kend değers z yaşantılarından apayrı b r
varlık olan göğe- baktıklarında d nsel b r deney m yaşarlardı.
8
Başlarının üzer nde yükselen gökyüzü akıl almaz, uçsuz bucaksız,
er ş lmezd ; ne başı vardı ne sonu. Aşkın ve ötek olmanın ta
kend s yd . İnsanoğlu buna etk edemezd . Yıldırımları, tutulmaları,
fırtınaları, gökkuşakları ve göktaşlarının b tmeyen oyunları kend ne


a t hareketl b r yaşantıya sah p, ucu bucağı olmayan b r başka
boyutu anlatırdı. Gökyüzünde olup b tenlere kafa yormak nsanlara
ürkü, zevk, huşu ve korku ver rd . Gökyüzü onları hem kend ne çeker
hem de terd . Büyük D nler Tar hç s Rudolf Otto da onun g zeml b r
gücün varlığını h ssett rd ğ n söyler. Otto, gökyüzünü, kend ç nde,
arkasında herhang b r hayal varlık olmaksızın, myster um
trernendum, terr b le et fasc nans olarak tanımlamıştı: karşı
konulmaz g zem, dehşetl ve büyüley c .
9
Tüm bunlar b z hem söylenceyle hem de d nle lg l b l nce
götürür. Şu yaşadığımız kuşkucu çağda nsanların tapındıkları
tanrılardan b r şeyler bekled kler ç n d ne bağlandıkları varsayılır.
Gücün Kend ler nden Yana Olmasına çalışıyorlardır. Uzun ömür,
hastalıktan uzak olmak ve ölümsüzlük sterler, tanrıları kend ler nden
bunları es rgememeler ç n kna edeb lecekler ne nanmışlardır. Oysa
kutsalın bu lk kend n göstermes (tezahür) tapınmanın kend ne
h zmet etme amaçlı olması gerekmed ğ n göstermekted r. İnsanlar
gökyüzünden b r şey beklemez, üstel k onu herhang b r b ç mde etk
altına alamayacaklarını b l rlerd . Daha başından ber dünyamız b ze
türlü g zemler yaşatmakta, b z korku ve merak ç nde bırakmaktadır,
tapınmanın temel nde de bu yatar. Sonradan İsra l halkı kutsalı
kadoş sözcüğüyle d le get recekt . Bu "ayrı, ötek " demekt . Kusursuz
aşkın deney m, kend ç nde oldukça doyurucuydu. İnsanları,
kend ler nden daha üstün olan b r varoluşu fark etmeler n sağlayarak
kend nden geç r r, duygularını kabartarak hayaller nde, yaşadıkları
sınırlı koşulların ötes ne taşırdı. Yoksulların, zayıf nsanoğlunun
stekler n yer ne get rmes ç n gökyüzünün "kandırılab leceğ " akla
hayale get r lmezd .


Paleol t k çağdan sonra da gökyüzü kutsalın s mges olma
özell ğ n korudu. Ancak yaşanan çok erken b r gel şme m toloj n n
fazla aşkın b r gerçekl kten söz etmes durumunda başarısız
olacağını gösterm şt . Eğer m t, nsanların b r yolla kutsala
katılmalarını sağlamıyorsa, nsanlara yabancılaşır ve b l nçler nden
uzaklaşır. Tam olarak zamanını b lmesek de b r noktada dünyanın
çeş tl yerler ndek nsanlar gökyüzünü k ş leşt rmeye başlamışlardı.
Cennet ve yeryüzünü tek başına yoktan var eden b r "Gök Tanrı" ya
da "Ulu Tanrı" hakkında öyküler anlatıyorlardı artık. Bu lkel
tektanrıcılığın Paleol t k çağa dek dayandığı neredeyse kes nd r.
B rkaç tanrısal varlığa tapmaya başlamadan önce, dünyanın pek çok
bölges nde nsanlar, dünyayı yaratmış olan ve uzaktan nsan
l şk ler n yöneten tek b r Yüce Tanrıya tapınırdı.
Hemen her tapınağın b r Gök Tanrısı vardır. Antropologlar onu
P gmeler, Avustralyalılar ve Patagonyalılar (Ateş İnsanları) g b kab le
toplumlarında da bulmuşlardır.
10
O her şey n İlk Neden ve gökle
yer n Yönet c s d r. Asla mgelerle tems l ed lmez, ne türbes vardır ne
de rah b , çünkü nsan kültü ç n fazlasıyla yüced r. İnsanlar
yakarırken özlemle Ulu Tanrıya döner, kend ler n zled ğ n ve yanlış
yaptıklarında onları cezalandıracağına nanırlar. Ancak günlük
yaşantılarında O görünmez. Kab le üyeler Tanrının sözle anlatılmaz
olduğunu, nsan dünyasıyla l şk kurmayacağını söylerler. Başları
sıkıştığında ona dönseler de o yanlarında bulunmaz, çoğu zaman
"uzaklaştığı" veya "gözden kaybolduğu" konuşulur.
Esk Mezopotamyalıların, H nduların, Grekler n ve Kenan Ülkes
nsanlarının Gök Tanrıları böyle yozlaşmışlardı. Bu toplulukların


m toloj ler nde Yüce Tanrı, en y yönüyle tanrılar tapınağının kuşkulu,
güçsüz b r varlığı, kenarında köşes nde kalmış b r f gürüdür; İndra,
Enl l ve Baal g b daha etk l , lg çek c ve ulaşılab l r tanrısal varlıklar
öne çıkmıştır. Yüce Tanrının nasıl tahtından nd r ld ğ ne yönel k
öyküler anlatılır: Örneğ n, Grekler n Gök Tanrısı Uranosün kend oğlu
Kronos tarafından ğd ş ed ld ğ , nsanoğlunun günlük yaşantısından
çok uzaklaşarak önems zleşen bu Yaratıcıların kt darsızlığını
korkunç b r b ç mde gözler önüne seren b r m tle d le get r lm şt .
Oysa Baal' n kutsal gücü her yağmur fırtınasında kend n bell ederd ;
nsanlar kend ler n savaşın öfkes ne her kaptırdıklarında İndra'nın
gücünü h ssederlerd . Gelgelel m esk Gök Tanrıları nsanların
yaşamlarına el b le sürmezlerd . Bu en erken gel şmeler açıkça
göster r k m toloj doğaüstü varlıklara yoğunlaştığı sürece başarısız
olacaktır; ancak nsanlıkla l şk kurarsa geçerl l ğ n koruyacaktır.
Gök Tanrının yazgısı b ze yaygın b r başka yanlış kanıyı
çağrıştırır. Erken m tler n b l msell k önces dünyada, evren n
kökenler n anlattığını varsayanlar çoktur. Gök Tanrının öyküsü tam
anlamıyla böyle b r kurguyu tems l ed yordu, fakat m t başarıya
ulaşamadı, çünkü nsanların sıradan yaşantılarına değ nm yor, nsan
doğası hakkında h çb r şey söylem yor ve kalıcı sorunlarını çözmede
yardım etm yordu. Gök Tanrıların yok olması Yahud ler, Hır st yanlar
ve Müslümanların tapındığı Yaratıcı Tanrının Batı dünyasındak
nsanların çoğunun yaşamından neden çıktığını açıklamaya yardım
eder. M t, gerçekç b lg vermemekte, daha çok davranışlara yol
göstermekted r. Gerçekl ğ , ancak kuttörensel olarak ya da ahlak
doğrultusunda uygulamaya konunca ortaya çıkacaktır. Kusursuz b r


düşünsel varsayım olarak yorumlanırsa, yabancılaşır ve nanılmaz
olur.
Yüce Tanrılar yerler nden ed lm ş olab l rlerd , fakat gökyüzü
nsanlara kutsalı anımsatma gücünü h ç y t rmed . Yüksekl k
tanrısallığın m tlere dayalı s mges -Paleol t k ruhsallığın yad gârı-
olarak kalmıştır. M toloj de ve g zemc l kte (m st s zm) erkekler ve
kadınlar düzenl aralıklarla gökyüzüne ulaşır, göğe yükselme
öyküler n uygulamaya geç rmeler n sağlamak, daha "yüksek" b r
b l nce "yükselmek" ç n kend nden geçme ay nler ve yöntemler
uygularlar. B lgeler, tanrılar âlem ne (arşa) ulaşana dek göğün çeş tl
katlarına çıktıklarını ler sürerler. Yoga yapanların havada uçtukları;
g zemc ler n (m st k) havaya yükseld kler ; peygamberler n yüksek
dağlara tırmanıp daha yüce b r varlık b ç m ne g rd kler anlatılır.
11
İnsanlar gökyüzünün tems l ett ğ aşkınlık deney m ed nmeye can
atarak nsana özgü zayıflıklarından kurtulacaklarını ve onun ötes ne
geçeb lecekler n düşünmüşlerd . M toloj de dağların kutsal kabul
ed lmes n n altında da bu yatar: yerle göğün ortasındak dağlar Musa
g b nsanların tanrılarıyla görüşeb ld kler yerlerd . Uçuş ve göğe
yüksel şle lg l , aşkınlık deney m yaşama ve nsan olmanın
baskılarından kurtulma konusundak evrensel steğ d le get ren
m tler bütün kültürlerde görülür. Bu m tler harf harf ne
okunmamalıdır. İsa'nın göğe yüksel ş n okurken onun stratosferde
fırıldak g b döndüğünü hayal etmekten söz etm yoruz. Muhammed
Peygamber Mekke'den Kudüs'e uçup oradan da Tanrının Katına
uzanan merd vene tırmandığında, bambaşka b r ruhsal boyuta
er şt ğ n anlamalıyız. İlyas Peygamber ateş arabasıyla göğe


yükseld ğ nde, nsan olmanın zayıflığını ger de bırakmış ve
dünyadak varoluşumuzun ötes ne geçerek kutsal âleme göçmüştür.
B l m adamları göğe yükselmeyle lg l en esk m tler n Paleol t k
çağdan kalma olduğuna ve avcı nsan topluluklarının lk d n
uygulayıcısı olan şamanlarla l şk l olduklarına nanırlar. Şamanlar
hayaller ve düşler avın özell kler n özetleyen ve ona ruhsal b r
anlam kazandıran kend nden geçme ve es rme ustalarıydı. Av çok
tehl kel yd . Avcılar her ava çıktıklarında kab leler nden günlerce uzak
kalır, güvenl mağaralarını ger de bırakarak kab leler ne y yecek
get rmek ç n yaşamlarını tehl keye atarlardı. Ancak, daha ler de
göreceğ m z g b , bu yalnızca yaşam savaşımı değ l, yürüttükler
d ğer bütün faal yetler g b aşkın b r boyuta sah pt . Şaman da
arayışa g rerd , ancak onunk ruhsal b r yolculuktu. Ruhunun
beden nden ayrılıp tanrılar dünyasına yolculuk edeb lme gücü olduğu
düşünülürdü. Kend nden geçt ğ nde havaya süzülür ve halkının y l ğ
ç n tanrılarla görüşürdü.
Paleol t k çağdan kalma, Fransa'dak Lascaux, İspanya'dak
Altam ra mağaralarında av sahneler n tasv r eden res mlerle
karşılaşırız; hayvanlarla avcıların yanı sıra uçuşu çağrıştıran kuş
maskeler yapmış, muhtemelen şaman olan nsanlar da vardır.
Günümüzde de S b rya'dan T erra del Fuego'ya kadar uzanan avcı
toplumlarda şamanlar, tıpkı uzun yıllar önce Altın Çağda yaşamış
nsanlar g b kend ler nden geçt kler nde, göğe yükseld kler ne ve
tanrılarla konuştuklarına nanırlar. Şamana es rme yöntemler
konusunda özel eğ t m ver l r. Bazen ergenl k dönem nde kutsal
olmayan esk b l nc nden ayrılması ve lk nsanoğluna bağışlanmış,
ama artık y t r lm ş güçler n ger geld ğ n tems l eden ps koza bağlı


ruhsal çöküntü geç r r. Şaman özel kuttörenlerde davullar eşl ğ nde
dans ederek kend nden geçer. Çoğunlukla, b r zamanlar yerle göğü
b rb r ne bağlamış olan Ağaç, Dağ ya da Merd ven s mgeleyen b r
ağaca veya sırığa tırmanır.
12
Modern şaman yeryüzünün
der nl kler nden göğe doğru yaptığı yolculuğu şöyle d le
get rmekted r:

Yüklə 0,55 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin