İlk Uygarlıklar
(MÖ yaklaşık 4.000-800)
MÖ yaklaşık 4000 yıllarında nsanoğlu büyük b r adım daha
atarak önce Mezopotamya ve Mısır'da, arkasından Ç n, H nd stan ve
G r t'te kentler kurmaya başlamıştı. Bu uygarlıklardan bazıları h ç z
bırakmaksızın s l n p g tt ler, fakat bugün Irak toprakları olan Ver ml
H lal çer s nde, kent yaşamını yücelten m toloj de, kentleşme
çabasının lk tepk ler n göreb l r z. İnsan yaşamı g derek b l nç
kazanıyordu. İnsanlar uygar sanatlar aracılığıyla tutkularına daha
kalıcı fadeler bulab l yordu, yazının bulunması da m toloj ler ne uzun
sürel edeb fadeler vereb lecekler anlamına gel yordu. Tar hsel çağa
g rm şlerd : kentlerde değ ş m vme kazanmıştı, nsanlar neden-
sonuç l şk s n n daha çok farkındaydılar. Yen teknoloj kentte
yaşayanlara çevreler n daha y denetleme olanağı ver yordu, ayrıca
doğal yaşamdan g derek uzaklaşıyorlardı. Heyecan, özgürlük ve
övünç çağıydı.
Öte yandan bu boyuttak büyük değ ş m büyük korkular da
get rm şt . Tar h n yok etme sürec olduğu söylenmekted r, çünkü her
gel ş m kend nden öncek n ortadan kaldırmayı gerekt r r.
44
Kerp ç
yapıların sürekl bakım ve onarım sted ğ , yen den nşa ed lmeler n n
gerekt ğ Mezopotamya kentler nde yaşanan buydu. Yen yapılar
yerle b r ed len daha öncek yapıların kalıntıları üzer ne nşa ed l rd ,
dolayısıyla çürüme ve yen lenme sürec kent planlamacılığı sanatını
doğurmuştu.
45
Uygarlık görkeml , ancak kırılgan ölçülerde
yaşanıyordu; kent korkunç b r hızla gel ş r, serp l rd , fakat çöküşü de
b r o kadar hızlı olurdu. Üstünlük gösteren şeh r devletlerden b r
rak pler n n üstüne çullanırdı. Savaşlar, kıyımlar, devr mler ve
sürgünler yaşanırdı. Ortadan kaldırmanın anlamı onca zorluklarla
oluşturulmuş olan kültürün defalarca yen den
nşa ed l p
kurulmasıydı. Esk barbarlık günler ne ger döneceğ nden hep
korkulurdu. Karmaşık kuşkular ve umutla beslenen yen kent m tler
düzen ve kargaşa arasındak b tmek b lmeyen çek şmeye
odaklanmıştı.
K m ler n n uygarlığı felaket olarak görmes şaşırtıcı gelmemel d r.
Kutsal k tapların yazarlarına göre Cennetten kovulmaya yol açan
Tanrıdan kopmanın gösterges yd . Kent yaşamının özünde ş ddet
çerd ğ , öldürme ve sömürmeye olanak verd ğ görülüyordu. Kent
kuran lk nsan Kab l'd , lk kat l,
46
onun torunları uygar sanatları
yaratmışlardı: Hab l "l r ve gayda çalanların atası" d , Tubalca n
"tunçtan ve dem rden her türlü alet yaptı".
47
Bab l' n dev z gguratı ya
da asma tapınağı esk İsra loğulları üzer nde der n ve olumsuz etk ler
bırakmıştı. Bunun kend n yüceltme steğ n n ürünü, puta tapanların
k br ne örnek olduğunu düşünmüşlerd . Adına Bavel ya da Bab l
Kuleler ded ler, çünkü onları yapanları cezalandırmak ç n Tanrı
"yeryüzündek kav mler n d ller n karıştırmış, sonra da onları bütün
yeryüzüne dağıtmıştı."
48
Ne var k Mezopotamya nsanlarının gözünde kent göksel varlıkla
karşılaşab lecekler b r yerd . Y t k cennet -neredeyse- yen den
yaratılmıştı. Z ggurat, dünyanın merkez ndek , lk nsanların tanrılar
dünyasına tırmanmasını sağlamış bulunan dağın yer n almıştı.
Tanrılar kentlerde, göklerdek saraylarının yansıması olan
tapınaklarda kadın ve erkeklerle yan yana yaşıyorlardı. Ant k
dünyada her kent kutsaldı. Onların ataları avcılık ve tarımcılığı kutsal
ve d nsel faal yetler olarak gördükler ç n lk kentlerde yaşayan bu
nsanlar da kültürel ed n mler n n, özünde tanrısal olduğunu kabul
ed yorlardı. Mezopotamya'da nsanlara z gguratların yapılmasını
öğreten tanrılardı, b lgel k tanrısı Enk saraçların, nalbantların,
berberler n, nşaatçıların, çanak çömlekç ler n, sulama emekç ler n n,
sağlık görevl ler n n, çalgıcıların ve hattatların efend s yd .
49
Mezopotamyalılar nsanın yaşamını sonsuza dek değ şt recek har ka
b r şe g r şt kler n b l yorlardı; yaşadıkları kentler aşkındı, çünkü
önceden b l nen yerleş mler n ötes ne geçm şlerd . Kargaşa
ortamından çıkarak düzen get rm ş olan tanrıların göksel
yaratıcılığına katılmışlardı.
Öte yandan Mezopotamyalıları k b rl l kle suçlayan İsra loğulları
yanılıyorlardı. Hâlâ günlük yaşantılarının perde arkasını oluşturan
tanrılar dünyası karşısında nsan yaşamının -kend görkeml
kentler nde b le- kusurlu ve geç c olduğunun farkındaydılar.
Yaşadıkları kent artık yalnızca tanrıların ve olağanüstü b rkaç
nsanoğlunun oturduğu y t k cennet D lmunün soluk gölges nden
başka b r şey değ ld . Tıpkı nsan yaşamı g b uygarlığın da kırılgan
ve süreks z olduğunu çok y anlamışlardı. Mısır g b küçük, tecr t
ed lm ş ve çevres n saran dağların koruduğu, N l' n düzenl akışıyla
beslenen topraklarda nsanın başarılarına daha çok güven
duyulurdu. Oysa D cle ve Fırat'ın sularının çoğu zaman ne
yapacaklarının b l nmed ğ ve yıkıcı olab ld ğ , ş ddetl yağmurların
toprağı bataklığa çev reb ld ğ ya da kavurucu rüzgârların onu tozu
dumana kattığı, st la tehl kes n n hep varolduğu Mezopotamya'da
yaşam daha az güvenl yd . Uygarlığın korunması doğanın kararlı ve
yıkıcı güçler ne karşı y ğ tçe b r çabayı gerekt r yordu. Bu korkular sel
m tler nde daha da bell d r. Mezopotamya'dak akarsular doğal
engellerle çevr l olmadığından anlık yön değ ş mler ne açıktır,
tufanlar sıktır, dolayısıyla çoğu zaman afet yaşanırdı. Mısır'da olduğu
g b sel burada da hoş karşılanmazdı, dahası s yasal ve toplumsal
çözülmen n s mges olmuştu.
İnsanoğlu tar h n her yen çağına g rd ğ nde, hem nsanlık hem de
tanrısallıkla lg l f k rler n değ şt r r. Bu lk uygarlıklarda erkeklerle
kadınlar g derek daha çok b ze benz yorlardı, kend ler nden önce
gelenlere göre kend yazgılarını eller ne alab lecekler n n daha çok
farkındaydılar. Sonuç olarak artık tanrıları atalarının gözüyle
görem yorlardı. Ş md sahnede nsan faal yetler olduğundan, tanrılar
uzaklaşmışlardı; apaçık b r gerçekl k olmaktan çıkmış, yalnızca
er ş lmeyen varlıklar olmuşlardı. Yen kent m toloj s ç n Sel, göksel
varlık- nsan l şk ler nde bunalımın gösterges yd . Mezopotamya'nın
en uzun Tufan manzumes olan Atrahas s'tı tanrılar da nsanlar g b
kent planlamacısıdır. Küçük tanrılar grev yaparlar, toprakları yaşama
elver şl kılmak ç n sulama kanalları kazmaktan yorulmuşlardır, Ana
Tanrıça da bu p s şler yer ne get rs n d ye nsanoğlunu yaratır.
Ancak sayıları öyle artar, öyle çok gürültü yaparlar k patırtı
yüzünden uyuyamayan fırtına tanrısı Enl l, nüfus artışını denet m
altına alacak acımasız b r yöntem uygulayarak dünyayı sular altında
bırakır. Enk se Atrahas s' ,
50
Shuruppak şehr n n "pek b lge
adamını" kurtarmak ster. İk s arasında özel b r arkadaşlık
kurulmuştur, böylece Enk b r tekne yapmasını söyler Atrahas s'e, su
geç rmez olmasını sağlayacak teknoloj y öğret r ona, Atrahas s de
tıpkı Nuh g b göksel b r varlıktan aldığı destekle, a les n ve bütün
canlıların tohumlarını koruyab l r. Ne var k sular çek ld kten sonra
görünen yıkım karşısında tanrılar dehşete kapılırlar. Mezopotamya
m t nde, Tufan tanrıların dünyadan eller n ayaklarını çekmeler n n
başlangıcına şaret etmekted r. Enk Atrahas s le karısını D lmun'a
götürür. Ölümsüzlüğün tadını çıkaracak ve tanrılarla esk den olduğu
g b l şk kurmayı sürdürecek tek nsanlardır onlar. Bu öykü aynı
zamanda nsan soyunu tükenmekten kurtarmış olan tanrısal es n
kaynağını yüceltmekted r. Günümüzde olduğu g b Mezopotamya'da
da uygarlık ve kültür m tle tutkunun odak noktası olacaktı.
Ancak Mezopotamyalılar tam olarak b ze benzemezlerd . Tanrılar
ger çek lm ş olab l rlerd , ama nsanlar günlük faal yetler nde
doğaüstü b r öğen n varlığının b l nc ndeyd . Her kent, tanrılarından
b r n n yeryüzündek sarayı kabul ed l r, hükümdarından en küçük kol
emekç s ne kadar her kentl de yüce varlığın Enl l, Enk ya da
İnanna'nın h zmetkârı olarak görülürdü.
51
İnsanlar y ne de
yeryüzündek her varlığı göklerdek gerçekl ğ n yansıması olarak
kabul eden kalıcı (kad m) felsefeye bağlıydılar. Şeh r devletler
yaşlılar kurulu tarafından yönet l rd , Mezopotamyalılar tanrıların da
l derler nden kurulu Yüce Kurul tarafından yönet ld ğ ne nanırlardı.
Kend kent kültürler nasıl kırlarda yaşanan doğal evrelerle yakından
l şk l küçük tarım topluluklarından doğmuşsa, tanrıların da benzer
b r evr m geç rd kler n varsayarlardı.
Bunun sonucunda Bab l destanının belleklere kazınmış yaratılış
m t başlangıç sözcükler yle b l n r: Enuma El ş. El m zdek met n MÖ
k nc b nyılın lk yarısından kalmadır, bununla b rl kte çer ğ daha
esk tar hlere dayanır.
52
Ş r tanrıların nasıl ortaya çıktıklarını
gösteren tanrıdoğumla başlar. Ex n h lo, yan yoktan var olmak,
yaratmak söz konusu değ ld r, her şey n k ml kten yoksun olduğu
evr msel b r süreç yaşanmıştır; lk tanrısal varlıklar sulu, tanımsız b r
tözden, kutsal lk özdekten türem şt . Tuzlu ve acı sular b rb r ne
karışmıştı, gökyüzü, yeryüzü ya da den z b rb r nden ayrılmazdı;
tanrılar da "adı, doğası, geleceğ olmayan" varlıklardı.
53
Çamurdan
türeyen tanrısal varlıklar bu öğelerden ayrılamazdı. Apsu tatlı su
pınarıydı, T amat tuzlu su, Mummu da s sl bulutlar. Bu kavramların
karşılığına "boşluk", "yokluk" ve "d ps zl k" sözcükler n koyab l r z.
Bu öncel tanrılar hâlâ b ç ms z ve harekets zd rler. Onlardan
türeyen ötek tanrılarsa ç ftt r, her b r n n tanımı b r öncek nden daha
bel rg nd r. Tanrısal öğeler b rb rler nden ayrıldıkça düzenl b r evren
oluşmaktadır. Önce Lahmu ve Lahamu tarafından tems l ed len
balçık (suyla çamurun karışımı) gel r. Onları Anşar le K şar (gökle
den z n ufukları), son olarak da Gök Tanrı Anu le yeryüzü, Ea zler.
Ancak bu tanrıdoğumsal m t tanrısal evr mle lg l salt metaf z k b r
varsayım olmayıp aynı zamanda sulu toprak b r k mler n n üstüne
kurulmuş alüvyonlu b r bölge olan Mezopotamya le lg l öneml der n
düşünceler çer r. Burada tanrısal varlıklar nsanlar dünyasının b r
yönüdür.
Tanrılar
yaşam
sahnes nden
ayrı
görülmezler,
Mezopotamya'nın en esk kentler nden b r olan Er du'da yerleş m
olanaklı kılan ve kült merkez n çevreleyen den zle b rleşm ş bataklık
alana apsu den rd . Bu m t kente yen yerleşen nsanların yaşadıkları
doğadan g derek uzaklaşma sürec n de d le get rmekteyd .
Yen tanrılar daha etk nd ler, ana ve babalarına karşı
geleb l yorlardı: Apsu yer n altına çöker, Ea le Anu onun ölü
beden n n üstüne küçük tapınakları ve kurul odalarıyla kend ler ne
saray
nşa ederler. Kentleşme her zaman Mezopotamya
evrenb l m n n doruk noktasına şaret eder. Fakat T amat hâlâ g zl
tehl ke olmayı sürdürmekted r, Apsu'dan öç almak ç n b r canavar
sürüsü yaratır. Onu yeneb len tek tanrı meydan savaşında karşı
karşıya geld ğ Ea'nın eşs z oğlu Marduk'tur. Amansız b r
çarpışmanın ardından Marduk dev T amat'ııı ölüsüne basarak d md k
durur ve gökyüzünü ve nsanoğlunun yaşayab leceğ yeryüzünü
yaratmak üzere beden n koca b r kabuklu hayvanı k ye bölerces ne
k parçaya ayırır. Yasalar koyar, yen evrensel düzen pek şt rmek
ç n Yüce Kurulu kurar. Marduk daha sonra da aklına gelen b r şe
kalkarak yen len tanrılardan b r n n kanıyla b r avuç toprağı
karıştırmak üzere lk nsanı yaratır, böylece tanrıların doğaüstü b r
dünyada kend başlarına tıkılıp kalmadıklarını, fakat nsanlıkla doğal
dünyanın aynı tanrısal özdekten yapıldıklarını gösterm ş olur.
M t, tanrıların gel ş m yle başa baş g den nsanın değ ş m sürec n
rdelemekted r. Esk (artık ger kalmış ve ağır aksak görülen) tarım
toplumuna yüz çev ren ve asker güçle kend ne kanıtlamış olan
Mezopotamya, şeh r devletler n n evr m n yansıtır. Yeng ye ulaşan
Marduk, Bab l' n kurucusu olur. Kent n göbeğ nde Marduk'un tanrılar
dünyasındak tapınağının b r örneğ olan Esag la z gguratı
durmaktadır. "Sonsuz gökyüzünün s mges " olarak d ğer bütün
yapılara tepeden bakan tanrıların yeryüzündek ev d r. Kente, tanrısal
varlıkların nsanlar dünyasına g rd ğ yer anlamına gelen babı lan
(tanrıların kapısı) adı ver l r. Esag la'da tanrılar oturur, "evren n
yapısını aldığı, saklı dünyanın bas tleşt r ld ğ ve tanrıların evrendek
yerler n bel rled kler "
54
kutsal ay nler kutlarlar. Demek k Altın
Çağda kent, gökyüzüyle yeryüzü arasında bağlantı kuran ax s m md ,
dünyanın d reğ n n yer ne geçeb l yordu.
İnc l'de de T amat g b Yahova'nın da b r den z canavarını
öldürerek dünyayı var ett ğ n gösteren yaratılış m tler bulunur.
55
Bu
tür evrendoğum Ortadoğu halkları arasında yaygındı. Uygarlığın
süregelen b r çek şme, kılıksız barbarlığa ger dönüşü engellemek
uğruna bastıran korkunç çabalara karşı b r savaşım olduğu
yönündek nanışlarını d le get r rd . Enuma El ş Yen Yıl şölenler n n
dördüncü gününde söylen rd . Bütün m t anlatıları g b "kad m" Kutsal
Zamanda yaşanmış g zeml ve tanımsız b r olayı d le get r yordu.
Sona erm ş ve unutulmuş sıradan tar hsel b r olaya benzemezd .
Dünyanın yaratılması ardı arkası kes lmeyen b r süreçt ; kargaşaya
karşı yürütülen göksel savaş sürüp g derken, nsanoğlu düzens zl k
ve yıkımı kend ne yaklaştırmayan göksel güç akışına gerek
duymaktaydı.
Ant k dünyada s mgeler gözle görülmeyen kaynaklarından ayrı
tutulmazdı. Benzerl k b r tür k ml k oluşturduğundan görülmeyen
gerçekl ğ var eder. Yen Yıl şölen ndek s mgesel ay nler b r p yest ,
her y t yatro etk nl ğ g b zaman ve mekân engeller n kaldırır,
zleyenlerle katılanları etk s ne alarak dünyadak uğraşlarından
uzaklaştırırdı. Kutsal b r kandırmaca oyunuydu bu. Yakaranlar günlük
yaşantılarına temel olan sonsuz tanrılar dünyasına g rd kler n
h ssederlerd . Elden ayaktan düşmüş can çek şen yılı geçers z
kılmak ç n günah keç s öldürülür, böylece Marduk'un T amat'a karşı
verd ğ savaş b r kez daha tems l ed l rd ; hükümdarın aşağılandığı ve
yer ne karnaval kralının tahta geç r ld ğ cümbüş sırasında, kargaşa
güçler yen den yaratılırdı. Ay nlerdek çözülme şamanlığa lk adımını
atan şamanın yaşadığı ruhsal çöküşü ve n s yasyon törenler n n
özenle yönet len ger çek lme sürec n çağrıştırmaktadır. Esk
çağların t nsell ğ nde herhang b r varlığın yaratılması ç n s mgesel
olarak lk kargaşaya dönülmes kaçınılmazdır.
56
B ld ğ m z g b yaratılış öyküsü b zlere hayatın kökenler yle lg l
gerçeklere dayanan b lg vermekten uzaktır. Ant k dünyada
evrendoğum, daha çok ay nler sırasında ve nsanların göksel
enerj n n akışına gerek duyduğu aşırı sıkıntılı günlerde d le get r l rd :
yen b r şe g r şme aşamasında b l nmeyenle karşı karşıya
olduklarında, Yen Yılda, düğünlerde ya da taç g yme törenler nde...
Amaç, nsanları b lg lend rmek değ l öncel kle sağaltımlarını
sağlamaktı. İnsanlar yaklaşan felaket karşısında, çatışmaya son
vermek sted kler nde ya da hastaları y leşt rmek ç n okunan
evrenb l msel m tosu d nlerlerd . Böylel kle varlıklarını destekleyen
sonsuz enerj lere ulaşmış oluyorlardı. M t ve ona eşl k eden
kuttörenler, olayların
y ye g tmeden önce
y ce açmaza
g reb lecekler n , sağ kalmanın ve yaratıcılığın canını d ş ne katarak
savaşmayı gerekt rd ğ n anımsatırlardı.
Evren n yapısıyla lg l d ğer kuramlar gerçek yaratıcılığın
kend nden fedakârlık etmey gerekl gördüğüne şaret ed yordu. H nt
Ved k m toloj s nde yaratılış kend n feda etmen n sonucu olmuştu.
Kozm k dev Puruşa, onu kurban ed p paramparça eden tanrılara
sunmuştu kend n ; kozmos ve nsan toplumun oluşturan sosyal
sınıflar onun beden nden yaratılmıştı, bu nedenle kutsal ve
mutlaktılar (saltık). Ç n'de Pan Gu adı ver len, yaşanab l r b r evrene
can vermek ç n 36.000 yıl emek harcayan, sonra da yorgun düşüp
ölen b r başka devle lg l b r m t vardı. Ortadoğu'nun savaş m tler nde
de aynı tema görülür. Ne T amat ne Mot ne de Lev athan kötücüldür,
yalnızca kozm k görevler n yer ne get r rler. Kargaşadan düzenl b r
kozmos çıkab lmes ç n önce onların öldürülmeler , paramparça
ed lmeler gerek r. Sağ kalma savaşımı ve uygar toplum başkalarının
ölümüne ve yok olmasına bağlıdır, kend ler n feda etmeye hazır
olmadıkça ne tanrılar ne de nsanlar gerçek anlamda yaratıcı
olab l rler.
M toloj o güne dek neredeyse tümüyle tanrıların ya da esk
çağlardak lk ataların başlangıçtan ber elde ett kler başarılara
odaklanmıştı. Ancak kent m tler tar hsel dünyanın sınırlarını aşmaya
başladı. İnsan becer s ne daha çok güven duyulmasıyla b rl kte
nsanlar kend ler n bağımsız elç ler olarak görüyorlardı. Kend
etk nl kler öne çıktıkça tanrılar g derek onlardan uzaklaştı. Ozanlar
esk öyküler yen den yorumlamaya kalktı. Bu gel ş m Gılgamış
Destanı d ye b l nen Bab l ş r nde göreb l r z. Gılgamış MÖ 2600
yıllarında
yaşamış
tar hsel
b r
f gürdü:
Kayıtlar
güney
Mezopotamya'dak Uruk krallığının beş nc kralı, daha sonra da halk
kahramanı olduğunu yazar. En erken söylencelerde h zmetkârı
Enk du'yla b rl kte atıldığı serüvenler anlatılır. Bunlar arasında
canavarlarla dövüşmek, yeraltı dünyasını z yaret etmek ve tanrıçayla
karşılıklı konuşmak g b kahramanlıkla ve şamanlıkla lg l b ld k
başarılar yer alır. Sonradan bu öykülere daha der n anlamlar
yüklend ve sonsuz yaşam arayışına dönüştü. Destanın MÖ 1300
yıllarında aldığı en son b ç mde, m t, nsan kültürünün sınırlarını ve
anlamını rdelemekted r.
Destanın başında Gılgamış yolunu kaybetm ş b r adam olarak
çıkar karşımıza. Yüreğ nde fırtınalar kopmakta, halkına kan
kusturmaktadır, onlar da durumu düzelts n d ye tanrılara yalvarırlar.
Fakat tanrılar artık nsan l şk ler ne doğrudan el atmaya hevesl
değ ld rler, aracılarını kullanmaya karar verm şlerd r. Böylece
Gılgamış'a kafa tutacak gerçek b r düşman vermek ç n kırlarda del
g b dolaşan lkel, yabanıl b r adam olan Enk du'yu yaratırlar. Gövdes
kıllarla kaplı, çırılçıplak dolaşan, ot y y p göl sularını çen, hayvanlarla
arası nsanlardan daha y olan Enk du, "başlangıçtak nsan"
g b d r,
57
Gılgamış Enk du'yu evc lleşt rmek ç n ona uygar
davranışları öğrets n d ye yosma Şamhat'ı görevlend r r. Şamhat'la
geç rd ğ altıncı gecen n sonunda Enk du doğal, hayvanlar
dünyasıyla bağlarının koptuğunu anlar. Daha uygardır, ancak bu
kazanım yanında y t m de get rm şt r. Enk du "eks lm ş," aynı
zamanda "öne çıkmış" ve "tanrı g b "
58
olmuştur. Urukün üstün
yaşam b ç m n n tadını çıkaracak b lgel k ve ncel k kazanmıştır, bu
yaşam nsanlığın doğal yaşantısının çok ötes ne geçt ğ nden tanrısal
görünmekted r.
Gılgamış le Enk du arkadaş olur, b rl kte serüvenlere atılırlar.
Dolaşırlarken Ishtar le karşılaşırlar. Daha esk m toloj de Ana
Tanrıçayla evl l k, yüce aydınlanmayı ve kahramanın arayışının
doruğunu tems l ederd ; ancak Gılgamış Ishtar'ı ger çev r r. Kentl
erkeklerle kadınların artık lg s n çekmeyen geleneksel m toloj n n
güçlü b r eleşt r s d r bu. Gılgamış uygarlığı göksel b r g r ş m olarak
görmez. Ishtar kültürü yok etmekted r: taşıyıcısını ıslatan su tulumu,
g yen n ayağını sıkan b r ayakkabı, rüzgârı dışarıda tutamayan b r
kapıdır.
59
H çb r l şk s uzun sürmez; her sevg l s n mahveder.
60
Ölümlüler bu sorumsuz tanrılarla karşılaşmasalar daha y olur.
Uygar nsan Gılgamış, göksel varlıklardan bağımsızlığını lan eder.
Tanrılarla nsanların kend yollarına g tmes daha y olacaktır.
Ishtar öcünü almakta gec kmez, Enk du hastalanır ve ölür.
Gılgamış çılgına dönmüştür. Kend n n de ölmes gerekt ğ n
anlayınca can havl yle Selden sağ kurtulmuş Utnap şt m'e -bu
destanda adı budur- sonsuz b r yaşam ver ld ğ gel r aklına, onu
görmek üzere D lmun'a doğru yola düşer. Oysa nsanoğlu lkel
t nsell ğe ger dönemez, dolayısıyla tanrılar dünyasını aramak
kültürel ger lemey tems l etmekted r; Gılgamış saçı sakalı b rb r ne
karışmış b r halde üzer nde yalnızca b r aslan postuyla bozkırları
aşar. B r şaman g b ayak basılmamış topraklarda güneş n evreler n
zlerken yeraltı dünyasını hayal eder ve "tanrıların g zl b lg s n "
arar.
61
Sonunda D lmun'a vardığında, Utnap şt m ona tanrıların
bundan böyle seç lm ş nsanlar ç n doğanın yasalarını askıya
alamayacaklarını anlatır. Esk m tler artık nsanın tutkularına
kılavuzluk etme görev n yer ne get remez. D lmun'a yolculuk esk
m tsel yaklaşımı ters ne çev rm şt r.
62
Atrahas s'te Sel öyküsü tanrılar
açısından anlatılmıştı, fakat burada Utnap şt m kend deney mler n ,
kayığını suya nd rmen n zorluklarını ve sel n neden olduğu yıkıma
kend nsanca tepk s n yansıtmaktadır. Esk m tler kutsal dünyaya
odaklanmış, geç c olaylarla ya da k ş lerle pek lg lenmezken,
tar hsel f gür olan Gılgamış m toloj k Utnap şt m' görmeye g der.
Tanrılar nsanlar dünyasından çek lmeye başlayınca tar h de
m toloj y etk lemeye başlıyordu.
63
Gılgamış tanrılardan özel b lg ler almak yer ne nsanlığın
sınırlarıyla lg l acı dolu b r ders alır. Uygarlığa ger döner: banyo
yapar, aslan postunu üzer nden atar, saçlarını düzelt r ve tem z
g ys ler kuşanır. Bundan böyle Uruk'un çevres ne duvar örmeye,
uygar sanatları yaymaya önem ver r. B r gün kend de ölecekt r,
ancak bu anıtlar, özell kle de nsanlığın refahı ç n er şt ğ başarıları
kayda geç recek olan yazıyı bulması onu ölümsüz kılar.
64
Utnap şt m
b r tanrıyla konuşarak akıllanmışken, Gılgamış göksel yardım
almaksızın kend deney mler nden ders çıkarmayı öğrenm şt r. Bazı
hayaller n y t rm ş olab l r, fakat "tam b r b lge" olmuş, "yorgun ama
sonunda boyun eğm ş" olarak ger dönmüştür.
65
Ant k m tlerden
uzaklaşmıştır; ne var k tar h n kend ne göre avunç kaynakları vardır.
Esk m toloj k dealler Grek toplumunda da benzer b ç mde
yen den değerlend r lm şt . Örneğ n, Adon s m tosunda Dumuz le
İshtar'ın öyküsünün yen den sahnelenm ş ve s yasal m te
dönüştürülmüştür.
66
Adon s yurttaşlığa elver şl değ ld r. İşe yaramaz
b r avcı olarak Grek del kanlılarının avcılık becer ler n n sınandığı
topluma kabul törenler nde başarısız olur. İk tanrıçanın tutsaklığında
kadınlar dünyasından h ç kopmaz. Grek yurttaşlar a leler aracılığıyla
devlet n (pol s) yurttaşı olur, oysa Adon s k akraba arasında
yaşanan, a le deal n saptıran c nsel l şk n n (ensest) ürünüdür,
dolayısıyla kend a les n kurmakta başarısız olur. Sorumsuz yaşam
b ç m Uranlığa, kralı yasaların önüne çıkaran At nalıların ıskartaya
çıkardıkları yönet m b ç m ne varır. Kadınların feryat f gan attıkları
çığlıkların damgasını vurduğu Adon s şölen n erkek yönet c ler hoş
karşılamazdı. Kısaca, s yasal açıdan kötürümdü Adon s, pol s n
yalın, er l değerler ne karşı olan her şey n s mges olarak At nalıların
kend ler n bulmalarına yardımcı olmuştu.
Kent yaşamı m toloj y değ şt rm şt . Tanrılar uzak görünmeye
başlıyorlardı. Esk ay nlerle öyküler g derek erkeklerle kadınları b r
zamanlar çok yakın görünen göksel âleme yöneltmekte başarısız
kaldılar. Atalarını beslem ş olan esk m toloj k mgelem nsanları
g tg de düş kırıklığına uğratıyordu. Kentler daha çok örgütlen rken,
düzen sağlayıcı önlemler alırken, haydutlarla hırsızlar d ze
get r l rken, nsanlar tanrıları g derek vurdumduymaz, nsanlığın ç ne
düştüğü kötü duruma kayıtsız görünüyorlardı. T nsel b r boşluk vardı.
Uygar dünyanın bazı bölümler nde esk t nsell k çökmüştü, üstel k
yer n dolduracak yen b r şey de ortaya çıkmamıştı. Sonuç olarak bu
huzursuzluk başka b r dönüşüme yol açacaktı.
|