İşin daha ilginç yanı bu kurs, müdire hanım
Serpil Güleç-
yüz'ün bana güvenip 'müfredat dışı' bir eğitimi programa koy
durmasıyla açılmıştı.
Eğer ilk ayda talep olmaz ve grup açılmazsa
orada bu işi yapma şansımı da tamamen kaybediyordum!
Bütün bu veriler ışığında bakıldığında 'mantıklı' olmayan
bir seçim yaptığım kesindi.
Bir buçuk yaşında babasını kaybettiği halde hayata başarıyla tutu
nan, azimle çalışıp hukuk fakültesini kazanıp ailesinin gururu olan
ben, bu son seçimimle her şeyi berbat ediyordum!
Çevremdekilere göre sonum olan şey, bana göre başlangıç
noktamdı. Oradan başlayacağımı ama
orada kalmayacağımı bili
yordum!
Doğrusu başlangıçta işim çok zordu. Önce yaptığım işin ne
olduğunu anlatıyor, sonra da işimi yapıyordum. Önce rayları
döşeyip sonra üzerinde tren süren makinist gibiydim!
İlk yıllarda sürünürken kendime şunu söyledim:
"Kanıtım
kendi içimde. Ben insanlara nasıl başarılı olunacağını öğretiyorum. Bil
diklerim işe yarıyorsa ben de başarılı olurum. İşe yaramıyorsa, insanlar
bana inanmaz, böylece başarısız olur ve bu işi yapamam. Kanıtım kendi
içimde."
Verdiğim kariyer kararı hakkında da şöyle düşünüyordum:
"Bir kararı verirken onun doğru mu yanlış mı olduğunu tam bileme
yiz, kararı verdikten sonra yaptıklarımızla onu iyi ya da kötü karara
çeviririz. Eğer başarılı bir kişisel gelişimci olmayı başarabilirsem, bu
doğru bir karar olacak, başaramazsam yanlış!"
Bu durumda önümde iki yol vardı: Ya başaracaktım ya da
başaracaktım! Hukuk diplomasını yırtıp atarak, geriye dönüş
te kullanacağım son gemiyi de yaktım. Buna 'topu göğsüne
almak' diyebiliriz.
Bu, kendime verdiğim güçlü bir mesajdı.
Dostları ilə paylaş: