Gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma yoktur. Kişi kendinde bazı belirtiler olduğunu bilir ama bu gerçeği görmesini engellemez hayatını sürdürmesine mani olmaz.
Gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma yoktur. Kişi kendinde bazı belirtiler olduğunu bilir ama bu gerçeği görmesini engellemez hayatını sürdürmesine mani olmaz.
Nevroz, toplumsal tavır ve davranışları tutukluyan ve kişide ruhen hasta olduğu bilinciyle birlikte bulunan ruhsal bir hastalıktır.
Nevrozlarda Kişilik derinden sarsılmasa da günlük yaşamda verimsizlik, iletişim kopuklukları, psikosomatik belirtiler ön plandadır.
Nevrozlarda Kişilik derinden sarsılmasa da günlük yaşamda verimsizlik, iletişim kopuklukları, psikosomatik belirtiler ön plandadır.
Nevrozlar psikozlar kadar ağır değildir. Ancak davranış ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir.
Nevroz kavramı oldukça eski bir kavram olup geniş bir hastalık grubunu kapsar
Nevrozlar temel olarak anksiyete (bunaltı) ve buna eslik eden somatik belirtilerle seyreden, bireyin gerçekle bağlantısının kopmadığı, kişilik bütünlüğünün korunduğu, hastalığa iç görünün kaybolmadığı, psikozlara göre daha az ağır olan bozukluklardır.
Nevrozlar temel olarak anksiyete (bunaltı) ve buna eslik eden somatik belirtilerle seyreden, bireyin gerçekle bağlantısının kopmadığı, kişilik bütünlüğünün korunduğu, hastalığa iç görünün kaybolmadığı, psikozlara göre daha az ağır olan bozukluklardır.
Anksiyete, bedensel belirtilerle birlikte ortaya çıkan şiddetli korku ve dehşet hissini tanımlar. Bu sırada, otonom sinir sistemi işlevleri artar. Bilinen korkuda, bilinen bir nedene, yaşamı tehdit eden bir dış tehlikeye verilen duygusal yanıt söz konusudur.Bunaltıda ise, bir benzetme ile, hiçbir görünür neden olmadan, benzer duygunun hissedilmesi söz konusudur. Bunaltıdaki nedensiz korku hissi, ölümcül bir trafik kazasına uğramak üzere hissedeceğimiz korku ile eşdeğer görülmelidir.
Anksiyete, bedensel belirtilerle birlikte ortaya çıkan şiddetli korku ve dehşet hissini tanımlar. Bu sırada, otonom sinir sistemi işlevleri artar. Bilinen korkuda, bilinen bir nedene, yaşamı tehdit eden bir dış tehlikeye verilen duygusal yanıt söz konusudur.Bunaltıda ise, bir benzetme ile, hiçbir görünür neden olmadan, benzer duygunun hissedilmesi söz konusudur. Bunaltıdaki nedensiz korku hissi, ölümcül bir trafik kazasına uğramak üzere hissedeceğimiz korku ile eşdeğer görülmelidir.
Gerçekte, anksiyetede de bir tehlike algısı vardır; ancak bu dışarıdan gelen, yaşamı tehdit eden bir tehlike değildir. Tehlike algısı, hedef olarak benliğe yönelmiştir. Anksiyeteyi, gerçeklik ilkesine göre çalışmakta olan benliğimiz yaşamaktadır. Benlik, bu bunaltıdan kurtulabilmek için savunma düzeneklerine başvurur. Bu savunma düzenekleri sorunu çözemediğinde, yetersiz kaldığında, anksiyete bozukluklarından biri ya da birden fazlası ortaya çıkar.
Gerçekte, anksiyetede de bir tehlike algısı vardır; ancak bu dışarıdan gelen, yaşamı tehdit eden bir tehlike değildir. Tehlike algısı, hedef olarak benliğe yönelmiştir. Anksiyeteyi, gerçeklik ilkesine göre çalışmakta olan benliğimiz yaşamaktadır. Benlik, bu bunaltıdan kurtulabilmek için savunma düzeneklerine başvurur. Bu savunma düzenekleri sorunu çözemediğinde, yetersiz kaldığında, anksiyete bozukluklarından biri ya da birden fazlası ortaya çıkar.
Titreme, sarsılma, güçsüz hissetme, sırt ağrısı, başağrısı, adale gerginliği, kısa ve sık nefes alma, kolay yorulma, uyuşukluk ve karıncalanma hissi, yutma güçlüğü gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkar. Bunların yanında, otonomik aktivitede artma söz konusudur. Buna bağlı olarak, yüzde kızarma, solgunluk, kalp atım hızının ve şiddetinin artması, terleme, ellerde soğukluk hissi, ishal gibi belirtiler ortaya çıkar.
Titreme, sarsılma, güçsüz hissetme, sırt ağrısı, başağrısı, adale gerginliği, kısa ve sık nefes alma, kolay yorulma, uyuşukluk ve karıncalanma hissi, yutma güçlüğü gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkar. Bunların yanında, otonomik aktivitede artma söz konusudur. Buna bağlı olarak, yüzde kızarma, solgunluk, kalp atım hızının ve şiddetinin artması, terleme, ellerde soğukluk hissi, ishal gibi belirtiler ortaya çıkar.
Kendiliğinden gelen panik atakları ile karakterizedir. Panik atağı, birkaç dakikada en yüksek düzeye çıkan yoğun korku ya da rahatsızlık hissinin, anksiyete duygusunun yaşanmasıdır. Panik atağı hiç beklenmedik bir zamanda ve hiç beklenmedik bir yerde ortaya çıkar. Nöbet 5-10 dakikadan birkaç saate kadar uzayabilir. Bu yaşanan şiddetli bir anksiyete, yakın bir ölüm duygusudur. Panik atakları belirli aralıklarla tekrarlayabilir. Aynı zamanda kişide, bu ölümcül korkusu tekrar yaşama endişesi ortaya çıkar.
Kendiliğinden gelen panik atakları ile karakterizedir. Panik atağı, birkaç dakikada en yüksek düzeye çıkan yoğun korku ya da rahatsızlık hissinin, anksiyete duygusunun yaşanmasıdır. Panik atağı hiç beklenmedik bir zamanda ve hiç beklenmedik bir yerde ortaya çıkar. Nöbet 5-10 dakikadan birkaç saate kadar uzayabilir. Bu yaşanan şiddetli bir anksiyete, yakın bir ölüm duygusudur. Panik atakları belirli aralıklarla tekrarlayabilir. Aynı zamanda kişide, bu ölümcül korkusu tekrar yaşama endişesi ortaya çıkar.
Panik Atak :Aniden başlayan, 1-2 saniyeden birkaç saate kadar süren, 10 dakika içerisinde doruk noktaya çıkan, sanki bir şey olmuş veya bir şey olacakmış gibi hissetme, ölüm korkusu gibi bir korkunun eşlik ettiği, buna bağlı titreme, terleme, çarpıntı, bunaltı, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, nefes alamama, göğüste sıkıntı hissi, kaşlarda gerginlik, boğulacak gibi olma, sıcak ve ateş basması, kalp krizi veya felç geçiriyormuş hissi, delirecekmiş ya da beyni patlayacakmış gibi hissetme şeklinde kendini gösteren duruma panik atak denir.
Panik Atak :Aniden başlayan, 1-2 saniyeden birkaç saate kadar süren, 10 dakika içerisinde doruk noktaya çıkan, sanki bir şey olmuş veya bir şey olacakmış gibi hissetme, ölüm korkusu gibi bir korkunun eşlik ettiği, buna bağlı titreme, terleme, çarpıntı, bunaltı, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, nefes alamama, göğüste sıkıntı hissi, kaşlarda gerginlik, boğulacak gibi olma, sıcak ve ateş basması, kalp krizi veya felç geçiriyormuş hissi, delirecekmiş ya da beyni patlayacakmış gibi hissetme şeklinde kendini gösteren duruma panik atak denir.
En az bir kez atak geçirilmelidir.
En az 1 ay süren panik atakların olduğu ve bu panik ataklara bağlı olarak sosyal – işlevsel bozulmaların görüldüğü duruma ise panik bozukluk denir.
Beklenti Anksiyetesi : Tekrar ayni durumlar olacakmış gibi beklentiye kapılma ve bu korkuya bağlı olarak da kimse kendini hastahaneye yetiştiremeyecek ya da kurtaramayacakmış gibi hisseder kişi ve buna bağlı olarak bir agorofobi gelişir. Kişi sokağa çıkamamaya, markete gidememeye, yolculuğu çıkamamaya başlar. Bunların hepsi bu panik atak tekrar gerçekleşecek korkusundan dolayı başlar. Panik ataklar agorofobili olabilir veya agorafobisiz de olabilir.
Beklenti Anksiyetesi : Tekrar ayni durumlar olacakmış gibi beklentiye kapılma ve bu korkuya bağlı olarak da kimse kendini hastahaneye yetiştiremeyecek ya da kurtaramayacakmış gibi hisseder kişi ve buna bağlı olarak bir agorofobi gelişir. Kişi sokağa çıkamamaya, markete gidememeye, yolculuğu çıkamamaya başlar. Bunların hepsi bu panik atak tekrar gerçekleşecek korkusundan dolayı başlar. Panik ataklar agorofobili olabilir veya agorafobisiz de olabilir.
En az bir ay süren, kronik, yaygın anksiyete söz konusudur. Bu hastalar, sürekli kötü bir şey olacak duygu ve korkusunu yaşarlar. Karşılaştığı bir arkadaşı, “dur sana bir şey söyleyeceğim” dese, kötü bir haber verecek endişesiyle yürekleri cız eder. Sürekli sıkıntı içindedirler. Anksiyetenin tüm bedensel ve ruhsal belirtilerini yaşarlar.
En az bir ay süren, kronik, yaygın anksiyete söz konusudur. Bu hastalar, sürekli kötü bir şey olacak duygu ve korkusunu yaşarlar. Karşılaştığı bir arkadaşı, “dur sana bir şey söyleyeceğim” dese, kötü bir haber verecek endişesiyle yürekleri cız eder. Sürekli sıkıntı içindedirler. Anksiyetenin tüm bedensel ve ruhsal belirtilerini yaşarlar.
Fobi, normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan korkudur. Hasta bu durum ya da nesne karşısında bu denli korkulmayacağını bilir, korkusunu anlamsız ve yersiz bulur. Fakat yinede korktuğu durum ya da nesneden kaçınır. Sayısız fobi vardır. Bunlardan bazıları; Zoofobi(hayvan korkusu), klaustrofobi(kapalı yer korkusu), agorofobi(açık yer korkusu), eritrofobi(yüz kızarması korkusu), niktofobi(gece korkusu) gibi…
Fobi, normalde korkulmayacak belli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan korkudur. Hasta bu durum ya da nesne karşısında bu denli korkulmayacağını bilir, korkusunu anlamsız ve yersiz bulur. Fakat yinede korktuğu durum ya da nesneden kaçınır. Sayısız fobi vardır. Bunlardan bazıları; Zoofobi(hayvan korkusu), klaustrofobi(kapalı yer korkusu), agorofobi(açık yer korkusu), eritrofobi(yüz kızarması korkusu), niktofobi(gece korkusu) gibi…
Agorofobi: Fobiler arasında sık görülen fobilerdendir. Eskiden sadece meydanlardan, açık alanlardan korkma olarak bilinirdi. Şimdi daha geniş bir anlam taşımaktadır. Yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere gitmekten, sineme, tiyatro, uçak, vapur, otobüs gibi yerlerde duyulan korkular ve bu yerlerden kaçınma davranışı artık agorofobi sayılmaktadır.Bu korku bireyin bir yerde kurtulamayacakmış gibi tıkanıp kalması, çıkamaması, çaresiz kalma ve bu yüzden ileri derecede utanılacak bir duruma girmekten ya da panik nöbet gelmesinden korkmasıdır.
Agorofobi: Fobiler arasında sık görülen fobilerdendir. Eskiden sadece meydanlardan, açık alanlardan korkma olarak bilinirdi. Şimdi daha geniş bir anlam taşımaktadır. Yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere gitmekten, sineme, tiyatro, uçak, vapur, otobüs gibi yerlerde duyulan korkular ve bu yerlerden kaçınma davranışı artık agorofobi sayılmaktadır.Bu korku bireyin bir yerde kurtulamayacakmış gibi tıkanıp kalması, çıkamaması, çaresiz kalma ve bu yüzden ileri derecede utanılacak bir duruma girmekten ya da panik nöbet gelmesinden korkmasıdır.
Sosyal Fobi : En sık görülen fobidir. Kişinin toplum içinde bulunduğu durumlarda gösterdiği mantıksız korkudur. Toplum içinde söz alıp konuşamaz. Kendisine söz düşecek diye korkar. Bu korkuların altında, başkalarının yanında küçük düşeceği, utanç duyacağı bir duruma düşeceği korkusu yatar. Böyle bir rahatsızlıkta, kişi, başkalarıyla etkileşimde bulunmasını gerektiren her türlü durumdan kaçar ve bunun sonucu olarak toplumsal etkinlikleri de zorunlu olarak azalır.
Sosyal Fobi : En sık görülen fobidir. Kişinin toplum içinde bulunduğu durumlarda gösterdiği mantıksız korkudur. Toplum içinde söz alıp konuşamaz. Kendisine söz düşecek diye korkar. Bu korkuların altında, başkalarının yanında küçük düşeceği, utanç duyacağı bir duruma düşeceği korkusu yatar. Böyle bir rahatsızlıkta, kişi, başkalarıyla etkileşimde bulunmasını gerektiren her türlü durumdan kaçar ve bunun sonucu olarak toplumsal etkinlikleri de zorunlu olarak azalır.
Özgül Fobi : Belli nesne ve durumlardan anormal korkudur. Örümcek, kelebek, kedi, köpek, hamam böceği, karanlık, fırtına, kapalı yer, yükseklik fobileri en çok görülen fobilerdir.
Özgül Fobi : Belli nesne ve durumlardan anormal korkudur. Örümcek, kelebek, kedi, köpek, hamam böceği, karanlık, fırtına, kapalı yer, yükseklik fobileri en çok görülen fobilerdir.
Bunları agorofobi ve sosyal fobiden ayırt ettiren özellik korkunun özgül durumlar ve nesneler karşısında belirmesidir. Bunlardan uzak olduğu sürece hastanın hayatını etkilememektedir.
Fobiler korkunun ortaya çıktığı uyarana göre üçe ayrılır;
Fobiler korkunun ortaya çıktığı uyarana göre üçe ayrılır;
a)Nesne Fobileri (böcek, kelebek, sivri uçlu eşya gibi)
b)Durum Fobileri:(kapalı yer, açık yer, asansör, yüksek yer, karanlık yer gibi)
c)İşlev Fobileri : (altına kaçırma, gaz kaçırma, terleme, yüz kızarması gibi)
Bu görüşe göre anksiyete temelde bir iç çatışmanın ürünüdür. Buradaki çatışma benlik ile alt benlik ya da benlik ile üst benlik arasında oluşabilir. Alt benlikten haz ilkesi doğrultusunda doyum arayan dürtüler, üst benliğin gerçekleri tarafından engellenir. Benlik bunlar arasındaki çatışmayı çözerek dürtüyü bastırırsa sorun çözülür. Benlik çatışmayı çözemezse, bastıramazsa, bunu tehlike olarak algılar. Bütün bu süreç bilinç dışında yaşanır.
Bu görüşe göre anksiyete temelde bir iç çatışmanın ürünüdür. Buradaki çatışma benlik ile alt benlik ya da benlik ile üst benlik arasında oluşabilir. Alt benlikten haz ilkesi doğrultusunda doyum arayan dürtüler, üst benliğin gerçekleri tarafından engellenir. Benlik bunlar arasındaki çatışmayı çözerek dürtüyü bastırırsa sorun çözülür. Benlik çatışmayı çözemezse, bastıramazsa, bunu tehlike olarak algılar. Bütün bu süreç bilinç dışında yaşanır.
Bilinç alanında ise ortaya anksiyete çıkar. Buna “serbest yüzen anksiyete” denir. Eğer bastırma ise yaramadığında, bu çatışmayla başetmek için diğer savunma düzeneklerini kullanırsa, kullandığı savunma düzeneğine göre diğer anksiyete bozukluklarının klinik tabloları gelişir.
Davranışçı görüşe göre anksiyete, öğrenilmiş bir süreçtir. Koşullu uyaranlar, koşulsuz tepkilere neden olur.
Davranışçı görüşe göre anksiyete, öğrenilmiş bir süreçtir. Koşullu uyaranlar, koşulsuz tepkilere neden olur.
Ayrıca sosyal öğrenme ile ailenin tepkileride model olarak alınır.
Bu varsayıma göre anksiyetenin nedeni olayın kendisi değil, bu olayın kişi tarafından nasıl yorumlandığı, nasıl algılandığıdır.
Bu varsayıma göre anksiyetenin nedeni olayın kendisi değil, bu olayın kişi tarafından nasıl yorumlandığı, nasıl algılandığıdır.
Olayların çarpıtılmış düşünce örüntüleriyle algılanması sonucunda anksiyete ortaya çıkar.
Anksiyete bozukluklarında otonom sinir sisteminde sempatik etkinliğin arttığı, buna bağlı olarak fizyolojik belirtilerin ortaya çıktığı düşünülmektedir. Biokimyasal olarak yapılan araştırmalarda nörotransmiterler üzerinde durulmakta, noradrenalin ve serotonin düzeylerinin arttığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı nörokimyasal maddelerin (sodyum laktat gibi) verilmesiyle yapay olarak panik nöbetleri ortaya çıkarılabilmektedir. Bunların dışında kalıtımsal bir yatkınlığın olduğundan da söz edilmektedir.
Anksiyete bozukluklarında otonom sinir sisteminde sempatik etkinliğin arttığı, buna bağlı olarak fizyolojik belirtilerin ortaya çıktığı düşünülmektedir. Biokimyasal olarak yapılan araştırmalarda nörotransmiterler üzerinde durulmakta, noradrenalin ve serotonin düzeylerinin arttığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı nörokimyasal maddelerin (sodyum laktat gibi) verilmesiyle yapay olarak panik nöbetleri ortaya çıkarılabilmektedir. Bunların dışında kalıtımsal bir yatkınlığın olduğundan da söz edilmektedir.
ID Güdülenme Engellenme Çatışma
ID Güdülenme Engellenme Çatışma
Baskı Anksiyete Savunma Mekanizması
Semptom
Saplantı zorlantı bozukluğu (SZB) Kişinin önemli sayılabilecek sure vaktini oyalayan (günde 1 saatten daha uzun sure tutan) , belirgin sıkıntıya veya işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla süren bir psikiyatri bozukluğudur.
Saplantı zorlantı bozukluğu (SZB) Kişinin önemli sayılabilecek sure vaktini oyalayan (günde 1 saatten daha uzun sure tutan) , belirgin sıkıntıya veya işlevselliğinde önemli ölçüde bozulmaya yol açan tekrarlayıcı obsesyon ya da kompulsiyonlarla süren bir psikiyatri bozukluğudur.
Obsesyon(Saplantı): Saçma olduğunu bile bile bir konunun devamlı tekrarlanma dürtüsüdür. Bu saplantı: Kişinin isteği dışında gelen ve uygunsuz olarak gelebilir, yaşanan belirli sıkıntı ve anksiyete olabilir, hem düşünce, hem dürtü, ya da göz önüne getirilen görüntü şeklinde düşlemler olabilir.
Obsesyon(Saplantı): Saçma olduğunu bile bile bir konunun devamlı tekrarlanma dürtüsüdür. Bu saplantı: Kişinin isteği dışında gelen ve uygunsuz olarak gelebilir, yaşanan belirli sıkıntı ve anksiyete olabilir, hem düşünce, hem dürtü, ya da göz önüne getirilen görüntü şeklinde düşlemler olabilir.
Kompulsiyon(Zorlantı): Bu düşünceleri rahatlatmak için yaptığımız hareketlere de kompulsiyon denir Yineleyen davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Amaç; Anksiyete ya da sıkıntıdan korunmak ya da bunları azaltmaktır, kişi kendini bunları yapmaya adeta zorlanmış gibi hissetmektedir. Tekrarlayıcı davranışlar ( el yıkama , sıraya koyma , kontrol etme gibi ) yada zihinsel ( dua etme , sayma , sözcükleri sessiz bir biçimde yineleme gibi )eylemlerdir. Sıkıntıyı gidermek yada önlemek , korku yaratan bir olayı , durumu etkisizleştirmek yada önlemek üzere tasarlanır.
Kompulsiyon(Zorlantı): Bu düşünceleri rahatlatmak için yaptığımız hareketlere de kompulsiyon denir Yineleyen davranışlar ya da zihinsel eylemlerdir. Amaç; Anksiyete ya da sıkıntıdan korunmak ya da bunları azaltmaktır, kişi kendini bunları yapmaya adeta zorlanmış gibi hissetmektedir. Tekrarlayıcı davranışlar ( el yıkama , sıraya koyma , kontrol etme gibi ) yada zihinsel ( dua etme , sayma , sözcükleri sessiz bir biçimde yineleme gibi )eylemlerdir. Sıkıntıyı gidermek yada önlemek , korku yaratan bir olayı , durumu etkisizleştirmek yada önlemek üzere tasarlanır.
En sık görülenler;
En sık görülenler;
-Pislik ve bulaşma korkularıdır (dokunulan yerden mikrop, hastalık bulaşacağı seklinde ) ,
-Yineleyen kuşkular (elektriğin açık bırakılıp bırakılmadığı gibi bir eylemi yerine getirip getirmediği konusunda tereddüt etmek gibi ) ,
-Bazı şeylerin belirli bir düzen içinde olmasına gerek duyma, saldırgan korkunç dürtüler(kendine veya çevresine zarar verme , yaralama düşünceleri, çevresindekilerin basına bir kaza geleceği çevresindekilere kötü, uygunsuz şeyler söylenebileceği düşünceleri gibi )
-Cinsel düşüncelerdir ( gözünün önüne tekrarlayarak gelen cinsel görüntülerdir).
-Kişi mikrop bulaşmasın diye sık sık el yıkayabilir
-Kişi mikrop bulaşmasın diye sık sık el yıkayabilir
-Ellerini, vücudunun diğer bölgelerini deterjanlarla yıkayıp , cildine zarar verebilir .
-Her gün temizlik yapıp , herkesi kendi kurallarına uymaya zorlayabilir,
-İbadetlerini tam olmuyor veya yanlış yapılıyor diyerek tekrar tekrar yapabilir ,
-Belli yerlere basmadan yürümeye çalışıp , yolunu uzatabilir ,
-Yakınlarının veya kendisinin basına kötü bir şey geleceğini düşünerek , ilgisiz bir takım şeyleri yapmaya kendisini zorlayabilir ( terlikler düz durmaz ise esinin öleceği , kapıdan dışarı çıkmadan 7 kez duvara dokunmaz ise evde bir terslik olabileceği gibi ),
-Yakınlarının veya kendisinin basına kötü bir şey geleceğini düşünerek , ilgisiz bir takım şeyleri yapmaya kendisini zorlayabilir ( terlikler düz durmaz ise esinin öleceği , kapıdan dışarı çıkmadan 7 kez duvara dokunmaz ise evde bir terslik olabileceği gibi ),
-Bir şeyi yapıp yapmadığını, olup olmadığını defalarca başkasına sorma gibi,
-Kendini üzen bir düşüncenin etkisini gidermek için ısrarla dua etme veya başka bir şey düşünme ihtiyacı gibi durumlar gözlenebilir.
Genellikle ergenliğin başlangıç yaslarında başlarken çocukluk yaşlarında da başlayabilmektedir. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yaşından önce baslar.% 15 ten az vakanın ise 35 yaş sonrasında başladığı saptanmıştır. Ortalama başlangıç yası 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama başlangıç yaşı 22 olarak saptanmıştır
Genellikle ergenliğin başlangıç yaslarında başlarken çocukluk yaşlarında da başlayabilmektedir. Hastaların üçte ikisinde belirtiler 25 yaşından önce baslar.% 15 ten az vakanın ise 35 yaş sonrasında başladığı saptanmıştır. Ortalama başlangıç yası 20 olup, erkeklerde ortalama 19, kadınlarda ise ortalama başlangıç yaşı 22 olarak saptanmıştır
Hastalık Nasıl Başlamakta ve Sürmektedir? Yarıdan fazla kişide belirtilerin aniden başladığı gözlenmiştir. % 50-70 hastada yakınmaların gebelik, ev değiştirme, cinsel sorun, yakın bir akrabanın kaybı gibi stresli olaylar sonrasında başladığı gözlenmiştir. Zaman zaman artıp, azalmalar şeklinde dalgalanmalar gösterdiği gözlenmiştir. Alevlenmelerde stresin etkisinin olabildiği düşünülmektedir.
Hastalık Nasıl Başlamakta ve Sürmektedir? Yarıdan fazla kişide belirtilerin aniden başladığı gözlenmiştir. % 50-70 hastada yakınmaların gebelik, ev değiştirme, cinsel sorun, yakın bir akrabanın kaybı gibi stresli olaylar sonrasında başladığı gözlenmiştir. Zaman zaman artıp, azalmalar şeklinde dalgalanmalar gösterdiği gözlenmiştir. Alevlenmelerde stresin etkisinin olabildiği düşünülmektedir.
Kişilik hastalıklarının erken yaşlarda gelişiyor olması ve insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlıyor olması tedavinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi için kişinin kökleşmiş davranış şekline, yaklaşımlarına, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kapasitelerine değinilmesi gerekir. Genelde kişilik problemleri psikoterapi ile çözümlenebilmesine rağmen, uzun zaman içinde yerleşmiş olan bu duygu, düşünce ve davranış alışkanlıklarını değiştirmek yoğun ve sürekli tekrarlanan bir tedavi ve öğrenme süreci gerektirir.
Kişilik hastalıklarının erken yaşlarda gelişiyor olması ve insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlıyor olması tedavinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi için kişinin kökleşmiş davranış şekline, yaklaşımlarına, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kapasitelerine değinilmesi gerekir. Genelde kişilik problemleri psikoterapi ile çözümlenebilmesine rağmen, uzun zaman içinde yerleşmiş olan bu duygu, düşünce ve davranış alışkanlıklarını değiştirmek yoğun ve sürekli tekrarlanan bir tedavi ve öğrenme süreci gerektirir.
OKB tedavisi, semptomların hastaya açıklanması ve gerekliyse bunun çıldıracağı anlamına gelmediğinin vurgulanmasıyla başlanmalıdır. Ayni zamanda hastanın yakınları bilgilendirilmeli, tedavide işbirliği yapmaları sağlanmalıdır. Hastaya karşı ödünsüz ama sevecen ve sempatik bir tutum sergilemelidirler.
OKB tedavisi, semptomların hastaya açıklanması ve gerekliyse bunun çıldıracağı anlamına gelmediğinin vurgulanmasıyla başlanmalıdır. Ayni zamanda hastanın yakınları bilgilendirilmeli, tedavide işbirliği yapmaları sağlanmalıdır. Hastaya karşı ödünsüz ama sevecen ve sempatik bir tutum sergilemelidirler.
OKB genellikle dalgalanmalarla seyreden, kronik hatta çoğu zaman ömür boyu süren bir bozukluktur.
İlaç tedavisi daha çok semptomların kontrol altına alınmasına yardımcıdır. Ayrıca ilaçlar obsesyonlar üzerinde etkili olsalar da, kaçınma davranışlarını değiştirmez. Bu sonuçlar için davranış terapileri uygulanmalıdır. Başlangıçta hastaların bir kısmı, katlanmak zorunda kalacakları anksiyeteler nedeniyle, davranışçı terapiye razı olmayabilirler. Bu hastaların bir çoğu ilaç tedavisi alıp biraz rahatladıktan sonra terapileri kabul eder.
İlaç tedavisi daha çok semptomların kontrol altına alınmasına yardımcıdır. Ayrıca ilaçlar obsesyonlar üzerinde etkili olsalar da, kaçınma davranışlarını değiştirmez. Bu sonuçlar için davranış terapileri uygulanmalıdır. Başlangıçta hastaların bir kısmı, katlanmak zorunda kalacakları anksiyeteler nedeniyle, davranışçı terapiye razı olmayabilirler. Bu hastaların bir çoğu ilaç tedavisi alıp biraz rahatladıktan sonra terapileri kabul eder.