Siyasi. İDeolojiler



Yüklə 11,67 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə193/240
tarix11.08.2023
ölçüsü11,67 Mb.
#139183
1   ...   189   190   191   192   193   194   195   196   ...   240
1723-Siyasi Ideolojiler-Andrew Heywood-Chev-K.Bayram-O.Tufekchi-H.Inac-2011-345s (1)

İleri Okumalar
Baxter, B., 
Ecologism: An Introduction.
 (Edinburgh: Edinburgh University Press, 1999). Ekolojinin ahlâkî, siyasî 
ve İktisadî anlamlarını ele alan ekolojiye ilişkin temel unsurlarının açık ve kapsamlı bir araştırması.
Bramwell, A., 
Ecology in the20'h Century: A History.
 (New Haven ve Londra: Yale University Press, 1989). Ekolo­
jik hareketin entelektüel ve siyasî tarihinin etkileyici bir incelemesi; ayrıntılı ve kışkırtıcı.
Capra, F., 
The Web of Life: A New Synthesis of Mind and Matter.
 (Londra: Flamingo, 1997). Derin ekolojiyi teorik 
paradigması olarak kullanan ekoloji politikasına yeni bir temel sağlamak için cesur bir girişim.
Dobson, A., 
Green Political Thought,.
 3. Baskı (Londra: HarperCollins, 2000). Yeşil politikanın ardındaki fikirle­
rin anlaşılabilir ve yararlı bir açıklaması; bazen konunun klasik metni olarak görülür.
Eckersley, R„ 
Environmentalism and Political Theory: Towards an Ecocentric Approach.
(Londra: UCL Press, 
1992). Günümüz siyasî düşüncelerine dâir çevreci fikirlerin etkisinin ayrıntılı ve kapsamlı bir incele­
mesi.
Marshall, P., 
Nature's Web: Rethinking Our Place on Earth.
 (Londra: Cassell, 1995). Farklı dönemlerde ve farklı 
kültürlerden kaynaklanan doğaya karşı çeşitli yaklaşımların özetini sunan ekoloji fikirlerinin tarihçesi.


10
DİNΠFUNDAMENTALIZM


KÖ KLERİ VE G E L İŞ İM İ
“Fundamentalizm” kelimesi, Lâtince temel anlamına gelen fundamentum kökünden türetilmiştir. 
Bu kavram ilk olarak 20. Yüzyıl’ın başlarında Amerikan Protestanlığı tartışmalarında kullanılmış­
tı. 1910 ve 1915 yılları arasında Evanjelik [İncil’i öğretmeye/yaymaya çalışan] Protestanlar, The 
Fundamentals
adlı kitapçık serisi yayınlamışlardı, burada Hıristiyanlığın “modern” yorumları ba­
kımından Incil’in hatasız esası veya gerçek anlamı desteklenmiştir. Güncel kullanımında ise fun­
damentalizm, (bkz. s. 287), dünyanın büyük dinleri -İslâmiyet, Yahudilik, Hinduizm, Sihlik ve 
Budizm - ile bağlantılıdır ve kutsal metinlerin kitabî anlamının açıklamasından çok dinî-kültürel 
hareketin veya projenin bir türü olarak görülür (oysa bu belirli fundamentalizm şekillerinin bir 
özelliği olarak kalır).
Fundamentalizm kavramı oldukça tartışmalıdır. Birçoğu için baskı ve hoşgörüsüzlük anlamı 
taşıyan, fundamentalizm liberal değerler ve kişisel özgürlüğün düşmanı olarak görülür. Bu eğilim, 
Komünizmin yıkılmasıyla yoğunlaşan; gelişmiş Batı’daki birçok kişide dinî fundamentalizmin 
özellikle de İslâmî fundamentalizmin dünya düzeninin öncelikli tehdidi olarak Marksizmin yerine 
geçtiği inancını uyandırmıştır. Soğuk Savaş’ın sonu böylece küresel bir “medeniyetler çatışması’ nın 
(Huntington, 1993) doğmasına neden olmuştur. Fundamentalizm sabitlik, dogma ve otorite ile 
ilişkilendirildiğinden fundamentalist olarak sınıflandırılanların çoğu bu kavramı, basitleştirici veya 
küçük düşürücü buldukları için reddederler. Ancak “gelenekselcilik”, “muhafazakârlık”, “ortodoks- 
luk” ve “uyanışçılık” gibi alternatif kavramların aksine fundamentalizm, siyasî olguyla ilgili ayırt 
edici bir özellik taşıma avantajına sahiptir.
20. Yüzyıl’ın son on yıllarındaki dinî fundamentalizmdeki duygu patlaması, laikleştirme, se- 
külerleşme tezinin savunucularını allak bullak etmiştir (modernleşme ve özellikle de sanayileşme­
nin mantığın din üzerindeki zaferi ve mânevî değerlerin maddî değerlerin yerini alması ile birlikte 
düşünülmesi söz konusudur). Dünyanın birçok kesiminde dinî hareketler yeniden bir güç kazan­
mıştır. Dahası fundamentalist kisvesinde bu dinî yeniden canlanış açık siyasî bir şekil almıştır. Dinî 
fundamentalizmin kendi doğruları içinde bir ideoloji olarak ele alınması gerektiği iddiası, dinin, 
toplumu yeniden canlandırma ve kapsamlı biçimde yeniden inşa etme girişimlerinde kendini gös­
teren hukuk ve siyasetten ayrılamayacağı varsayımına dayanır.
Geriye bakan vurgusuna ve modernizm karşıtlığına rağmen dinî fundamentalizm, modern 
dünyanın bir ürünüdür. Gerçekten de çoğu yorumcu bunu açık bir biçimde modern bir olgu ola-, 
rak ele alır ve tarihî paralelleri olduğunu reddeder. Bunun muhtemel istisnaları köylü savaşını y ö ­
neten Alman vaiz ve Anabaptist Thomas Müntzer (1489-1525) ve de hemen hemen bütün kent 
işlerini denetleme imkânını veren Cenevre’de teokrasiyi kurmuş olan Fransız Protestan reformcu 
Jean Calvin’dir (1509-1564). Benzer biçimde Püritenler, 17. Yüzyıl İngiliz Devrimi’ni başlatmada 
önemli bir rol oynamışlardır ve de “dünyevî” ilgilerini Yeni [bir] İngiltere kurmak için Kuzey A m e­
rika’ya doğru giderek yeni bir siyasî ve sosyal sistem oluşturmakla ortaya koymuşlardır.
20. Yüzyıl’m sonlarından beri meydana gelen fundamentalist patlamaların kaynaklarını genel­


leştirmek zordur, çünkü, fundamentalizm dünyanın farklı yerlerinde farklı doktrin şekilleri almışlar 
ve zıt ideolojik özellikler göstermişlerdir. Yine de açık olan fundamentalizmin, derin sorunları olan 
toplumlarda, özellikle de kimlik bunalımı yaşayan çatışmalı toplumlarda ortaya çıkmasıdır. Bu tür 
krizlere katkısı olan faktörler arasında özellikle üçü, dinî fundamentalizm ile ilgilidir: Sekülarizm, sö­
mürgecilik sonrası dönem ve küreselleşme. Sekülarizmin -dinî veya kutsal değer veya fikirlerin yeri­
ni dünyevî veya akılcı değer ve fikirlerin alması- geleneksel dinin önemini yitirmesine ve toplumun 
“ahlâkî dokusu” olarak görülen şeylerin zayıflamasına katkısı olmuştur. Bu anlamda fundamentalizm, 
yozlaşma ve ikiyüzlülüğe karşı ahlâkî bir tepkiyi temsil eder; “doğru” düzeni oluşturmayı ve beşerî 
dünya ve İlâhî dünya arasındaki bağı yeniden oluşturmayı amaçlar. Bu tür ahlâkî muhafazakârlık, 
1970’lerden beri yayılan ABD'deki sözde Yeni Hıristiyan Sağında açığa çıkmıştır ve İran, Mısır, Tür­
kiye, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde İslâmî fundamentalizmin önemli bir unsuru olmuştur.
Sömürgecilik sonrası dönemin etkisi fundamentalizm dünyanın her yerinde görülse de, fun­
damentalizm, en güçlü ve etkili iddialarının neden gelişmekte olan dünyada görüldüğünü açıkla­
maya yardımcı olur. Sömürge sonrası topluluklar, bir dizi ciddî problemlerle boğuşmuştur. Ö rne­
ğin, sömürge kültürü, yerli kültürleri aşağılamış ve baskı altında tutmuştur; bunun sonucunda da 
sömürge sonrası topluluklar, özellikle elit gruplar arasında Batılı değer ve kurumlara zayıflatıcı bir 
bağlanmayı da içeren zayıflatılmış bir kimlik duygusu miras almışlardır. Dahası bağımsızlık elde 
edildikten sonra genellikle biraz sosyalizm bağı da olan birleştirici sömürgecilik karşıtı mücadele­
nin ardından millet oluşturma ve rejim sağlamlaştırma gibi daha karmaşık konular ortaya çıkmıştır. 
Siyasî bağımsızlık özgürleşmeyi de beraberinde getirmedi; daha çok geleneksel emperyalizmin ye­
rini, Batılı güç ve çıkarlara boyun eğmeye ve küresel eşitsizliğe neden olan yeni-sömürgecilik aldı. 
Bu tür şartlar altında dinî fundamentalizm, hem Batılı olmayan hatta, Batı karşıtı olan siyasî bir 
kimlik nümunesi sağladığı hem de 1970’lerden beri devrimci sosyalizmin inişe geçmesiyle kentsel 
fakirlerin ve alt orta sınıfın umutlarını ifade ettiği için cezbedici gelmiştir.
Son olarak fundamentalizm, küreselleşmenin ilerlemesinden güç almıştır. Küreselleşme, gü­
venli ve istikrarlı kimlikler oluşturmak için “medenî” milliyetçiliğin gücünü zayıflatmıştır. Bu yüz­
den din, kolektif kimliğin temel kaynağı olarak milletin yerini almıştır; yani fundamentalizm etnik 
milliyetçiliğin bir alt çeşidi biçiminde ortaya çıkmıştır. Bu, özellikle millî kimliğe meydan okunan 
veya kimliği tehdit edilen bölgelerde önem kazanmıştır. Etnik seferberlik olarak fundamentalizm, 
örneğin Sri Lanka’daki Seylanlı militan Budizminde, İsrail’deki Yahudi yerleşimci hareketinde
Hindistan’daki Hindu ve Sih aşırıcılığın ve de birleşik İrlanda’daki Ulster Protestanlarının direni­
şinde görülebilir. Fundamentalizm için küreselleşmenin anlamı yine de karmaşıktır. Gittikçe kar­
şılıklı bağımlılıkların arttığı bir dünyada toplumu belirli millî, dinî ve siyasî planlara göre yeniden 
yapılandırma kapasitesi, sınırlıdır. 1989’da Ayetullah Humeyni’nin (bkz. s. 292) ölmesinden beri 
“pragmatik fundamentalizm” adı verilen durumun ortaya çıkması, iktidardaki fundamentalistler 
üzerindeki uygulamaya ilişkin kısıtlamaları vurgular. Pragmatizmin (bkz. s. 27) söz konusu re­
jimdeki fundamentalist itikatları eleştirdiği nokta ise başka bir konudur.



Yüklə 11,67 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   189   190   191   192   193   194   195   196   ...   240




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin