dini bireysel seçim ve kişisel gelişimle ilgili "özel" bir mesele olarak görürler. Dinî özgürlük böylece sivil özgürlük için gereklidir ve din ancak siyaset, Kilise ile devlet arasındaki kesin ayrım ile garanti altına alınabilir. Muhafazakârlar,
dine değerli (belki de gerekli) bir istikrar ve sosyal bağ kaynağı açısından bakarlar. Topluma ortak değerler ve ortak kültür temeli sağladığından din ile siyaset ve Kilise ile devlet arasında örtüşmeler kaçınıl mazdır ve arzuya dayanır. ♦ Sosyalistler,
dini genelde olumsuz açıdan; en iyi ihtimâlle siyasî mücadeleden ayrı ve en kötü ihtimâlle bazen devlet ateizmi benimsenmesine neden olan bir yöneten sınıf ideolojisi şekli olarak tanımlamışlardır. Sevgi ve tutkuyu vurgulayarak din, yine de, sosyalizme ahlâkî temel sağlayabilir. Anarşistler,
genelde dini kurumsallaşmış bir baskı kaynağı olarak görürler. Kilise ve devlet birbirine bağlıdır; din, dünyevî yöneticilere itaat ve boyun eğmeyi vaaz eder ve aynı zamanda bireyden ahlâkî otonomiyi çalan bir dizi otoriter değerleri belirler. Faşistler,
düşman bir bağlılık ve inanç kaynağı olarak işlev gördüğü ve tutku ve insan sempatisi gibi "gözden düşüren" değerleri vaat ettiği iddiasıyla dini bazen reddetmişlerdir. Yine de faşizm, terminolojisi ile iç yapılarını -bağlılık, fedakârlık, mâneviyat, kurtarılma vs - benimseyerek “siyasî" din olarak işlev görmeye çalışır. Dinî fundam entalistler,
dini sadece kişisel davranış değil sosyal, ekonomik ve siyasî hayatın düzenlenmesini dikte eden "temel" ve değiştirilmez ilkeler olarak görürler. Din, "özel" alanla sınırlı kalamaz ve kalmamalıdır, aksine en yüksek ve en iyi ifade biçimini popüler geniş seferberlik ve sosyal yeniden yapılanma politikasında bulur. ilkeleri dikte ettiğine inanırlar, ancak genelde toplumun kapsamlı yeniden yapılanmasından ziyade
bu ilkeleri kendi inançlarıyla yaşamayla ilgilenirler. İkinci tepki, aktif fundamentalizmdir; bu akım
çarpışma ve muhalefet yolunu seçer ve açıkça siyasî bir duruş benimsemesi nedeniyle kendisi bir ide
oloji olarak görülmelidir. Ancak siyasetin benimsediği fikir, geleneksel bir özellik taşır. Kamusal/özel
ayrımına karşı çıkan feministlerin aksine dinî fundamentalistler, siyasete hükümet politikası ve devlet
eylemi açısından bakarlar. Politikaya tamamen çürümüş gözüyle bakmaktan ziyade ahlâkî yeniden
yapılanmanın aracı olarak gördükleri modern devleti ele geçirmeye veya en azından onu etkilemeye
çalışırlar. Yine de fundamentalizmi eleştirenler, din ve siyaset arasındaki ayrımı ortadan kaldırma ka
rarının fundamentalizme bir totaliter itiş gücü verdiğini düşünüyorlar. Dinî ilkeler üzerine kurulmuş
bir devlete, kamusal/özel ayrımı fikrinden ortaya çıkan sınırlamalar ile engel olunamaz. Ancak belirli
fundamentalistlerin bu totaliter güdüye boyun eğme dereceleri, büyük ölçüde farklılık gösterir.