bir tür hiper-sanayileşme biçimi olarak görülebilir. Başka bir ifadeyle ekoloji ve küreselleşme karşıtı
hareket arasındaki bağlantı tesadüf değildir.
Üçüncüsü, ekolojik düşüncenin büyüme karşıtı mesajı
bazı zorluklar içermektedir. Sürdürülebilir veya sıfır büyüme politikasının topluluklar için câzibesi
o kadar az olabilir ki Bramwell’in
The Fading o f the Greens’ te
( Yeşillerin Sesinin Kısılması, 1994) ileri
sürdüğü gibi seçim açısından imkânsız olabilir veya yanlış anlaşılabilir,
çünkü çevre krizi sadece
gelişmiş ve maddî bakımdan zengin topluluklar tarafından halledilebilir. Dördüncüsü, Yeşilcilik
basitçe
bir kentsel geçici heves, sanayileşme sonrası romantizm biçimi olabilir. Bu, çevreciliğin,
sanayileşmeye karşı geçici bir tepki şeklinde bir çevre bilincini yansıtabilir ve gençler ile zenginlerle
sınırlı kalma ihtimâli vardır.
Ekolojinin karşılaştığı en yıldırıcı zorluk belki de getirdiği değişimlerin ölçeğidir. Ekolojik dü
şünce, en azından derin ekoloji kisvesinde, sosyalizm, faşizm, feminizm veya bu kitapta ele alman
siyasî inançlardan daha radikaldir. Sadece ekonomik sistemin veya siyasî sistem içinde güç ilişki
lerinin dönüşümünü gerektirmekle kalmaz, aynı zamanda yeni bir varlık şeklini, varlığı farklı ha
yata ve anlama şeklini yerleştirmeye çalışır. Dahası, ekolojinin teorileri, değerleri ve hassasiyetleri,
geleneksel açıdan sanayi toplumlarına hâkim olanlardan tamamen farklıdır. Dolayısıyla ekolojinin
sorunu, başarılı olmak istiyorsa etkilemek istediği kültüre tamamen yabancı bir felsefeye dayanıyor
olmasıdır. Ancak bu cezbedici yanı da olabilir.
Dostları ilə paylaş: