9. Kütüphaneleri kullanın.
Sınavlara hazırlanıyor, tez yazıyor veya akademik bir çalışma yapıyor
olabilirsiniz. Genellikle her üniversitenin kendine ait bir kütüphanesi olur ve
ücretsizdir. Bir sürü yerli-
yabancı kaynağa para vermek yerine buraları
araştırırsanız büyük masraflardan kaçınabilirsiniz. Ayrıca arkadaşlarınız ile
ortak kitaplar kullanarak daha az maliyet
le eğitiminizi sürdürebilirsiniz.
63.
KRONİK ŞANSLI MI, KRONİK ŞANSSIZ MI?
Kronik şanslı mı kronik şanssız mı? “Her ikisi de...” deyip işin kolayına
kaçmayalım. Gelin biraz irdeleyelim bu konuları. Her ne kadar başımıza
gelenlerin bir kısmının sorumluluğunu alsak da büyük bir kısmını "Eee ama şans
da çok önemli!" deyip sorumluluktan kaçmaya çalışıyoruz. Şansın doğuştan
geldiği ve yaşam koşullarının gelişmesinde belirleyici olduğu noktasında da
bırakıyoruz. Doğacağımız aileyi, ülkeyi, çevreyi, cinsiyeti, v
s.
seçemeyişimiz de bunu ispatlamak üzere sıkça kullandığımız iddialardan.
Bunun yanı sıra yoksul ya da dar imkânları olan ailelerde doğanların şanssız,
zengin ailelerde doğanların ise şanslı olduğunu belirtip başarıya giden veya
gidemeyen yolları bu şekilde açıklamak, genelde ülkemizde ve tüm toplumlarda
yaygın. Bilinçli gayretin belirleyici olduğunu kabul edenler olsa da talih, kader,
kısmet gibi kavramların etkisini önemseyenler hâlâ çoğunlukta. Çoğumuza,
"İnsan şansı veya şanssızlığı ile doğar, şanslı insanlar da daha başarılı olur,
nadir olarak talihsizliğini iyiye döndürebilenler de vardır ancak istisnalar kaideyi
bozmaz." ifadesi, epey rahatlatıcı geliyor. Doğal olarak şans ve kısmet gibi
açıklamalar, ağzında altın kaşıkla doğmasına rağmen kötüye g
iden ve
şanssızlığa uğrayan kader kurbanları için de yapılıyor. Şanslıyken şanssız olmak
daha kolay, tersi ise daha zor diye kabul ediliyor.
Kendini "şanslı" ve "şanssız" diye ifade eden kişiler üzerinde yapılan ve yıllar
süren araştırmalar ise farklı bakış açıları getiriyor. Ve deniyor ki şans ya da
şanssızlık diye ifade edilen durumlar, evrenin sunduğu sonsuz olasılıklar
arasından bireyin yaptığı seçimlerin sonucudur. Kuantumcular, fütüristler, yani
olasılıkların teorisyenleri, beynin sadece "olası olduğuna inandığı" şeyleri
görecek şekilde çalıştığını iddia ediyorlar.
Yapılan deney ve çalışmalara göre, bir şeyi ancak belleğimizden yansıdığı
zaman, yani biliyorsak algılayabiliyoruz.
Beyin üzerinde yapılan çeşitli psikoloji testleri de bunu destekliyor. Tanıdık ve
bildik olanları algılamaya ve kabul etmeye daha yatkı
-
nız. "What The Bleep Do
We Know?" belgeselinde bununla ilgili güzel bir örnek verilmiş. Kristof
Kolomb’un gemileri Karayip Adaları ufuklarında görülmeye başlandığında
yerliler daha önceden
bildikleri, gördükleri, umdukları bir şey olmadığı,
beyinlerinde öyle bir kayıt, algılama bulunmadığı için gemileri göremezler.
İçlerinden sadece bir tanesi, denizdeki dalgaları fark edip bunların neden
birdenbire ortaya çıktığını anlamaya çalışırken bir
süre sonra gemileri görmeyi
başarır. Koşup kabilesine haber verir, gördüklerini anlatır. Önce göremezler. Bir
süre sonra, arkadaşlarına inandıkları, güvendikleri için diğer yerliler de
gördüklerini algılamaya başlarlar.
Aslında bizler olanaklar, olasılık
lar içinde yüzüyor ancak beynimizi, kendimizi
kısıtladığımız ve bu yüzden de ummadığımız için bunları göremiyor,
algılayamıyor, olanakları çoğaltamıyoruz. Es kaza algılarsak da hemen
kendimizi o şeyin ne kadar ulaşılamaz, yapılamaz, vs. olduğuna inandırıyo
ruz.
Arkalarından bakıp da fark ettiğimizde ya da başkalarının eline geçtiğini
gördüğümüzde de "kaçan fırsatlar" ya da "pişmanlıklar", kısacası "şanssızlıklar"
arşivlerimize atıp sohbetlerde bol bol anlatıyoruz.
Oysa şanslı diye nitelenen insanlarda çok
tipik ortak özellikler saptanmış.
Kendilerini şanslı olarak kabul edenlerin neredeyse tamamı, iletişime çok açık,
aktif, pozitif, eğlenceli, sorgulayıcı, kararlı ve kendilerine, çevrelerine güvenliler.
İç seslerini dinlemeyi ve ne istediklerini biliyorlar
. Daima iyiyi umuyor ve
olasılıkların, yani şanslı olabileceklerin durum, fırsat sayısını artırıyorlar. Asla
pısırık, çekingen, pasif değiller. Bu türler, kronik olarak "ŞANSLI" olduklarını
iddia edenler oluyor.
Kendini şanslı zanneden, ama aslında yukarıda sayılan özelliklerini kullanarak
ve geliştirerek yaşamlarının dümenini ellerinde tutanlar, her zaman rotalarını
önceden belirlemiş olarak yola çıkanlar. Yani planlılar... Onlar, daima,
yılmadan, bıkmadan, söylenmeden hedeflerine koşuyorlar. Şanssızım,
"Ama
yapamam ki, ama bana şunu ettiler." diye mızırdanmıyorlar.
|