21
Selçuk Üniv Tıp Dergisi
Hellp sendromu
Tablo 4. Takip edilen günlerdeki trombosit, AST, ALT, LDH, total bilirubin ve serum üre,kreatinin değerlerininin değişimi.
Veriler
1. Gün
2. Gün
3. Gün
4. Gün
Trombosit (x 103/L)
66.21±37.31
65.28±34.56
74.78±38.70
98.93±48.86*
AST (IU/L)
535.2±666.6
626.3±757.9
328.5±342.3
142.1±155.2*
ALT (IU/L)
334.3±292.3
368.6±326.1
319.5±328.1
189.6±219.1*
LDH (IU/L)
1212.5±879.2
1269.4±965.8
834.2±319.2
591.7±239.1*
Total Bilurubin (mg/dL)
2.39±2.06
1.75±1.18*
1.25±0.58*
0.98±0.35*
Üre (mg/dL)
43.07±18.34
46.86 ±23.60
40.36±19.0
33.36±13.47*
Kreatinin (mg/dL)
1.37±0.68
1.47±0.86
1.22±0.90
1.10±0.70*
* P<0.05; 1.Gün ile karşılaştırıldığında; Veriler Ort±Standard Deviasyon olarak verilmiştir.
LDH ve indirekt bilirubin düzeyleri ile konulabilir (14).
Karaciğer enzimlerinin yükselmesi karaciğer tutulumu
kadar hemolitik olayı da yansıtır. AST ve ALT seviyelerindeki
artış çoğunlukla karaciğer hasarına bağlı iken hemoliz daha
ziyade LDH düzeyinde artışa katkıda bulunur. Gebelikte
trombositopeni (<150.10
3
/L) gestasyonel trombositopeni
(%59), immün trombositopenik purpura (%11), preeklampsi
(%10) ve hellp sendromu (%12) tarafından oluşabilir (17).
Ancak preeklampsi ve gestasyonel trombositopenide
trombosit sayısının 100.10
3
/L’nin altında olması nispeten
nadirdir. Hellp sendromunda trombosit sayısında azalma
tüketimindeki artışa bağlıdır. Trombosit aktivasyonunda artış
ve hasarlı vasküler endotele adezyon sonucunda trombosit
dönüşümü artar ve ömrü kısalır (16).
Hellp sendromunun Mississippi üçlü sınıflama sisteminde
daha ileri bir sınıflandırma trombosit sayısı baz alınarak
yapılabilmektedir. Bu sınıflamaya göre bizim çalışmamızda
yoğun bakıma kabülde 8 hasta Class-1, 4 hasta Class-2 ve
3 hasta ise Class-3’dü. Bu sınıflama hastalığın her hangi
bir sürecinde yapılabilir ve hastalar bir üst sınıfa geçebilir.
Class-3 hellp sendromu klinik olarak anlamlı bir döneme
geçişi veya progresyon gösterebilen bir hellp sendromu
varlığını düşündürmektedir (7).
Yoğun bakımdaki obstetrik hastalarda hastalığın
ciddiyetini saptamak ve mortalitesini tahmin etmek için
kullanılan gebelere özgün güvenilir bir model mevcut değildir.
Pek çok araştırmacı yoğun bakım hastaları için geliştirilen ve
mortalite olasılığını gösteren modelleri [APACHE II, Mortality
Probability Model (MPM), Simplified Acute Physiologic Score
(SAPS)] obstetrik hastalara da uygulamış ve değişik sonuçlar
bildirmişlerdir. Gilbert ve arkadaşları, SAPS II skorlamasının
gebelik dışı medikal nedenlerle yoğun bakımda tedavi
gören hastaların mortalitenin belirlenmesinde iyi sonuçlar
verdiğini ancak obstetrik hasta gurubunda ise skorun yüksek
bulunduğunu bildirmişlerdir (18). El-Sohl ve arkadaşları ise
APACHE II, SAPS II ve MPM II skorlamalarının obstetrik
popülasyonda mortalitenin belirlenmesinde güvenilir
olduğunu bildirirken (19), başka yayınlarda bu modellerin
obstetrik hastalarda mortaliteyi yüksek gösterdiği sonucuna
varılmıştır (20,21). Gerçekten de bu skorlama modellerinin
mortaliteyi yüksek olarak tahmin etme olasılığı yüksektir.
Çünkü hesaplamalarda gebeliğe özgü fizyolojik değişiklikler
skorlama sisteminde puan almaktadır.
Erken ve etkin tedavi hem anne hem de bebeğe yönelik
en iyi sonuca ulaşmak için uygulanması gereken en önemli
yaklaşımdır. Hellp sendromunda, kesin tedavi yaklaşımı
olarak ilk yapılması gereken doğumun sonlandırılmasıdır (14).
Bazı yazarlar çok riskli olmasına rağmen bir süre destekleyici
tedavi ile beklenebileceğini ancak bu riski hem hekimin
hem de ailenin kabul etmesi gerektiğini ileri sürmektedirler
(22). Gebeliğin sonlandırılmasında tercih edilecek yöntem
sezaryendir. Plasentanın çıkarılmasından sonra bulguların
gerilemesi yavaştır. Genellikle doğumdan sonraki ilk 48 saatte
laboratuar değerlerinde bozulmalar devam eder ve izleyen
48 saat içerisinde de bulguların iyileşmesi beklenir (23). Bu
nedenle, çalışmamızda, hastaların yoğun bakıma girişten
itibaren 4 günlük takiplerinin retrospektif olarak incelenmesi
planlanmış ve yaptığımız değerlendirme sonucunda, trombosit
sayısı, AST, ALT, LDH ve total bilirubin düzeylerinin yoğun
bakım ünitesindeki 48. saatten itibaren normal düzeylere
ulaşmaya başladığı görülmüştür.
Akut renal yetmezlik, renal fonksiyonların birden
azalması ve azotemi tablosu ile seyreden ciddi bir klinik
durumdur. Akut renal yetmezlik, preeklampsi ve eklampsi ile
seyreden patolojilerde oldukça nadir olarak ortaya çıkan bir
komplikasyondur (24,25). Özellikle Hellp Sendromu ile birlikte
olan akut renal yetmezlik vakaları daha çok olgu sunumları
şeklinde bildirilmiştir. Sibai’nin (24) 32 olguyu içeren akut
renal yetmezlik ile seyreden Hellp Sendromu serisi ve
sonuçları en dikkat çekenlerden biridir. Bu seride, bildirilen
olguların 26’sı gerçek preeklampsi zemininde gelişirken, 6
olgu kronik hipertansiyon üzerinde gelişmiştir. Ayrıca, Hellp
Sendromunda akut renal yetmezlik insidansı % 7.3 olarak
bildirilmiştir. Farklı çalışmalarda bu oran 1.2 ile 7.7 arasında
bildirilmektedir (7,12). Hellp Sendromu hastalarının mortalite
sebeplerinin içinde en önemlilerinden biri akut renal yetmezlik
olup bu hastalarda mortalite %13 olarak bildirilmiştir (24).
Hellp Sendromu ile görülen akut renal yetmezliğin patogenezi
tam olarak açıklığa kavuşmuş değildir. Hellp Sendromu ve akut
renal yetmezlik patogenezinde endotel hasarı, vasospazm,
trombosit aktivasyonu, EDRF (endothelium-derived relaxing
factor) salınımının azalması sayılabilir (25). Bizim vaka
serimizde 3 hastamızda akut renal yetmezlik gözlendi. Bu
hastalara gerek böbrekleri korumak gerekse yetmezliğe bağlı
gelişen komplikasyonları ortadan kaldırmak için devamlı
renal replasman tedavisi (hemofiltrasyon) uygulandı. Bu
22
Yosunkaya ve ark.
Selçuk Üniv Tıp Dergisi
hastalarda daha sonra kronik böbrek yetmezliği gelişmedi.
Hellp Sendromunu takip edecek yoğun bakım ünitelerinin
mutlaka renal replasman tedavisi uygulaya bilecek alt yapıda
olması bu hastaların gerek morbidite gerekse mortalitesini
azaltacaktır.
Hellp sendromunun kesin tedavisi tartışmalıdır.
Deksametazon, kan ürünleri ve magnezyum sülfat gibi
çoğu terapötik yaklaşım değerlendirilmiştir. Plazmaferez
uygulaması ile ilgili çok fazla çalışma yoktur. Plazmaferez
birçok medikal durum için uygulanan bir terapötik
işlemdir. Plazmaferezin temel amacı antikor, immün
kompleksler, endojen ve eksojen toksinler gibi bazı plazma
komponentlerinin çıkarılmasıdır. Plazmaferez esnasında
kolloidler, insan albümini ve taze donmuş plazma replasman
için kullanıla bilir. Hellp Sendromunda plazma değişiminin
etki mekanizması hala tartışmalıdır. Hellp sendromu
mikroanjiopatik bir hastalıktır ve trombotik trombositopenik
purpura ve hemolitik üremik sendromun klinik ve laboratuar
özelliklerine benzer. Muhtemelen plazma değişimi, aktive
plateletlerden ve endotelyal hücrelerden salınan agregan ve
prokoagülan faktörleri çıkarır (26). Dirençli Hellp sendromu
ve organ yetersizliği bulunan vakalarda plazma değişiminin
olumlu etkileri olduğu, platelet sayısını daha çabuk düzelttiği
ve böbrek fonksiyonlarının düzelmesinde katkısı olduğu
bildirilmiştir (26-28). Ancak bu konu ile ilgili geniş randomize
bir çalışma olmadığı gibi plazma değişim miktarı, sıklığı
ve yöntemi konusunda da literatürde bilgi ve standart
eksikliği mevcuttur. Biz takip ettiğimiz 3 hastamızda dirençli
trombositopeni ve ABY olması üzerine replasman solüsyonu
olarak taze donmuş plazma kullanarak en az 3 seans
plazmaferez uyguladık. Bu hastalarımızda plazmaferzden
sonra böbrek yetersizliği tablosu ve trombosit sayısında hızla
düzelme gördük.
Sonuç olarak Hellp Sendromu yoğun bakım ünitelerinde en
sık rastlanan obstetrik problemlerden olup, yüksek maternal-
fetal morbidite ve mortaliteye sahiptir. Özellikle konvülsiyon
geçirmiş Hellp Sendromlu hastalar vajinal doğumdan veya
C/S’den sonra klinik sürecin ağırlaşabileceği düşünülerek
3. basamak bir yoğun bakımda takip edilmesi komplikasyon
oranını azaltıp morbidite ve mortaliteyi düşürebilecektir.
Ciddi ve inatçı vakalarda plazmaferez uygulaması organ
yetersizliklerini azaltarak klinik başarıyı artırabilir.
Dostları ilə paylaş: