.
81
Adı geçenler arasında özelikle Şeraiti, devrim öncesi konuşmalarıyla çok sayıda yandaş toplamayı
başarmış, devrimin daha geniş toplumsal katmana yayılmasında önemli rol oynamıştır. Şeraiti
günümüzde de en az Humeyni kadar devrimin ideologu olarak kabul edilmektedir. Bkz: Shahrough
68
söz konusu hedeflerini gerçekleştirmek
için ilk aşamada, Marksist ve devrimci-
İslamcı ideolojileri barındıran söylemlerle otokratik Şah yönetimini devirmeyi
amaçlarken, 90’lara gelindiğinde “post-İslamcı” diye bilinen yeni bir akım dinsel
sivil toplum, demokratik çoğulculuk uğruna yeni bir mücadele dalgasını başlatacaktı.
Post-İslamcı diye tanımlanan bu entelektüeller; İslam devriminin
gerçekleştirilmesinde bizzat rol alan, devrime olan sadakatlerinden ödün
vermediklerini her zaman gururla söyleyen,
ancak bununla beraber, devrimin
ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamda düş kırıklığına neden olduğunu ifade ederek bu
çıkmazları aşmak için yeni çözüm yolları öneren, bunu yaparken de hiç bir laik tavır
sergilemeyen kişilerdir
82
. Aralarında hem din adamı sınıfına dahil (örneğin, Kediver
ve Müçtehit Şabestari gibi) olanlar ve hem de din adamı olmayanlar (Abdülkerim
Suruş, Ekber Genci gibi) vardır.
Post-İslamcıların ortak özellikleri, siyasal olanla dinsel olanın ayrımının,
dinselin dışarıdan eleştirisiyle değil, din üzerine geliştirilen düşüncelerle sağlanması
ve bu doğrultuda yeni bir İslami görüşün biçimlendirilip tanıtılmasıdır.
Diğer bir
deyişle, din ve siyaset üzerine düşüncelerini, Batı kökenli laik modernlik felsefesine
göndermeler yaparak değil, dinsel bir çözümlemeden hareketle geliştirirler. Post-
İslamcılara göre İslam, eksiklikleriyle ona gölge düşürecek herhangi bir iktidara
indirgenemez. Din ve devlet ayırımı, dini zayıflatmak için getirilmemiştir. Buradaki
amacın, bir iktidarın kusurlarını ve sıradan uygulamalarını dine yansıtmasını, dini
olumsuz yönde etkilemesini engellemek olduğu belirtilmektedir.
Akhavi
, “Shariati’s Social Thought”
, Keddie Nikki R (ed.),
Religion and Politics in Iran: Shi’ism
from Quietism to Revolution, Yale University Press, New Haven and London, 1983.
82
Robin Wright,
Son Büyük Devrim: Humeyni’den Bugüne İran, çev. Şeniz Türkömer, Doğan
Kitapçılık A.Ş., İstanbul, 2000, s.73-102; Khosrokhavar ve Roy,
İran…, s. 61-70.
69
İran’da son yıllarda ortaya çıkan değişimler açısından, yukarıda adı geçen
post-İslamcılardan şüphesiz ki en önemlisi Abdulkerim Suruş’tur. O, 1980’lerin
sonlarından itibaren yazdığı makalelerinde hakim din anlayışının epistemik
temellerini hedefe alarak İslam’la demokrasi arasında ilişkisellik kurmaya
çalışmıştır
83
. Suruş, 1988-1990 yılları arasında geliştirdiği “
Dinsel Bilginin
Daraltılması ve Genişletilmesi” kuramında dinsel anlayışın tarihsel olduğunu
belirterek mutlakçı ve nihai anlatımı reddetmiştir. Başka bir ifadeyle, dinin çoğulcu
okunmasıyla epistemolojik plüralizmi önermiştir. Doğal olarak bu önerme, dini
yorumlama tekeline sahip ulemanın totaliter dinsel ve siyasal gücüne dramatik bir
şekilde etki etmiştir.
Bu nedenle olsa gerek Suruş, kısa bir süre sonra muhafazakar
ulema tarafından İslam’ın Martin Luther’i diye tanımlanarak ciddi baskılar görmüş,
hatta ölümle bile tehdit edilmiştir
84
.
Yerleşik ideolojik söyleme kendi epistemolojik önermeleriyle meydan
okuyan Suruş, hakim din anlayışının
maksimalist niteliğe sahip olduğunu
belirtmektedir
85
. Buna göre şeriat, ekonomik ve siyasal öneriler sağlayarak hem bu
dünyada, hem de diğer dünyadaki mutluluk için kapsamlı planlar teklif etmektedir.
Kendi söylemindeki din anlayışının ise
minimalist olduğunu öne sürmektedir. Bu
anlayışın, daha çok sosyal yaşamın daha etkili olmasını amaçladığını belirtmektedir.
Rasyonel yönetim platformunu tercih ederek toplumu
yönetenlerin sadakate değil,
liyakate göre seçilmesini önermektedir.
Suruş’un yukarıda bahsedilen yaklaşımlarının yanı sıra, 1994 ve 1995
yıllarında yayınladığı çalışmalarında ortaya attığı “Dinsel Demokratik Hükümet”,
83
Jahanbakhsh, “Religious and Political Discourse in Iran”, a.g.y.
84
Wright,
Son Büyük Devrim, s. 102.
85
Forough Jahanbakhsh,
Islam, Democracy and Religious Modernism in Iran (1953-2000): From
Bazargan to Soroush, Brill, Leiden, 2001, s. 140-143.
70
“Dinden Beklentilerimiz”, “İdeolojileştirilmiş Din ve Dinsel İdeoloji”, “Dinsel
Çoğulculuk” gibi yeni kavramlar İran’ın değişim sürecinde adeta katalizör rolü
oynamıştır.
2) Dinsel Sivil Toplum veya İslami Demokrasi
Post-İslamcı yaklaşımlar genç nüfus başta olmakla, İran toplumunda her
geçen gün daha çok yankı uyandırıyor. Buna karşın, nüfus artışı, ardı ardına gelen
ekonomik krizler, İran’ın uluslararası sistemden göreceli izolasyonunun
ortaya
çıkardığı zorluklar ve küreselleşme baskıları gibi sorunlar karşısında tatmin edici
öneriler getiremeyen muhafazakar kanat ise post-İslamcılara karşı tutumunu giderek
sertleştirmektedir. Başta Suruş olmak üzere post-İslamcı düşünürlerin İslam’la
demokrasiyi bağdaştırma girişimlerini “
Garbzedegi”liyin getirdiği sorunlar olarak
değerlendirmekte, Batıya özgü her şeyin İslam’la uyuşamayacağını savunmaktadır
86
.
Muhafazakar kanat bu argümanlarını genel hatlarıyla aşağıdaki söylemler üzerine
inşa etmektedir
87
:
- İslam’ın görüşüne göre temel eksen Allah’tır. Dolayısıyla insanı temel eksen
olarak kabullenmek kafirlik ve dinsizliktir.
- Eğer demokrasi çerçevesinde çıkarılan yasalar, insanı temel özne haline
getirmeyi amaçlar ve dolayısıyla Tanrı’nın hükmüne aykırı olursa, İslam bu
demokrasiyi reddeder.
86
“Garbzedegi” kavramı, 1950’lerde İranlı yazar Celal Al-Ahmed tarafından geliştirilmiştir.
Kelime
anlamıyla Batı zehirlemesi (
Westtoxication) veya Batılılaşma demektir. 1950’li yıllarda sürdürülen
anti-emperyalist mücadelelerde çok sıkça kullanılan bir deyimdi. Bkz: Yann, “Contemporary Shi’i
Thought”, s.202.
87
Oğuz ve Çakır,
Hatemi’nin İranı, s. 141-146; Sam Ghandchi, “Islamic Democracy is not
Pluralism”,
Dostları ilə paylaş: