dokusunda birbirine çok sıkı bir şekilde bağlanmış durumdadır ve kemik yapısının en ince
ayrıntılarında bile organik ve anorganik maddeler arasındaki bu sıkı ilgi görülmektedir. Her hangi
bir kemik parçasını bir müddet için asit içerisinde bırakırsak kemik dokusunda bulunan bütün
anorganik tuzlar erir ve dokudan kaybolurlar. Bu şekilde muameleye tabi tutulan bir kemik,
sertliğini kaybeder, fakat şeklini ve elastikiyetini muhafaza eder. Kemiği yakmak suretiyle
organik maddeleri tahrip edersek, kemik gene şeklini muhafaza eder, fakat elastikiyetini ve
sağlamlığını kaybeder, çok az bir kuvvetin etkisi ile parçalanır ve toz haline gelir.
Her iki
deneyde kemiğin şeklini muhafaza etmesi, bize her iki çeşit maddenin de kemik strüktürünün en
ince kısımlarına kadar katıldıklarını göstermektedir. Bütün destek ve bağ dokularında olduğu
gibi, kemik dokusunda da fonksiyon bakımından en önemli görev, dokunun esas maddesine
düşmekte ve dokuda aranılan bütün nitelikler esas madde tarafından sağlanmaktadır. Kemik
dokusunun temel maddesi, fonksiyon icabı belirli yönlerde uzanan kollagen liflerden ve bu
liflerin arasını dolduran ve bunları birbirine bağlıyan ara maddeden ibarettir. Bu ara maddede,
yukarıda nispetlerini gösterdiğimiz çeşitli anorganik tuzlar bulunur. Bu tuzlar albümin
bulunduran sıvılı bir madde içerisinde dispersion durumundadır. Kemik dokusunun yapısını
betonarme inşaatla mukayese edebiliriz. kollagen lifler, inşaatta kullanılan demir çubuklardır, ara
madde ise demir çubukların arasını dolduran beton görevini yapar. Esas maddeyi, unsurların
nitelikleri, aralarındaki
münasebet ve dokunun strüktür, şekli, kemiklerden istenilen özelikleri
sağlamaktır. Kemik dokusu sert olmakla beraber aynı zamanda bir miktar elastikiyeti de
muhafaza eder. Bu durum kemiğin sağlamlığı ve çeşitli etkilere karşı direnme bakımından çok
önemlidir. Direnme bakımından kemiği tahta ile mukayese edecek olursak, kemiğin basınca karşı
direnci tahtaya nazaran 8 misli, gerilme direnci 3 misli fazladır.
Kollagen lifler ve bunların arasını dolduran maddeden yapılmış esas maddeyi meydana getiren
kemik hücreleri, esas madde arasında bulunan küçücük boşluklarda bulunurlar. Bu boşluklar
incecik kanallar aracılığı ile birbiriyle birleşirler ve bu kanalcıklara hücrelerin uzantıları
sokulurlar. Bu şekilde komşu hücreler birbiriyle birleşip bir sinsitium meydana getirirler.
Hücrelerden meydana gelen sık bir ağ şeklinde olan bu sinsitium, kemiğin her tarafında vardır.
Kemiğin büyümesi, metabolizması, esas maddenin oluşması ve ara maddedeki çeşitli anorganik
tuzların miktar ve nispetleri, yani kemiğin bütün varlığını ve niteliklerini sağlayan olayların
hepsi, kemik hücrelerinin canlı kalmasına ve normal çalışmasına bağlıdır. Kemik dokusunun en
önemli strüktür elementlerini yapan kollagen liflerin durumuna göre, yapı bakımından kemik
dokusu. Fibrinli ve lamelli olmak üzere iki temel gruba ayrılır.
Fibrinli kemik dokusunda kollagen lifler kalın huzmeler halinde çeşitli yönlerde, bazen
birbirini çaprazlayarak, bazen paralel olarak uzanırlar. Anorganik tuzlar bulunduran ara madde ile
birbirine yapışmış durumda olan bu huzmeler arasında kemik hücreleri ve kemiği besleyen
damarlar bulunur. Kemiğin dış yüzeyinde kollagen lif huzmeleri kemiği örten periost'da bulunan
liflerle uzanırlar. Damarların geçmesi için birbiriyle sık anastomoz yapan incecik kanallar
görülür. Bu nevi kemik dokusu yüksek sınıf hayvanlar ve insanlarda başlıca embryonal hayatta
ve küçük yaşlarda görülür. İnsanlarda 3.-4. yaşa kadar kemiklerin yapısı tedricen değişir ve
teknik bakımdan daha mükemmel olan lamelli yapı şeklini alır. Yetişkin İnsanlarda fibrinli yapı
yalnız kirişler, kaslar, ve bağların yapıştığı kemik kısımlarında görülür. Bazı aşağı sınıf
hayvanlarda kemiklerin fibrinli yapısı yaşam boyu kalır.
Lamelli kemik dokusunda temel madde, yani kollagen lifler ve bunları bir birine bağlayan ara
madde, 4,5 -11 mikron kalınlığında ince lameller meydana getirirler.
Bu lameller içerisinde
kollagen lifler birbirine paralel olarak eğik durumda uzanırlar. Uzun kemiklerde bu lameller,
Havers kanalı denilen, damar ve sinirleri barındıran bir kanalın etrafında konsantrik durumda
sıralanırlar. Bu şekilde 3–8 lamel birbirini dıştan sarmak suretiyle Havers kanalının her tarafını
24
kuşatan ince bir duvar meydana getirirler. Çeşitli lamellerde bulunan kollagen liflerin yönleri ve
kanal eksenine göre eğiklik dereceleri olduğuna göre, birbirini saran çeşitli lamellerin kollagen
lifleri arasında çaprazlar meydana gelir. Havers kanalını kuşatan ve bir kaç lamelden yapılmış
olan ince duvarı, birbirine çaprazlayan ince çıtalardan yapılmış bir duvarla mukayese edebiliriz.
Bu şekilde az madde sarf etmek şartıyla aynı zamanda daha sağlam ve çeşitli yönlerden gelen
kuvvetlere karşı daha dayanıklı bir yapı elde edilmiş olur. Lamellerin arasında bulunan küçük
boşluklarda kemik hücreleri bulunur. Çok ince kanalcıklar aracılığı ile bu boşluklar, bir taraftan
birbiriyle, diğer taraftan Havers kanalı ile bağlantıdadır. Hücrelerin protoplazma uzantıları bu
kanalcıklara sokulur. Bu şekilde hücreler bir taraftan Havers kanalından geçen damar ve
sinirlerle, diğer taraftan kendi aralarında da bağlantı sağlamış olurlar. Havers kanalı, etrafını
kuşatan lameller ile beraber Havers sütunu veya osteon denilen oluşumu meydana getirir.
Osteonların uzunlukları birkaç santimetre olup, çeşitli kemiklerde ve aynı kemiğin çeşitli
parçalarında çok değişiktir. Kanalları, Havers kanalının.genişliğine ve kanalı saran lamellerin
sayısına göre 100 - 500 mikron arasında değişmektedir. Uzun kemiklerde osteonların durumları
kemik eksenine paraleldir. Lamellerin yapısına, katılan kollagen lifler osteonların dışına
çıkmazlar ve periost dokusuna karışmazlar. Burada kemik dokusu ile periost arasındaki bağlantı
bir taraftan kemik dokusuna diğer taraftan periost dokusuna karışmış Sharpey
lifleri denilen lifler
aracılığı ile sağlanır.
Osteon'lar arasında gelişi güzel ve çeşitli yönlerde uzanan lameller görülür. Bu lamellere
interstisial lameller denir. İnterstisial lameller kemik dokusunun gelişmesi sırasında ve sonradan
da durmadan meydana gelen değişmeler sırasında kısmen resorbe olan osteon’ların artıklarıdır.
Bunlar havers sütunları (osteon) arasında kalan aralıkları doldururlar. Bundan başka kemiklerin
dış yüzüne ve uzun kemiklerde bulunan boşluklara bakan iç yüzüne yakın kısımlarda, kemiğin
şekline uygun ve birbirine paralel durumda lameller görülür, bunlara dış ve iç lameller (bazik
lameller) denir. Esas lamelleri delerek çeşitli yönlerde kemiğin içerisine doğru uzanan ve
periosttan gelen damarların geçmesine mahsus kanallar vardır bu kanallara Volkmann kanalları
denir. Volkmann kanalları kanalları, Havers kanalları gibi, lameller tarafından kuşatılmamıştır.
Her bir Volkmann kanalı, bir kaç Havers kanalı ile birleşir ve bu şekilde Volkmann kanalından
geçen damarlar, Havers kanalları içerisindeki ince damarları kanla beslerler. Kemik dokusunun
bu şekil ve yapısında yer alan osteon'lar, başlıca kemiklerin sert kabuk kısımlarında (substantia
compacta) görülür. Substantia compacta uzun kemiklerin orta kısımlarında bilhassa kalın olur.
Uzun kemiklerin uçlarında ve kısa kemiklerde, substantia compacta yalnız ince bir tabaka halinde
kemiğin dış yüzünü örter. Bu tabakanın altında bulunan kemik dokusu farklı bir yapı
göstermektedir. Burada birbirine sık durumda, muntazam sıralanmış ve belirli yönde uzanan
osteon'lar yoktur ve bundan dolayı substantia spongiosa'nın makroskopik görünüşü farklıdır.
İsminden de anlaşıldığı gibi, substantia spongiosa'nın yapısı, sünger dokusunun yapısına benzer
ve burada çeşitli durumda olan ince kemik bölmelerle sınırlanmış çeşitli
büyüklükte, fakat
kolayca gözle görülen boşluklar görürüz. Boşluklar canlılarda ve taze kadavralarda kırmızı ilik
(medulla osseum rubra) bulundururlar. Boşluklar, aralarındaki kanalcıklar aracılığı ile birbiriyle
bağlantıdadır. Boşlukları sınırlayan ince kemik bölmeler, birbirine yapışmış birkaç lamelden
yapılmıştır. Bu bölmelerin durumları ilk bakışta gelişi güzel ve düzensiz gibi görünmekte ise de.
spongiosa üzerinde yapılan esaslı incelemeler, bu ince kemik bölmelerin durumlarının belirli bir
sisteme göre ayarlanmış ve bu sistemin kemiğin fonksiyonuna göre düzenlenmiş olduğunu
meydana çıkarmıştır.
Kemikler daimi olarak başlıca iki önemli kuvvetin etkisi altında kalırlar. Bunlardan biri
ağırlık diğeri de kemiklere yapışan kasların çekme kuvvetidir. Bu kuvvetlerin etkisi belirli yönleri
izleyerek kemikte dağılır. Kuvvetlerin etki yönlerini çizgilerle gösterebiliriz. Bu çizgilere kemik
25
trajektorü denir. Araştırmalar insan uyluk kemiğin baş ve boyun kısımlarının spongiosa yapısının
tetkikinde burada boşlukları sınırlayan kemik bölmeleri ve ince sütun şeklinde boşlukların
içerisinde uzanan ince kemik parçalarının durumlarının yukarıda anlattığımız trajektorlara, yani
kuvvet etkisinin yönüne göre ayarlanmış olduğunu göstermiştir. Boşlukları sınırlayan bölmelerin
durumu, basınç ve çekme kuvvetinin en çok etki gösterdiği yönlere göre ayarlanmıştır. Bölmeler
arasında uzanan ve bunları birbirine bağlayan ince kemik parçaları, bölmeleri destekler ve
durumlarını sağlamlaştırırlar. Bu sistemin uygulamasıyla, makinelerde
olduğu gibi insan
kemiğinde de az madde sarfiyatı ile kemiğin fazla dayanıklı olmasını sağlamak mümkün
olmuştur. Femur (uyluk kemiği) aralıksız ve kompakt bir dokudan yapılmış olsa idi sağlamlık ve
dayanıklılık bakımından fazla bir şey kazanmış olmazdık. Fakat madde sarfiyatı bakımından ve
kemiğin ağırlığının artması yönünden çok şey kaybetmiş olurduk.
Periost, yapı ve fonksiyon bakımından birbirinden farklı iki tabakadan meydana gelir. Dış tabaka
sağlam fibröz bağ dokusundan yapılmıştır (stratum fibrosum) ve kemik uçlarında eklemleri saran
eklem kapsülünün fibröz tabakası ile devam eder. Yumuşak bağ dokusundan yapılmış. damar ve
sinirlerden zengin tabakaya cambium tabakası denir. Kemiğin gelişmesi sırasında cambium
tabakasında kemik dokusunu meydana getiren hücreler, osteoblast'lar bulunurlar. Kemikleşme
tamamlandıktan sonra osteoblast’lar kaybolurlar. Fakat, kıkırdaklardan sonradan yeni kemik
dokusu yapılması gerektiği zaman, cambium tabakasında tekrar osteoblast'lar ortaya çıkarlar.
Bundan dolayı kemik regenerasyonunda periost çok önemli rol oynamaktadır. Cambium
tabakasında bulunan damarlar Volkmann kanalları aracılığı ile kemik dokusuna sokulur ve
Havers kanalları içersinde bulunan ince damarlara kan getirirler.
Dostları ilə paylaş: