Kemik Dokusunun Meydana Gelmesi
Yukarıda da anlatıldığı gibi kemik dokusu menşeini embryonal bağ dokusundan alır.
Cranium’u yapan yassı kemikler ve calvicula'nın taslakları bir müddet bağ dokusu şeklinde
gelişir ve sonra doğrudan doğruya kemikleşirler. Başka kemik taslaklarında, embryonal bağ
dokusu önce kıkırdak dokusu şeklini alır. Bütün kemik taslakları bir müddet bu durumda kalırlar
ve sonra farklı kemikler için farklı zamanlarda kıkırdak dokuların kemikleşmesi başlar.
Kemlikleşme olayı genel olarak çok uzun sürer, fakat belirli kemikler için bu olayın başlangıç ve
sonuç zamanları oldukça sabittir.
Bağ veya kıkırdak dokusunun kemikleşmesi, mevcut dokunun şekli değiştirmesinden ibaret
değildir. Bir taraftan kemik dokusu meydana gelirken, diğer taraftan mevcut bağ veya kıkırdak
dokusu tahrip edilir ve resorbe olur. Kemik dokusunu meydana getiren ve mesenşim
hücrelerinden menşeini alan hücrelere osteoblast denir. Osteoblastların faaliyeti sonucunda
obsteoid denilen, esas madde meydana gelir ve bu madde içerisinde kollagen fibrinler meydana
gelirler. Bir müddet sonra fibrinler arasında bulunan ara madde içinde anorganik tuzlar
toplanmaya başlar. Yukarıda da söylediğimiz gibi insanlarda embryonal hayatta ve 3.–4. yaşına
kadar kemik dokusunun yapısı fibrinlidir. Bundan sonra liflerin durumu değişir, lameller ve
osteon'lar oluşurlar.
Kıkırdak dokusundan yapılmış kemik taslaklarının kemikleşmesi iki tarzda olur. Kısa kemik
taslaklarında kemikleşme, taslağın iç kısmında başlar. Bu tarz kemikleşmeye enkondrol
ossifikasiyon denir. Uzun kemiklerde ise kemikleşme evvela kıkırdak taslağın dış tabakasından
başlar (perikondral ossifikasiyon). Perikondrium'un iç tabakasında bulunan osteoblastların
faaliyeti ile meydana gelen kemik dokusu önce, ince olur ve bir manşet şeklinde uzun kemiklerin
cismini (diaphysis) her taraftan sarar. Bu kemik tabakası gittikçe kalınlaşır. Bir müddet sonra kan
damarları ile beraber taslağın içerilerine doğru sokulan bağ dokusunda bulunan hücrelerin etkisi
ile kıkırdak dokusu resorbe olmaya başlar ve bu şekilde taslağın içerisinde boşluklar meydana
26
gelir. Bu primer boşluklar gittikçe büyür, birbiriyle birleşir ve bu şekilde uzun kemiklerin
diafizlerinin içinde bulunan ilik boşlukları meydana gelir (cavum medullare). Bu boşluklarda
erişkin İnsanlarda sarı kemik iliği (medula osseum flava) bulunur. Kıkırdak taslağın içerisinde
primer boşlukların meydana gelmesi ile bu boşlukların sınırlarında kemik eşme olayı, yani kısa
kemiklerde olduğu gibi enkondrol kemikleşme başlar.
Kısa kemiklerde de kısmen perikondral kemikleşme vardır. İçeriden başlayan ve enkondrol
kemikleşme sonucunda meydana gelen kemik dokusu, kısa kemiklerin dış yüzüne yaklaşınca,
burada da uzun kemiklerde olduğu gibi, perikondral kemikleşme başlar ve taslağı dıştan saran bir
kemik tabakası meydana gelir.
Uzun kemiklerin uçlarında. (epiphysis) diafizden ayrı olarak kemikleşme noktaları meydana
gelir.
Epifizlerin kemikleşmesi taslağın içerisinde başlar. Burada meydana gelen ve gittikçe artan
kemik dokusu ile kemikleşmiş diafiz arasında kemikleşmemiş dar bir kıkırdak parçası kalır.
Kıkırdak hücreleri çoğalma ve bütün doku büyüme kabiliyetini muhafaza ettiğine göre, bu
kıkırdak tabakası kemiğin büyümesi bakımından çok önemlidir. Burada büyümekte devam eden
kıkırdak dokusu, diafize yakın kısımlarından tedricen kemikleşerek, peyderpey diafizin dokusuna
eklenir. Bu şekilde kemik cisminin uzunlamasına büyümesi ve sonunda bütün gövdenin
büyümesi sağlanmış olur. Bundan dolayı diafiz ile epifizler arasında bulunan bu kıkırdak
tabakası, tarafların ve bütün gövdenin büyümesinde çok önemli rol oynar. Epifiz çizgisi veya
büyüme çizgisi (epifizeal plakt) adı verilen bu ince kıkırdak tabakası harap olduğu takdirde o
kemiğin büyümesi geri kalır. Bundan dolayı çocuklarda kaza sonunda kemiklerin bu çizgiden
ayrılması, önemli sakatlıklara sebep olur.
Kemiklerin kalınlığına büyümesi periost’ un sürekli bölünme özelliği gösteren tabakasında
bulunan osteoblast' ların faaliyeti ve yeni yeni kemik tabakalarının eklenmesi ile olur. Epifiz
çizgilerinin kemikleşmesi ile kemiğin ve bütün gövdenin büyümesi sona erer. Bundan dolayı bu
çizgilerin kemikleşmelerinin erken. olması, gövdenin büyümesine engel olur. Geç kalması,
gövdenin ve bilhassa extremitelerin fazla büyümesine sebep olur.
Gelişme sırasında kemiklerin yapısı durmadan değişir. Bir taraftan yeni dokular yapılırken, diğer
taraftan mevcut dokular rezorbe olur ve bu şekilde sonunda her kemik kendine has şeklini alır.
Erişkin insanlarda da kemik dokusunda değişmeler devam eder. Fakat bu değişmeler şekil ve
büyüklük bakımından olmayıp, daha ziyade dokunun ince strukturunda ve esas maddede bulunan
çeşitli maddelerin miktar ve nispetleri bakımından olur. İhtiyarlıkta kemik dokusunda
rezorpsiyon fazla olduğuna göre, kemikler şekil bakımından da bazı değişikliklere uğrarlar ve
kemiklerin sağlamlığı da azalır. Kemiklerin gelişmesi üzerinde hormonların büyük etkisi vardır.
Thyroid bezi ve hipofizin ön lobunun salgıları kemiklerin büyümesini çabuklaştırırlar. Genital
bezlerin iç salgıları büyümeyi frenler. Bu salgıların etkisi normal zamanda ve normal nispette
olursa, kemiklerin ve bütün gövdenin büyümesi normal olur. Bazı salgı1arın eksikliği, veya
etkinin zamanından evvel veyahut çok geç oluşması, büyümede çeşitli anormalliklerin meydana
gelmesine sebep olur.
Kemiklerin şekilleri, yaptıkları görevlere göre ve gövdenin genel yapı planına uygun olarak
ayarlanmıştır. Uzun kemikler, ağırlığı taşımaktan başka, kaldıraç görevini de yaparlar. Kısa
kemikler hareketsiz ve az hareketli eklemler aracılığı ile birleşerek elastiki ve yaylı sütunlar ve
kubbeler meydana getirirler. Yassı kemikler, önemli organları içine alan boşluklar için sağlam
duvarlar yaparlar. Kemiklerin dış görünüşü üzerinde komşu organların, bilhassa kasların etkisi
büyüktür. Kasların yapışma yerlerinde, çekme kuvvetinin etkisi ile kemikler üzerinde çıkıntılar
ve kabartılar meydana gelirler. Şekillerine göre bunlara, tuberculum, tuberositas, processus, crista
ve spina gibi çeşitli isimler verilir. Kemik üzerinden geçen damar ve sinirler kemikte sulci
(oluklar), kemiği delerek geçen damar ve sinirler de delikler (foramina) meydana getirirler.
27
|