Aynı yönde hareket yaptıran kaslara sinergist, aksi yönde hareket yaptıranlara antagonist kaslar
denir. Bir kas kasıldığı zaman bu kasın antagonisti çekilir ve uzar. Bu çekilme bir uyarı
mahiyetinde etki yaparak, antagonist kasta da bir derece gerginlik yaratır. Bu gerginliğin derecesi
gereğe göre değişebilir. Bazen antagonist kas gerginliğini arttırmak suretiyle hareketi frenler,
bazen de gereğinde tamimiyle durdurabilir. Bu olaylar sentral sinir sistemi tarafından yönetilir ve
durumun ihtiyacı ve gövdenin yararı bakımından en uygun bir şekilde ayarlanır. Birbirine
antagonist olan kaslar aynı zamanda ve aynı kuvvetle çalışırlarsa, hareket meydana gelmez ve
kemik belirli bir durumda tespit edilir.
Bazı kasların çeşitli parçalarının kuvvet çizgilerinin değişik yönler izlediklerini yukarıda
söylemiştik. Bu gibi kasların çeşitli parçalarının kuvvet çizgileri ile eklem ekseni arasındaki
çapraz durumu da başka başka olur. Bundan dolayı aynı kasın çeşitli parçaları ayrı ayrı
kasıldıkları zaman değişik yönlerde, hatta birbirine tamimiyle zıt yönlerde hareket yaptırabilirler.
Bazen hareket sırasında iskelet parçasının durumunun değişmesiyle, aynı kemiğe yapışan kasın
çeşitli parçalarının kuvvet çizgilerinin yönü, eklem ekseni ile yaptığı çaprazın durumu da değişir
ve bu olay hareket yönünün de değişmesini icap ettirir. (Ömeğin m. deltoideus, m. gluteus
maximus). Bazı kasların çeşitli parçaları ayrı ayrı kasıldıkları takdirde, çeşitli gövde parçalarını
hareket ettirirler. (m. trapezius).
Kasın çeşitli parçalarının aynı kemiğe değişik yönlerde hareket yaptırması ve hareket sırasında
yönün değişmesi, yalnız çok eksenli eklemlere etki yapan kaslarda görülür.
Tonus: Canlılarda kaslar istirahat sırasında da belirli derecede gerginliklerini her zaman
muhafaza ederler. Bütün cisimler gibi insan vücudu ve çeşitli parçaları da daimi olarak yer
çekimi etkisi altında bulunurlar. Daimi bir uyartı mahiyetinde olan bu kuvvet, refleks yolu ile
kaslara etki yapar ve kasları az, fakat daimi bir gerginlik durumuna getirir. Kasların istirahat
sırasında da muhafaza ettikleri bu daimi gerginliğe tonus denir. Kas tonusu ağırlık kuvvetine
64
karşı koyan kuvveti meydana getirir ve gövdemizin ve çeşitli parçalarının belirli durumlarda
kalmalarını sağlar. Yer çekimi gövdemizi devamlı olarak öne ve aşağıya çekmektedir ve bu
kuvvete karşı koyan kas tonusu olmasaydı, vücudumuz dik durumunu muhafaza edemezdi.
vücudumuzun çeşitli parçalarının istirahat sırasındaki durumlarını da bu parçalara ait olan
kasların tonusu tespit eder. Bütün kasların tonusu aynı derecede değildir. Kollarımız istirahat
sırasında ve aşağıya doğru sarkık durumda iken, ön kollarımız hafif fleksiyon durumunda
kalırlar. Bu durum fleksorların tonusunun ekstensorlara nispeten daha fazla olduğunu
göstermektedir. Genellikle daha çok kullanılan kasların tonusu daha yüksek olur. Tonusun
derecesi şahsa göre de çok değişiktir ve insanlarda vücut duruşunda görülen farklılıklar, tonus
ayrımlarından ileri gelmektedir. Aynı şahısta bile çeşitli sebeplerden dolayı kas tonusu
değişmektedir. Yorgunluk gibi bedeni olaylardan başka, neşe, heyecan, sıkıntı ve korku gibi
çeşitli ruhi durumların da kasların tonusu üzerinde önemli etkileri vardır.
Omurganın şekil ve hareketleri: Baş ve gövdenin ağırlığını taşımak ve destek görevini
yapmakla yükümlü olan columna vertebralis, düz bir sütun şeklinde olmayıp çeşitli kısımlarında
ve değişik yönde eğrilikler gösterir. Bu eğriliklerden, görev bakımından en önemlileri sagittal
eğriliklerdir. İnsanlarda ikisi öne, ikisi arkaya doğru konveks olmak üzere, omurganın dört
sagittal eğri1iği vardır. Bunlardan cervikal ve lumbal parçalarda bulunanları öne doğru, thorakal
ve sakral parçaya ait olanları arkaya doğru konvekstir. Bu bakımdan insan omurgası ile dört
ayaklı hayvan omurgası arasında önemli ayrımlar vardır.
Dört ayaklı hayvanlarda gövde ve iç organların ağırlığını taşıma bakımdan, omurganın thorakal,
lumbal ve sakral parçalarını meydana getiren ve arkaya doğru konveks olan kısmı en önemlisidir.
Omurganın bu parçası, bir köprü kemeri gibi, ağırlığı aynı zamanda hem ön, hem arka bacaklara
iletir ve her iki tarafta sağlam desteklere dayanır. Bundan dolayı dört ayaklı hayvanlarda denge
stabildir (kararlı denge). Yalnız başın ağırlığını taşıyan omurganın cervikal parçası, hayvanın
cinsine ve boynun uzunluğuna göre başka şekilde gelişir ve değişik sayıda eğrilikler gösteren
elastiki bir sütun halini alır.
İnsanlarda dengenin ayarlanması ve bu olayla ilgili olarak, omurga şeklinin hayvanlardan ayrı
olmasının sebebi, insanların iki ayak üzerinde hareket etmesidir. İki ayak üzerine kalmakla
insanlarda baş ve gövde ağırlığının omurga üzerine yüklenmesi, denge durumunu tamimiyle
değiştirmiştir. Bu faktörlerin etkisi ile insanlarda görülen tipik eğrilikler oluşur ve omurganın son
şekli yavaş yavaş meydana gelir. Yeni doğmuş çocuklarda omurganın tipik eğrilikleri yok
denilecek derecede azdır.
Omurganın, başın ve gövdenin dengesini sağlayabilecek nitelikleri olmadığı için çocuk dünyaya
geldikten sonra ilk aylarda başını ve gövdesini dik durumda tutamaz. Bir müddet sonra ense ve
sırt kaslarının ve omurga bağlarının gelişmesi ve kuvvetlenmesiyle omurganın boyun parçası
başın ağırlığını taşıyabilecek ve dengeyi sağlayabi1ecek elastiki bir sütun haline gelir. Bu sırada
omurganın boyun parçasında konveksliği öne bakan boyun eğriliği (cervikal lordoz) meydana
gelir. Bir taraftan başın ağırlığı, diğer taraftan omurganın dik durumunu sağlayan kuvvetlerin
(kas kuvveti ve bağların elastikiyet kuvveti) etkisi ile meydana gelen bu eğrilik omurganın bu
parçasını bir yay haline sokar ve başın ağırlığının taşınması ve dengenin sağlanmasını
kolaylaştırır bir müddet sonra çocuk gövdesini dik tutmaya ve bu şekilde oturmaya alışır.
Çocuğun ayağa kalkmasıyla presakral vertebralar ile sakrum ve pelvis arasındaki durum değişir
ve ayın zamanda baş ve gövdenin ağırlığı, pelvis aracılığı ile, o ana kadar ağırlık taşıma
görevinden uzakta kalan alt taraflara yüklenir. Ayağa kalkma sırasında pelvis kemiklerine
yapışmış olan sakrum da bütün pelvis ile beraber bir miktar durumunu değiştirir, fakat vertikal
durum alan presakral vertebra'ları tamimiyle izleyemez. Bundan dolayı intrauterin hayatta
sakrum ile omurganın lumbal parçası arasında görülen ve sakrum'un konkavlığı yüzünden
65
meydana gelen hafif büklüm artar ve promontorium denilen çıkıntı meydana gelir. Bir müddet
sonra gövdenin ağırlığı, diğer taraftan gittikçe fazla gelişen ve kuvvetlenen sakrospinal kasların
etkisi ile omurganın lumbal parçasında konveksliği öne bakan ikinci eğrilik (lumbal lordoz)
meydana gelir. Boyun parçasında olduğu gibi burada da lumbal lordozun şekil ve derecesinin
tespitinde ağırlığa karşı koyan kas kuvveti ve bağların elastikiyet kuvvetinin önemli etkileri
vardır. Bu eğriliğin en çıkıntılı noktası dördüncü bel vertebra'sı yüksekliğindedir. Lumbal lordoz,
omurganın bel parçasını gövdenin ağırlığını taşıyan ve dengenin sağlanmasına yardım eden
elastiki bir yay haline getirir.
İki ayak üzerine kalkma sonucunda meydana gelen lumbal lordoz, göğüs parçasında da devam
etmiş olsaydı, karın ve göğüs boşluklarının barındırdıkları ağır organlarımız fazla öne gelmiş
olurlardı ve bu durum, dengenin sağlanmasını zorlaştırırdı. Bu elverişsiz durumun meydana
gelmemesi, boyun ve bel eğrilikleri arasında aksi yönde başka eğriliğin meydana gelmesi ile
önlenmiştir. Altıncı, yedinci boyun vertebralarından başlayarak on birinci, on ikinci göğüs
vertebra' larına kadar uzanan ve konveksliği arkaya bakan bu eğriliğe thorakalkifoz denir.
Thorakal kifozun meydana gelmesi ile göğüs boşluğu sagittal durumda genişlemiş ve aynı
zamanda bu boşlukta bulunan organların ve gövdenin yukarı kısmında asılı olan üst tarafların
ağırlığı kısmen arka tarafa çekilmiş olur.
Omurganın bu eğrilikleri küçük çocuklarda evvela yalnız fonksiyon anında, yani ayakta
durdukları zaman meydana gelirler ve çocuğun boyunun uzamasıyla tekrar kaybolurlar. Sonra
yavaş yavaş vertebra corpusları ve bilhassa intervertebral diskusların şekilleri eğriliklere uygun
olarak gelişmeye başlar ve buluğ çağına doğru eğriliklerin belli şekilleri meydana çıkar ve daimi
olarak kalırlar. Bu sırada eğri1iklerin meydana gelmesi ve muhafazası bakımından önemli rol
oynayan bağların gelişmesi, uzunluk ve gerginlik derecesi, omurganın genel durum ve şekline
uygun olarak ayarlanır.
Hastalık yüzünden hiç bir zaman ayağa kalkmamış ve bütün hayatlarını yatakta geçiren
kimselerde omurganın tipik eğrilikleri meydana gelmezler. İhtiyarlıkta vertebra corpuslarının ve
intervertebral diskusların incelmesi yüzünden omurga genellikle kısalır. Ağırlık etkisinin
değişmesiyle, vertebra corpuslarının şekilleri de değişir. Bilhassa thorakal parçada corpuslarının
ön kısımları incelir ve bundan dolayı bu parçanın arkaya doğru konveks olan eğriliği artar ve
kamburluk meydana gelir. İncelmiş diskuslar ihtiyarlıkta kısmen kemikleşebilirler. Vertebra'
larda meydana gelen bütün bu değişikliklerin etkisi ile pelvis ve kalça eklemleri üzerine düşen
ağırlığın etkisi de değişir. Sonuçta bütün gövdenin duruşu ve insanın yürüyüşü ihtiyarlara mahsus
bir şekil alır. Omurga elastikiyetinin azalması yüzünden fazla kas kuvveti sarf etmek gerekir,
insan çabuk yorulur ve bir çok hareketlerin yapılması zorlaşır.
Sagittal eğriliklerden başka omurga insanlarda frontal yönde de sağa ve sola doğru hafif eğrilikler
göstermektedir. Skalioz adı verilen bu eğrilikler küçük çocuklarda görülmez ve ancak 7 ile 10 yaş
arasında meydana çıkarlar.
Omurganın dümdüz bir sütun veya yalnız bir yönde eğik kavis şeklinde olmayıp, çeşitli yönde
ve şekilde eğrilikler yapması, ağırlığın taşınması ve dengenin sağlanması bakımından çok
önemlidir. Omurga tek bir kavis şeklinde olsaydı, ağırlığın artmasıyla fazla eğildiği zaman, bütün
ağırlığın etkisi kavsin konveks tarafının en çıkıntılı noktada toplanır ve buradaki vertebra ve
bağlar çok fazla ağırlık etkisi altında kalmış olurlardı. Bir çok eğrilikler yapan omurgada ise aynı
ağırlık bir çok kavisle dağılır ve bu şekilde ayrı ayrı parçalar üzerine düşen görev azalmış olur.
Omurga dümdüz bir sütun halinde olsaydı yürüyüş sırasında da ağrılığa karşı topraktan gelen
tepkinin büyük bir kısmı doğrudan doğruya kafatası tabanına iletilir ve her adım atışımızda kafa
ve beynimiz büyük sarsıntıya uğrardı. Bilhassa sıçrama sırasında artan tepkiyi azaltan elastiki yay
olmasıydı kafa tası tabanı üzerine etki yapan kuvvet çok fazla olur ve hatta omurganın üst ucu
66
kemikleri parçalayarak kafatası içerisine sokulabilirdi. Nitekim çok yüksekten ayak üzerine düşen
insanlarda omurganın eğrilikleri ve elastikiyeti fazla gelen tepkiyi dağıtmak ve hafifletmek için
yetmez ve omurga tabanını parçalayarak kafatası içerisine sokulur.
Omurganın bütün parçaları her yönde ve aynı derecede hareket yapamazlar bunun başlıca sebebi
çeşitli parçalarda bulunan inter vertebral eklemlerin yüzlerinin şekil ve durumları ve yönlerinin
başka başka olmasıdır.
Eklem yüzlerinin şekil ve durumu ve frenleyici etkilerinin kuvvetli olması yüzünden birbirine
yakın vertebralar arasında yapılabilen hareketler çok az olmakla beraber bir çok eklemlerde aynı
zamanda yapılan hareketleri bir araya getirmek suretiyle omurga çok çeşitli yönde ve geniş
hareketler yapabilmektedir. Omurga hareketlerinin bir çok eklemlere dağıtılmış ve komşu
vertebra’lar arasında hareketlerin az olması medulla spinalis’in korunması bakımından çok
elverişlidir. Hareket sırasında omurganın şekli değişir ve vertabral kanal içinde bulunana medulla
spinaliste bu duruma uymak zorunluluğundadır. İki veya birkaç komşu vertabra fazla hareket
yapar ve durumlarını fazla değiştirirse o parçalar ve canalis vertebralis’in (vertebral kanalın) de
şekli birden değişirdi ve kanala uymak zorunluluğunda olan medulla spinalis bükülür kopmak
veya zedelenmek tehlikesine uğrardı.
Boyun vertebralarında eklem yüzleri düz veya hafif konkav olup önden arkaya doğru eğik
durumdadırlar. Eklem yüzlerinin eğikliği ortalama 45
o
kadaradır. Yüzlerin bu durumları değişik
derecede olmakla beraber boyun vertebralarına hemen hemen her yönde hareket imkanı
vermektedir. Göğüs vertabralarınkine benzerler fakat durumları başkadır. Burada eklem yüzleri
frontal’e yakın ve bir miktar birbirine dönmüş durumdadır. Eklem yüzlerinin frontal durumları
öne ve arkaya eğilme hareketleri için elverişli değildir ve omurganın göğüs parçasında bilhassa
orta kısımda bu hareketler çok azdır. Yana doğru eğilme hareketleri boyun parçasına nispeten
daha az olmakla beraber yapılabilir ve yukarıya gittikçe genişler. Omurganın lumbal parsçında
eklem yüzleri sagittale yakın durumdadır ve bundan dolayı bu parçada dönme hareketleri hemen
hemen olanaksızdır. Bu parçada en çok yapılabilen hareket öne ve arkaya doğru eğilmedir.
Vertikal bir eksen etrafında omurganın sağa ve sola çevrilmesi en çok boyun parçasında
yapılabilir ve aşağı doğru gittikçe azalır. Bel omurgalarının eklem çıkıntılarının sagittal durumları
çevirme hareketleri için elverişli değildir. Bundan dolayı insanlar sağa veya sola dönme
hareketleri yaparken pelvis sabit kalırsa gövdenin yalnız göbekten yukarı olan kısmı hareketlere
katılır. Fakat genellikle omurganın bütün parçalarının katılması ile genişler hareketler yapıldığı
zaman pelvis de harekete katılır ve hareketlerin önemli miktarda genişlemesini sağlar. Bilhassa
öne doğru eğildiğimiz zaman pelvis’in de kalça eklemleri aracılığı ile yaptığı bütün hareketler
omurganın durumuna etki yapar. Ayakta durduğumuz zaman bütün hareketler sırasında pelvis
hareket merkezi görevini yapar ve gövdenin temel desteğini yapan omurganın durum ve hareket
lerinin ayarlanmasında çok önemli rol oynar. Bundan dolayı pelvis ile gövde alt taraf kemikleri
arasında çok sayıda ve kuvvetli kaslar bulunur.
Üç esas eksen etrafında yapılan bu hareketlerin birleşmesi ve pelvisin de katılması ile
gövdenin sirkumduksiyon denilen dönme hareketi meydana gelir.
Omurga aynı zamanda çeşitli parçaları ile çeşitli yönlerde hareketler de yapabilir. Ömeğin bel
parçasını öne ve aynı zaman da göğüs parçasının üst kısmıyla boyun parçasını arkaya doğru
eğebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |