Çocuk Kalbi



Yüklə 1,14 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə39/83
tarix25.02.2022
ölçüsü1,14 Mb.
#53085
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   83
Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi

İŞTE YARALANANLAR
13 Pazar
Nobis  tam  Franti’ye  göre  bir  arkadaş.  Bu  sabah  gözlerimizin  önünden
geçen  o  korkunç  olayın  karşısında  ne  birinin,  ne  de  diğerinin  kılı  kıpırdadı.
Okuldan  çıktıktan  sonra  babamla  birlikte  ikinci  sınıftaki  yaramaz  çocukları
seyrediyorduk;  rahatça  kayabilmek  için  diz  çökmüşler  yerdeki  buzu
mantolarının  eteğiyle,  başlıklarıyla  parlatıyorlar,  kayganlaştırıyorlardı.  Tam
bu sırada sokağın öbür ucunda, hızlı adımlarla ilerleyen bir kalabalık belirdi,
hepsinin ciddi, korkmuş bir hali vardı, aralarında alçak sesle konuşuyorlardı.


Kalabalığın  ortasında  da  üç  polis  bulunuyordu.  Polislerin  arkasından  da  bir
sedye taşıyan iki adam geliyordu. Çocuklar dört bir yandan koşuşup geldiler.
Kalabalık bize doğru ilerliyordu. Sedyenin üstünde ölü gibi renksiz bir adam
uzanmıştı.  Başı  bir  omzunun  üzerine  düşmüştü,  darma  dağınık  saçları
kanlanmış,  ağzından,  kulaklarından  kan  geliyordu.  Sedyenin  yanında,
kollarında  küçük  bir  çocuk  bulunan  ve  çılgına  dönmüş  bir  kadıncağız
ilerliyordu. Zaman zaman:
– “Öldü! Öldü! Öldü!” diye haykırıyordu.
Kadının arkasından kolunun altında çantası, hıçkıran bir çocuk yürüyordu.
Babam:
– “Ne var, ne oluyor?” diye sordu.
Yaralı  bir  duvarcı  ustasıymış,  çalışırken  inşaatın  dördüncü  katından  aşağı
düşmüş.  Sedyeyi  taşıyan  adamlar  bir  süre  durdular.  Yaralının  yakınında
bulunanlar  dehşetten  büyüyen  gözlerle  yarılıya  baktılar.  Kırmızı  kalemli
öğretmenin  benim  yarı  baygın  birinci  sınıf  öğretmenimi  sıkıca  kolundan
yakaladığını  gördüm.  Aynı  anda  birisinin  dirseğimi  dürttüğünü  hissettim.
Küçük duvarcı ustasıydı. Yüzü kireç gibi bembeyazdı, yaprak gibi titriyordu.
Şüphesiz  babasını  düşünüyordu.  Ben  de  onu  düşündüm.  Hiç  olmazsa  ben
okuldayken  gönlüm  rahat,  çünkü  o  saatte  babamın  evde  olduğunu  ve  sakin
sakin  yazı  masasının  başında  oturduğunu  biliyorum,  her  tehlikeden  uzak.
Ama,  arkadaşlarımdan  kaç  tanesi  yüksek  bir  köprünün  tepesinde,  ya  da  bir
makine  çarkının  pek  yakınında  çalışan  babasını  düşünüyor.  Yanlış  bir
hareket,  ters  bir  adım  onların  hayatına  mal  olabilir.  Babası  savaşta  çarpışan
pek çok asker çocuğu arkadaşım var. Küçük duvarcı ustası bakıyor, bakıyor
ve her defasında daha çok titriyordu. Babam bunun farkına vardı ve ona:
– “Şimdi hemen evine git çocuğum, hemen babanın yanına koş ve onun sağ
salim olduğunu görüp ferahla!”
Küçük  duvarcı  ustası  gitti  ama,  her  adımda  dönüp  arkasına  bakıyordu.  Bu
sırada kalabalık yeniden ilerlemeye koyuldu. Kadıncağız yürekleri paralayan
bir sesle haykırıyordu:
– “Öldü! Öldü! Öldü!”
Etraftan:
– “Hayır, hayır, ölmedi” diyorlardı.
Ama, kadıncağız bütün bu söylenenlere aldırmıyor, saçını başını yoluyordu.
Bu sırada öfkeli bir sesin:
–  “Gülüyorsun!”  dediğini  duydum  ve  aynı  anda  sakallı  bir  beyin  hala
gülmekte  olan  Franti’nin  yüzüne  dikkatle  bakmakta  olduğunu  gördüm.


Bunun üzerine bey bir tokat atarak Franti’nin beresini yere düşürdü ve:
–  “İş  başında  yaralanan  biri  önünden  geçerken  başlığını  çıkar,  alçak
çocuk!” dedi.
Kalabalık  çoktan  uzaklaşmıştı,  yolun  ortasında  da  uzun  bir  kan  izi
görülüyordu.
TUTUKLU
27 Cuma
Gerçekten de bu yılın en ilginç olayıydı! Dün babamla birlikte Moncalieri
yakınlarına gittik. Bu yıl artık Chieri’ye gitmeyeceğimizden gelecek yaz için
kiralayacağımız  villayı  görecektik.  Evin  anahtarı  bulunan  bey  eskiden
öğretmenmiş, şimdi de ev sahibinin sekreterliğini yapıyormuş. Önce bize evi
gezdirdi,  sonra  da  kendi  odasına  götürdü  ve  içecek  bir  şeyler  ikram  etti.
Masanın  üstünde,  bardakların  yanında  koni  biçiminde,  oldukça  ilginç  bir
şekilde  oyulmuş  tahtadan  bir  mürekkep  hokkası  duruyordu.  Babamın
hokkaya baktığını gören öğretmen ona:
–  “Bu  mürekkep  hokkası  benim  için  çok  kıymetlidir  Beyefendi,  bu
hokkanın hikayesini bir bilseydiniz!” dedi ve anlatmaya koyuldu.
Torino’da  öğretmenlik  yaptığı  yıllarda  bütün  bir  kış  boyunca  şehir


hapishanesine  gidip  oradaki  tutuklulara  ders  veriyormuş.  Derslerini
hapishanenin  büyük  toplantı  odasında  veriyormuş.  Bu  yuvarlak  odanın
duvarları yüksek ve çıplakmış. Pek çok dört köşe pencere varmış ama, hepsi
de  ikişer  kalın  demir  çubukla  örülüymüş  ve  öğretmen  bu  karanlık  ve  soğuk
odada  dolaşarak  dersini  veriyormuş.  Öğrencileri  de  bu  deliklerden  yüzlerini
göstererek, defterlerini demirlere dayıyorlarmış. Karanlıkta yalnız çipil, ürkek
yüzler, darma dağınık kır sakallar, sabit gözlerle bakan hırsız ve katil yüzleri
görülüyormuş.  Bütün  bu  tutukluların  arasında,  78  numaralı  hücrede  barınan
ve  diğerlerinden  daha  dikkatli  olan,  çok  çalışan,  öğretmene  saygı  ve  minnet
dolu  gözlerle  bakan  bir  tutuklu  varmış.  Bu  siyah  sakallı  bir  gençmiş.  Kötü
olmaktan çok talihsiz bir hali varmış. Marangoz çırağıymış, bir öfke anında,
uzun  zamandan  beri  kendisine  kin  güden  patronuna  marangoz  rendesi
fırlatmış ve patronun başına isabet eden bu rende onu öldürmüş. Bu yüzden
de  uzun  bir  süre  için  hücre  cezasına  çarptırılmış.  Üç  ayda  okuma  yazma
öğrenmiş,  hiç  durmadan  okuyormuş,  daha  çok  öğrenip  bilgisini  arttırdıkça
daha  iyi  bir  insan  oluyor  ve  yaptıklarından  pişmanlık  duyuyormuş.  Bir  gün,
dersin  bitimine  doğru  küçük  deliğe  yaklaşması  için  öğretmene  bir  işaret
yapmış  ve  ona  üzülerek,  ertesi  sabah  cezasının  geri  kalan  kısmını
tamamlamak üzere Torino’dan Venedik Hapishanesi’ne nakledileceğini haber
vermiş.  Ona  veda  ettikten  sonra,  heyecanlı  ve  sakin  bir  sesle,  eline
dokunabilmek için izin istemiş. Öğretmen ona elini uzatmış, o da onu öpmüş
ve sonra da:
–  “Teşekkür  ederim!  Teşekkür  ederim!”  demiş  ve  gözden  kaybolmuş.
Öğretmen  elini  çekmiş.  Gözyaşlarıyla  sırılsıklammış.  Ondan  sonra  da  o
tutukluyu bir daha görmemiş. Aradan altı yıl geçmiş. Öğretmen: “O talihsiz
çocuktan  başka  her  şeyi  düşünüyordum”  dedi.  Önceki  sabah  evine  daha
şimdiden  kırlaşmaya  başlamış  kocaman  siyah  sakallı  bir  yabancı  gelmiş.
Oldukça da kötü giyimliymiş. Öğretmene:
– “Falanca öğretmen siz misiniz?” diye sormuş.
Öğretmen de:
– “Siz kimsiniz?” demiş
–  “Ben  78  numaralı  tutukluyum”  diye  karşılık  vermiş  beriki.  Altı  yıl  önce
okuma  yazmayı  bana  siz  öğretmiştiniz.  Eğer  hatırlarsanız,  son  derste  bana
elinizi  vermiştiniz.  Şimdi  cezamı  tamamladım  ve  serbestim...  Şimdi  izin
verirseniz size küçük bir hediye sunmak istiyorum, hapisteyken yaptığım bir
şey bu. Bay öğretmen, bunu benim hatıram için kabul eder misiniz?”
Öğretmen ne söyleyeceğini şaşırmış, öylece kala kalmış.


Hediyesini kabul etmiyorum sandı ve:
– “Altı yıllık hapis cezası ellerimi temizlememe yetmedi mi sanıyorsunuz!”
der gibi yüzüme baktı.
–  “Ama,  bana  öyle  üzgün  gözlerle  bakıyordu  ki,  hemen  elimi  uzattım  ve
hediyeyi aldım. İşte burada...”
Dikkatle  hokkaya  baktık.  Büyük  bir  sabırla,  çiviyle  oyulmuşa  benziyordu.
Hokkanın üstüne açık duran bir defterle bir de kalem oyulmuştu ve etrafında
şöyle yazıyordu: “Öğretmenime. 78 numaranın hediyesi. Altı yıl!” Ve altına
da, küçük harflerle şöyle yazılmıştı: “Çalışma ve ümit...” öğretmen başka bir
şey  söylemedi;  biz  de  kalktık.  Ama,  Moncalieri’den  Torino’ya  dönerken,
bütün  yol  boyunca  o  küçücük  pencereden  başını  uzatan  tutukluyu,
öğretmenle  o  vedalaşmayı,  hapiste  çalışılan  ve  pek  çok  şey  ifade  eden  o
mürekkep  hokkasını  bir  türlü  aklımdan  çıkaramıyordum.  Gece  de  rüyama
girdi.  Ve  bu  sabah  da  onu  düşündüm...  Beni  okulda  bekleyen  sürprizden  ne
kadar uzak ve habersizdim! Derossi’nin yanındaki yeni yerime oturduktan ve
aylık  aritmetik  sınavının  problemini  de  yazdıktan  sonra  sıra  arkadaşıma
tutukluyu,  mürekkep  hokkasını,  üzerinde  bir  defterle  bir  kalem  bulunan  ve
etrafında: “Altı Yıl” yazılı bu hokkanın nasıl yapıldığını bir bir anlattım. Bu
sözleri duyunca Derossi irkildi ve bir bana, bir de Crossi’ye, sebze satıcısının
oğluna bakmaya başladı. Crossi önümüzdeki sırada oturuyordu ve arkası bize
dönüktü, problemini çözümlemeye çalışıyordu.
Derossi yavaş sesle:
–  “Sus!”  dedi  ve  bir  kolumu  yakalayarak,  “Bilmiyor  musun?  Önceki  gün
Crossi bana Amerika’dan dönen babasının elinde üzerine bir şeyler oyulmuş,
tahtadan  bir  mürekkep  hokkası  gördüğünü  söylemişti.  Bu  koni  biçiminde,
elde  yapılmış,  üzerinde  bir  defterle  bir  de  kalem  resmi  bulunan  hokka  bu
olacak.  Babasının  altı  yıldır  Amerika’da  olduğunu  söyledi,  halbuki
hapisteymiş.  Babası  o  suçu  işlediği  zaman  Crossi  çok  küçükmüş,
hatırlamıyor; annesi onu aldattığı için o da bir şey bilmiyor. Bu olay hakkında
hiçbir şey bilmiyor!”
Gözlerimi  Crossi’ye  diktim  ve  ne  söyleyeceğimi  bilemeden  öylece  kala
kaldım. Derossi problemi çözdü ve sıranın altından Crossi’ye geçirdim. Ona
bir  kağıt  verdi  ve  öğretmenin  o  temize  çekmesi  için  verdiği  aylık  hikayeyi
Tata’nın  hastabakıcısını  elinden  aldı,  onun  yerine  Derossi  yazacaktı.
Crossi’ye  kalemler  hediye  etti,  omzunu  okşadı  ve  bildiklerimi  kimseye
söylemeyeceğime dair benden söz aldı.
Okuldan çıkarken, Derossi bana telaşla:


–  “Dün  babası  onu  okuldan  almaya  geldi,  herhalde  bugün  de  gelecektir.
Ben ne yaparsam sen de onu yap” dedi.
Sokağa  çıktık,  Crossi’nin  babası  orada,  bir  kenarda  duruyordu.  Şimdiden
kırlaşmaya  başlamış  siyah  sakallı,  kötü  giyimli  bir  adamdı.  Solgun  ve
düşünceli  bir  yüzü  vardı.  Derossi  herkesin  görebileceği  şekilde  Crossi’nin
elini tuttu ve yüksek sesle ona:
–  “Allahaısmarladık,  Crossi”  dedi  ve  eliyle  onun  çenesini  okşadı.  Ben  de
onun gibi yaptım.
Ama,  bunları  yaparken  Derossi  de,  ben  de  kiraz  gibi  kızardık.  Crossi’nin
babası iyimser gözlerle bize bakıyordu; ama, bu gözlerde bir endişe ve şüphe
ifadesi de yansıyordu, bu ikimizin de içini burktu.

Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin