Çocuk Kalbi



Yüklə 1,14 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə46/83
tarix25.02.2022
ölçüsü1,14 Mb.
#53085
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   83
Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi

MART
GECE OKULLARI
2 Perşembe
Dün  aşkam  babam  beni  içinde  bulunduğumuz  Baretti  bölgesinin  gece
okullarını  görmeye  götürdü.  Bütün  bu  okullar  ışıklandırılmıştı  ve  işçiler


yavaş yavaş geliyorlardı. Okula vardığımızda müdürle öğretmenler büyük bir
öfke  içindeydiler,  çünkü  az  önce  pencere  camlarından  biri  atılan  bir  taşla
kırılmıştı.  Hızla  dışarı  fırlayan  hademe,  sokaktan  geçmekte  olan  bir  çocuğu
yakalamıştı. Gelen çocuk okulun karşısındaki evde oturan Stardi’ydi ve:
– “Camı kıran ben değilim” demişti. “Gözlerimle gördüm, bunu Franti yaptı
ve  bana:  ‘Kimseye  bir  şey  söylersen,  karışmam’  dedi  ama,  ben
korkmuyorum.”
Müdür de Franti’nin temelli olarak okuldan kovulacağını söyledi.
Bu  sırada  ben  ikişer  üçer  okula  giren  işçilere  bakıyordum,  şimdiye  kadar
girenlerin sayısı iki yüzü aşmıştı. Bir gece okulunun ne kadar güzel olduğunu
şimdiye kadar görmemiştim! On iki yaşındaki çocuklardan, kollarında defter
ve  kitapları,  işlerinden  dönen  sakallı  adamlara  kadar  her  çeşit  insan  vardı.
Bunların arasında marangozlar, yüzleri simsiyah olmuş kazancı ustaları, elleri
kireçten  bembeyaz  olmuş  badana  ustaları,  saçları  unlanmış  fırıncı  çırakları
vardı,  vernik,  deri,  zift,  yağ,  tek  kelimeyle  her  mesleğe  özgü  koku
duyuluyordu.  Bir  çavuşun  yönettiği,  asker  elbiseleri  giymiş,  bir  manga  işçi
geldi.  Sıralara  yerleşiyorlar,  hiç  zaman  kaybetmeden  başlarını  ödevlerinin
üstüne eğiyorlardı. İçlerinden bazıları, ellerinde açık defterleri, öğretmenlerin
yanına gidip anlamadıklarını soruyorlardı. Bizim -avukat- diye ad taktığımız
iyi  giyimli  genç  öğretmeni  gördüm.  Kürsüsünün  etrafında  iki,  üç  işçi
toplanmıştı,  kalemle  onların  yanlışlarını  düzeltiyordu.  Bu  işçilerin  arasında
çın çın çınlayan kahkahalar atan, defteri kırmızı, mavi lekelerle kaplı olan o
ayağı sakat boyacı da oradaydı. Artık bütünüyle iyileşmiş ve yarın bizle derse
başlayacak  olan  öğretmenimiz  de  oradaydı.  Sınıfların  kapısı  açıktı.  Dersler
başlayınca,  hepsinin  büyük  bir  dikkatle,  gözlerini  bile  kırpmadan
öğretmenlerin  söylediklerini  dinlediklerini  görünce,  şaşırdım  kaldım.
Müdürün  dediğine  göre  bu  işçilerin  pek  çoğu  geç  kalmamak  için  evlerine
uğrayıp  bir  lokma  bir  şey  yememişlerdi  ve  aç  karnına  ders  yapıyorlardı.
Halbuki küçükler, yarım saat ders dinledikten sonra uykuları geliyordu, hatta
içlerinden  biri  başını  sıraya  dayayıp  uyuyordu.  Öğretmen  kalemiyle
kulaklarını gıdıklayarak onları uyandırıyordu. Ama, büyükler uyumuyorlardı,
ağızları  açık,  nefes  bile  almadan  dersi  dinliyorlardı.  Bizim  yerlerimizde  bu
sakallı, bıyıklı adamların oturduğunu görmek beni şaşırtıyordu. Yukarıki kata
da  çıktık  ve  ben  hemen  bizim  sınıfın  kapısına  koştum.  Benim  yerimde  iri
yarı,  bıyıklı,  bir  eli  sarılı  bir  adam  oturuyordu,  herhalde  elini  bir  makineye
kaptırmıştı. Her şeye rağmen yavaş yavaş yazmaya çalışıyordu. Ama, beni en
çok  sevindiren  şey,  küçük  duvarcı  ustasının  yerinde,  tam  onun  oturduğu


sırada  babası  oturuyordu.  Dev  yapılı  duvarcı  sıranın  arasına  sıkışıp  kalmıştı
ve  çenesi  yumruklarına  dayalı,  gözleri  kitabında,  dikkatle  dersi  dinliyordu.
Bu bir rastlantı değildi, okula geldiği ilk gece Müdüre:
– “Müdür bey, lütfen beni yüzünü tavşan gibi buruşturan o çocuğun yerine
oturtur musunuz?” demişti.
O oğlunu hep bu adla çağırır... Dersin sonuna kadar okulda kaldık, sokağa
çıktığımız  zaman  da,  kollarında  çocukları,  kocalarını  bekleyen  pek  çok
hanıma  rastladık.  İşçiler  çocukları  alıyor,  hanımlar  da  defterlerle  kitapları.
Böylece  evin  yolunu  tutuyorlardı.  Bir  süre  sokakta  büyük  bir  kalabalık
görüldü  ve  karışık  sesler  işitildi.  Sonra  her  şey  sessizliğe  büründü  ve  yalnız
uzun, yorgun yüzüyle uzaklaşan müdürü görebildik.
DÖVÜŞ
5 Pazar
Bu beklenen bir olaydı; müdür tarafından okuldan kovulduktan sonra Franti
öç  almak  istiyordu.  Okul  çıkışında,  bir  köşeye  saklandı  ve  Dora  Grossa
Sokağı’ndaki  okula  devam  eden  kız  kardeşini  her  gün  almaya  giden
Stardi’nin oradan geçmesini beklemeye koyuldu. Okuldan çıkan kız kardeşim
Silvia  her  şeyi  görmüş  ve  korku  içinde  eve  dönmüş.  Bakın  neler  olmuş.  Bir


kulağının üstüne doğru eğilmiş muşamba kasketi başında, Franti ayaklarının
ucunda Stardi’nin peşinden ilerlemiş. Onu kızdırmak için kız kardeşinin saç
örgüsünü  öyle  bir  çekmiş  ki,  kızcağız  neredeyse  yere  yuvarlanacakmış.  Bir
çığlık  atmış,  bunun  üzerine  erkek  kardeşi  de  arkasına  dönüp  bakmış.
Stardi’den çok daha kuvvetli ve çok daha uzun boylu olan Franti:
– “Bana el kaldırmaya cesaret edemez, ben de ona gününü gösteririm” diye
düşünmüş.
Ama,  Stardi  düşünmekle  zaman  kaybetmemiş,  kısa  boylu,  tıkız  gövdesine
rağmen bir solukta o iri yarı oğlanın üstüne saldırmış ve onu yumruklamaya
koyulmuş.  İki  çocuk  kıyasıya  dövüşmeye  başlamışlar.  Sokakta  yalnız  kız
çocuklar  olduğu  için  kimse  onları  ayıramıyormuş.  Franti  Stardi’yi  yere
devirmiş ama, Stardi hemen ayağa kalkmış ve yeniden dövüşmeye koyulmuş.
Franti  bir  örsü  çekiçle  döver  gibi  yumrukluyormuş.  Bir  anda  Franti,
Stardi’nin  kulağını  yırtmış,  bir  gözünü  morartmış,  burnunu  kanatmış.  Ama,
Stardi cesaretini kaybetmeden, kükrüyormuş:
– “Beni öldüreceksin ama, bunu sana ödeteceğim.”
Franti  altta,  tekme,  yumruk  atıyor,  Stardi  üstte  kafa  vuruyor,  yumruklarını
indiriyormuş.
Bir kadın pencereden:
– “Aferin, küçük!” diye bağırmış.
Diğerleri:
– “Kız kardeşini savunan bir çocuk!”
– “Cesaret!”
– “Daha hızlı vur!”
Franti’ye de şöyle bağırıyorlarmış:
– “Haydut, canavar!”
Ama,  Franti  artık  vahşileşmiş,  bir  çelme  atmış,  Stardi  düşmüş  ve  o  ayağa
kalkmış:
– “Teslim ol!”
– “Hayır!”
– “Teslim ol!”
– “Hayır!”
Çevik  bir  hareketle  Stardi  ayağa  kalkmış,  bütün  gücüyle  Franti’yi
yakalamış ve insanüstü bir güçle onu kaldırıma devirmiş ve dizini Franti’nin
göğsüne dayamış.
Bir adam:


–  “Alçak!  Elinde  bıçak  var!”  diye  bağırarak  Franti’nin  silahını  almaya
geliyormuş.
Ama, öfkeden gözü dönen Stardi iki eliyle düşmanının kolunu yakalamış ve
öyle  bir  hırsla  ısırmış  ki  bıçak  yere  düşmüş,  eli  kanıyormuş.  Bu  sırada
başkaları  da  koşuşmuş,  onları  ayırmış  ve  ayağa  kaldırmışlar.  Franti
ayaklarının  üstünde  zorlukla  durabiliyormuş;  Stardi  de  olduğu  yerde
kalakalmış. Yüzü tırmık içindeymiş, gözü morarmış -ama, yenmişti- ağlayan
kız  kardeşinin  yanında  duruyormuş.  Diğer  kız  çocuklar  sokağın  dört  bir
yanına dağılmış olan defterleri, kitapları topluyorlarmış:
Etraftan:
– “Aferin, küçük! Kardeşini çok iyi savundun!” diyorlarmış.
Ama,  Stardi  kazandığı  zaferden  çok  okul  çantasına  önem  verdiği  için
hemen  defterlerini,  kitaplarını  teker  teker  incelemeye  koyulmuş,  kaybolmuş
ya  da  kırılıp  dökülmüş  bir  şey  var  mı  diye  iyice  baktı,  onları  ceketinin
koluyla  temizlemiş,  kalemine  bakmış,  her  şeyi  yerine  koymuş,  sonra  da  her
zaman ki gibi sakin ve ciddi, kız kardeşine:
– “Çabuk gidelim, çünkü dört işlemli bir problem yapacağım” demiş.

Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin