güncel gastroenteroloji
90
14/2
Tüberküloz Peritonit
Muhsin KAYA, Feyzullah UÇMAK
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Diyarbakır
EPİDEMİYOLOJİ
Tüm tüberküloz (TB) çeşitleri arasında tüberküloz peritonit
(TBP) insidansı %0,1 ile %0,7 arasında bildirilmiştir. Hastalık
her iki cinste eşit oranda görülmekte olup, vakaların çoğu 21
ile 45 yaşları arasındadır (1). Kötü hijyen koşulları, aşırı nüfus
yoğunluğu ve pastörize edilmemiş sütün içilmesi TBP gelişi-
minde önemli risk oluşturur (2).
Ayrıca alkolik karaciğer hastalığı (3), siroz varlığı (4) sürekli
peritoneal diyaliz (CAPD) uygulanan kronik böbrek yetmez-
liği (5) ve HIV enfeksiyonu (6) olanlarda TBP insidansı art-
mıştır. TBP ile beraber %62 kadar yüksek oranda alkolik kara-
ciğer hastalığı bildirilmiştir (3). Bir çalışmada Hindistan’daki
5,1 milyon HIV’li vakaların yaklaşık yarısında Tüberküloz ko-
enfeksiyonu saptanmıştır (6). Son yıllarda pulmoner tüber-
küloza oranla ekstrapulmoner tüberkülozda artma olduğu
bildirilmiştir (7). Pulmoner tüberkülozu olanlarda, ekstra
pulmoner tüberküloz asemptomatik olduğundan, intraabdo-
minal ve gastrointestinal tüberkülozun gerçek insidansı bilin-
memektedir. ABD’de 2001 yılında yapılan bir çalışmada pul-
moner tüberkülozlu vakalarda %20 oranında ekstrapulmo-
ner TB (8) ve abdominal tüberkülozlu vakaların da %20’sin-
de aktif pulmoner TB saptanmıştır (9).
PATOGENEZ
TBP genellikle aktif pulmoner tüberkülozdan kan yoluyla ya-
yılma ile gelişir. TBP nadiren TB basillerinin barsak veya fallo-
pian tüpleri gibi komşu organlardan direkt yayılımı sonrası
ortaya çıkar. Barsak enfeksiyonu, enfekte sütün veya aktif ak-
ciğer hastalığından enfekte olmuş balgamın yutulması sonra-
sı gelişir (2, 10). Son zamanlarda özellikle HIV ko-enfeksiyo-
nu olanlarda Mycobacterium avium intracellulare giderek ar-
tan oranda görülse de, TBP’in esas etkeni Mycobacterium tu-
berculosisdir (11).
Alkolik karaciğer hastalığı TBP gelişimi için önemli bir risk
faktörüdür (3, 12). Alkolik karaciğer hastalığının TBP geliş-
me riskini arttırma mekanizması bilinmemektedir. Bozulmuş
opsonik aktivite, azalmış kompleman düzeyi, asitte düşük
immun globulin düzeyi ve düşük serum albumin düzeyinin
TBP gelişiminde etkili olmadığı ve bozulmuş hücresel aracılı
immuniteyle ilişkili olduğu düşünülür. Teorik olarak CAPD
uygulanan vakalarda olduğu gibi, durgun asit sıvısının varlığı
fırsatçı enfeksiyonların gelişimi için zemin hazırlayabilir. Üre-
mide bozulmuş hücresel immuniteye bağlı olarak, diyalizli
vakalarda TB enfeksiyonuna karşı duyarlılık artmış olabilir.
Ancak hemodializ yapılan kronik böbrek yetmezlikli vakalar-
da CAPD yapılan vakalara göre TBP daha sık görülür (%28 vs
%4,8) (13, 14).
Karaciğer sirozunda sıklıkla malnutrisyon görülür. Alkolik ka-
raciğer sirozunda birçok sebebe bağlı olarak malnutrisyon
daha belirgindir. Bu vakalarda bir çok antijene karşı duyarsız-
lık oluşması T hücre bağımlı fonksiyon bozukluğunu gösterir.
Bu immun bozukluk alkole bağlı karaciğer sirozunda daha
fazladır. Bu nedenle, immunolojik fonksiyon bozukluğu ve
malnutriyon arasındaki etkileşim sirozlu vakalarda tüberkü-
loz peritonit insidansını arttırır (15).
GG
91
HIV enfeksiyonu tüberküloz gelişiminde bilinen en önemli
risk faktörüdür. HIV enfeksiyonu olanlarda, Mycobakterium
tuberculosise karşı temel savunma mekanizmasını oluşturan
Th1 tipi immun yanıt bozulmuştur. Tüberküloz ile HIV ara-
sında sinerjistik etkileşim vardır (16).
KLİNİK BULGULAR
Hastalık yaş-asidik tip, fibrotik-yapışık tip ve kuru-plastik tip
olmak üzere üç klinik şekilde ortaya çıkabilir. Yaş-asidik tip
vakaların yaklaşık 90’ında görülüp, bol miktarda serbest veya
loküle sıvı birikimi vardır. Fibrotik-yapışık tip daha az görü-
lüp, omental tutulum, barsak ansları ve omentumun birbiri-
ne yapışması ve bazen lokule sıvı birikimiyle karakterizedir.
Kuru-plastik tip ise oldukça nadir görülüp, kazeöz nodül, fib-
roz peritoneal reaksiyon ve yoğun yapışıklıklar gelişir (17,
18). Her üç TBP formunda da benzer klinik bulgular görül-
mekle beraber, kuru-plastik formunda karında distansiyon
görülmez. TBP subakut seyirli bir hastalık olup, semptomları
birkaç hafta veya ay içinde gelişir. Beraberinde siroz gibi has-
talıkların varlığı, hastalığın atipik seyretmesine sebep olarak
tanıyı geciktirebilir. Ayrıca yaşlı hastalarda semptomlar ol-
dukça silik olabildiği için, tanı gecikebilir. Hastalarda aynı an-
da farklı formlar beraber görülebilir (17).
Toplam 35 çalışmadan derlenmiş tüberküloz peritonitli vaka-
ların klinik verileri tablo-1’de gösterilmiştir (2). Gece terle-
mesiyle beraber olan düşük dereceli ateş vakaların %59’unda
görülür. Vakaların %49’unda ateş bildirilmemiş ve sadece
hastane takiplerinde ateş varlığı saptanmıştır (12). Hastalığın
diğer semptomları kilo kaybı, iştahsızlık ve kırgınlıktır. TBP’in
üremi, siroz ve AIDS üzerine eklenmesi durumunda bu
semptomları değerlendirmek oldukça zordur. Kilo kaybı va-
kaların %61’inde görülür ve tekrar kilo alma hastalığın iyileş-
mesinin belirtilerinden biridir (2).
Karın ağrısı sıklıkla görülen bir semptom olup, genellikle ka-
rında distansiyonla beraberdir. Genelde lokalize edilemeyen
belirsiz bir ağrı şeklindedir. Ağrı daha çok periton ve mesen-
terin inflamasyonuna bağlıdır. Ağrı, seyrek olarak mezenter ve
omentumdan gelişen yapışıklıklar dolayısıyla barsak ansları-
nın birbirine dolanması sonucu gelişen subakut tıkanıklığa
bağlı olarak gelişebilir. Birbirine dolanmış barsak ansları karın
muayenesinde kitle olarak ele gelebilir. Kusma, ishal ve kabız-
lık nadiren görülür. İshalin patofizyolojisi tam belli değildir ve
tüberküloz peritonitle beraber barsakların direkt tutulumuna
bağlı olma ihtimali düşüktür (12). İshal ayrıca yapışıklıklar so-
nucu genişlemiş barsak anslarında gelişen bakteriyel aşırı ço-
ğalmaya bağlı olabilir (2). Karında hassasiyet TBP vakalarında
sıklıkla görülen bir bulgu olup, vakaların yaklaşık %48’inde
saptanmıştır. Asit varlığı parietal ve visseral peritonun birbiri-
ne sürtünmesini engellediğinden, ribaunt nadiren vardır.
Asit varlığı en önemli bulgulardan biridir. Vakaların %95 ile
%100 arasında asit varlığını bildiren çalışmalar olduğu gibi
(19,20), geniş serilerin meta-analizinde %73 vakada asit varlığı
saptanmıştır (2). Vakaların %5-13’ünde hamur kıvamında yu-
muşak karın olduğu bildirilmiştir. Bu vakalarda sadece ultra-
sonografi veya laparoskopi ile tesbit edilebilen asit mevcut
olup, bu klinik tablo daha çok kuru veya plastik tip TBP’de ta-
rif edilmiştir (18). Asit sıvısı genelde saman sarısı renginde
olup mikroskobik incelemede genellikle eritrositler saptanır.
Vakaların %9’unda belirgin kanlı asit görülebilir (4). CAPD ya-
pılan hastalarda TBP geliştiğinde dializat sıvısı bulanıklaşır ve
bu bulgu enfeksiyonun en erken bulgusu olabilir. Altı çalışma-
nın meta-analizinde vakaların %18’inde asit radyolojik incele-
me veya cerrahi girişim sırasında tespit edilebilmiştir (1).
Karaciğer veya dalak büyümesi nadiren görülen bulgular
olup, karaciğer büyümesi karaciğer tutulumunu gösterir.
Splenomegali TBP ile beraber portal hipertansiyon varlığının
belirtisi olabilir (2).
TANI
Hastalığın sinsi seyirli olması nedeniyle, tanısı klinik problem
oluşturabilir. Hastalıktan şüphelenilmedikçe, tanı rahatlıkla
atlanabilir veya gecikebilir. Tanı öncesi semptomların ortala-
Tablo 1. Toplam 35 çal›flmadan derlenmifl tüberküloz
peritonitli vakalar›n klinik verileri (4).
Klinik özellik
Vaka say›s›
Ortalama görülme
s›kl›¤› (%)
Kar›n a¤r›s›
1284
64,5
Atefl
1393
59
Kilo kayb›
774
61
‹shal
630
21,4
Kab›zl›k
319
11
Asit
1405
73
Kar›nda hassasiyet
329
47,7
Hepatomegali
319
28,2
Splenomegali
189
14,3
92
HAZİRAN 2010
ma süresi 145 vakalık bir TBP serisinde 1,5 ay olarak bildiril-
miştir (4). Tüberküloz prevalansının yüksek olduğu yerlerde
rutin olarak asit sıvısından Mycobacterium araştırılması için
spesfik boyama ve kültür yapılması gerekir. Ancak Tüberkü-
lozun nadir görüldüğü yerlerde, her asit vakasında bu işlemi
yapmak pratik bir yaklaşım olmayıp, sadece asitin ayırıcı tanı-
sında kuvvetle TB düşünülüyorsa bu işlemler yapılmalıdır.
TBP tüm asit sebepleri arasında sadece % 2 gibi az bir kısmı-
nı oluşturduğu bildirilmiştir. Ancak tüberkülozun endemik
olduğu yerlerde yaşayanlarda veya oralara seyahat edenlerde,
alkolik karaciğer hastalığı, immunosupresyon veya CAPD var-
lığında ve asitle beraber anormal akciğer grafisi varlığında
TBP’den şüphelenilmelidir (2).
A. LABORATUVAR İNCELEMELERİ
1. Rutin hematolojik tetkikler
Hematolojik bulgular non-spesfik olup tanısal değerleri dü-
şüktür. Hafif veya orta derecede normokrom normositer
anemi ve trombositoz sıklıkla görülür. Lökosit sayısı genelde
normaldir. Ancak lenfomonositoz görülebilir (4, 19). Eritrosit
sedimentasyon hızı hemen daima artmıştır (4), fakat vakala-
rın yaklaşık yarısında 60 mm/h’i aşmaz (2, 4).
2. Asit sıvısının tetkiki
Asit sıvısındaki lökosit sayısı 100/mm
3
kadar düşük olabildiği
gibi 5000/mm
3
kadar yüksek olabilir (19, 21). Ancak çoğu va-
kada asitteki lökosit sayısı 500 ile 1500/mm
3
arasındadır (2).
TBP vakalarında asitteki lokositlerin çoğu lenfosit olduğu
halde, kronik böbrek yetmezliğiyle beraber olan vakalarda lö-
kositlerin çoğu nötrofillerden oluşmakta ve bunun sebebi bi-
linmemektedir (5). Bu nedenle nötrofillerin daha fazla oldu-
ğu asitlerin varlığında TBP dışlanamaz. On üç farklı çalışma-
dan derlenmiş toplam 477 vakalık TBP serisinde %68 oranın-
da lenfosit hakimiyeti olan asit varlığı saptanmıştır (2). Por-
tal hipertansiyona bağlı gelişen asitlerde diüretik tedavisi
sonrası veya spontan bakteriyel peritonit için antibiyotik kul-
lanımından hemen sonra asit incelemesi yapıldığında lenfo-
sit hakimiyeti saptanabilir. Bu nedenle, asitte lenfosit hakimi-
yetinin olması TBP tanısı için güvenilir değildir.
Bazı çalışmalarda TBP vakalarının bir kısmında asit sıvısında
hafif glukoz düşüklüğü bildirildiği halde, tanıda rutin olarak
glukoz ölçümünü gerektirecek yeterince veri yoktur. Asitteki
laktat dehidrogenaz (LDH) düzeyinin yükseldiğini bildiren
bazı çalışmalar vardır (3). Benzer şekilde peritonitis karsino-
matoza, pankreatik asit, siroz ve kalp yetmezliğine bağlı asit-
lerde de LDH seviyesi yükselebilir (2). Bu nedenle LDH TBP
tanısında rutin olarak kullanılması gereken bir tetkik değildir.
Asit sıvısında total protein seviyesi TBP vakalarının tümünde
2,5 g/L’nin üzerinde saptanmıştır (19). Ancak sirozla beraber
olan TBP vakalarında bu testin sensitivitesi belirgin derecede
düşer (%42-70) (3, 12, 20, 22). Serum-asit albumin gradiyen-
tinin tanısal değeri total protein ölçülmesinden daha yüksek-
tir (2). Serum ve asit albumin düzeyi aynı günde ölçülmeli ve
serum albumininden asit albumini çıkarılmasıyla hesaplanır.
Spesfitesi düşük olmakla beraber, TBP vakaların %100’ünde
serum-asit albumin gardiyenti 1,1 g/dL’den düşüktür (3, 20,
22). TBP karaciğer sirozuyla beraber görüldüğünde bunun
sensitivitesi daha da düşer (%29-88) (3,20).
3. Serum CA 125 düzeyi
Artmış serum CA 125 düzeyi vakaların %77 (20) ile %100
(23)’inde mevcut olup, ilerlemiş ovaryal kanserlerle karışma-
sına neden olur. Daha sonra bu test TBP’nin indirekt marke-
ri olarak önerilmiştir. Antitüberküloz tedaviyle beraber CA
125 seviyesinin hızlı bir şekilde düştüğü ve asitin kaybolma-
sıyla normale döndüğü bildirilmiştir (23). Buna karşılık asit
ve serum CA 125 seviyesinin etiyolojiye bağlı olmaksızın, tüm
asitli vakalarda arttığını bildiren çalışmalar da vardır (24, 25).
4. Asit sıvısında Tüberküloz basili aranması
Asitin Ziehl-Neelsen boyasıyla boyanmasıyla sadece vakaların
%3’ünde tüberküloz basilleri saptanabilir. Direkt boyamayla
basillerin saptanabilmesi için basil sayısının en az
5000/mL’nin üzerinde olması gerekir. Ancak asit kültüründe
üreme olması için, basil sayısının 10/mL olması yeterlidir (2).
Bazıları asit kültürü için 10-50 mL asitin yeterli olduğunu sa-
vunurken, diğer taraftan bazıları en az 1 L kadar asitin santrü-
füje edilip alttaki çökeltinin kültür ortamına ekilmesinin po-
zitiflik oranını %35’den %66-83 oranına kadar arttırdığı bildi-
rilmiştir (26). Ancak bu kadar fazla miktarda asiti santrüfüje
etmek teknik olarak zor olmasına ilaveten, üreme için 4-8
haftalık sürenin gerekli olması nedeniyle, klinikte uygulanan
pratik bir tanısal yöntem değildir.
B. YENİ TANI YÖNTEMLERİ
1. Asit sıvısında adenozin deaminaz düzeyi ölçülmesi
Adenozin deaminaz (ADA) aminohidrolaz olup adenozini
inozine çeviren bir enzimdir. ADA aktivitesi B lenfositlerine
GG
93
göre T lenfositlerinde daha fazla olup, T hücrelerinin diffe-
rensiasyonuyla orantılı olarak artar. TB basilleri tarafından T
hücreleri uyarıldığı için, TBP’de gelişen asit sıvısında ADA ar-
tar. Asit sıvısında ADA ölçümünün sensivite ve spesfitesinin
%90’ın üzerinde olduğu bildirilmiştir (2). Asit sıvısında 30
U/L üzerindeki ADA değerleri sınır değer olarak kabul edil-
mektedir. Tanısal doğruluk değerinin yüksek olması ve kolay
yapılabilen bir test olması nedeniyle TBP düşünülen vakalar-
da rutin olarak bakılması önerilen bir testtir (2).
2. Gen amplifikasyonu
Diğer bir tanısal test bakteri DNA veya RNA’sının spesfik bir
bölgesinin saptanması için yapılan gen amplifikasyonu yönte-
midir. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) yöntemiyle asit sıvı-
sında TB basillerine ait nükleik asit amplifikasyonu yapılır.
Asit yaymasında basil pozitif olan vakalarda PCR testinin sen-
sitivitesi %95 kadar yüksek olduğu bildirildiği halde, negatif
olanlarda sensitivitenin %48 gibi oldukça düşük saptanma-
sından dolayı, bu testin güvenirliliğini azaltmıştır (27). TBP
vakalarında asitin Ziehl-Neelsen boyasıyla boyanmasının sa-
dece %3 vakada pozitif olması nedeniyle, PCR testinin duyar-
lılığının da çok düşük olması beklenir.
3. Immunodiagnostik testler
Tüberküloz plörezi ve peritonit vakalarında Mycobacterium
tuberculosisin 43 kDa’luk antijenine karşı oluşmuş IgG tipi
antikorların varlığının saptanmasına dayanan ELISA testinin
%100 sensitivite ve %97 spesfitesi olduğu bildirilmiştir (28).
Başka bir çalışmada aktif gastrointestinal TB vakalarında,
Mycobacterium tuberculosisin A60 antijenine karşı oluşmuş
IgA ve IgG tipi antikorların varlığını saptamaya dayanan tes-
tin %88,4’lük seropozitivitesi bildirilmiştir (29). Ayrıca TBP
asitlerinde yüksek IFN-
γ düzeyinin tanısal değeri olduğu bil-
dirilmiştir (30).
C. TUBERKULİN CİLT TESTİ
Dünyanın farklı bölgelerinden yapılan bir çok çalışmada TBP
vakalarında pozitiflik oranı %24 ile %100 arasında bildirilmiş-
tir. Yapılan 10 farklı çalışmanın meta-analizinde bu oran %53
olarak bildirilmiştir (2). Ayrıca aynı bölgelerden yapılan çalış-
malarda da çok farklı sonuçlar bildirilmiştir (20, 22). Bu se-
beplerden dolayı, tuberkulin cilt testinin (PPD) uygulanması
tartışmalı ve bazıları tarafından da gereksiz olarak kabul edil-
mektedir.
D. GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERİ
1. Akciğer grafisi
Anormal göğüs grafisi %19 ile 83 oranında bildirilmiş olup,
1000’den fazla vakanın meta-analizinde ortalama %38 olarak
saptanmıştır (2). Ancak aktif akciğer tüberkülozu TBP hasta-
larının %30’unda bildirilmiştir.
2. Ultrasonografi
Çok az miktardaki serbest veya lokule asitin saptanması için
ilk inceleme yöntemi olarak ultrasonografi önerilir (17). Ult-
rasonografide barsak ansları serbest asit içinde yüzerler. Asit
varlığında peritondaki kalınlaşma ve nodüler yapı daha kolay
saptanır. Çok sayıda, ince, hareketli fibrin bantlarının varlığı;
asit içinde çökelti şeklinde debris görülmesi (2), lokalize asit
varlığı, septasyon ve ortasında hipoekoik alan bulunan lenfa-
denopatinin varlığı TBP’nin ultrasonografide sıklıkla sapta-
nan bulgularıdır (2, 10, 15). Ancak asidik septasyon peritoni-
tis karsinomatoza, lenfoma ve nontuberküloz piyojenik peri-
tonitte de görülebilir (10).
3. Tomografi
TBP’de gelişen asit sıvısında fazla miktarda protein ve hücre-
sel elemanlar mevcut olduğundan, komputerize tomografide
yüksek attenuasyonlu (20-45 HU) sıvı değerleri saptanır. Pe-
ritonda sıklıkla kalınlaşma ve nodularite vardır. Peritonda dif-
füz regüler kalınlaşma olmasıyla beraber, mesenter ve barsak
duvarında da kalınlaşma olması kuvvetle TBP’yi düşündürür
(31). Fibrotik-yapışık tip TBP’de peritonda hipervaskülarite,
barsak anslarının birbirine yapışması ve omental kitleler gö-
rülür. Omental değişiklikler TBP vakalarının %36-82’inde
mevcut olup, bunların ortaya konulmasında tomografi daha
güvenilir bir tanı yöntemidir (2,17). Multiple mesenterik lenf
adenopati ile beraber mesenterde kalınlaşma (>15 mm) va-
kaların çoğunda görülüp, bu bulgu TBP ‘in erken bulgusu
olarak kabul edilir (32). Yukarıda tarif edilen CT bulguları
TBP için spesfik olmayıp, özellikle peritonitis karsinomatoza
başta olmak üzere peritonu infiltre eden diğer klinik durum-
larda da görülebilir. Tomografide minimal kalınlaşmayla bera-
ber, düz peritonun varlığı ve belirgin ‘enhancement’ olması
TBP’yi desteklerken, nodüler ve düzensiz peritoneal kalınlaş-
ma daha çok peritonitis karsinomatozisi destekler (2).
Birçok çalışmada ultrasonografi ve tomografinin TBP tanısın-
daki önemi karşılaştırılmış ve bu iki yöntemin farklı bulgula-
94
HAZİRAN 2010
rı ortaya koyması nedeniyle birbirine tamamlayıcı tetkikler
olarak kabul edilmiştir. Ultrasonografi multiple, hareketli ve
ince bantların ortaya konulmasında tomografiden daha üs-
tün görülürken; peritoneal, mesenterik ve omental tutulu-
mun ortaya konulmasında tomografi daha üstün saptanmış-
tır (2, 17).
Görüntüleme yöntemlerinin yardımıyla son zamanlarda ar-
tan oranda periton biyopsisi alınmaktadır. Bu yöntem tanısal
laparoskopiye oranla daha güvenli ve daha ucuz alternatif
oluşturur. Son zamanlarda bu şekilde alınan periton biyopsi-
siyle herhangi bir komplikasyon oluşturmadan %95 oranında
tanı konulduğu bildirilmiştir (22).
E. LAPAROSKOPİ
Laparoskopi TBP düşünülen vakalarda erken tanı için tercih
edilen önemli bir tanı yöntemidir (2,10). Peritonun görülerek
değerlendirmesine imkan sağlamanın yanında histopatolojik
inceleme için biyopsi alma imkanını da sağlar. Operasyon sı-
rasındaki laparoskopik görüntü yaklaşık %95 oranında doğru
tanı koydurucu olup, sonradan yapılacak histolojik ve mikro-
biyolojik incelemeye göre daha üstün olabilir. Peritonda kalın-
laşma, hiperemi, asitle beraber olan yapışıklıklar, yaygın ve
tüm karına dağılmış beyaz-sarımsı miliyer nodüller (< 5mm)
ve peynirimsi materyal varlığı önemli bulgulardır (2, 10). Or-
ganlar ve periton arasındaki yapışıklıklar genelde avasküler,
ince ve kolaylıkla ayrışır membran şeklindedir. Ancak vakala-
rın %32’sinde yapışıklıklar fibröz yapıda ve kalın olup olduk-
ça fazladır (fibroadheziv peritonit). Ayrıca vakaların %3-5’inde
yapışıklar oldukça fazla ve fikse olup tüm periton boşluğunu
kapatmış durumdadır (plastik peritonit) (33). Ultrasonografi-
de kitle görülmesi aşırı yapışıklık olduğunun belirtisi olup, la-
paroskopi için nispeten kontrendikasyon varlığını gösterir. Bu
KAYNAKLAR
1.
Marshall JB. Tuberculosis of gastrointestinal tract and peritoneum. Am
J Gastroenterol 1993;88:989-99.
2.
Sanai FM, Bzeizi KI. Systematic review: tuberculous peritonitis-present-
ing features, diagnostic strategies and treatment. Aliment Pharmacol
Ther 2005;22:685-700.
3.
Shakil AO, Korula J, Kanel GC, et al. Diagnostic features of tuberculous
peritonitis in the absence and presence of chronic liver disease. A case
control study. Am J Med 1996;100:179-85.
4.
Manohar A, Simjee AE, Haffejee AA, et al. Symptoms and investigative
findings in 145 patients with tuberculous peritonitis diagnosed by peri-
toneoscopy and biopsy over a five years period. Gut 1990;31:1130-2.
5.
Akpolat T. Tuberculous peritonitis. Perit Dial Int 2009;29:s166-9.
6.
Khatri GR, Frieden TR. Controlling tuberculosisin in India. N Engl J
Med 2002;347:1420-5.
7.
Alrajhi AA, Al-Barrak AM. Epidemiology of tuberculosis in Saudi Arabia.
In:Madkour MM et al. Tuberculosis. Berlin Germany Springer-Verlag
2004:45-56.
8.
CDC. Centre for disease control tuberculosis surveillance report. CDC
2001: Atlanta.
9.
al Karavi MA, Mohamed AE, Yasawy M, et al. Protean manifestation of
gastrointestinal tuberculosis: report on 130 patients. J Clin
Gastroenterol 1995;20:225-32.
bulgular laparoskopi sırasında barsak zedelenmesi riskini gös-
terir ve hastaya açık cerrahi uygulanmalıdır (10).
Mümkünse laparoskopi sırasında peritoneal biyopsi alınmalı-
dır. Biyopside tipik olarak kazeifikasyon nekrozu, granüloma,
epiteloid hücreler ve Langerhans hücreleri görülür (2, 10).
TEDAVİ
Tüberküloz peritonitin tedavisi farmakolojiktir. Tüm verilere
göre pulmoner tüberküloz için küratif olan tedavi rejimi TBP
için de yeterlidir. Şu anda birinci basamak tedavide 5 ilaç kul-
lanılmaktadır. Bunlar İzoniazid (INH), rifampisin (RIF), pyra-
zinamide (PZA), etambutol (EMB) ve streptomisindir (SM).
Daha önce tedavi almamış TBP hastalarında ilk iki ay INH,
RIF, PZA ve EMB ve ikinci aydan sonra 4 veya 7 ay süreyle INH
ve RIF devam edilmesi önerilir (2, 10). Bu tedavi rejimiyle va-
kaların %85-95’inde tam kür sağlanır (10). Tedavi rejimlerine
uyumsuzluk ilaçlara karşı direnç gelişiminde en önemli risk
faktörü olup, hastaların tedaviye uyumunu sağlamak için sü-
rekli gözetim altında tutulmalıdır. İlk basamak tedavide kulla-
nılan INH, RIF ve PZA’a bağlı olarak tedavinin ilk 15-60 (orta-
lama 30) günü içinde vakaların %15’inde hepatotoksisite ge-
liştiği bildirilmiştir (34). Antitüberküloz ilaçlara bağlı olarak
gelişen hepatotoksisite asemptomatik transaminaz yüksekli-
ğinden fulminant hepatite kadar değişebilir (34, 35). Hepatik
N-acetyl-transferase-2 ve glutation-S-transferase genlerindeki
düşük aktivite veya polimorfizmin gelişen hepatotoksisitede
önemli rol aldığı bildirilmiştir (36). Karaciğer enzim yüksekli-
ği gelişen vakaların çoğunda ilaçlara ara verilince enzimler iki
hafta içinde normale döner ve tekrar aynı ilaçlara başlandığın-
da hepatotoksisite gelişmez (34). Klasik birinci basamak teda-
viyi tölere edemeyenlerde sikloserin, siprofloksasin, SM ve
EMB tedavisinin iyi sonuç verdiği bildirilmiştir (35).
10.
Rasheed S, Zinicola R, Watson D, et al. Intra-abdominal and gastroin-
testinal tuberculosis. Colorectal Disease 2007;9:773-83.
11.
Grinsztejn B, Fandinho FC, Veloso VG et al. Mycobacteremia in patients
with the acquired immunodeficiency sydrome. Arch Intern Med
1997;157:2359-63.
12.
Aguado JM, Pons F, Casafont F, et al. Tuberculous peritonitis: a study
comparing cirrhotic and non-cirrhotic patients. J Clin Gastroenterol
1990;12:550-4.
13.
Mitwall A. Tuberculosis in patients on maintenance dialysis. Am J
Kidney Dis 1991;18:579-82.
14.
Al Shohaib S, Scrimgeour EM, Shaerya F. Tuberculosis in active dialysis
patients in Jeddah. Am J Nephrol 1999;19:34-7.
15.
Schirren CA, Jung MC, Diepolder H et al. Analysis of T cell activation
pathways in patients with liver cirrhosis, impaired delayed hypersensi-
tivity and other T cell-dependent functions. Clin Exp Immunol
1997;108:144-50.
16.
Sharma SK, Kadhiraven T, Banga A, et al. Spectrum of clinical disease
in a cohort of 135 hospitalised HIV infected patients from North India.
BMC Infect Dis 2004;4:52.
17.
Akhan O, Pringot J. Imaging of abdominal tuberculosis. Eur Radiol
2002;12:312-23.
18.
Bhargave DK, Shriniwas, Chopra P. Et al. Peritoneal tuberculosis:
laparoscopic patterns and its diagnostic accuracy. Am J Gastroenterol
1992;87:109-12.
19.
Demir K, Otken A, Kaymakoglu S, et al. Tuberculous peritonitis-report
of 26 cases, detailing diagnostic and therapeutic problems. Eur J
Gastroenterol Hepatol 2001;13:581-5.
20.
Koç S, Beydilli G, Tulunay G, et al. Peritoneal tuberculosis mimicking
advanced ovarian cancer: A retrospective review of 22 cases.
Gynecologic Oncology 2006;103:565-9.
21.
Lui SE, Tang S, Li FK et al. Tuberculosis infection in Chinese patients
undergoing continuous ambulatory peritoneal dialysis. Am J Kidney
Dis 2001;38:1055-60.
22.
Vardareli E, Kebapçi M, Sarıçam T, et al. Tuberculosus peritonitis of the
wet ascidic type: clinical features, and diagnostic value of image-guided
peritoneal biopsy. Dig Liv Dis 2004;36:199-204.
23.
Mas MR, Cömert B, Sağlamkaya U, et al. CA-125; a new marker for diag-
nosis and follow-up of patients with tuberculous peritonitis. Digest
Liver Dis 2000;595-7.
24.
Devarbhavi H, Kaese D, Williams AW, et al. Cancer antigen 125 in
patients with chronic liver disease. Mayo Clin Proc 2002;77:538-41.
25.
Haga Y, Sakamoto K, Egami H, et al. Clinical significance of serum CA
125 values in patients with cancers of the digestive system. Am J Med
Sci 1986;292:30-4.
26.
Chow KM, Chow VCY, Hung LCT, et al. Tuberculous peritonitis-associ-
ated mortality is high among patients waiting fort the results of
mycobacterial culture of ascidic fluid samples. Clin Infect Dis
2002;35:409-13.
27.
American Thoracic Society Workshop. Rapid diagnostic tests for tuber-
culosis: what is the appropriate use? Am J Respir Crit Care Med
1997;155:1804-14.
28.
Wadee AA, Boting L, Reddy SG, et al. Antigen capture assay for detec-
tion of a 43-kilodalton Mycobacterium tuberculosis antigen. J Clin
Microbiol 1990;28:2786-91.
29.
Gupta S, Kumari S, Banwalikar JN, et al. Diagnostic utility of the estima-
tion of mycobacterial antigen A60 specific immunoglobulins IgM, IgA
and IgG in the sera of cases of adult human tuberculosis. Tuber Lung
Dis 1995;76:418-24.
30.
Sathar MA, Simjee AE, Coovadia YM, et al. Ascidic fluid gamma interfer-
on concentrations and adenosine deaminase activity in tuberculous
peritonitis. Gut 1995;36:419-21.
31.
Horvath KD, Whelan RL. Intestinal tuberculosis:return of an old dis-
ease. Am J Gastroenterol 1998;93:692-6.
32.
Jain R, Sawhney S, Bhargava DK, et al. Diagnosis of abdominal tubercu-
losis: sonographic findings in patients with early disease. Am J
Roentgenol 1995;165:1391-5.
33.
Mimica M. Usefulness and limitations of laparoscopy in the diagnosis
of tuberculous peritonitis. Endoscopy 1992;24:588-91.
34.
Makhlouf HA, Helmy A, Fawzy E, et al. A prospective study of antituber-
culous drug-induced hepatotoxicity in an area endemic for liver dis-
ease. Hepatol Int 2008;2:353-60.
35.
Idilman R, Ersoz S, Coban S, et al. Antituberculous therapy-induced ful-
minant hepatic failure: successful treatment with liver transplantation
and nonstandart antituberculous therapy. Liver Transplantation
2006;12:1427-30.
36.
Hussain Z, Kar P, Husain SA. Antituberculosis drug-induced hepatitis:
risk factors, prevention and management. Indian J Exp Biol
2003;41:1126-32.
GG
95
O
ON
NS
SE
EK
K‹‹Z
Z‹‹N
NC
C‹‹ Y
YÜ
ÜZ
ZY
YIIL
L
‘Oeconomus Prudens et Legalis’ten (1722) bir oyma, zaman›n
eczanelerinden birini gösteriyor. En s›k haz›rlanan ilaçlar aras›nda
lavmanlar, civa veya kinin içeren kar›fl›mlar, afyon tozlar› ve arsenik
solüsyonlar› vard›. Wiliam Helfand Koleksiyonu, New York
Dostları ilə paylaş: |