Profilaktik (Önleyici) Tedavi:Sık tekrarlayan atakları,uzun süren şiddetli veya
tedaviye dirençli atakları olanlarda koruyucu tedavi planlanmalıdır.Migrenli olguların
%10'dan biraz fazlasının ortalama ayda 4 veya daha sık atağı olur. Profilaktik tedavi
hasta özelinde karar verilmesi gereken, her hastaya aynı şablonun uygulanamayacağı
bir tedavi şekli olmakla birlikte, genel bir yaklaşım olarak ayda 2 veya daha seyrek
migren atağı çekenlere yalnızca atak tedavisi önerilmektedir. Ayda 2-4 arası sıklıkta
migren atakları olan hastalara, atak uzunluğu, tedaviye yanıtsızlık gibi diğer faktörler
göz önünde tutularak profilaktik tedavi önerilir veya önerilmez. Ayda ortalama 4'den
daha sık atak sayısı olan olgular ise genellikle profilaktik tedavi adayıdır.
Profilaktik tedavide amaç, 6-8 hafta sonrasında sıklık ve/veya şiddet üzerinde %50
veya üzerinde bir yarar sağlamaktır. Eğer bu amaca ulaşılmışsa, ilaç kontrollü olarak
kesilebilir. Doz azaltımına gidildiğinde ağrı ataklarının tekrar sıklaşma eğilimi
göstermesi durumunda etkin dozda tedaviyi bir süre daha sürdürmek gerekir. Eğer
yeterli yarar sağlanmadıysa doz yükseltme veya ek ya da başka ilaç seçimi
düşünülmelidir.
Profilaktik tedavide kullanılan ilaçların pek azı migren için spesifiktir. Antihipertansif
ilaç grubu olan beta bloker ilaçlar içinde migren profilaksisinde en etkili olduğu bilineni
propranolol olup 40 mg/gün veya üzeri dozlar etkilidir. Metoprolol ise migren
profilaksisinde propranolole yakın etkinlikte olup daha selektif ve ülkemizde uzun etkili
preparatı da bulunan bir ilaçtır. 50-100 mg/gün, günde tek doz uygulaması etkilidir.
Bronkiyal astma her ikisi için de kontraendikasyonu oluşturur. Bu grup ilaçlar
depresyona neden olabileceği için depresif semptomlara sahip olgularda antidepresan
tedaviyle birlikte verilmeli veya başka bir profilaktik ilaç seçilmelidir.
Ülkemizde bulunan trisiklik antidepresanlar içinde antimigren etkinliği en yüksek
olanı amitriptilin olup, antimigren etkinliği antidepresan etkinlik için genellikle gereken 2-
3 haftadan çok daha erken (ilk haftada) ortaya çıkar. İlacın kana geçişinde bireysel
farklılıkların çok fazla oluşu, aynı dozların toleransının hastadan hastaya çok değişken
oluşu sonucunu doğurur. Sedasyon yapıcı etkileri, günlük kullanımını en çok kısıtlayan
yan etkileridir. Antimigren kullanımda antidepresan dozların daha düşük dozları çoğu
kez yeterli olabilir (25 mg/gün gibi). Yeterli yanıt alınamadığında ise 100 mg/gün
dozlara dek çıkılmalıdır. Yaşlı hastalarda 10 mg/gün dozlarla başlanması, gerektiğinde
doz arttırımı önerilir. Özellikle migren yanısıra (komorbit) depresyon durumunda
amitriptilin, seçenek olarak öne çıkar.
Valproik asit veya sodyum valproat, uzun etkili preparat olarak migren pro-
filaksisinde günde tek doz 500-1000 mg/gün dozlarda yine çok etkin bir profilaktik ilaç
seçeneğidir. Antikonvülzan bir ilaç olup, iştah artışı ve saç dökülmesi, kullanımını
kısıtlayabileceğinden hasta bu yönde bilgilendirilmelidir.Yine antiepileptik olan
topiramat migren profilaksisinde yeni bir seçenek olarak ortaya çıkmıştır.100-
200mg/gün dozlarda etkili olmaktadır.Mental durgunluk,konsantrasyon güçlüğü gibi
ciddi sayılacak istenmeyen etkileri yanısıra,bulantı ve değişik parestetik yan etkileri
kullanımını sınırlamakla birlikte,günümüz migren profilaksisinde ilk sıralara
tırmanmaktadır.
Verapamil ve flunarizin kalsiyum kanal blokeri ilaçlar olup verapamil anti-
hipertansif amaçla kullanılmaktadır. Hipertansif olan ve astma ya da periferik damar
hastalığı nedeniyle beta bloker kullanamayan migren hastalarında iyi bir antimigren
seçenektir. Flunarizin, ana endikasyonu migren olan bir ilaç olup verapamil benzeri
etkinliğe sahiptir, iştah açıcı özelliği ve bazen ekstrapiramidal semptomlar ortaya
çıkarma potansiyeli ciddi dezavantajıdır.
Selektif serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI)(sertralin,parokseti,sitalopram...) ve
selektif norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI) (venlafaksin) amitriptilinden daha zayıf
antimigren özellikte ilaçlardır. Bununla birlikte, daha fazla tolere edilebilir yan etkileri
nedeniyle amiptriptilin kullanımına seçenek olabilirler. Antimigren kullanımda bu
gruptan ilaç seçimi, yan etkilerinin hastanın özellikleri ve beklentileriyle uyuşmasına
göre yapılabilir.
Pizotifen, ana kullanım alanı antimigren tedavi olan bir profilaktik ilaç olup 1.5
mg/gün kullanımı migren profilaksisinde etkilidir. Etkinlik olarak çok potent bir ilaç
değildir. İştah artışı önemli yan etkisidir.
2- GERİLİM BAŞ AĞRISI
Primer baş ağrıları içinde en sık görülen baş ağrısı tipidir.Görülme sıklığı değişik
toplumlarda değişmekle birlikte ,%30-40 civarındadır.Epizodik ve süregen olmak
üzere iki ana gruba ayrılır. IHS 2004 sınıflamasında bu iki ana gruba sık
tekraralamayan epizodik gerilim baş ağrısı ve olası epizodik yada kronik gerilim baş
ağrısı formları da eklenmiştir. Ancak pratik olarak baştaki iki ana klinik form ve
bunlara,baş ve boyun kaslarında hassasiyet veya kasılmanın eşlik edip, etmemesine
göre alt gruplara ayrılır.En sık görülen formu epizodik olanıdır.
Diğer primer baş ağrılarında olduğu gibi ortaya çıkma yaşı 20 yaş civarıdır.Yinede
her yaşta görülebileceğini unutmamak gerekir.Migrende olduğu gibi çok belirgin
olmamakla birlikte, kadınlarda daha sık görülmektedir.
Epizodik Gerilim tipi Baş Ağrısı tanı kriterleri: (IHS 2004)
A. B ve D şıklarındaki özellikleri tamamlayan en az 10 ağrı atağının olması ve ağrılı
günlerinin toplamının bir ayda 1 yada daha fazla, fakat 15 günden az olması veya bir
ylda15 yada fazla fakat 180 günden az olması.
B. Baş ağrısı ataklarının yarım saat ile 7 gün arasında sürmesi
C. Aşağıdaki ağrı özelliklerinden en az ikisinin varlığı;
1. Bilateral lokalizasyonlu ı
2. Basınç-sıkışma-ağırlık tarzında künt(zonklayıcı değil) karakterde
3. Hafif veya orta şiddette
4. Yürüme gibi günlük aktivitelerle artmayan ağrı.
D. Aşağıdakilerden ikisinin varlığı
1. Ağrıya bulantı ve kusmanın eşlik etmemesi(anoreksi olabilir)
2.Fotofobi veya fonofobiden birden fazlasının olmaması
E. Altta yatan sistemik veya nörolojik bir bozukluğun olmaması.
Tablo 5.
Yukarıdaki kriterlere uyan bir ayda15, bir yılda 180 günden fazla ağrılı gün olması
ve bu durumun 6 aydır devam ediyor olması halinde süregen gerilim tipi baş ağrısı
söz konusudur.
Söz konusu kriterlerdeki özellikler her hastada birebir olmayabilir. Zira hastaların
yaklaşık %17-20’sinde ağrı zonklayıcı özellikte, %25’inde egzersizle ağrıda
şiddetlenme olabilir yine yaklaşık %10 olguda ağrı hemikraniyal olabilir.Bu özellikler
aurasız migren ağrısıyla karışabilecek özellikler olduğundan, bazen tanı sorunu
yaşanabilir. Yine baze migren baş ağrısında gerilim tipi baş ağrısı özellikleri ön planda
olabilir. Bu veriler migrenin ve gerilim tipi baş ağrısının aynı yelpazenin farklı fakat
bazen içiçe geçebilen elemanları olduğu yaklaşımını desteklemektedirler.
Gerilim baş ağrılarında tetikleyici faktörler içinde sıklıkla fiziksel ve psikososyal
stres, menstürasyon,postür ve pozisyon bozuklukları,anksiyete,depresyon ve
somatoform bozukluklar yer almaktadır.Yine tetikleyiciler arasında oromandibular
disfonksiyonu unutmamak ve hastaları bu yönde değerlendirmek gerekir.
Patogenez:Gerilim baş ağrısında sorumlu mekanizmalar periferik ve merkezi
olarak ele alınmaktadır. Periferik mekanizmalar içinde kötü çalışma ve oturma
pozisyonu, aşırı yorgunluk ve fiziksel efor sonucu zorlanan baş ve boyun kaslarından
kaynaklanan ağrılı uyarıların kortikal ve subkortikal yapıları etkilemesi sonucu
retikülospinal yol üzerinden aynı grup kaslarda ortaya çıkan kas tonusu artışının
ağrıya neden olabileceği varsayılmaktadır. Merkezi mekanizmalar içinde ise özellikle
psikososyal stres faktörü başta olmak üzere çeşitli uyarıların etkisiyle beyin sapındaki
ağrı algılanmasını sağlayan nöronlarda fasilitasyon, ağrının algılanmasını kontrol
eden antinosiseptif sistemlerin fonksiyonunda azalma sözkonusudur.
Farklı hastalarda farklı mekanizmalar ön plana çıkmaktadır.Ancak genel kabul
gören görüş epizodik gerilim baş ağrısında periferik, kronik gerilim baş ağrısında da
merkezi mekanizmaların öncelikli olarak rol oynadığıdır.
Tedavi:Diğer primer baş ağrılarında olduğu gibi, gerilim baş ağrısında da tedavi
yaklaşımı iki yönlüdür. Bir yandan akut, ağrıya yönelik tedavi, diğer yandan ise
profilaktik yaklaşım söz konusudur.Epizodik gerilim tipi baş ağrısı söz konusu ise ve
ağrılar seyrek ve hafif ise sadece ağrıya yönelik tedavi düzenlenmelidir.Eğer kronik
gerilim tipi baş ağrısı söz konusu ise yada sık ağrılı gün sayısı sık ise o zaman ağrıya
yönelik tedavinin yanı sıra koruyucu tedavi de başlanmalıdır.
Ağrıya yönelik tedavide genellikle basit anlajezikler (asetil salisilik asit 500-
1000mg, parasetamol 500-1000mg, metamizol 500-1000mg) yada nonsteroid
antieflamatuarlar (naproksen sodyum,diklofenak potasyum,ibuprofen,flurbiprofen)
yeterli olmaktadır. NSAİ’ların gastrointestinal yan etkilerini unutmamak gerekir.Yine
uzun süre sık kullanımda ilaç kötü kullanım ve buna bağlı baş ağrısını göz önünde
bulundurmak,hastaları uyarmak gereklidir.
Gerilim baş ağrısıyla birlikte kişide depresyon belirtileri de genellikle yaygın
olduğundan profilakside ilk tercih edilecek ilaçlar antidepresanlar olacaktır. Bu amaçla
öncelikle trisiklik antidepresanlar(amitriptilin 50-75mg/gün)kullanılabilir.Daha önce
sözünü ettiğimiz yan etkilerini unutmamak kaydıyla,hele de kişide uykuya dalma
sorunu var ise gece yatmadan önce rahatlıkla kullanılabilir.Diğer antidepresanlardan
SSRI’lardan (sertralin,sitolopram, flueksetin....) ve SNRI’lar (venlafaksin) uygun
hastalarda başarıyla kullanılabilirler.
Migren profilaksisinde olduğu gibi, gerilim tipi baş ağrısı profilaksisindede sodyum
valproat 750-1500mg/gün kullanılmaktadır.
Anksiyetenin ve kas gerginliğinin önplanda olduğu hastalarda anksiyolitik ve kas
gevşeticiler kullanılabilirler. Her ne kadar NSAİ’lar da profilakside öneriliyorlarsa da
,ciddi gastrointestinal yan etkileri ve ilaç kötü kullanım alışkanlığına neden olmamak
için biz önermemekteyiz.
Gerilim baş ağrısı profilaksisinde değişik nonfarmakolojik yöntemlerde söz
konusudur. Özellikle kas geriliminin ön planda olduğu ogularda gevşeme
teknikleri,egzersizler,masaj yararlı olabileceği gibi transkütan elektriksel sinir
uyarılması da yaralı olabilir.Psikiyatrik sorunların önplanda olduğu durumlarda uygun
merkezlerde değişik psikoterapötik yaklaşımlara başvurulabilir.
3-
KÜME BAŞ AĞRISI
ve DİĞER OTONOMİK SEFALJİLER
A- KÜME BAŞ AĞRISI
Küme baş ağrısı (KBA) gerilim ve migren baş ağrısından sonra en sık görülen primer
baş ağrılarındandır. Uluslararası Baş Ağrısı Derneği'nin (IHS) 2004 sınıflamasında
diğer benzer baş ağrılarıyla birlikte 3. sırada yer almaktadır (Tablo 1). Yine diğer
primer baş ağrıları gibi epizodik ve kronik diye iki alt başlık altında sınıflamada yer
almıştır. Ancak bizim de pratiğimizde gördüğümüz gibi, KBA yaygın ve alışılmış biçimi
ile epizodik bir baş ağrısıdır. Olguların %80-90'ı epizodik tiptedir.
İlk tanımlandığından bu yana yazarlarca baş ağrısının değişik özellikleri ön plana
çıkartılarak isimlendirilmiştir. Literatürde: Kırmızı migren, Eritroprosopalji, Sfenopalatin
ganglion nevraljisi, Siliar nevralji, Eritromelalji, Horton Baş ağrısı, Histaminik sefalji
adları altında tanımlanmıştır. Nihayet 1952'de Kunkle ve ark. tarafından Küme
(Cluster) baş ağrısı ismi önerilmiş ve yaygın olarak kabul görmüştür. Bu isimlendirme,
sendromun en önemli özelliği olan ağrılı periyotları, ağrısız remisyon dönemlerinin
izlemesini vurguladığından tartışmasız kabul edilmiş ve herkesçe kullanılmaktadır.
Ağrılı dönem hastadan hastaya hatta aynı hastada farklılıklar gösterebilir. Sıklıkla 2-3
ay sürer. Ancak 7 gün ile 1 yıl arasında sürebileceği bildirilmektedir. Tamamen ağrısız
olan remisyon dönemi süresi de değişiklik göstermektedir. Sıklıkla 6 ay ile 1 yıl
arasında sürer. Ancak yıllarca sessiz, ağrısız dönem sürebilir. Ağrılı dönemde
neredeyse hergün, bazen birkaç kez tekrarlayan (1 ile 8) ağrı atakları görülür. Her bir
ağrı atağı 15-180 dakika sürer. Arada ağrısız günler de olabilir.
Seyrek olmakla birlikte bazı olgularda başlangıçta tipik ağrılı dönem hiç remisyon
olmadan süreğen hal gösterir (Kronik KBA). Bazen de başlangıçta yukarıda anlatıldığı
gibi ağrılı ve ağrısız periotlardan sonra tamamen ağrılı dönemin süreğenleşmesi
olabilir. Ağrılı dönemin bir yılı geçmesi veya aradaki ağrısız dönemin 14 günden kısa
sürmesi kronik KBA'sı için kuraldır.
Klinik Özellikler: KBA diğer primer baş ağrıları gibi her yaşta görülebilir. Ancak sık
olarak 20 ile 40 yaş arası ortaya çıkmaktadır. Çocuklarda ve yaşlılarda çok seyrektir.
KBA'nın diğer primer baş ağrılarından farkı erkeklerde daha sık görülmesidir. Erkek
kadın oranı 9/1'dir. Diğer bir deyişle KBA'lı olguların %80-90'ı erkektir. Olguların sadece
%3-4'ünde ailesel özellik saptanmıştır. Bu düşük bir orandır. KBA'nın genel
popülasyonda görülme sıklığı %0.1-0.4'tür. İstisnalar olmakla birlikte ağrının tek taraflı,
çok şiddetli, orbital yerleşimli ve kısa süreli olması çok tipik ve tanı koydurucudur. Küme
döneminde tipik olan ağrı atakları gün içinde genellikle aynı saatte tekrarlama
özelliğindedir. Sık olarak uyuduktan 3-5 saat sonra REM ve non-REM periyotlarda kişiyi
uykudan uyandırır. Yine sabah uyandıktan sonra, öğleden önce hemen her gün aynı
saatte çalar saattle ayarlanmışçasına başlar. Tek taraflı olan ağrı, başladıktan sonra kısa
bir sürede en şiddetli halini alır. Kişi huzursuz bir şekilde dolaşır. Ağrı orbital, retro-orbital
ve temporal bölgeye yayılım gösterir. Ağrıya değişik otonom bulgular eşlik eder. Tanı için
önemli olan bu otonom bulgular ağrıyla aynı taraftadır. Konjunktival kanlanma, kızarma,
göz yaşarması, burun tıkanıklığı, burun akması, alında ve yüzde terleme, miyozis,
ptozis, (parsiyel Horner sendromu) ve göz kapağı ödemi gibi otonom bulgular eşlik
edebilir . Hem kronik, hem de epizodik formunda %98 gibi yüksek bir oranda ağrıya söz
konusu otonom bulgulardan biri veya birkaçı eşlik eder. Bunlardan en sık görüleni %82
gibi bir oranda göz yaşarmasıdır. Sırasıyla konjonktival kızarıklık-kanlanma %58-
84,parsiyel Horner sendromu %57-69, burun akması ise %68-76 gibi sıklıkta
görülmektedirler. Alın ve yüzde terleme ile göz kapağında ödem seyrek rastlanan
otonom bulgulardandır. Yine az sayıda olguda ağrı sırasında kalp hızı değişiklikleri ve
ritm değişiklikleri gibi kardiyak bulgular tanımlandığı gibi, bulantı (%40), kusma (seyrek),
diare gibi gastrointestinal otonomik bozukluklar da bildirilmiştir.
Ağrı başladığı gibi yine hızla geçer ve kişi rahatlar. Ağrının başlaması ve
sonlanması 15-180 dakika arasında değişen sürelerde olmaktadır. Bu ağrı atakları
'Küme' dönemlerinde daha öncede belirtildiği gibi gün aşırı birden, aynı gün içinde 1
ile 8 kez tekrarlama özelliğindedir. Ancak yaygın olarak günde bir atak görülmektedir.
Bizimde patiğimizde bu böyledir. Ağrının özelliklerinden biraz daha bahsedecek olur
isek, ağrı çok şiddetli dayanılmaz nitelikte ve genellikle sıkıcı, oyucu, sıkıştırıcı, basınç
hissi tarzındadır. Ağrı o kadar şiddetlidir ki, çekenler intiharı bile düşündüklerini ifade
etmektedirler. Daha seyrek olarak (3'te 1) ağrı migrendeki gibi zonklayıcı, nabız atar
gibi tanımlanmaktadır. Bir diğer özellik de ağrı bölgesinin dokunmaya çok duyarlı
olmasıdır.
Bu özellikleriyle her ne kadar KBA'sını tanımak kolay gibi görünse de Uluslararası
Baş Ağrısı Derneği (IHS) 2004'te tanının standardizasyonu ve olası yanlış tanılardan
kaçınmak için kriterler oluşturmuştur (Tablo 6).
Tablo 6. Küme baş ağrısı tanı kriterleri - IHS 2004
A. B ve D'dekilere tam olarak uyan en az 5 atak
B. Tedavisiz olarak 15-180 dakika süren şddetli veya çok şiddetli tek taraflı
orbital, supraorbital ve/veya temporal ağrı
C. Baş ağrısına, aşağıdakilerden en azından biri eşlik etmelidir:
1.İpsilateral konjunktival kızarıklık ,kanlanma ve/veya göz yaşarması.
2.İpsilateral burun tıkanıklığı ve/veya akıntısı
3.İpsilateral gözde ödem
4.İpsilateral alın ve yüzde terleme
5.İpsilateral miyozis ve/veya ptozis
6.Huzursuzluk ve ajitasyon hali
D. Atakların sıklığı gün aşırı 1'den, bir günde 8'e değişebilir.
E. Bu bulguların başka sistemik veya nörolojik bir hastalığa bağlı olmamalı.
Tablo 6
KBA'da Tetikleyici-Kolaylaştırıcı Faktörler: KBA'da migrende olduğu gibi
tetikleyici faktörler çok net değildir. Alkol, histamin, nitrit-nitrat gibi vazodilatatör ajanlar
sorumlu tutulmuşsa da bu kanıtlanamamıştır. Özellikle alkol ve sigaranın üzerinde
durulmuş ve bu kişilerin normal kontrollere göre daha çok sigara ve alkol kullandıkları
saptanmış.Bizim olgularımızda da alkol tetikleyici öge olarak görülmekle birlikte bu
kesinlik kazanmamıştır. Yine bizim olgularımızda mevsim dönümleri, özellikle ilk ve
son bahar başlangıcı küme dönemlerini başlatıcı faktör gibi görülmektedir.
KBA'sının erkeklerde daha fazla görülmesinden yola çıkarak bu kişilerin kişilik
özellikleri incelenmiş, KBA'sı için yatkın kişilik özellikleri bildirilmiştir, ilk kez Graham
KBA'lı erkeklerin aslan yüzü görünümünde olduklarını ve bunların genellikle çok
güvensiz, eşlerinin kararlarına bağımlı olarak hareket eden ve histerik eğilimler
gösteren kişiler olduğu bildirmiştir. Buna karşın başka yazarlar da KBA'lı kişilerin çok
hırslı, çalışkan, A tipi kişiliğe sahip olduklarını belirtmişlerdir. Ancak tüm bu iddialar
yapılmış olan kontrollü çalışmalarda ispatlanamamıştır. Nitekim KBA'lı olgularda
psikolojik durum ve kişilik özellikleri, psikometrik testlerin de kullanıldığı
araştırmalarda migren ve diğer baş ağrılı kişilerden farklılık göstermemiştir.
Fizyopatoloji:KBA'nın fizyopatolojisi halen tam anlaşılmış değildir. Ağrının şekli,
sirkadiyen özelliği, yerleşimi ve eşlik eden semptomlardan yola çıkarak değişik fiz-
yopatolojik yaklaşımlar sözkonusudur. Teknolojik gelişmeler ve bunların kullanımı
yeni veriler katmışsa da KBA'nın tüm özelliklerini açıklıyacak model tam olarak
oluşturulamamıştır. KBA'da ağrının kökeni, vazodilatasyonun nedeni,otonomik
değişikliklerin kaynağı,periyodisitenin nedeni gibi sorular halan aydınlatılmayı
bekleyen temel sorulardır.
Ağrının şiddetli olması vasküler kökenli bir ağrıya işaret etmektedir. Ağrının ortaya
çıkış yeri ve yayılımı kavernös sinüs içi bir olayı düşündürtmektedir. Buradan yola
çıkarak kavernös sinüse yönelik yapılan değişik çalışmalarda gerçekten de internal
karotid arterin kavernöz parçasının proksimalinde vazokonstriksiyon, kavernöz
parçasında ise vazodilatasyon saptanmıştır. Vazodilatasyon ağrıyla aynı tarafta
oftalmik, anterior serebral ve orta serebral arterde de görülmüştür. Söz konusu bu
vazodilatasyon olayın başlangıcından ziyade bir sonuçtur ve ağrı başladıktan sonra
ortaya çıkmaktadır. Öyleyse başka bir olay süreci başlatmaktadır. Gerçekten de
yapılan değişik çalışmalarda kavernös sinüs ve ilişikte olduğu venlerde nörojenik
inflamasyon gösterilmiştir. Ağrının birincil nedeni de budur. Bu inflamasyonun sebebi
de büyük olasılıkla trigemino-vasküler sistemin aktivasyonudur. KBA atağı sırasında
ipsilateral eksternal juguler vende CGRP (calsitonin gene related polipeptid) ve VIP'in
(vazoaktif intestinal peptid) artmış olarak bulunması, buna karşın substans P ve
nöropeptid Y'nin normal düzeyde saptanması buna kanıt veriler olarak kabul
edilmiştir. Yine bir substans P inhibitörü olan somatastinin ve perivasküler nörojenik
inflamasyonu bloke eden sumatriptan ve dihidroergotaminin söz konusu ağrıyı
geçirmeleri sorumlu nörojenik inflamasyonu gösteren dolaylı ancak güçlü kanıtlardır.
Oluşan nörojenik inflamasyon ağrıya ve vazodilatasyona neden olur. Sırasıyla gelişen
venöz staz, venöz konjesyon ve damarlarda şişme sempatik ağın kompresyonuna
neden olur. Bu bası sonucunda da sözkonusu otonomik bulgular ortaya çıkar. Buraya
kadar anlatılanlar değişik çalışmalarla ortaya konmuştur. Halen net olmayan ilk tetiği
çeken olayın ne olduğu ve de periyodisitedir. Değişik spekülasyonlar söz konusudur.
En kabul göreni, suprakiazmatik nukleuslarda lokalize olduğu düşünülen 'biyolojik
saat', 'circadian pacemaker'da bir bozukluk olabileceğidir. Beyin sapı serotonerjik
merkezlerle ve trigeminal nukleuslarla bağlantıları olan bu merkezdeki bozukluk,
aksama söz konusu beyin sapı yapıları, özellikle de trigemino-vasküler sistem
üzerinde tetikleyici rol oynamaktadır. Bu sistem tetiklendikten sonrada yukarıda
anlatılan ağrı ve eşlik eden bulgulara neden olan fizyopatolojik süreçler başlar ve
sonlanır.
TEDAVİ
Küme baş ağrısında gerilim ve migren’de olduğu gibi ağrıya yönelik atak tedavisi
vede ağrıların gelmesini, sıklığını önleyici, profilaktik tedavi yaklaşımı sözkonusudur.
Profilaktik yaklaşımda epizodik yada kronik olmasına göre yönlenmek gerekmektedir.
Atak Tedavisi:Ağrı genellikle çok hızlı bir şekilde şiddetlendiğinden, maksimum 2-
3 saat sürdüğünden vede genellikle kişiyi uykudan uyandırdığından, aynı şekilde
kolay uygulanabilen ve hızlı etki gösteren ajanlara ihtiyacımız vardır. Bundan
anlaşılacağı gibi nonspesifik basit analjeziklerin vede nonsteroid antieflamatuarların
pek yerleri yoktur. Saf oksijen solutulmasının yanı sıra ergotamin ve triptan grubu
ilaçlar ağrının giderilmesinde kullanlılabilir.
Dostları ilə paylaş: |