Ligamanlar :
Vertebral kolon stabilitesini ve esnekliğini sağlayan çeşitli bağlarla bağlanmıştır
(15).
1.
Supraspinöz Ligaman; C7 düzeyinin üzerinde oksipital bölgeye ligamentum
nukae olarak devam eder. Lumbar bölgede kalınlaşır.
2.
İnterspinöz Ligaman; Spinöz çıkıntılar arasındaki ligamandır. Yine lumbar
bölgede kalınlaşır.
3.
Ligamentum Flavum; Üstteki vertebranın alt laminasını alttaki vertebranın üst
laminası ile birleştiren sarı elastik liflerden oluşur. Artiküler çıkıntıların tabanından
başlar.
4.
Longitüdinal Ligaman; Ön ve arka longitüdinal ligamanlar vertebra
korpuslarını birbirine bağlar.(şekil-2)
14
Spinal Meninksler:
Omurilik, vertebral kanal ve üç kılıf tarafından çevrilidir.Bu kılıflara meninks adı
verilir.En dıştaki kılıf olan dura mater, longitüdinal olarak seyreden fibro elastik
liflerden oluşan bir silindir şeklindedir.Dura mater kraniyal ve spinal olmak üzere
iki bölümde ele alınır.Kraniyal dura mater kafatasını çevreleyen endosteal tabaka
ile beyin ve kıvrımlarını çevreleyen meningeal tabakalardan oluşur.Her iki tabaka
büyük ven sinüsleri çevresi dışında birbirine çok yakındır.
Spinal düzeyde dış endosteal tabaka vertebral kanal periostuna yapışık olarak
seyreder. İç tabaka ise kaudale doğru spinal dura ya da teka adı altında devam
eder.Dura, yukarıda foramen magnum çevresine sıkı sıkıya yapışıktır.Aşağıda
ise S2 düzeyinde filum terminale ile sona erer. Filum terminale pia materin
sonudur ve spinal kord ucundan koksikse kadar devam eder.
İkinci kılıf araknoid materdir. Duraya sıkı sıkıya yapışık olan ve oldukça ince
nonvasküler bir membrandır ve S2’nin alt sınırında sona erer.Dura ve araknoid
mater arasında subdural boşluk adında potansiyel bir boşluk bulunur.Bu boşlukta
yüzeyleri kayganlaştıran seröz bir sıvı vardır.Subdural boşluk servikal bölgede
genişler.
Üçüncü kılıf pia mater, beyin ve omuriliği saran vasküler bir membrandır.
Araknoid ve pia arasındaki boşluğa subaraknoid boşluk adı verilir.Bu boşlukta
spinal sinirler serebro spinal sıvı ve omuriliği besleyen damarlar bulunur. Pianın
15
lateral uzantıları olan dentikülat ligamanlar duraya yapışır ve omuriliğin
desteklenmesine yardımcı olur.
Subaraknoid Boşluk Üç Kısma Ayrılır:
1.
Kraniyal subaraknoid boşluk (beyni çevreler)
2.
Spinal subaraknoid boşluk (omuriliği çevreler)
3.
Ön ve arka spinal sinir köklerini çevreleyen subaraknoid boşluk
Bu üç komponent birbiri ile bağlantılıdır.Omuriliği terk eden ön ve arka kökler pia
ile çevrilidir. Spinal kökler durayı delip epidural boşluğa girdiklerinde üç
meningeal tabaka ile çevrilidir. İntervertebral foramenlerden çıkarken arka kök
ganglionları seviyesinde araknoid ve pia periferik sinirin perinöral epiteli olarak
devam eder.Spinal sinir kökünde araknoid hücreleri ya da villuslar bulunur.Bu
villuslar komşu subdural boşluklara doğru uzantılar verir.Spinal kord, foramen
magnum düzeyinde medulla oblangatada başlar ve konus medullarisin altında
sona erer. Doğumda L3 düzeyinde olan spinal kord ilk yaşı takiben L1 düzeyine
kadar çekilir.Spinal sinirler simetrik olarak düzenlenmiş 31 çiftten meydana gelir.
Serebrospinal sıvı hidrostatik ve osmotik dengeyi sağlamaya çalışan bir kan
plazması ultrafiltratıdır.Spinal ve kraniyal subaraknoid boşluklarda ve beynin
ventriküllerinde bulunur.
Epidural Aralık
Epidural aralık, spinal meniksleri saran ve foramen magnumdan başlayarak
sakrokoksigeal ligamanla sarılı sakral hiatusa kadar devam eden bir
boşluktur.Önde posterior longitüdinal ligaman, yanlarda pediküller ve
intervertebral foramenler, arkada ligamentum flavum ve laminanın ön yüzü ile
çevrilir.Epidural boşluk önde duranın vertebral kanalın ön yüzüne yakınlığı
nedeniyle dardır. Arkada ise düzeye bağlı değişkenlik göstermekle birlikte
oldukça geniştir. Bu genişlik servikal bölgede 1.5-2 mm, torasik bölgede 3 mm,
en geniş olduğu lumbar bölgede ise 5-6 mm’dir. Epidural boşlukta sinir köklerinin
yanı sıra yağ dokusu, areolar doku, lenfatikler, arterler ve internal venöz pleksus
bulunur. Epidural boşluk yağ ve bağ dokusu bakımından zengin bir aralıktır. Yağ
dokusu epidural boşluğun arkasında daha fazladır. Artiküler çıkıntılar yakınında
16
azalır. Yağ dokusunun miktarı genel yağlanma ile doğrudan ilişkilidir. Çok yağlı
insanlarda daha fazladır. Epidural boşluktaki yağ dokusu aşırı vaskülarizedir. Çok
ince kapillerler vardır. Zengin bir damarsal yapıya sahiptir. Bazı vertebral venöz
pleksus aracılığı ile intrakraniyal venlerle ilişkilidir, Azigos venleri aracılığı ile de
batın içi venlerle bağlantılıdır(şekil-3).
Şekil 3
İntervertebral foramenler epidural aralığın paravertebral boşluklar ve diğer
dokularla bağlantısını sağlamaktadırlar. Gençlerde bu foramenler açıktır ama yaş
ilerledikçe daralmaya ve kapanmaya başlar.Bu nedenle gençlerde epidural aralık
solüsyonların sızıntısına açıktır. Yaşlılarda bu sızıntı olmayacağı için daha az
miktarla solüsyonla anestezi sağlanabilmektedir.Bu da epidural aralığa verilecek
solüsyon miktarının yaş ve dozla bağlantılı olarak değişkenlik gösterebileceğini
ortaya koymaktadır.
Anatomik olarak epidural aralık ile subaraknoid aralığı birbirinden ayıran en
önemli engel duradır.Eskiden duranın epidural aralığa verilen solüsyonlara karşı
17
geçirgen olmadığı sanılıyordu.Ancak daha sonra yapılan çalışmalar köklerin
durayı deldiği noktaların epidural ve subaraknoid boşluklar arasında geçişi
sağlamada önemli rol oynadıklarını ortaya koymuştur.
BOS Yapımı ve Emilimi
Spinal sıvı, koroid pleksusta yapılır.Burada bulunan karbonik anhidraz enzimi,
serebrospinal sıvının sekresyonu için gerekli bir aminoasittir (16).Serebrospinal
sıvı ya sekresyonla ya da lateral, üçüncü ve dördüncü ventriküllerde koroid
pleksusların ultrafiltrasyonu ile oluşur.İntraventriküler basınç artışı ya da serum
osmolaritesinin artışı
ile serebrospinal sıvı
oluşumu azalır.Serum
osmolaritesindeki % 1’lik bir değişiklik beyin omurilik sıvısı (BOS) oluşumunda %
6,7 lik bir değişikliğe yol açar. Koroid pleksus kan damarlarından zengindir ve bu
kan damarları pia materle çevrili olup serebral ventriküllere doğru akarlar.Pia
materin epandimal hücreleri damarları kaplar ve sekretuar rol oynar. Yaklaşık
olarak dakikada 0,4 ml (25 ml/h) olmak üzere günde 600 ml serebrospinal sıvı
oluşturur.Serebrospinal sıvı volümü 120-150 ml’dir.Bunun 20-25 ml’si sisternal
rezervuarlardadır.Yaklaşık 25-30 ml’si ise subaraknoid mesafededir (17).Her 6
saatte 20-30 ml’lik kayıp yerine konabilmektedir.Serebrospinal sıvı yapımı
sempatik aktivite etkisi altındadır.Histolojik olarak koroid pleksus epitel ve
damarları superior servikal ganglionlardan noradrenerjik iletim alırlar.Superior
servikal ganglion stimülasyonu sıvının basıncını ve üretimini artırır.Bu sekretuar
innervasyon tükrük ve silier sekresyonlarla beraber beta-adrenerjik reseptörlerle
düzenlenir.Bunlar hücre membranında lokalizedir.Adenil siklazla birlikte
nörotransmitterler veya beta agonistler intra sellüler c-AMP yapımını artırırlar.Bu
da serebrospinal sıvı yapımında artışa yol açar.BOS emilimi serebral araknoid
villuslardan venöz sinuslara doğrudur.Esas drenaj rotası superior sagittal
sinüstür. Emilim için gereken kuvvet, sagittal sinüs kan basıncı ve intra
ventriküler basınç arasındaki hidrostatik basınç farklılığıdır ve sagittal sinüsteki
basınç, juguler venden daha yüksektir (18).
Spinal Arterler:
Spinal kordun kanlanması, beyinden gelen arterler ile subklavyan, aorta ve iliak
arterlerin spinal dallarından sağlanır.Spinal arterler intervertebral foraminalardan
18
geçerek önce epidural boşluğa, oradan spinal köklerle duranın ağızlaştığı
noktalardan subaraknoid boşluğa ve omuriliğe ulaşır.Bu arterlerin görevi spinal
sinir köklerine kan vermek olmakla birlikte ancak çok az bir miktarı anterior spinal
arter ile anastomoz yapar.
Anterior spinal arter her vertebral arterin bir dalını alarak oluşan ve medulla
oblongata piramitleri arasında yer alarak orta hatta ilerleyen tek bir arterdir.Spinal
kordun anterior longitüdinal sulkusunda aşağıya doğru seyreder , spinal kordun
içine ve çevresine sayısız dallar verir.Anterior spinal arter yukarda belirtildiği gibi
çok az arterden dal alır, bunların en büyüğü radikülaris mağna ya da Adamkiwicz
arteridir.T8-L3 arasında genellikle soldan girer.Bu arterin iğne ya da cerrahi
sonucu hasar görmesi omuriliğin lumbar bölgesinin iskemisine yol açar. Bu
iskemi sonucu motor kayıp ortaya çıkabilir.Aynı şekilde yüksek doz adrenalin
kullanılması sonucu gelişen vazokonstriksiyon iskemiye yol açar.
b. Anatomi Bilgisinin Uygulamada Kullanılması:
Girişim yapılacak aralığı saptamak için çeşitli yollar kullanılmaktadır.Spina iliaka
superior posteriorlerden geçen çizgi L4-L5 hizasına denk gelmektedir.C7 servikal
vertebranın spinöz çıkıntısı diğer spinöz çıkıntılara göre daha belirgindir.
Skapulanın alt ucu T7 ye denk etmektedir.Epidural bloğun spinal bloktan en
büyük farkı her seviyeden gerçekleştirilebilmesidir.Yeni doğanda L3 seviyesine
kadar uzanan spinal kord ilk yaşı takiben yükselmeye başlar ve erişkinlerde
foramen magnumdan başlayarak L1-L2 vertebra hizasında sonlanır.Bu
seviyenin altından itibaren spinal sinirler kauda ekuina olarak devam eder.Bu
anatomik özellikten yararlanarak, spinal korda zarar vermemek amacı ile lomber
ponksiyon genellikle L1 vertebra seviyesinin altında yapılır.
c. Gebedeki Anatomik Değişikliklerin Spinal Bölge Anatomisine Etkileri:
İnferior vena kavanın büyüyen uterus tarafından basıya uğraması, epidural
venöz pleksusu genişleterek epidural kan volümünü artırır. Bunun üç major etkisi
vardır:
1.
Spinal serebrospinal sıvı volümünün azalması
2.
Epidural aralığın potansiyel volümünün azalması
19
3.
Epidural aralıkta basınç artışı
İlk iki etki spinal ve epidural anestezi sırasında, sırasıyla lokal anestezik
solüsyonunun sefale dağılımını artırır.Sonuncusu ise epidural anestezide daha
yüksek insidansla dural ponksiyona yatkınlık yaratır.Doğum yapanlarda pozitif
epidural basınçlar kaydedilmiştir ve epidural boşluğun dural ponksiyon
yapılmaksızın saptanmasını zorlaştırmıştır.Epidural venlerin dolgunlaşması
epidural kateterin bir ven içine yerleşme olasılığını artırarak istenmeyen
intravasküler enjeksiyona neden olabilir (19).
Miadında gebeler, rejyonel anestezi sırasında lokal anesteziklere karşı artmış
duyarlılık gösterirler, doz gereksinimleri % 30 kadar azalabilir.Bu gebelikte
salınan bazı hormonlarla veya epidural venöz pleksusun dolgunluğuna da bağlı
olabilir (19). Ligamentum flavum, gebelerde daha az yoğun hissedilir ve daha
yumuşak hissedilir.Epidural iğnenin ligamentum flavumdaki hareketini hissetmek
daha zor olabilir.Lomber lordozun artan baskısı, yüzey anatomisinin vertebral
kolonla ilişkisini değiştirir.Pelvik kemik spinal kolonun uzun ekseni etrafında
döner ve iliak kristaları birleştiren çizgi vertebral kolonu olduğundan daha yukarı
bir seviyede kesebilir. Ayrıca komşu lomber spinöz çıkıntıları arasında daha az
boşluk oluşur.
GEBELİKTE OLUŞAN FİZYOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER
Gebelikte büyüyen fetusun artan gereksinimlerini karşılamak için çok sayıda
fizyolojik değişiklik oluşur.Bu değişiklikler anestezi uygulamalarını daha komplike
hale getireceğinden anesteziyoloğun bunları bilmesi önemlidir.En önemli
değişiklikler kardiyovasküler, pulmoner ve gastrointestinal sistemlerde
görülür.Özellikle intravasküler sıvı volümünde, dakika ventilasyonunda ve gastrin
üretiminde oluşan maternal fizyolojik değişiklikler gebeliğin 4. haftasında başlar
ve doğum sonrası 6-8 haftaya kadar normale dönmez.
Kardiyovasküler Değişiklikler:
20
Kardiak output ve kan volümü artar.Plazma volümü hücrelerden daha çok
arttığından hemodilüsyon söz konusudur.Hemoglobin konsantrasyonları genelde
>11 g/dl olarak kalır. Kardiak output artışı ve dissosiasyon eğrisinin sağa
kayması ile azalan hemoglobine rağmen dokulara yeterli oksijen sağlanır.Kan
volümü 1000-1500 ml artmıştır.Kardiak debi hamileliğin sonunda % 40 ‘lara
kadar artar.Kalp atım sayısı % 15, atım hacmi % 30 artmıştır.
Tabo 1: Gebelikte Kardiyovasküler Değişiklikler (20)
Parametre
% Değişiklik
İntravasküler sıvı volümü
Plazma volümü
Eritrosit volümü
↑% 45
↑% 20
Kalp debisi
Atım volümü
Kalp Hızı
↑% 40
↑% 30
↑% 15
Periferik dolaşım
Sistolik kan basıncı
Diastolik kan basıncı
Periferik vasküler
rezistans
Santral venöz basınç
Değişmez
↓ % 20
↓ %15
Değişmez
28. haftadan sonra sırt üstü yatan gebede uterusun alt vena cava inferiora
basısı nedeniyle venöz dönüş ve kardiak output azalır.Miyadında gebelerin %
20’sinde sırt üstü yattıklarında hipotansiyona bağlı soğuk cilt, soğuk terleme,
bulantı, kusma gibi semptomlar olur.Yan yatırılırsa bu semptomlar kaybolur,
arter basıncı normale döner.Aorta kaval kompresyon, rejyonel veya genel
anestezinin hipotansif etkileri de eklenince, fetüste kısa sürede asfiksi
yapabilir. 28. haftadan sonra gebeler tam sırt üstü yatırılmaz, hafif sola
yatırılır. Sağ kalça altına yastık konarak 15 dereceden büyük bir sola eğim
sağlanır.
21
Solunumsal Değişiklikler:
Solunum sisteminde oksijen tüketimi ve dakika solunum volümü gebelik
süresince tedricen artar.Hem tidal volüm hem de solunum frekansı
artar.Üçüncü trimesterde diyafragmanın yukarı itilişi, toraksın ön arka çapının
artması ile kompanze edilir.Fonksiyonel rezidüel kapasite term gebelerde %
20 kadar azalabilir.Bu azalmanın nedeni daha çok ekspiratuar rezerv volümün
azalmasıdır.Azalmış fonksiyonel rezidüel kapasite ve artmış oksijen tüketimi
nedeniyle apne periyotlarında oksijen desatürasyonu daha kısa sürede oluşur.
Tablo 2: Gebelikte Pulmoner Değişiklikler (21)
Parametre
% Değişiklik
Akciğer volümleri
Fonksiyonel rezidüel kapasite
Ekspiratuar rezerv volüm
Rezidüel volüm
Vital kapasite
Total akçiğer kapasitesi
↑ % 20
↑ % 20
↑ % 20
Değişmez veya ↑% 5
Değişmez veya ↓% 5
Dakika
ventilasyonu
Tidal volüm
↑ % 50
↑ % 40
↑% 10
Arteryel kan gazları
paO2
PaCO2
Ph
↑ % lOmmHg
↓% lOmmHg
Değişmez
Oksijen tüketimi
↑ % 20-40
Renal Değişiklikler
İlk trimesterde renal plazma akımı ve glomerül filtrasyon % 50 artar ve gebelik
süresince böyle kalır.Serum kreatinin ve üre (BUN) düşer.
22
Gastrointestinal Değişiklikler:
Midenin yukarı itilmesi ve progesteron artışı midenin boşalmasını geciktirir ve
gastroözefagial sfinkterde yetmezlik oluşturur.Gebelerde gastroözefagial reflü ve
özefajit sık görülür.Plasental gastrin sekresyonu nedeniyle mide asiditesi
artar.Gebelerin hepsinde mide PH<2,5 altında ve % 60’ında boş mide volümü
>25 ml üstündedir.Her iki durum da aspirasyon pnömonisi riskini artırır.
Diğer Sistem Değişikleri
Kanın pıhtılaşma yeteneği artar (hiperkoagülabilite) bu sayede doğumda kanama
daha az olur.Fibrinojen, faktör 7, 8 ve 10 konsantrasyonları artar. Aneminin yanı
sıra lökositöz ve trombosit sayısında % 20’ye kadar azalma üçüncü trimesterde
izlenir. Fetüsün kullanması nedeniyle, folat ve demir verilmeyen annelerde anemi
izlenebilir.
Gebelikte anestezik gereksinmesi azalır.Bu hem genel anestezi sırasında
inhalasyon anesteziklerini, hem de rejyonal anestezi sırasında kullanılan lokal
anestezikleri kapsar.Bu değişikliğin nedeni olarak, gebelik sırasında artmış olan
progesteron sekresyonu düşünülür.
Gebelikte insulin sekresyonu artar, ancak gebelik hormonları yoluyla oluşan bir
insülin rezistansı oluşur ve bu da gebelikte diabete yatkın bir durum oluşmasına
neden olur.
Gebelikte total serum tiroksin düzeyi artabilir.
Gebelik hormonları ligament mobilitesini artırdıkları için eklem yaralanması
olasılığı da artabilir.
Sonuç olarak;
23
Gebelikte oluşan fizyolojik değişiklikler anestezik riski artırır.Özelikle, hipoksi,
havayolu güçlükleri ve gastrik içerik aspirasyonu gibi genel anesteziden
kaynaklanan riskler daha çok söz konusudur.Anestezi verilirken maternal ve fetal
emniyeti artırmak için gebelikteki fizyolojik değişiklikler iyi bilinmelidir (22).
SEZARYAN OPERASYONLARINDA KULLANILAN ANESTEZİ
TEKNİKLERİ
A GENEL ANESTEZİ
Genel anestezi sezaryen operasyonlarında şu durumlarda tercih edilir:
1.
Şiddetli fetal distres
2. Maternal hemoraji
3. Koagülopati
4.
Hastanın genel anesteziyi tercih etmesi
Genel anestezinin avantajları; indüksiyonun hızlı olması, daha düşük
hipotansiyon ve kardiovasküller instabilite ve hava yolu ile ventilasyonun daha iyi
kontrol edilmesi en önemli avantajlarıdır.Genel anestezi esnasında gelişebilecek
problemler; gastrik içeriğin akciğere aspirasyonu, zor entübasyon, maternal
hiperventilasyon, neonatal depresyon, annenin farkında olma durumu ve uterus
atonisidir (.Şekil-4)
24
Şekil-4
Genel anestezi esnasında maternal morbidite ve mortalitenin en sık sebebi
gastrik içeriğin aspirasyonudur (23-24)
Sezaryen operasyonlarında genel anestezi uygulaması esnasında dikkat
edilmesi gereken hususlar şunlardır:
1.
İndüksiyondan bir saat önce nonpartiküller oral antiasit (sodyum sitrat)
verilmesi( H2 reseptör blokerleri veya metklopromit indüksiyondan yarım saat
önce İV) .
2.
Uterusun sola yer değiştirmesi ile aortokaval kompresyondan kaçınılması için
hastaya pozisyon verilmesi ve en az noninvaziv kan basıncı, EKG,
pulsoksimetre, kapnografi ile hastanın monitorize edilmesi.
3.
İndüksiyon öncesi yüksek akımlı oksijen ( > 6/dk.) ile preoksijenizasyonu
sağlanması.
4.
Ameliyatın acil durumuna göre aspirasyon riski varsa krikoid bası sonrası hızlı
entübasyon ve tüpün balonunun hemen şişirilmesi.
5.
İndüksiyonda 4-5 mg/kg tiyopental veya 1,5-2 mg/kg propofol ve 1,5 mg/kg
süksinilkolin’den 60 saniye sonra trakeal entübasyon.
6.
Daha sonra halotan % 0,5 izofloran % 0,75 veya % 1 sevofluran ile idamenin
sağlanması, gerektiğinde non depolarizan kas gevşetici kullanılması.
7.
Maternal hiperventilasyondan kaçınılması.
8.
Umblikal kord klemplendikten sonra; nitröz oksit, opioid veya benzodiazepin ile
anestezi derinliği sağlanması, halojenli hidrokarbonların düşük dozda
kullanılması (uterus atonisi).
9.
Hasta yeterince uyanmış olup, refleksleri geri döndükten sonra ekstübasyon.
B SPİNAL ANESTEZİ
August Bier tarafından 1899’da ilk defa uygulanmıştır.Dripps’n 1960 başlarındaki
araştırmalarından beri nörolojik bakımdan da emniyetli olarak kabul
edilmiştir.Spinal anestezi subaraknoid aralığa lokal anestezik enjeksiyonu ile elde
edilir.Küçük volümlerde lokal anestezik ile vücudun alt kısımlarında bütün duyular
25
bloke edilir. İşlem genellikle spinal kordun sonlandığı seviyenin altında
yapılır.BOS içine enjekte edilen lokal anestezik ilaç sinir dokusu tarafından
alınarak ve damar içine absorbe olarak ortamdan uzaklaştırılır.BOS içine verilen
ilacın bir kısmı da yoğunluk farkı nedeniyle, duradan diffüze olarak epidural
aralığa geçer ve oradan geçerli mekanizmalarla uzaklaştırılır (25).
Spinal Anestezi Endikasyonları
Spinal anestezinin endikasyonları, genel anestezi endikasyonlarıyla aynıdır.
Midesi dolu hastalarda, tüm önlemler alındığında, “düşük seviye” spinal anestezi
uygulanabilir.Buna karşılık spinal anestezi sırasında özellikle ağır sedasyondaki
hastalarda, aspirasyon tehlikesi oluşturan, bulantı ve kusma olabilir.Ancak bu
durum spinal anestezide daha düşük olasılıkla gelişir. Midesi dolu gibi kabul
edilen anneye doğum operasyonu için spinal anestezi uygun bir seçimdir. Ayrıca
spinal anestezide uygulanan lokal anestezik dozunun, ilacın plasentadan
geçecek kan konsantrasyonlarına ulaşmaması önemli bir avantajdır.Spinal
anestezinin obstetride tercih edilen bir yöntem oluşunun diğer bir önemli nedeni
de, annenin operasyon sırasında ve sonrasında uyanık olması ve doğumu
takiben erken dönemde bebeği görebilmesidir (26).
Genel anestezi altında sağlıklı bir havayolu sağlanmasının zor olduğu
durumlarda, spinal anestezi endikasyonu oluşturabilir.Kesin endikasyon
olmamakla birlikte bazı ameliyat türlerinde spinal anestezi tercih
edilebilir.Örneğin spinal anestezi tekniği rektal operasyonlarda özellikle
önerilebilir.
Lokal anesteziğin sinir dokusu tarafından alınması, ilacın BOS içindeki
yoğunluğu, sinir dokusunun lokal anesteziğe temas eden yüzeyinin genişliği, yağ
içeriği ve kanlanması gibi etkenlere bağlıdır. Lokal anesteziğin asıl etkisi spinal
kordu terk eden sinir kökleri ve dorsal kök ganglionları üzerinedir. Spinal
anestezinin temel amacı sensoriyal ve motor blok olup, birlikte gelişen sempatik
denervasyon, genellikle sistemik değişikliklere neden olan bir yan etki gibi
görülür.Ancak bazı durumlarda bu etki terapötik bir fayda sağlayabilir. Spinal
anestezi sonucu lokal anesteziğin kan düzeyi çok az yükselir ve bunun sistemik
26
etkisi çok azdır. Spinal anestezi derin bir motor bloğa neden olur. Motor bloğun
derecesini belirlemede Bromage Skalası kullanılır.Spinal anestezi genel anestezi
ve resüsitasyon için gerekli tüm malzeme ve ilaçların bulunduğu ortamlarda
yapılması gereklidir (27).
Dostları ilə paylaş: |