2. Baş Ağrısı: Çoğunlukla spinal ponksiyondan 12-72 saat sonra ortaya
çıkar.Postspinal baş ağrısının duradaki delikten BOS’ın yapım hızından daha
hızlı olarak kaçması sonucunda ortaya çıkan kafa içi basıncındaki azalmadan
kaynaklandığı düşünülmektedir.Ayrıca lokal anestezik ajan ile sinirlerin ve
duranın irritasyonu, enfeksiyon ile de olabilir.Tipik olarak baş ağrısı, bilateral,
frontal veya retroorbital,occipital ve enseye uzanan tarzdadır.Ağrı sürekli ve
şiddetlidir.En önemli özelliğivücut pozisyonu ile ilişkisidir.Oturma ve ayağa
kalkma ile şiddetlenir düz yatma ile azalır. Postspinal baş ağrısı olasılığını artıran
faktörler; genç yaş, dişi cinsiyet ve gebeliktir.Konservatif tedavi; yatar pozisyon,
oral veya İV sıvı uygulaması, analjezikler ve kafeinden oluşmaktadır. Konservatif
tedavilere yanıt vermeyen olgulara epidural kan yaması yapılabilir.
40
3. Nörolojik Sekeller: Altıncı kafa (N. Abdusens) sinirin paralizisi;N.
Oculomotorius,
N. Glossopharengeus ve N. Vagus siniri dışındaki bütün kafa sinirlerinin paralizisi
bildirilmiştir ancak vakaların % 90’ında N. Abducens paralizisi görülmüştür.
BOS kaybı ile oluşan basınç düşmesi sonucu medulla oblangata ve ponsun
çöktüğü ve bu çöküşle, siniri temporal kemiğin petrozasının apeksinden geçtiği
yerde gerdiği düşünülmektedir.Bir başka etken olarak kullanılan anestezik
maddelerin irritan etkisi gösterilmiştir.N. Abdusensin en uzun intrakraniyal yola
sahip olması ve lokal anestezik ajanla en fazla karşılaşmış olması da
gösterilmektedir (44).
4-
Bel Ağrısı: Spinal anestezi sonrası bel kasları ve ligamanların aşırı
gevşemesine bağlı olarak lorduzun düzleşmesiyle ortaya çıkabildiği gibi, spinal
iğnenin bel kasları ve ligamanlarına yaptığı direkt travmaya bağlı olabilir.
5-
Bulantı-Kusma: Genellikle hipotansiyona bağlıdır. Hipotansiyon düzeltilince
geçer.
6-
Kalp Yetmezliği: Çok seyrek görülen bir komplikasyondur. Sempatik liflerin
tutulması ve vagusun aşırı aktivasyonuna bağlıdır. Spinal bloğun T1 düzeyinin
üzerine çıkması halinde görülür.
7-Menenjit-Menengismus: Çok nadir görülür, özellikle sterilizasyon kurallarına
uyulmadığı takdirde görülür.
8- Solunum Durması: Yüksek spinal bloklarda görülür. Hasta nefes
alamamaktan şikayet eder. Solunum durması ile birlikte hipoksi belirtileri ortaya
çıkar. Taşikardi, daha sonra da bradikardi, siyanoz ve konvülziyonlar oluşur.
Tedavisi, derhal hastanın maske ya da endotrakeal tüp ile havalandırılmasıdır.
MEKANİK METODLAR
41
Hipotansiyon gelişiminde majör baskın faktör yüksek blok seviyesi olduğundan,
eğer blok limiti planlanırsa arteriyel basınç düşüşü önlenebilir. Örneğin
hemoroidektomide S1’den daha yüksek bloğa ihtiyaç yoktur veya abdominal
histerektomide blok en az T10 seviyesinde olmalıdır. Santral bloklu hastalarda
venöz dönüşü önlememek için; bacaklardaki venöz göllenmeyi engellediği
düşünülerek 5º-10º baş aşağı pozisyon, üst ekstemitelere Esmarch bandajı, alt
ekstremitelere elastik bandaj uygulaması yapılır. Ayrıca supin hipotansiyon
sendromundan korunmak için hastalara sol lateral pozisyon verilmesi, uterusun
elle yan yatırılması gibi uygulamalar yapılır. Fakat bu uygulamalarda
hipotansiyon insidansının başlangıcında önemli farklılıklar gözlenmemiş, ayrıca
gebelerde aorta-kaval basıyı azaltacak pozisyonların uygulanmasının da
hipotansiyon insidansını azalttığı bulunamamıştır. Ancak bu durumların fetal asit-
baz ve APGAR skorlarını etkilediği bildirilmiştir.
Kombine Spinal-Epidural uygulamasına bağlı hipotansiyon gelişiminin çok az
olduğu görülerek günümüzde bu teknik yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ancak KSE anestezinin sezaryenlerde ve yeni doğan üzerine etkilerini
karşılaştıran fazla sayıda çalışma yoktur.
VOLÜM YÜKLENMESİ
Thomas Grahom 1861’de diffüzyon üzerine yaptığı çalışmalar sırasında
maddeleri membran içinden geçme ve yayılma yeteneklerine göre kristaloidler ve
kolloidler olarak sınıflandırmıştır.Kristalloidlerin memrandan geçebilmelerine karşı
koloidler geçemezler.Ven yoluyla verilen sıvılar da aynı şekilde vücut sıvısı
kompartmanlarını
ayıran
bariyerlerden geçme yeteneklerine göre
sınıflandırılmıştır.Rejyonel anesteziden kaynaklanan hipotansiyonu önlemede
öncelikli olarak kristaloid ajanlar ve beraberinde kolloid ajanlar yaygın olarak
kullanılmaktadır.
1.KRİSTALLOİD SIVILAR
Kristalloid sıvıların temel bileşimi bir inorganik tuz olan (NaCI) sodyum klorürdür.
Sodyum hücre dışı sıvılar içinde en fazla miktarda bulunan elementtir ve hücre
42
dışı sıvı komponentinde düzgün olarak dağılmıştır. Hücre dışı sıvıların % 75-80’i
damar dışı (hücreler arası) bölümde yer aldığından vücuttaki toplam sodyum
yükü de hücreler arası sıvıda aynı oranda bulunur. Vücut dışından verilen
sodyum da vücutta aynı şekilde dağılacağından sodyum ağırlıklı damar içi
sıvıların % 75-80’i hücreler arası sıvı kompartmanına geçer. Anlamı;
kristaloidlerle yapılan hacim tamamlama tedavisinde verilen sıvının çoğunun
plazma hacmini değil hücreler arası sıvı hacmini artırdığıdır.
Hacim etkileri => bir litre % 0,9 NaCI infüzyonu plazma hacminde 275 ml artışa
yol açmasına karşılık, hücreler arası sıvı hacmini 825 ml artırır. Toplam hacim
artışının verilen sıvı miktarından biraz daha fazla (1100 ml) olduğu görülür.
Nedeni izotonik serumun gerçekte vücut sıvılarında daha hipertonik olması
nedeniyle bir miktar hücre içi sıvıyı hücreler arası kompartmana çekmesinden
dolayıdır. (45)
Tablo-4 Ven içine verilen kristaloid sıvıların içerikleri;
mEq/L
Sıvı Na
CI
K
Ca
Mg
Tamponlar
ph
osmolalite
mOsm/L)
Plazma 141 103
4-5 5
2
Bikarbonat
7,4
289
% 0,9 NaCI 154 154
-
-
-
-
5,7
308
% 7,5 NaCI 1283 1283 -
-
-
-
5,7
2567
Ringer laktat 130 109
4
3
-
Laktat
6,4
273
Normosol 140 98
5
-
3
Asetat Glukonat 7,4
29
a)İzotonik Tuzlu Su
Kristalloid sıvıların prototipi % 0,9 sodyum klorür (NaCI)’dür. İzotonik NaCI bir
litresinde 9 gr sodyum içerir.Plazmadan yüksek oranda sodyum ve klorür içerir ve
plazmaya göre hafifçe hipertoniktir, pH değeri de plazmaya göre belirgin ölçüde
43
düşüktür, bu farklılık çok nadiren klinik önem taşır. İzotonik tuzlu suyun klor
içeriği plazmaya göre yüksek olduğundan (103 mEq/L’ye karşı 154 mEq/L) fazla
miktarda izotonik verilmesi hiperkloremik metabolik asidoza yol açar.Hiperkloremi
bildirilmişse de, asidoz nadirdir.
b)Ringer Laktat
Ringer solüsyonu kalp kasılmaları üzerine çalışmalar yapan İngiliz hekim Sydney
Ringer tarafından 1880’de geliştirmiştir.1930’larda Alexis Hartmann adlı pediatri
uzmanı metabolik asidoz tedavisi amacıyla Ringer solüsyonuna sodyum laktat
tamponu ekleyerek, ringer laktatı (Hartmann solüsyonu) bulmuştur.
Laktatlı ringer, plazmadaki serbest izotonik konsantrasyonlara yakın oranda
potasyum ve kalsiyum içerir.Klor içeriği plazma klor içeriğine daha yakındır.
Bileşiminde farklılıklara rağmen laktatlı ringer solüsyonunun, izotonik NaCI
solüsyonuna üstünlüğüne dair bir kanıt yoktur ve tamponlayıcı etkisi de
kanıtlanmamıştır.Kalsiyum içerdiğinden; kan tranfüzyonu sırasında (sitrattan
dolayı) çözücü olarak kullanılması kontrendikedir.
c)Normosol veya Plazma Eriyiği
Özellikleri; plazmaya eşdeğer pH kazandıran tamponlama yetenekleridir.
Magnezyum içerirler, fakat Mg eklenmesi böbrek yetmezliklerinde
hipermagnezemiyi artırarak kompansatuvar vazokonstrüksiyonu etkisiz hale
getirilebilir ve düşük akım varlığında hipotansiyonu kolaylaştırabilir.
d)Dekstroz Solüsyonları
Etkili bir hacim arttırıcı değildir.Dextroz solüsyonları protein dışı kalori ihtiyaçlarını
karşılamak için geliştirilmişdir. % 5 dekstroz solüsyonu her bir litrede 50 gr
dekstroz ve 170 kcal enerji sağlar (3,4 kcal/gr dextroz).
Dekstroz eklenmesiyle solüsyonun osmolaritesi artar ve hücrelerin
dehidratasyonun artmasına yol açar, ayrıca artmış CO2 üretimi, artmış laktat
üretimi ve iskemik beyin hasarını arttırmak gibi dezavantajları vardır.Rutin
kullanımından kaçınılması görüşü yaygın olarak desteklenmektedir.
44
KOLLOİD SIVILAR
a) Albümin: Albümin plazma onkotik basıncının % 75’ini sağlayan taşıyıcı bir
proteindir. İnsan serum albuminin izotonik çözelti içindeki % 5 (50 gr/L) ve %
25’lik (250 gr/L) preparatları piyasada bulunmaktadır.Albüminin dezavantajı; (HIV
gibi)virüs bulaşma riskinin yüksekliğidir, fakat allerjik reaksiyon nadirdir.
Koagülopati gözlenebilmekle birlikte, çoğu dilüsyoneldir ve kanama ile birlikte
değildir(45).
b) Hetastarch: İzotonik serum çözeltisi içinde % 6’lık solüsyon şeklinde bulunan
bir sentetik kolloiddir, birkaçyüz daltondan 1 milyon daltona kadar değişebilen
büyüklükte amilopektin molekülleri içermektedir.
Hetastarch, kolloid olarak % 5’lik albüminden daha yüksek kolloid osmotik
basınca (COP) sahip olduğundan (20’ye karşı 30 mmHg) plazma hacminde daha
fazla artış oluşturur (infüzyonla verilen hacmin %30 daha fazlası).Aynı zamanda
uzun yarılanma ömrüne sahip olmakla birlikte (17 gün) pratikte bu yanıltıcıdır,
çünkü hetastarch’ın onkotik etkisi 24 saat içinde kaybolur.Hetastarch molekülleri
böbrekler tarafından atılmadan önce amilaz tarafından parçalanırlar.
Hetastarch’a karşı gelişen anaflaktik reaksiyonlara son derece nadir olarak
rastlanır.
c) Pentastarch: İzotonik içinde % 10’luk solüsyon şeklinde bulunan düşük
molekül ağırlıklı bir hetastorch türevidir.Hetastarch’a göre daha küçük fakat
sayıca fazla nişasta molekülü içerdiğinden daha yüksek (COP)’a
sahiptir.Hetastarch’a göre daha etkili bir hacim artırıcıdır ve plazma hacmini
infüzyonla verilen miktarın 1,5 katı kadar artırabilir.Onkotik etkisi 12 saatten
sonrakaybolmaktadır.
d) Dekstranlar: Dekstranlar, trombosit agregasyon inhibisyonu, faktör VIII
aktivasyonunun azaltılması ve fibrinolizisin artırılması suretiyle doza bağlı
kanama eğilimine yol açmaktadırlar.Hemostatik bozukluklar günlük dextran
45
dozunun 20 ml/kg ile sınırlandırılmasıyla azaltılabilir.Dekstran infuzyonu yapılan
hastaların % 5 kadarında anaflaktik reaksiyona rastlanmıştır.Günümüzde
anaflaksi sıklığı % 0,032’dir. (45)
HES
(%6 hidroksietil nişasta)
Farmakodinamik Özellikleri
HES hacim tamamlayıcı olarak kullanılan yapay bir kolloiddir. İntravasküler hacim
genişletici ve hemodilüsyon etkisi molar substitüsyon, ortalama molekül ağırlık ve
konsantrasyon ile dozaj ve infüzyon hızına bağlıdır.
Gönüllülerde yapılan bir çalışma, 30 dakika 500 mL HES infüzyonunun yaklaşık
4-6 saat süreyle plato tarzında bir hacim artışı sağladığını göstermiştir. HES ile
yapılan izovolemik hacim tamamlaması en az 6 saat süreyle kan hacminin idame
edilmesini sağlar. (46)
Farmakokinetik Özellikleri
Hidroksietil nişastanın farmakokinetiği karmaşıktır ve molekül ağırlığı ile molar
substitüsyon derecesine bağlıdır.İntravenöz olarak uygulandığında böbrek
eşiğinin (60.000-70.000 Da) altındaki küçük moleküller idrarla hemen atılırken,
daha büyük moleküller, önce plazma alfa amilaz enzimiyle metabolize edilir ve
daha sonra parçalanma ürünleri idrarla atılır. İnfüzyonun hemen sonrasında
HES’in plazmadaki in vivo molekül ağırlığı 70.000-80.000 Dalton’dur ve tedavi
süresi boyunca böbrek eşiğinin üzerinde kalır.
Endikasyonları:
Hipovoleminin tedavi ve profilaksisinde, akut normovolemik hemodilüsyon (ANH)
tekniginde endikedir.
Kontrendikasyonları:
46
•
Aşırı sıvı yüklenmesi (hiperhidratasyon)
•
Nişasta allerjisi
• Oligüri veya anüri ile birlikte böbrek yetmezliği
• İntrakraniyal kanama
•
Ağır hipernatremi veya ağır hiperkloremi
•
Diyaliz tedavisi alan hastalar
•
Hamilelerde ve laktasyonda kullanılmamalıdır.
Uyarılar/önlemler
Genel olarak doz aşımının neden olduğu aşırı sıvı yüklenmesinden
kaçınılmalıdır. Hiperhidrasyon riski artmış olan ciddi böbrek disfonksiyonu veya
kalp yetmezliği bulunan hastalarda kullanırken dikkatli olunmalı ve doz
ayarlanması yapılmalıdır.Ağır dehidratasyon durumlarında ilk olarak bir kristolloid
çözeltisi verilmelidir. Pulmoner ödem, ciddi karaciğer bozukluğu veya ciddi
kanama bozuklukları olanlarda (örneğin ağır von Willebrand hastalığı) özel dikkat
gösterilmelidir.
Yeterli miktarda sıvı desteklenmesi ve düzenli olarak böbrek fonksiyonlarının ve
sıvı dengesinin izlenmesi önemlidir. HES’in çocuklarda kullanımıyla ilgili deneyim
sınırlıdır.
Hamilelik ve Laktasyonda Kullanımı
Voluven teratojenik risk açısından D kategorisindedir(46). HES’in hamilelik ve
laktasyonda kullanımının emniyetini değerlendirmek için spesifik çalışmalar
gerçekleştirilmemiştir.
Yan Etkileri
Nadir vakalarda hidroksietil nişasta içeren ürünler anafılaktoid reaksiyonlara yol
açabilir.İntolerans reaksiyonu meydana gelen durumlarda infüzyon hemen
kesilmeli ve uygun acil tıbbi tedaviye başlanmalıdır.Kaşıntı, eritem, ürtiker ve
ödem gibi hafif semptomlar subkutan adrenalin (1/10’luk adrenalinden, 0,1-0,3
47
ml/kg) ile tedavi edilebilir.Takiben oral ya da parenteral antihistaminikler
verilmelidir. Ağır bronkospazm, laringeal ödem, şok ve kardiovasküler kollapstan
oluşan çok ağır ve hayati tehdit eden sistemik anaflakside intravenöz olarak
adrenalin verilmesi gerekir. İntravenöz verilecek adrenalin 1/10.000’lik olacak
şekilde sulandırılmalıdır. Adrenalin gerekirse 20 dakika ara ile 3 kez yinelenebilir.
iv damar yolu açılır, hipotansiyon varsa sıvı verilir. Siyanoz varsa oksijen verilir.
Kullanım Şekli ve Dozu
Sürekli intravenöz infüzyon:
Başlangıç olarak 10-20 mL solüsyon yavaş olarak
infüze edilir, herhangi bir anaflaktik reaksiyon gelişme riskine karşın hasta yakın
gözlem altında tutulmalıdır. Maksimum günlük doz 50 mL/kg vücut
ağırlığı/gün’dür.
3) VAZOPRESSÖR AJANLAR
EFEDRİN: Direkt ve indirekt olarak etki ederek, katekolaminlerin depolardan
salınmasını sağlar ve kardiak stimülasyonla, periferal vazokonstrüksiyonun her
ikisiyle de etki ederek arteriyel kan basıncını, kalp hızını, strok volümü artırır.
Hemodinamik yapısı epinefrine benzer, fakat efedrin kan damarlarında
dilatasyon yapmaz α ve β özelliklerine sahiptir, fakat α ve β etki artışlarında
uterin kan akımında azalma yapmaz(47).
Sistemik dolaşımda efedrin sistolik, diyastolik ve venöz kan basıncını artırır.Deri,
mukoza, iç organ, böbrek damarlarını daraltır.Çizgili kas damarlarını genişletir,
plazma hacmini azaltır. iv olarak 10-25 mg, im ve subkütan olarak 25-50 mg
efedrin verilmesinden sonra pressör etki 1 saat devam eder.
Efedrinin metabolik değişimi yavaş bir şekilde karaciğerde gerçekleşir.iv olarak
verilen 25 mg efedrinin pH=7 olan idrarda % 87-99’u efedrin, % 3-7’si norefedrin
olarak 24 saatte çıkar eliminasyon yarılanma süresi 5pH ise 3 saat, 6,3 pH ise 6
saattir.
48
Efedrin bronkospazm, allerjik reaksiyonlar, şok ve hipotansiyon da kullanılır.
Septisemi, yanık, travma, spinal anestezi ve genel anestezide görülen
hipotansiyon ve şokta sebebe yönelik tedavi ve hipovoleminin düzeltilmesi
esastır.Doğum sırasında spinal anestezi sonucu oluşan hipotansiyonu düzeltmek
için verildiğinde fetüs kardiyovasküler sistemini etkileyebileceği göz önünde
bulundurulmalıdır.Şok tedavisinde efedrin sık kullanılmaz.Vazokonstrüksiyon,
hipovolemi ve renal iskemiyle oligüri yapabileceği dikkate alınmalıdır.
Efedrin hipertansiyon (kan basıncı 130-80 mmHg’nin üstünde ise), hipertiroidizm,
akut myokard enfarktüsü, koroner kalp hastalıklarında, kapalı açılı glokom,
psikonevroz, efedrin hipersensitivitesi, siklopropan ve halotan anestezisinde
kontrendikedir.Ayrıca pediatrik hastalarda, diyabette, prostat hipertrofisinde,
organik kalp hastalıklarında ve aritmilerde, akut ve kronik böbrek yetmezliğinde
son derece dikkatli kullanılmalıdır.Yan etkileri ise; hipertansiyon, zonklayıcı
başağrısı, prekardiyal ağrı, anoreksi, anksiyete, ajitasyon, insomnia, tremor,
hiperrefleksi, çarpıntı, taşikardi, ventriküler ekstrasistoller, aritmiler ve üriner
retansiyondur. Efedrin myokarda irritabilitesini artırdığından, özellikle dijital,
siklopropan ve halotan alan hastalar bu etkiye hassas olup, ventriküler
ekstrasistol, taşikardi ve ventriküler fibrilasyon gelişebilir.
Efedrin im, iv ve subkutan olarak kullanılabilir.Büyükler için mutad doz 24-50
mg’dır.Gerekirse enjeksiyonlar 4-6 saat ara ile tekrarlanabilir, 24 saatlik total doz
150 mg’ı aşmamalıdır. Çocuklar için total günlük doz 3 mg/kg veya 100 mg/m
2
olup, 4 eşit doza bölünür.
Efedrin santral sinir sistemi stimülasyonu da yapar, doz aşımı halinde bu etkisi
barbitüratlarla kontrol edilebilir. Hipertansiyon yan etkisine karşı α reseptör
blokerleri kullanılabilir. Nitritler ve nitroprussid de etkilidir.
ETİLEFRİN: Merkezi Avrupa ve İskandinavya’da kullanımı sıktır. Efedrin’den
daha etkin olduğu bulunamamıştır. Bolus doz olarak iv kullanılır.
METOKSAMİN: α reseptörleri üzerine etki ederek, kalp hızında refleks
bradikardiyle, periferal vazokonstrüksiyona yol açar, metoksamin kullanımıyla
49
uterin perfüzyonun azalması kayda değer bir risktir.
METARAMİNOL: Direkt ve indirekt etkileri α reseptörler üzerinedir.
Vazokonstrüksiyona yol açar ki bu etkisi periferik damarlarda selektiftir. Sistolik
ve diyastolik basınçta artmalara yol açar ve refleks bradikardi yapar.
FENİLEFRİN: Metoksamin gibi α reseptörlere etkilidir, fakat zayıf β reseptör
etkilere de sahiptir. Normalde infüzyon olarak kullanılır.Direkt etkisi kan damarları
üzerinedir.Refleks bradikardiye neden olur.Kullanımı uterin kan akımını
azaltmasından dolayı önerilmemektedir.
DİHİDROERGOTAMİN: Bir parsiyel α agonistdir.Sistemik vasküler rezistansı
artırır.
MEFENTERMİN: Direkt ve indirekt sempatomimetik aktiviteye sahiptir.Kardiyak
kontraksiyonla, venöz tonusta artış yaparak arteriyel basıncı artırır.
DOPAMİN: Dopamin düşük dozlarda (2 ug/kg/dk) renal kan akımını artırır. 3-12
ug/kg/dk dozlarda primer etkisi β reseptörleri üzerine etki ederken, 12 ug/kg/dk
üzerine çıkan dozlarda α reseptörleri üzerine etkisi belirgin olur. Obstetride
hipotansiyonun efektif tedavisinde düşük doz infüzyon olarak kullanılmıştır. α
reseptör stimulasyonu yaparak vazokonstrüksiyona yol açar ve hipotansiyonu
önlemede kullanılan en ideal ajandır. Etkisi hızlı başlar ve etki süresi kısadır.
DOBUTAMİN: β1 sempatomimetik aktiviteye sahiptir. Total periferik rezistansa
etki etmeksizin, kalp üzerine direkt etki ile hipotansiyonu önler. Dobutaminin de
dopamin gibi uterin kan akımını azalttığı bulunmuştur.
AMRİNON: Sempatomimetik amin değildir. Fakat zayıf vazodilatatör etkili ve
güçlü inotropik aktiviteye sahiptir. Hücresel cAMP düzeyini (fosfodiesterazları
inhibe ederek) artırarak etki eder.
50
ANGİOTENSİN II: Adrenal korteksten salınan bir oktopepdid, potent bir
vazokonstrüktördür.
ADRENALİN: Adrenalin potent α ve β reseptör stimülatörüdür. Baskın etkisi direkt
myokardiyal uyarıyla sistolik basıncı artınr, kan hızını artınr.Cilt, mukoza,
böbreklerde ve splanik alanda vazokonstriksiyon yapar, norepinefrinle beraber
potent bir α reseptör agonistidir.
PRENALTERON: β 1 reseptör agonistidir.
ATROPİN: Parasempatolitik ajanlardandır. Belladona alkaloidleri olarak da
adlandırılan antimuskarinik ilaçların prekürsörüdür.Spinal anestezide atropin,
bradikardi gelişiminde 0,5 mg intravenöz bolus olarak uygulanmaktadır.
Muskarinik reseptörleri bloke ederek, (vagal blok) kalpte pozitif inotropik aktiviteyi
arttırarak etki eder.Obstetride; rejyonel anestezinin komplikasyonu olan bradikardi
tedavisi için bolus doz intravenöz olarak kullanılır. Hipotansiyonunun tedavisinde
kullanımı ile ilgili kesin bilgiler olmasa da profilaktik olarak intramüsküler
kullanımıyla ilgili az sayıda çalışmalar vardır.
Dostları ilə paylaş: |