İLAÇ SEÇİMİ
Lokal Anestezikler
Bütün lokal anesteziklerin yapısı benzerdir.Bir uçta aromatik halka, ortada çeşitli
uzunluklarda olabilen bir hidrokarbon zinciri ve diğer uçta bir amin grubundan
oluşurlar.Ester yapısında olan lokal anestezikler; kokain, tetrakain, prokain ve
kloroprokaindir.Amid grubunda olanlar ise lidokain, etidokain, mepivakain,
prilokain, bupivakain, ropivakain, ve levobupivakaindir.Esterler plazmada
psödokolinesteraz ve spesifik olmayan esterazlar ile hızla yıkılırken, amidler
karaciğerde metabolize olurlar.Esterler, hidrolize olarak paraaminobenzoik asit
(PABA) oluştururlar ve bu onların amidlere göre daha yüksek allerjik potansiyeli
olmasına neden olur.Obstetrik anestezide en çok kullanılan lokal anestezikler;
lidokain, bupivakain, ropivakain, levobupivakain ve kloroprokaindir.
51
Tablo-5 lokal Anestezikler
İlaç
Sınıfı pKa
Proteine
bağlanma
%
Doz (ml) Etki
başlama
(dk)
Süre (dk)
Kloroprokain
Ester 8,7
0
10-15
5
30
Lidokain
Amid 7,9
70
10-15
5-10
45
Bupivakain
Amid 8,1
95
10-15
10-15
60
Levobupivakain
Amid 8,1
97
10-15
10-15
60
Ropivakain
Amid 8,1
94
10-15
10-15
60
Bütün lokal anestezikler sinir membranlarında sodyum kanallarını bloke ederek
ve aksiyon potansiyellerinin yayılmasını önleyerek etki ederler, ancak her bir
ajanın fizikokimyasal özellikleri farklıdır(Tablo7). pKa, lipid erirlik ve proteine
bağlanma gibi fizikokimyasal özellikler, sırasıyla etki başlama zamanı, potens ve
etki süresi gibi değişkenleri belirler.Bütün lokal anestezikler, pKa’ları 8’e yakın
olan zayıf bazlardır.pKa bir solüsyonda eşit olarak bulunan iyonize (yüklü) ve
noniyonize (yüksüz) durumda moleküllerin pH’sıdır.Her iki durum da lokal
anestezik fonksiyonu bakımından önemlidir.İyonize olmayan moleküller dokulara
ve hücre membranlarına geçerek dağılabilirken, iyonize moleküller sodyum
kanallarına bağlanırlar.Asidik bir ortamda (pH
molekülleri hidrojen bağlayarak, iyonize (yüklü) duruma gelebilirler.Bazik bir
ortamda (ph>pKa) hidrojen iyonu ayrılır ve moleküller iyonize olmamış şekilde
kalırlar. Piyasadaki lokal anestezik preparatları asidik pH ortamlarında stabilize
edilmişlerdir.Bu nedenle klinik uygulamada solüsyonun pH’sını bikarbonat
ekleyerek artırmak ve molekülü daha hızlı etki etmesi için iyonize olmamış şekle
getirmek yararlı olur. pKa’sı düşük olan ilaçlar doğal olarak daha hızlı etki
başlama süresine sahip olacaklardır.Bunun tek istisnası kloroprokaindir ve hızlı
etki başlama süresi, kullanılan konsantrasyonun yüksekliği ile ilgilidir.
Lokal anestezik verildikten sonra, kan düzeyleri ve toksisite; ilacın dozu,
fizikokimyasal özellikleri, vazokonstriktör eklenmesi, metabolizması ve verildiği
52
bölgenin damarlanması gibi çeşitli faktörler tarafından etkilenir.Yeterince yüksek
dozda verildiklerinde bütün lokal anestezikler toksiktirler.Lokal anestezikler, kan
düzeyleri arttıkça, kulak çınlaması, ağız etrafında uyuşukluk gibi eksitatuar
santral sinir sistemi bulgularına neden olurlar. İlaç verilmeye devam edilirse bunu
nöbet ve kardiyopulmoner arrest izler.Kloroprokain ve lidokainin, erken santral
sinir sistemi uyarı bulguları bakımından, diğer lokal anesteziklere göre daha
güvenilir olduğunun bilinmesi önemlidir.Ropivakain, levobupivakain veya
bupivakain ile, santral sinir sistemi uyarı bulguları daha gizlidir. iv ilaç verilişinin
ilk bulguları; konvülziyon ve kardiyak arrest olabilir.Toksisite çalışmaları ile, en
emniyetliden en az emniyetliye doğru lokal anestezikler; klorprokain, lidokain,
ropivakain, levobupivakin ve bupivakain şeklinde sıralanabilirler (48).
Lokal anesteziklerin epidural ve spinal anestezide klinikte kullanılan dozlarda,
uterus tonusu ve kan akımı üzerine istenmeyen etkileri yoktur. Ancak kazara
yapılan iv enjeksiyonlar sonucu oluşan yüksek konsantrasyonlarda,
uterin arterde vazokonstriksiyon ve uterin hipertonus görülebilir.İyonize olmayan
lokal anestezik molekülleri plasentayı serbestçe geçerler ve fetal pH maternal
pH’dan daha düşük olduğu için, daha çok lokal anestezik, iyonize hale gelerek
fetal sirkülasyonda birikir.Bu durum “iyon tuzağı” olarak isimlendirilir. İyon tuzağı,
deprese ve asidotik bir fetusta daha belirgin olabilir.
Toksisiteyi önlemenin en iyi yolu; epidural kateteri yerleştirdikten sonra test
etmek, dozu 5 ml’lik bolus dozlara bölerek, en az 30-60 dakika aralıklarla
verdikten sonra hastayı toksisite yönünden izlemek ve istenilen etkiyi elde etmek
için mümkün olan en düşük dozu kullanmaktır. 1.200.000-400.000 adrenalin
eklemek de plazma lokal anestezik konsantrasyonunu düşürür, analjeziyi artırır
ve blok süresini uzatır. Hiçbir zaman yüksek konsantrasyonda (% 0,5) tek bir
bolus doz lokal anestezik solüsyonu verilmemelidir. Acil sezaryen için epidural
kateterden ilaç verilmesi gerektiğinde bile, 20-30 ml lokal anestezik, bölünmüş
dozlar halinde, 3-4 dakika aralıklarla ve toksisite belirtileri izlenerek verilmelidir.
BUPİVAKAİN
Bupivakain doğum analjezisinde en çok kullanılan lokal anesteziktir.Ucuzdur ve
bütün dünyada kolaylıkla bulunmaktadır.Düşük konsantrasyonlarda, motor
53
blokaja göre oran olarak daha fazla sensoriyel blok oluşturur ve proteinlere
yüksek oranda bağlandığı için plasentadan daha az geçer. % 0,25 katkısız
bupivakain (10-15 ml), 15 dakikada, 60 dakika kadar süren epidural analjezi
oluşturur.Dilüe bupivakainin (% 0,0625-% 0,125) 10-15 ml/st hızda devamlı
infüzyonu, opioidler ve adrenalin ile birlikte veya onlarsız, minimal yan etki ile
mükemmel doğum analjezisi oluşturur.
Bupivakain sık kullanılan diğer lokal anesteziklerden daha kardiyotoksiktir.
ABD’de 1980’lerin başlarında, sezaryende epidural anestezi için verilen % 0,75
bupivakaine bağlı birkaç maternal ölüm bildirilmiştir. O günlerde sezaryen için
konsantre lokal anestezik solüsyonun tek bir bolus enjeksiyon şeklinde epidural
iğneden verilmesi sık yapılan bir uygulamaydı. i.v verilen lokal anestezik, bir
kadında konvülziyon, kardiyak arrest ve ölüme neden olmuştur.
Trajik birkaç ölümden sonra obstetrik anestezi uygulamaları tamamen değişti. %
0,75 bupivakain solüsyonu obstetrik anestezi uygulamalarından tamamen
çıkarıldı, epidural test doz uygulanması yerleştirildi, daha az konsantre lokal
anestezik solüsyonlarının aralıklı bolus enjeksiyonu uygulamaları standard
uygulama haline getirildi. O zamandan beri başka bir maternal ölüm bildirilmediği
gibi, bupivakain de hala obstetrik anestezide yaygın olarak kullanılmaktadır.Bu
maternal ölümler, daha emniyetli alternatifler bulunmasına neden olmuş ve
sonuçta levobupivakain ve ropivakain kullanıma çıkmıştır.
LEVOBUPİVAKAİN
Bupivakain ve levobupivakainin moleküler yapıları tek bir farkla aynıdır.Ortadaki
hidrokarbon zincirinin tersiyer amin strüktürüne bağlandığı noktada, molekül bir
stereoizomer veya onun aynadaki aksi şeklinde bulunabilir.Karbon atomundaki
hidrojen kısmı önde veya arkada yer alarak,
molekülün iki ayrı ayna imajı
şeklinde veya L ve D izomeri şeklinde olmasını sağlayabilir.Bupivakain rasemik
veya L ve D izomerlerinin eşit miktarlarından oluşan karışık solüsyon şeklindedir.
Levobupivakain, sadece L izomer formunu içeren ticari preparattır.Bupivakain,
levobupivakainden daha çok kardiyotoksiktir.Çünkü kardiyak sodyum kanallarına
daha sıkı bağlanan D izomer şeklinin % 50’sini içerir ve bu da iletim
54
bozukluklarına yol açabilir.Bu nedenle, levobupivakain ve bupivakainin potensleri
eşittir Ancak levobupivakain, bupivakainden daha az kardiyotoksiktir.Obstetrik
anestezide bupivakain yerine lovobupivakain kullanılacaksa, benzer
konsantrasyon ve dozlar kullanılmalıdır.Deneysel hayvan çalışmalarında
levobupivakainin, bupivakaine göre düşük SSS ve KVS toksisite riski olduğu
gösterilmiştir. Gönüllülerde 75’mg levobupivakainin i.v enjeksiyonu sonrasında
bupivakaine kıyasla daha az negatif inotropik etki gözlenmiştir. Q-T interval
değişikliği birkaç vakada görülmüştür.. Randomize çift kör klinik çalışmalarda
levobupivakainin anestezik ve analjezik etkilerinin aynı doz bupivakaine benzer
olduğu gösterilmiştir. Hayvan çalışmalarında, levobupivakain daima
bupivakainden daha az toksik olmuştur.Levobupivakain amid tipi lokal anestezik
olup, 70 kg ağırlığında, olan erişkinde tek seferde epinefrinsiz kullanılabilecek
maksimum dozu 150 mg’dır.Plazma yarılanma süresi 80 ± 22 dk olarak
belirtilmektedir. Hemen tamamı metabolize edilir.Etki başlama süresi 15
dakikadan azdır ve etki süresi doza bağlıdır (56).
ROPİVAKAİN
Ropivakainin moleküler yapısı bupivakain ve levobupivakain ile tek bir farkla
ayrılır.Tersiyer aminde değişken uzunluklarda bir hidrokarbon zinciri vardı.
Bupivakain ve levobupivakainde, bu hidrokarbon zinciri 4 karbon veya butil yan
zinciri iken, ropivakainde 3 karbon propil grubudur.Bu yan zincirin uzunluğu
anestezik potens ile ilgilidir.Yan zincir ne kadar uzun ise molekül o kadar
potenttir.Bu nedenle, bupivakain ve levobupivakainin ropivakainden hafifçe daha
potent olduğu belirtilmektedir.Levobupivakain gibi ropivakain de, emniyet
açısından, saf L izomer formu şeklinde kullanıma açılmıştır.
Ropivakain, bupivakainden daha az kardiyotoksik olmasından başka, hızla ve
daha az motor blok oluşturur.Bu, ropivakainin ED50’sinin bupivakainin
ED50’sinden % 40 daha az olduğunun gösterilmesi nedeniyle, potensinin daha
az olmasına bağlı olabilir.Ancak uygulamada randomize klinik çalışmaların
çoğunda, her iki lokal anestezik eşit konsantrasyonda kullanıldığında, analjezik
55
etkinlik ve motor blok bakımından benzer oldukları bulunmuştur.Klinik bulgulara
dayanılarak obstetride bupivakain yerine ropivakain kullanılmaya karar
verildiğinde, benzer konsantrasyonlar kullanılmalıdır.Levobupivakain ile EEG’de
MSS depresyonu gösteren daha az değişim oluşmuştur(48).
LİDOKAİN
Lidokainin en iyi kullanım yerleri epidural kateterlerin test edilmesi, doğum
analjezisinin başlatılması, “breakthrough” ağrının giderilmesi veya enstrümental
doğum ve sezaryen için hızla anestezi oluşturulmasıdır.% 1,0-2,0 katkısız
lidokain (10-15 ml) 10 dakikada 45-60 dakika kadar süren doğum analjezisi
oluşturur. Lidokaini, 10 mg lidokain içine 1 ml bikarbonat ekleyecek şekilde, %
8,4 sodyum bikarbonat ile alkalinize etmek, etki başlama süresini 3-5 dakika
azaltır buna 1-2 ml fentanil eklenmesi, özellikle daha düşük lidokain
konsantrasyonları kullanıldığında analjeziyi arttırır.Lidokain, doğum analjezisinin
sürdürülmesinde rutin olarak kullanılmaz. Çünkü daha çok motor blok oluşturur,
plasental geçişi daha yüksektir ve tekrarlanan enjeksiyonlarda taşiflaksi
oluşturabilir(48). Sürekli spinal anestezide kullanılan küçük delikli kateterlerden
infüzyon yapılmasını takiben gelişen nörotoksisiteden (kauda equina sendromu )
%5’lik lidokain ve %5’lik tetrakainin takrarlanan dozları sorumlu olabilir.Bu durum;
ilacın kauda equina çevresinde göllenmesi sonucunda kalıcı nöral hasar
gelişmesine bağlı olabilir.
KLOROPROKAİN
Kloroprokain; etki başlama süresinin çok kısa olması, hızla sensoriyel ve motor
blok oluşturması gibi özellikleriyle, enstrümental vajinal doğum veya sezaryen
gibi kısa girişimlerde istenilen ajanlardandır. Kloroprokainin % 2’lik katkısız formu
(10-15 ml) 3-6 dakika içinde, 30 dakika kadar süren bir analjezi oluşturur.Ancak
kloroprokain, doğum analjezisinin idamesinde kısa etki süresi nedeniyle
kullanılmaz. Plazma kolinesterazları ile metabolize olur ve plazma yarı-ömrü
yaklaşık 30 saniye kadardır. Bu nedenle obstetrik anestezide sıklıkla kullanılan en
az toksik lokal anestezik ajandır.Bu yararlarına rağmen, kloroprokain, intratekal
enjeksiyon sonrası nörolojik hasar, bel ağrısı ve opioid reseptörlere bağlanan
56
metabolitleri nedeni ile opioidlerin etkinliğinin azalmasına neden olabilmektedir.
Nörotoksisite ve bel ağrısı, piyasadaki preparattan kaynaklanan düşük pH değeri
ile metabisülfat ve EDTA gibi prezervatiflere bağlı bulunmuştur(48).
OPİOİDLER
Santral sinir sisteminde çeşitli bölgelerde opioid resetörleri vardır.Bunlar en fazla
substansia jelatinoza ve arka boynuzun marginal zonu içinde, hipotalamusta,
limbik sistem içinde, IV. ventrikülün periaquaduktal gri cevherinde ve beyin
sapında, retiküler aktive edici sistem içerisinde bulunur.Bu reseptörlerin
varlığı nedeniyle, enkefalinlerin de buralarda serbestleştiği ve ağrı iletiminin
modülasyonunun bu bölgelerde olduğu düşünülmektedir (49).
Eksojen ve endojen opioidlerin analjezik etkilerine aracılık eden mekanizmalar
vardır. Gi proteinleri aracılığı ile adenil siklazi inhibe ederek cAMP oluşumunu
engellerler. Gi proteinleri aracılığı ile reseptöre bağımlı K
+
kanallarını açarak
postsinaptik nöron hiperpolarisazyonu oluşturur ve aksiyon potansiyeli süresini
kısaltırlar. Voltaja bağlı N ve T tipi Ca
++
kanallarını bloke ederler. Bu blokaj büyük
olasılıkla Gi proteinleri aracılığı ile olmaktadır (49).
Epidural veya intratekal uygulanan opioidler, medulla spinaliste spinal kord dorsal
köklerindeki presinaptik ve postsinaptik opioid reseptörlere (mü>delta>kappa)
bağlanarak segmental analjezi sağlamaktadır. Obstetrikte mü-agonistler (morfin,
butorfanol, malorfin, pentazosin) kullanılarak, kappa agonistlere (nalbufin,
butorfanol, pentazosin) göre daha iyi sonuç alındığı bildirilmektedir (52).
Lipitlere afinitesi yüksek, pKa değeri düşük olan opioidlerin (fentanil, sufentanil,
alfentanil, meperidin) nöral dokuya penetrasyonu ve reseptöre bağlanması hızlı
olduğu için etkilerinin başlama süresi oldukça kısadır. Eliminasyonları da hızlı
olduğu için etki süreleri morfin gibi hidrofilik ajanlara göre daha kısadır (50).
Opioidlerin hepsi plasentayı rahatlıkla geçer (50, 51). Opioidlerin ve lokal
anesteziklerin tek başına kullanımında saptanan olumsuzluklar, her iki ilaç
57
grubunun daha az dozda beraber kullanımını gündeme getirmiştir. Aralarındaki
sinerjizm nedeni ile daha etkin, daha uzun süreli ve daha az yan etkiye yol açan
rejyonel analjezi elde edilmektedir (51).
Gebelikte ideal analjezik ajan; ağrıyı hızlı bir şekilde gidermeli, kısa etki süresine
sahip olmalı, motor blok, hipotansiyon gibi istenmeyen yan etkileri minimum
düzeyde olmalı, propriosepsiyonu korumalı ve fetus üzerine olumsuz etkilere
sahip olmamalıdır.
Obstetrik analjezi uygulamalarında en popüler kombinasyon fentanil ile
bupivakain kombinasyonudur.Bugünkü deneyimlere göre gebelik söz konusu
olduğunda hala opioidler içinde en güvenilir olanı fentanildir (51).İntratekal
uygulanan fentanilin etkisi 2-3 dakika içerisinde başlar ve etki süresi 70-100
dakika kadar devam eder. İntratekal fentanilin ED50 dozu; 14-19 µg ED95 dozu;
20-30 µg dır (9,52 ) .
Tablo 6. Opioid Reseptörleri ve Etkileri (53)
Reseptör tipi
Fizyolojik cevap
Reseptör
agonist
Mü
Supraspinal
analjezi (u-1)
Morfin
Solunum depresyonu
Metenkefalin
(u-2)
Fiziksel bağımlılık
Beta endorphin
Kas rijiditesi
Fentanil
Kappa
Sedasyon
Morfin,
Spinal analjezi
Nalbufin
Butorfanol
Dinorfin
Oksikodon
58
Delta
Analjezi
Leu-enkefalin
Davranışsal
Beta-endorfin
Epileptojenik
Sigma
Disfori
Pentazosin
Halüsinasyonlar
Nalorfin
Solunum
Stimülasyonu
Ketamin
Opioid agonist ve antagonistleri
1.
Nalorfin : Hem güçlü analjezik hem de antagonist etkiye sahiptir. Küçük
dozlarda sadece antagonist etkiye sahiptir.
2.
Pentazosin: Bu grubun yaygın olarak kullanılan ilk ilacıdır.Oral ve
parenteral 30-60 mg kullanılabilir.
Ayrıca Butorfanol , Nalbufin , Buprenorfin ve Meptazinol gibi ilaçlar
pentazosinin yerini almıştır.
Opioid antagonistleri
Başta solunum depresyonu olmak üzere opioidlerin yan etkilerinin
tedavisinde ve nedeni bilinmeyen solunum depresyonunun ayırıcı tanısında
kullanılırlar.
Naloksan: mü-kappa-sigma reseptör antagonistidir.Akut opioid
zehirlenmesinin acil tedavisinde 0.4-1.2 mg gibi büyük dozlarda
kullanılabilirse de en iyisi, istenen etki elde edilinceye kadar 0.02- 0.05 mg
dozda tekrarlanmasıdır. Eliminasyon yarı ömrü 60-90 dk olup 0.4 mg
naloksanın etkisi 45 dk. sürer.Solunum depresyonunun ayırıcı tanısı da
küçük ( 0.5 µg /kg ) dozda verilerek solunumun düzelip düzelmediği gözlenir.
Naltrekson ve Nalmefen yine µ resptörleri üzerine afinitesi daha fazla
olan saf opioid antagonistleridir.(54)
59
Tablo 7 Gebelerde Analjezik Amaçla Kullanılan İntratekal Opioidler (54)
İlaçlar Morfin
Fentanil
Sufentanil
Meperidin
İntratekal 0.5-1 mg
10-25mcg
3-10mcg
10-20 mg
Epidural 7.5-10 mg
50-150mcg
10-30mcg
100 mg
Doğumda intratekal opioid uygulanmasının olası yan etki ve komplikasyonları (50-
55)
1.Nörotoksisite
2..Hipotansiyon
3.
Bulantı ve kusma
4. Kaşıntı
5. Solunum depresyonu
6. Mide boşalmasında gecikme
7. Geçirilmiş herpes simpleks enfeksiyonunun tekrarı
8. Postdural delinmeye bağlı baş ağrısı
9. Fetus üzerine yan etkileri (yeni doğanda solunum depresyonu)
9. Üriner retansiyon
FENTANİL
Anilopiperidin serisine ait sentetik bir fenilpiperidindir. Lipid çözünürlüğü oldukça
yüksek bir ilaç olduğundan, kan beyin bariyerini hızla geçebilir (Morfinden 156 kat
fazla), dolayısıyla etki başlangıç süresi kısadır.Ancak adipoz dokuda büyük
miktarlarda birikmesi yavaş salınım etkisi yapar. Bu durum fentanilin yarı
ömrünün 7,9 ± 3,2 saat olmasına sebeptir.Yine aynı özellik plasenta bariyerini de
hızla geçmesini sağlar.Fentanil büyük oranda karaciğerde inaktif metabolitlerine
dönüşür. Solunum depresyonuna yol açan en düşük plazma konsantrasyonu 1
60
ng/ml iken, 1,5-2 ng/ml konsantrasyonda iyi bir postoperatif analjezi sağlar.Klinik
olarak kardiyovasküler depresyon yapmaması sebebiyle 1978 yılından beri
kardiyak anestezide oldukça yoğun bir şekilde kullanılmasına olanak tanımıştır.
Minimal KVS etkisi vardır.Esas etki 0.005 mg/kg (5 mikrogram/kg)’dan hızlı
infüzyon verildiğinde göğüs duvarı rijiditesine neden olur.Bu durum ventilasyon
zorluğuna yol açabilir.Herhangi bir sedatif ilaçla beraber alınırsa solunum
deprasyonu etkisi artar, bu nedenle doz azaltılmalıdır.
Öfori, disfori, uykulu olma, respiratuar merkez depresyonu, öksürük refleksi
depresyonu , pupil konstriksiyonu yapabilir. Kardiyovasküler sistem üzerine majör
bir etkisi yoktur. Bazı hastalarda ortostatik hipotansiyon yapabilir. % 1’den daha
az oran da bradikardi yapabilir.
Fentanil, respiratuar merkezi deprese eder, öksürük refleksini baskılar ve
pupillerde konstriksiyon yapar.Dispne, göğüs duvarı kaslarında rjidite
yapabilir.Gastrointestinal düz kaslarda propulsif kasılmalarda azalma ve tonusta
artış yapar. Bulantı, kusma yapabilir, bu fentanilin konstipasyon etkisine neden
olur. Opioidler genel olarak üriner sistem düz kaslarında da tonus artışı yapar,
ancak net etki değişkendir, bazı hastalarda üriner inkontinans yaparken,
bazılarında miksiyon güçlüğü yapar.
Kaşıntı, eritem gibi allerjik reaksiyonlar yapabilse de bunlar nadirdir.
LOKAL ANESTEZİKLERE BAĞLI NÖROTOKSİSİTE
Lokal anestetiklerin santral sinir sistemi toksisiteleri, ajanın kullanılan miktarı
kanda ve beyin dokusunda kritik seviyelere ulaştığı zaman ortaya çıkar. Yüksek
kan düzeyleri kaza ile intravenöz enjeksiyon sonrasında, uzun süre tekrarlanan
enjeksiyonları takiben, lokal anesteziğin kan konsantrasyonunun artmasından
veya vaskülaritesi artmış sahalarda, sistemik absorbsiyonundan kaynaklanır.
Lokal anestetik ilacın verilme hızı, total dozu ve hastanın fiziksel durumu lokal
anesteziğe toleransı etkileyen faktörlerdir. (56).
Eğer lokal anestezik kan seviyesi anestezik aşırı dozajında olduğu gibi rölatif
olarak yavaş yükselirse, hızlı absorbsiyona veya yavaş eliminasyona bağlı ise bir
dizi işaret ve semptom gözlenebilir. Hastada ilk önce ağız çevresinde uyuşukluk,
61
değişik tat, kulak çınlaması, belirgin heyecanlanma, heceleri birbirine karıştırır
tarzda konuşma ile birlikte konfüzyon görülür. Daha sonra hastada kas titremeleri
görülebilir. Bunu hızlı bir şekilde jeneralize klonik kasılmalar takip eder.
Nöbetlerin tekrarlanmasına karşılık kısa sürmesi tipik özelliğidir. Araya gevşek
periodlar serpiştirilmiştir.Lokal anesteziklerin kazara intravenöz enjeksiyonlarında
ikaz edici semptomlar bulunmaz.Hasta derhal klonik kasılma nöbetleri geçirir.
Eğer hastaya benzodiazepin, barbiturat, genel anestezikler gibi antikonvülzan
ilaçlar verilmiş ise nöbet aktivitesi görülmez.Bu durumda lokal anestezik
toksisitesinin birinci bulgusu kardiovasküller kollaps olabilir (56). Lokal anesteziğe
bağlı toksik reaksiyonlar acilen tedavi edilirse kalıcı sekele neden olmaz (57).
Toksisiteye bağlı konvülziyonlar, intravenöz 50-100 mg tiyopental veya 5 mg
diazepam ile önlenebilir. Gerekirse dozlar tekrarlanır. Anoksi ve asidozu önlemek
için hasta % 100 oksijen ile ventile edilir.
Dostları ilə paylaş: |