Friedrich Nietzsche (1844-1900)
Alman felsefeci. Schopenhauer'in (1788-1860) düşüncelerinden etkilendi, filolojiyi bırakarak
felsefî ve geleneksel dinî düşüncenin eleştirisine girişti. Yazılarını derleyen kardeşi Elizabeth,
bozulan sağlığı ve ruh hâli nedeniyle, 1889 yılından itibaren Nietzsche'nin bakımını üstlendi.
Nietzsche'nin karmaşık ve tutkulu eserleri, gücün önemini özellikle de güç arzusunu vurgula
mıştır ve "Tanrı öldü" sözüyle modern varoluşçuluktaki "her insanın kendi dünyasını yaratarak,
kendi değerlerini oluşturduğü'düşüncesini etkilemiştir. Hıristiyanlığa karşı getirdiği katı eleşti
rileriyle anarşizm ve feminizmi etkilediği kadar faşizmi de etkilemiştir. Nietzsche'nin en meşhur eserleri
Also sprach
Zarathustra (Böyle Buyurdu Zerdüşt,
1883-1884),
Jenseits von Gut und, Böse (İyi ve Kötünün Ötesinde,
1886) ve
Zur
Genealogie der Moral
(Ahlâkın Soy Kütüğü Üzerine,
1887)'dir.
anti-rasyonalizm ve Aydınlanma karşıtı düşüncedir. Evrensel akıl, doğal iyilik ve kaçınılmaz geli
şim üzerine kurulu olan Aydınlanma, insanlığı bâtıl inanç ve mantıksızlığın karanlığından kurtar
mıştır. Bu düşünceler Fransız Devrimi’nde öne çıkmış, liberalizm ve sosyalizmde vücut bulmuş
tur. 19. Yüzyıl sonlarında düşünürler, insan zekâsının sınırlarına dikkat çekerek
daha güçlü olan
içgüdü ve dürtüleri ön plana çıkartmışlardır. Örnek olarak Friedrich Nietzsche insanların “akıl”ları
doğrultusunda değil, daha çok arzuları doğrultusunda hareket ettiğini öne sürmüş ve bu duru
mu “gücü arzulamak/güç istenci” olarak adlandırmıştır. Fransız sendikacı Georges Sorel (1 8 4 7 -
1922),
Réflexions sur la violence ( Şiddet Üzerine Düşünceler [1908] 1950) eserinde politik efsanele
rin, özellikle “genel grev efsanesi’ nin, politik gerçeklerin pasif tanımlaması olmadığını, tam aksine
duyguların uyandırdığı hareketin, isteğin ifade edilmesi olarak ortaya konduğunu ileri sürmüştür.
Fransız filozof Henri Bergson (18 5 9 -1 9 4 1 ) hayatsalcılık (
vitalism ) teorisini geliştirerek tüm canlı
organizmaların karakteristik özelliklerini evrensel hayat gücünden aldığını açıklamıştır. Bu yüzden
insanın varlık sebebi, ruhsuz hesaplamalar ve saf aklın baskısıyla hayat gücünü çürütmesi değil,
ona bir anlam katmasıdır.
Anti-rasyonalizm aşırı sağcı ya da ilkel-faşist bir karakter taşımasa da, Aydınlanma karşı
tı tüm radikal ve uç görüşler faşizmde politik ifade bulmuşlardır.
Anti-rasyonalizm faşizmi, pek
çok yönden etkilemiştir. Faşizm, soyut düşünceyi küçümseyip hareketten hoşlanan anti-entelek-
tüel yönünü anti-rasyonalizmden alır. Meselâ, “Konuşma, hareket et” “Hareketsizlik ölümdür”
Mussolini’nin (bkz. s. 224) en sevdiği sloganlardır. Entelektüel hayat değersiz ve alay konusudur;
soğuk, kuru ve cansızdır. Faşizm ruhu, duyguları ve içgüdüleri ön plana çıkarır. Faşizmin düşün
celerindeki tutarlılık çok azdır ama efsanevî yönünü kullanmaya çalışır. Hitler ve Mussolini gibi
faşizmin önemli ideologları, teorilerle ve fikirlerle sadece toplulukları harekete geçirmek ve duy
gusal tepki almak için ilgilenen propagandacılardır. Bu yüzden faşizm “arzuların siyaseti’ ni gerçek
leştirir. Aslında faşizm, sıradan irrasyonalizm değildir. Faşizmin ayrılan yönü mantıksız içgüdü ve
duyguları
desteklemesi değil, politik hareketi sağlamak için ele aldığı özel düşünce ve duygu yel
pazesidir. Aydınlanmanın reddediliyor olması faşizme yıkıcı ve negatif bir karakter kazandırmıştır.
Faşistler her zaman neyin karşısında durduklarını, destekledikleri düşünceden daha açık biçimde
ortaya koymuşlardır. Bu yüzden faşizm anti-felsefedir. Anti-rasyonel, anti-liberal,
anti-muhafa-
zakâr, anti-kapitalist, anti-burjuva, anti-komünist... vb. Bu bakımdan faşizmin nihilist bir yaklaşım
olduğu söylenebilir, çünkü mevcut ahlâkî ve politik ilkeleri reddeden
ve hiçbir şeye inanmayan
bir yapıdadır. Özellikle Nazizm, “nihilizmin devrimi” olarak tanımlanır. Ancak faşizm mevcut dü
şünce ve ilkelerin basit, olumsuz ifade edilişi değildir, Aydınlanmanın miras bıraktığı süreci geri
çevirme çabasıdır. Faşizm, Batının karanlıkta gizli kalmış politika geleneğinin, elden bırakılmamış
ama değiştirilerek alt üst edilmiş yönünü temsil eder. Meselâ faşist düzende “özgürlük”, sorgusuz
teslimiyet; demokrasi”, katıksız diktatörlük,
sürekli mücadele, savaş anlamına gelen “ilerleme”dir.
Hatta nihilizmin savaş ve ölüme olan eğilimine rağmen faşizm kendini, “yaratıcı yıkım” ile yeni bir
medeniyet kurmayı hedefleyen “yaratıcı bir gü ç” olarak görür. Aslında doğum ve ölümün bu kesi
şimi, yaratıcılık ve yıkıcılığın kesişimi faşizmin temel özelliklerinden birisidir.
Evrensel aklın standartlarını bir kenara bırakan faşizm tamamıyla tarihe, kültüre ve organik
toplum düşüncesine dayanan bir yapıya sahiptir. Meselâ Aydınlanma karşıtı Alman filozof Johann
Gottfried Herder (1 7 4 4 -1 8 0 3 ) tarihle ilgisi olmadığını düşünerek evrenselliği reddeder:
Her bir
milletin kendine has tarihinden, kültüründen ve dilinden oluşan kolektif ruhu (
volksgeist) vardır.
Bu yüzden toplumlar, akıllı bireylerin hesaplama ve çıkarlarına göre değil, ortak geçmişin sağladığı
duygusal bağa ve sadakâte göre şekillenen organik ya da doğal varlıklardır. Faşizmde bu organik
bütünlük zirvededir. Nazi tabiriyle
Volksgemeinschaft, yani millî toplum, daha yüce olan ortak hedef
uğruna tüm rekabetten ve anlaşmazlıklardan arınmış bölünmez bir bütündür.
Bir milletin ya da
ırkın gücü, onun ahlâkî ve kültürel birliğinin yansıması olmasındandır. Niteliksiz sosyal uyumun
reçetesi Nazi sloganında “ birlikten güç doğar” şeklinde ifade bulur.
Dostları ilə paylaş: