samayan karmaşık birbirine bağlı bir ağ ortaya çıktıkça fiziksel coğrafya daha da geçersiz hâle geli
yor. Bu, ekonomik etkinlik ve ticaretle ilgili yeni uluslararası kalıplarda ve de örneğin “siber-uzay”
olgusunu yaratan bilgi ve iletişim teknolojilerinin yeni şekillerinin arifesinde görülür. Sınırlı ki
şisel, sosyal ve çalışma ilişkileriyle ayırt edilen coğrafî bakımdan birbirinden uzak topluluklarda
yaşamaktan çok, bizden çok uzakta verilen kararlar ve gerçekleşen olaylar ile şekillenen küresel
bir dünyada kendimizi buluyoruz. Böyle gelişmeler ideoloji için temel sorunları gündeme getirir.
Daha da önemlisi, küresel birbirine bağlılık; risk, belirsizlik ve istikrarsızlığa doğru bir eğilimi güç
lendirmiştir; bir zamanki sağlam gerçekler “uçup gitmektedir.” Bu açıdan ideolojinin, daha önceki
ve daha basit zamanlara, yani tanımlanabilen sorunlara tutarlı çözümler getirmenin mümkün oldu
ğu zamana ait olduğu düşünülebilir.
Yine de küreselleşmeyi ideolojik açıdan tarafsız görmek zordur. Küreselleşmenin iki alter
natif versiyonu vardır.
Birincisi, yani neo-liberal küreselleşme, piyasa temelli ekonom ik yapı ve
değerlerle ilgilidir. Bu açıdan küreselleşmenin özü, küresel kapitalist bir ekonomi oluşturmaktır;
bu yapı, uluslararası şirketlerin çıkarları ile
ilgilenir ve devletin gücünü, özellikle de sosyal yapıyı
şekillendirme yetkinliğini azaltır. Böylece küreselleşme, liberal kapitalizmin nihaî zaferi anlamın
da, “tarihin sonu’ nun gerçekleştirildiği bir mekanizmadır. Küreselleşmenin
ikinci versiyonu, bir
devlet güvenliği versiyonudur. Söz konusu versiyon, küresel terörizm (bkz. s. 290)
ve genelde
Batılı güçlerin, özellikle de A B D ’nin, ona verdiği cevabın bir ürünüdür. “Terörle mücadele” denilen
savaş “sınırı olmayan bir savaştır”, çünkü düşmanı uluslararası örgütler aracılığıyla çalışan devlet
altı aktörlerdir. Devlet güvenliğinin küreselleşmesi, liberal-demokratik değerlerin ve İnsanî ideal
lerin savunulması ve de dünyanın tek süper gücü olan ABD’nin küresel hegemonya kurma çabası
olarak görülmüştür.
Ancak ister küreselleşme veya post-modernizm ister tarihin veya ideolojinin sonu olsun, bun
ların her birinin
ideolojide eleştirdiği şey, genellikle, bizatihi ideolojik bir özelliğe sahiptir. Her
bir tez, rakiplerinden üstün siyasî fikir ve değerler dizisini şekillendirmeye ve kendi nihaî zaferini
öngörmeye çalışır. Tarihin yetkisi,
ister sosyal reformizm, liberal demokrasi, müzakereci demokrasi
ister küresel kapitalizm olsun tek bir ideoloji veya inancı geçerli kılmaktır ve bütün diğer siyasî
inançları gözden düşürmektir. İdeolojinin nihaî ölümünü müjdelemek yerine bu tür iddialar, daha
çok, ideolojik tartışmaların hâlen canlı ve ideolojinin devam eden ve bitmeyen bir süreç olduğunu
göstermektedir.
Dostları ilə paylaş: