Sosyoloji, insanın toplumsal yaşamının, insan ve toplumların bilimsel incelenmesidir
süreçlerinin yoğun olarak yaşandığı kırsal alanda da sosyolojik inceleme ve araştırmalar
yapmak gerekmektedir. Kırsal, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak şehir yerleşimleri dışında
kalan, gelişimlerden yeterince yararlanamayan, insanların geçimlerini genellikle tarım,
hayvancılık ve ormancılık ile sağladığı ve genellikle gelir durumlarının düşük olduğu alanlar
olarak tarif edilir (Işıkçı, 2017). 24 Mart 2018 tarihli Resmi Gazete’de ise kırsal alan: “Nüfusu
24.03.2018). Kır ya da dilimize yerleştiği biçimiyle köy sosyolojisi dediğimizde akıllarda
ortak bir görüntü belirir. Bu, çoğunlukla tarımla uğraşan bir topluluğun resmidir. Bu resim
yani tarımla uğraşan topluluk resmi kısmen doğrudur. Fakat tarımla uğraşma olgusunun yanı
10
sıra söz konusu topluluğun sosyal yaşamı ve sosyal yapısı da resmi tamamlamaktadır.
Sosyoloji genel bir yaklaşımın yanı sıra alt disiplinler anlamında da kırsal alana yaklaşır. Bu
anlamda üretim, dağıtım ve değişim olguları ile birlikte ekonomik yapı da devreye
girmektedir (Demirel, 2018).
Tarımsal faaliyetlerin başlaması ile kentler gibi iş bölümünün yoğun olduğu,
etkileşimle dönüşümün mümkünleştiği yerlerde bazı girift sosyal ilişkiler ortaya çıkmıştır. Bu
yerlere Mısır’da Nil, Mezopotamya’da Fırat ve Dicle, Hindistan’da Ganj ve İndus, Çin’de
Sarı Irmak havzası ilk yerleşimlerin, ilk şehirlerin ve toplumsal hayatın beşiği olarak örnek
oluştururlar (Sunar, 2010). Özellikle kırsalda dönüşümler temelinde, popülistler ile Marxistler
yani Kautsky, Lenin ve Chayanov gibi bu tartışmaları yürütenlere klasik tartışmacılar adı
verilmektedir. Bu klasik tartışmalar, Marx’ın “Köylülüğün Tasfiyesi” tezi ile ilerlemişlerdir.
Köylülüğün tasfiyesi tezi, ilkel sermaye birikimi süreçlerinde köylülerin mülksüzleşerek,
özgür emek deposu oluşturmasını ve bunla birlikte kapitalist sanayileşmenin ilksellerini
meydana getirmesi şeklindeki, kapitalizmin yayılmacı dinamiğini ve bunlara bağlı olarak tüm
eski üretim ilişkilenmelerini tasfiye edici gücünü vurgulamaktadır (Akçayöz, 2013). Genel
olarak bahsedilen çalışmalarda bir “ekonomi kültürü” söz konusudur. Diğer tüm kültürel ve
doğal bileşenlerden ziyade köylüler yani toprağı işleyenler ekonomik dönüşümlerde
oynadıkları rol üzerinden ele alınmışlardır. Weber ise Hindistan’da ticaret şehirlerinin var
olduğunu ve bazı yerlerinde en azından bir dönem için şehir gelişiminin Batı ile paralel ve
benzer olduğunu düşünse de ona göre Hindistan köylerden müteşekkildir. Şehir, köylerin
birleşmesiyle meydana gelen daha büyük bir köydür. Weber buradan hareketle Doğu’da esas
olanın şehir değil köyler olduğunu ileri sürmektedir (Sunar, 2010). Köy toplulukları konusuna
çok fazla girmese de Weber de Marx gibi Doğu’da köyün esas olduğunu ve tarım halklarının
merkeze bağımlı olanlar olduğunu düşünmektedir.
İnsanlık tarihinde, zamansal farklılıklar olsa da toplum aşamalı olarak ilerlemiştir.
İnsanlık tarihi avcılık, hayvancılık, tarım ve ticaret şeklinde birbirini takip eden dört aşamalı
şekilde gerçekleşmiştir. Toplumsal gelişmenin aşamalarında en ilkel toplum, mülk ve
hükümetten habersiz, avcı toplumudur. İkinci aşama, mülk olarak hayvan sürülerine sahip
olunan çobanlık aşamasıdır. Bu toplum biçiminde adalet ve hükümet kavramlarının ilk
biçimleri görülmeye başlanmıştır. Üçüncü ve dördüncü aşamalar tarım ve ticaret aşamalarıdır
(Sunar, 2010). Bu aşamalarda toplumların hayatta kalma içgüdüleri ile toplumsal yaşamlarına
yön verdikleri ve her seferinde bir sonrakini önceleyen evleri yaşadıkları düşünülebilir.
11
Toplumun ilerleyişindeki bu süreçler artan nüfus ve diğer topluluklarla gelişen tanışıklıklar
sayesinde gerçekleşmiştir.
Dostları ilə paylaş: