REVIEW
DERLEME
189
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı, Çocuk Nöroloji
Bilim Dalı, Kayseri, Türkiye
Submitted/Geliş Tarihi
22.10.2012
Accepted/Kabul Tarihi
18.02.2013
Available Online Date/
Çevrimiçi Yayın Tarihi
10.10.2013
Correspondance/Yazışma
Dr. Mehmet Canpolat,
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı, Çocuk Nöroloji
Bilim Dalı, 38039
Kayseri, Türkiye
Phone: +90 352 207 66 00
e.mail:
drmehmetcanpolat@gmail.com
©Copyright 2013
by Erciyes University School of
Medicine - Available online at
www.erciyesmedicaljournal.org
©Telif Hakkı 2013
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi
Makale metnine
www.erciyesmedicaljournal.org
web sayfasından ulaşılabilir.
Hüseyin Per, Mehmet Canpolat
ABSTRACT
ÖZET
Giriş
Epilepsi tekrarlayan ve kendiliğinden olan nöbetlerle karakterize kronik bir bozukluktur. Epileptik bir nöbet beyin-
de anormal yoğun veya senkron nöronal aktiviteye bağlı bulgu ve semptomların geçici olarak ortaya çıkmasıdır.
Epileptik nöbet duysal, motor veya otonomik fenomenlerle birlikte bilinç kaybı olmadan veya bilinç kaybı ile
karakterize olabilir.
Epilepsi sendromları, birlikte oluşan belirti ve bulgular kümesi olup, nöbet tipleri, Elektroensefalografi (EEG) pater-
ni, başlama yaşı, nörolojik ve radyolojik bulgular ve prognoz yönünden tipik özellikler içeren epilepsi durumları
için kullanılır. Süt çocukluğu döneminde ortaya çıkan ve sendrom tanımına uyan bir çok epilepsi tanımlanmıştır.
Epilepsi sendromlarının belirlenmesi ve tanımlanmasının tanı, tetkik, tedaviye karar verme ve prognoz açısından
son derece önemi vardır (1-3).
Çocukluk çağı epileptik sendromları yenidoğandan başlayarak, süt çocukluğu dönemi, çocukluk dönemi ve adö-
lesan döneminde birbirinden farklı yaşlarda, farklı kliniklerle, farklı tedavi metodları ve farklı prognozlarla sey-
retmektedir. Kısa süreli ve iyi prognozlu olanlar kadar ciddi sekellerle birlikte yaşam boyu süren kötü prognozlu
olanları da mevcuttur (1-28).
Süt çocukluğu döneminde ortaya çıkan malign epilepsi sendromları şöyle sıralanabilir:
Ohtahara sendromu
Süt çocukluğunun malign migratuar parsiyel nöbetleri
West sendromu
Lennox-Gastaut sendromu
Dravet sendromu
Doose sendromu
Landau Kleffner sendromu
Yavaş uykuda elektriksel status epileptikus
Malignant Epileptic Syndromes in Infancy Period comprise a
series of age-related generalized epilepsy syndromes: neona-
tal myoclonic encephalopathy and early epileptic encepha-
lopathy in the neonatal period, migrating focal seizures in
early infancy, West syndrome, severe myoclonic epilepsy and
non-progressive myoclonic encephalopathies in infancy, and
Lennox-Gastaut syndrome, myoclonic astatic epilepsy and
continuous spike waves in slow sleep in childhood. Clinical
and Electroensephalography characteristics are the major di-
agnostic clues. The aim of this article is to review new epilepsy
syndromes, acquire a new understanding of older ones and
emphasize the impact of this concept on basic research regard-
ing aetiology and treatment.
Key words: Epileptic encephalopathy, myoclonic astatic epi-
lepsy, Landau-Kleffner syndrome, Lennox-Gastaut, severe
myoclonic epilepsy, West syndrome
Bebeklik dönemindeki malign epileptik sendromlar yaşa bağ-
lı bir dizi jeneralize epilepsi sendromlarını içerir: yenidoğan
döneminde neonatal miyoklonik ensefalopati ve erken epilep-
tik ensefalopati, süt çocukluğunun malign migratuar parsiyel
nöbetleri, West sendromu, ağır myoklonik epilepsi ve non-
progresif miyoklonik ensefalopati, Lennox-Gastaut sendromu,
miyoklonik astatik epilepsi ve yavaş uykuda sürekli diken dal-
galar. Klinik ve Elektroensefalografi özellikleri önemli tanısal
ipuçlarıdır. Bu derlemede, yeni epilepsi sendromları ve eskiler-
den yeni bir anlayış kazanmak için etiyoloji ve tedavi ile ilgili
mevcut literatür ve son gelişmeler vurgulanmaktadır.
Anahtar kelimeler: Epileptik ensefalopati, miyoklonik astatik
epilepsi, Landau-Kleffner sendromu, Lennox-Gastaut, şiddetli
miyoklonik epilepsi, West sendromu
Malignant Epileptic Syndromes in Infancy
Süt Çocukluğu Dönemi Malign Epileptik Sendromları
Erciyes Med J 2013; 35(4): 189-97 • DOI: 10.5152/etd.2013.55
Süpresyon-börst ile birlikte olan erken infantil epileptik ensefalo-
pati: Ohtahara sendromu
Ohtahara sendromu, hayatın ilk aylarında özellikle ilk 3 ayda,
sıklıkla yenidoğan döneminde, ilk 10 günde ortaya çıkan ve sık
tekrarlayan tonik nöbetler ile karakterize bir epileptik ensefalopa-
tidir (15). Ohtahara sendromu ilk kez 1976’da Ohtohara tarafın-
dan tanımlanmıştır (16). Görülme sıklığı açısından West Sendromu
ile karşılaştırıldığında 1/40 ya da daha azıdır ve cinsiyet farklılığı
yoktur (17). Tonik spazmlar izole veya kümeler şeklinde ortaya çı-
kabilmektedir. Spazmlar hem uyku hem de uyanıklık döneminde
oluşmaktadır. Tonik kasılmalar 1-10 sn süren fleksör veya ekstansör
hareketler olup günlük nöbet sayısı 10-300 arasında değişebilmek-
tedir. Hastaların yaklaşık üçte birinde fokal motor nöbetler, hemi-
konvülziyonlar ve asimetrik tonik nöbetler olabilmektedir. Parsiyel
nöbetler spazm kümesinden önce veya takibinde olabilir. Myoklo-
nik nöbetler çok nadir olarak görülmektedir (18-20).
En önemli interiktal EEG bulgusu hem uyku hem de uyanıklıkta or-
taya çıkan süpresyon-börst patternidir. Her iki börst arasındaki süre
5-10 saniye arasında değişmekte ve süpresyon fazı ise yaklaşık 2-5
saniye sürmektedir. Süpresyon-börst paterni vakaların üçte ikisinde
asimetrik olabilmektedir. En sık iktal EEG bulgusu ise supresyon-
börst paterni ile birlikte olabilen ve desenkronizasyon gösteren to-
nik spazmlardır.
Altta yatan neden heterojen olup hastaların birçoğunda hemime-
galansefali, lisensefali, şizensefali, porensefali, fokal kortikal disp-
lazi, Aicardi Sendromu, Oliver- Dentat displazisi, mamillar cisim
agenezisi, serebral disgenezi gibi beyin anomalileri bulunmaktadır.
Ohtohara sendromu tanısı almış bazı olgularda Menkes hastalığı,
non ketotik hiperglisinemi, sitokrom C oksidaz eksikliği ve Leigh
ensefalopatisi bildirilmiş olup bazı hastalarda da katekolaminerjik
ve serotoninerjik yolaklarda bozukluk saptanmıştır. Postmortem in-
celemelerde görüntüleme yöntemleri ile saptanamayan disgenetik
anormalliklerin saptanması, kriptojenik vakaların çoğunda tespit
edilemeyen bir migrasyon bozukluğu veya mikrodisgenezi olabi-
leceği düşüncesini akla getirmektedir (15-17).
Ohtahara sendromunda nöbetler genellikle tüm antiepileptiklere
dirençli olup, özellikle kortikal dizplazili olgularda epilepsi cerra-
hisi nöbet sayısını azaltabilmekte ve psikomotor gelişimi destek-
lemektedir. Tedavide kullanılan valproik asit, benzodiazepinler,
ACTH, kortikosteroidler ve yüksek doz pridoksal fosfata yanıt sınır-
lıdır (18-23). TRH ve ketojenik diyetin etkisi ise tartışmalıdır (18-23).
Zonisamid ve vigabatrin ile nöbetlerin kısmen kontrol altına alına-
bildiğine dair yayınlar bulunmaktadır (1-15). Hastalığın prognozu
kötü olup vakaların dörtte biri ilk iki yılda kaybedilmektedir. Ya-
şayan vakalarda nöbetlerin sıklığı giderek azalsa da ağır derecede
mental ve motor yıkım meydana gelmekte olup çeşitli nörolojik
bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Ohtohara sendromunun %75’i
sıklıkla 3-6. aylarda West sendromuna, EEG deki burst süpresyon
paterni hipsaritmiye dönüşmektedir. Olgular 2-3 yaş civarında ise
yavaş diken dalga aktivitesinin belirmesiyle Lennox-Gastaut send-
romuna dönüşebilmektedir. Okul çağına ulaşabilen hastaların yarı-
sında nöbet kontrolu sağlanabilmesine rağmen, çoğunda psikomo-
tor gerilik gözlenir (1-18, 21-29).
Süt çocukluğunun Malign migratuar parsiyel epilepsisi
Süt çocukluğunun Malign migratuar parsiyel epilepsi ilk olarak
1995 yılında Coppola ve ark. (19) tarafından tanımlanmış yaşa
özgü bir epileptik ensefalopati olup genellikle ilk 6 ayda sıklıkla
2-4 aylar arasında nöromotor gelişimi ve nöroradyolojik incele-
meleri normal olan çocuklarda parsiyel nöbetlerle karakterize bir
tablodur. Prevalansı bilinmemektedir. Elektro-klinik olarak tanım-
lanabilen ve ailevi olmayan bu tablonun etiyolojisi bilinmemek-
tedir. Fonksiyonel ve metabolik disfonksiyondan şüphelenilmekte-
dir. Genetik çalışma yapılan olgularda sodyum, potasyum ve klor
kanallarında mutasyonlar tespit edilememiştir. Altta yatan neden
belirlenememekle birlikte otopsi incelemelerinde hipokampal böl-
gede ağır nöron kaybı saptanmıştır (18-21).
Ortalama 5 hafta süren başlangıç döneminde önceden normal olan
bebekte başlangıçta seyrek gelen fokal nöbetler haftalar içinde sık-
laşarak hemen hemen sürekli multifokal beliren tedaviye dirençli
nöbetler halinde devam eder. Olguların çoğunda ilk nöbet bir eks-
tremiteyi veya vücut yarısını tutan parsiyel motor nöbetler olup sık-
lıkla sekonder jeneralizasyon gözlenir. Bu dönemde status nadirdir.
Tabloya apne, siyanoz veya renk değişikliği gibi otonomik bulgular
eşlik edebilir. Nöbet sıklığının arttığı ikinci evrede uyanıklıkta ve
uykuya dalış sırasında ortaya çıkan sayıları 5-30 arasında değişen
nöbetler ya kümeler halinde gelir ya da süreklilik kazanmıştır. Bu
dönemde çocuğun motor ve kognitif fonksiyonlarında gerileme or-
taya çıkar. Nöbet sıklığının azaldığı dönemlerde bu fonksiyonlarda
kısmi düzelme gözlense de yeni bir nöbet kümesi ile tablo tekrar
gerilemektedir. Nöbetler baş ve gözlerin lateral deviasyonu göz ka-
paklarında jerkler, çiğneme hareketi yüzde kızarıklık, tükrük artışı,
vücudun bir yarısında tonus artışı veya klonik kasılmalar, apne ve
sekonder tonik-klonik jeneralizasyon ile karakterizedir. Nöbetler in-
celendiğinde nöbetin başlangıç yeri ve tarafı nöbetten nöbete değiş-
mekle birlikte her iki hemisferin etkilendiği yani beyin korteksinde
yaygın tutulum olduğu gözlenmiştir (1-20). On dört olguluk seride 3
olgu bir yıl içersinde kaybedilmiş, 10 olguda mikrosefali tespit edil-
miştir (19). Nöbetler 1-2 yaşından sonra kısmen azalsa da kognitif
ve motor gelişimindeki ağır kayıplar devam etmektedir (19).
İnteriktal EEG incelemesinde temel aktivitede yaygın veya asimet-
rik olarak bir hemisferde belirgin yavaşlama izlenir. Yavaşlamanın
gözlendiği hemisfer bölgesi incelemeden incelemeye değişerek
dalgalanma gösterir. Yine multifokal dikenler de izlenmektedir. Nö-
bet sırasında bir beyin bölgesinden başlayıp komşu bölgeye yayılan
ritmik teta aktivitesi kaydedilir. Epileptiform deşarjlar her alanda gö-
rülebilir ama temporal ve rolandik bölgelerde en belirgindir. Klinik
nöbetler sık olduğunda nöbet başlangıç yeri bir bölgeden diğerine
göç eden multifokal nöbetlerle karakterizedir. Bu sırada EEG’de
de bir nöbet sonlanmadan diğer bir nöbet aktivitesinin başladığı
gözlenmektedir. Ağır gidişli bir epilepsi formu olan bu tabloda nö-
betlerin antiepileptik ilaçlara ve kortikosteroidlere dirençli olması
nedeniyle prognoz kötüdür. Nöbetler neredeyse tüm antiepileptik
ilaçlara dirençli olup son yıllarda potasyum bromür, levetirasetam,
stiripentol ve klonazepam ile nöbetlerin kontrol altına alınabilece-
ğine dair olgu sunumları bulunmaktadır (1-21). Karbamazepin ve
vigabatrin durumu daha da kötüleştirir. Mortalite %30 civarındadır
(1-15, 19, 20).
West sendromu
İlk kez 1841 yılında Dr. William J West, dört aylık oğlunda infan-
til spazm için karakteristik olan nöbetleri tanımlamasına rağmen
110 yıl sonra Gibbs ve Gibbs tarafından 1952 yılında özel EEG
bulgularıyla bildirilmiştir. Gastaut tarafından West sendromu (WS)
ismi önerilmiştir (1-15, 21-24). Karakteristik EEG bulgusu hipsa-
190
Per et al. Malignant Epileptic Syndromes
Erciyes Med J 2013; 35(4): 189-97
ritmi, infantil spazm tipi nöbetler ve mental retardasyon triadı ile
tanımlanan sendrom süt çocukluğu döneminin en sık karşılaşılan
epileptik sendromudur. İnfantil spazm insidansı 10000 canlı do-
ğumda 3-4,5’dur. Süt çocukluğu epilepsilerinin %25’ini oluşturan
WS’nun ortalama başlangıç yaşı altı ay olup, olguların %90’ı haya-
tın ilk bir yılında görülürken, en sık 3-7 aylar arasında görülür. On
sekiz aydan sonra nadir görülmekle birlikte 4 yaşa kadar bildirilen
olgular vardır. Erkek çocukları kızlardan (1,4/1) fazla etkilenmek-
tedir. Vakaların %1-7’sinde ailede epilepsi öyküsü bulunmaktadır
(6-15, 29-36).
Fleksör, ekstansör ve karışık fleksör-ekstansör olmak üzere üç tip
motor spazm tanımlanmıştır. Tipik spazmlar vücudun iki tarafında
tüm kas gruplarını genellikle simetrik tutan, 2-5 saniye süren flek-
sör/ekstansör kasılmalar şeklindedir. Fleksör spazm bebeklerin öne
doğru ani eğilmesi olarak izlenir (selam tipi nöbetler). Ekstansör
nöbetlerde izlenebilirse de en sık görülen nöbet şekli mikst tip-
tir. Kellaway ve ark. (34) çalışmalarında mikst tip nöbetler %42,
fleksör nöbetler %34 ve ekstansör nöbetler %23 oranında bulun-
muştur. Aynı hastada farklı nöbet biçimleri bir arada bulunabilir
veya birbirini izleyerek ortaya çıkabilir. Spazmlar, çok şiddetli
veya gözle görülemeyecek kadar hafif olabilmektedir. Hastalarda
spazmlar birden fazla tipte ve simetrik olarak ortaya çıkabildiği gibi
asimetrik de olabilmektedir. Asimetrik olma durumunda hastalığın
semptomatik olma olasılığı yüksektir. Başlangıçta seyrek olan nö-
betler kümeler halinde 20-40 spazm şeklinde görülebilir. Spazmla-
ra birçok otonomik (yüzde ani kızarma, terleme, lakrimasyon, kalp
hızı değişiklikleri), oküler (gözlerde deviasyon, pupiller dilatasyon,
nistagmus) ve solunum hızı değişiklikleri, gülme, ağlama, yüzünü
buruşturma eşlik edebilmektedir. Spazmlar uykunun sonunda, uya-
nırken veya uykuya geçmeden hemen önce aktive olurlar. Uykuda
spazmlar izlenmese de, uykudan uyanma evresinde ve hemen son-
rasında sıklaşmaktadır. Taktil uyarı, gürültü, beslenme, heyecan,
korku, ateş, açlık ve aşırı sıcaklık nöbetleri tetikleyen başlıca faktör-
lerdir. West sendromunda görülen diğer nöbet tipleri tonik, tonik-
klonik, atonik nöbetler, hemikonvulsiyonlar ve parsiyel nöbetlerdir
(2, 6-12, 22-37).
Spazmlar başladıktan sonra psikomotor gelişim duraklar ya da ge-
riler. Bu çocuklarda ilgisizlik, sosyal gülümsemenin ve göz kon-
tağının azalması ses çıkarma ve sese tepkinin kaybolması dikkat
çekicidir. Aynı tipte tekrarlayıcı nitelikte hareketler gözlenen ya da
gelişimsel duraklaması olan her süt çocuğunda WS akla getirilme-
lidir. Bilişsel bozulma hem epileptik nöbetler, hem de hipsaritmi
ile ilişkilidir. West sendromunda mental retardasyon sıktır ve alt-
ta yatan etiyolojik faktör ile yakın ilişkilidir. Spazmlar başlamadan
önce hastaların ortalama %70’inde mental retardasyon bulunur.
Spazmların başlaması ile mental retardasyon oranı %90-95’e çı-
kar. Spazmlar başlamadan önce motor/mental gelişme geriliği olan
vakalarda nöbetlerin ortaya çıkışı ile belirgin regresyon gözlenir.
Spazmlar durduktan sonra motor/mental gelişmede düzelme görü-
lebilir. Bununla birlikte bu durum değişkendir ve altta yatan etkene
ve tedaviye başlama zamanına bağlıdır (2, 3, 6-12, 22-38).
West sendromunda özgül EEG bulgusu hipsaritmidir ve olguların
%99’unda görülür. Hipsaritmi, yüksek voltajlı (>200 mV) yavaş
dalgalar, diken ve keskin dalgaların birbirinin içine geçmiş senkron
olmayan şekilde görülmesidir. Zemin aktivitesi bozuktur. Bu dalga-
lar hem süre hem de lokalizasyon olarak dakikalar içinde değişik-
lik göstermektedir. Fokal olarak ortaya çıksalar bile birkaç saniye
içinde multifokal özellik göstermektedirler. Hipsaritmi uyanıkken
saptanmaz, uykunun non-REM fazında ortaya çıkar ve REM fazında
kaybolur. Hipsaritmi çoğunlukla simetrik olmakta, asimetrik hatta
tek taraflı görülebilmektedir. Yaşla ilgili olarak EEG bulguları de-
ğişir. Hipsaritmi en sık görülen EEG paterni olsa da, bazı hasta-
larda fokal veya multifokal diken ve keskin dalga, anormal hızlı
ve yavaş ritimler, yaygın yavaşlama, fokal yavaşlama, paroksismal
yavaş ve hızlı börstler, yavaş diken ve dalga paternide görülebil-
mektedir (3, 6, 8, 22-36).
West sendromunda nöbetlerin ortaya çıkışı ve eşlik eden motor-
mental gelişme geriliğinin nedeni tam olarak açıklanamamıştır. Psi-
komotor gelişimi olumsuz etkileyen en önemli etmenlerden biri de
tanı veya tedavideki gecikmelerdir.
İnfantil spazmın patofizyolojisi bilinmemektedir. Spazm ve hipsa-
ritmik EEG paterninin beyin sapındaki uyku siklusunu düzenleyen
pontin retiküler formasyondaki monoaminerjik ve kolinerjik böl-
gelerdeki bir bozukluk sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir
(22-36). Panayitopoulos beyin adrenal aksının değişkliklerinin
ve bozulmuş seratoninerjik nörotransmisyonun, NMDA reseptör-
lerinin yoğun aktivasyonu ve kortikal hipereksitabilitenin inantil
spazmlara yol açtığını öne sürmüştür (37). Baram ve ark. (32) WS
patogenezinde kortikotropin relasing hormon (CRH)’da artma ku-
ramını ileri sürmüştür. CRH’nun konvülsiv etkisi vardır ve bu etki
yavru hayvanlarda daha belirgindir. Yaşamın erken dönemlerinde
beyinde oluşan hasarlanmaların stres faktörü oluşturduğunu, stre-
sinde CRH artışına yol açtığını iddia etmiştir. İmmun sistem bozuk-
lukları, piruvat dehidrogenaz eksikliği, pridoksin, glutamat, aspartat,
gamma aminobütirik asit ve ACTH metabolizmasındaki bozukluklar
diğer sorumlu tutulan mekanizmalar içinde yer almaktadır.
Uluslararası Epilepsi ile Savaşım Derneği (ILAE)’nin 1989 yılı sınıf-
landırmasında WS; kriptojenik ve semptomatik epilepsi grubunda
sınıflandırılmıştır. Hastaların %20’si kriptojenik, %80’i ise sempto-
matik grupta yer almaktadır. Spazmlar başlamadan önce gelişimi
normal olan, altta yatan etiyolojik bir neden bulunamayan hastalar
kriptojenik infantil spazm olarak kategorize edilmektedir. Sempto-
matik ve kriptojenik WS’lu ayırımının pratik önemi vardır. Bu sı-
nıflama prognozun önceden tahmin edilmesinde fayda sağlar ve
yapısal beyin hasarı olan olgularda kötü prognoz beklenir. Serebral
neoplazmlar, toksinler, travma, enfeksiyonlar, hipoksi-iskemi, vas-
küler bozukluklar ve genetik bozukluklar semptomatik grupta yer
alan hastalarda altta yatan başlıca etiyolojik nedenlerdir. Kriptoje-
nik grupta yer alan hastalar tedaviye çok iyi yanıt vermekte ve ileri
dönem prognozları çok daha iyi olmaktadır. Semptomatik grupta
200’e yakın nedenden bahsedilmektedir. Prenatal nedenler ara-
sında tuberozskleroz, nörofibromatozis, Sturge Weber sendromu,
inkontinensiya pigmenti, Aicardi sendromu, lissensefali, septo-op-
tik displazi, soliter kortikal tuber, korpus kallozum agenezisi veya
disgenezi, fokal veya yaygın kortikal displaziler, Williams sendro-
mu, Down sendromu, Miller-Diker sendromu, Cytomegalovirüs,
herpes simplex, rubella, toksoplazmozis ve sifiliz gibi enfeksiyon
ajanları, fenilketonüri, hiperornitidinemi, homosistinüri, sitrülline-
mi, piridoksin eksikliği, sülfit oksidaz eksikliği, biotinidaz eksikliği,
respiratuar zincir kompleks I eksikliği, Sitokrom C oksidaz eksik-
liği gibi metabolik bozukluklar, CHARGE sendromu, PEHO send-
romu, Smith-Lemli-Opitz sendromu, Freeman Sheldon sendromu
gibi sendromlar sayılabilir. Perinatal Nedenler arasında hipoksik
iskemik ensefalopati, intrakraniyal kanama, Postnatal nedenler ara-
191
Per et al. Malignant Epileptic Syndromes
Erciyes Med J 2013; 35(4): 189-97
sında SSS enfeksiyonları, pürülan menenjit, tüberküloz menenjit,
serebral abse, ensefalit yenidoğan hipoglisemisi, kalıtsal metabolik
hastalıklar sayılabilir (1-3, 5-15, 22-37).
West sendromunda nöbetler antiepileptik ilaçlara genellikle di-
rençlidir. Tedavide primer amaç spazmların kesilmesi ve mental
geriliğin iyileşmesidir. Tedavide zorlukların en önemli nedeni et-
yolojideki heterojenitedir. Tedavide etkinliği kanıtlanmış en iyi ilaç
ACTH’dır. ACTH’nn bir stres hormonu olan deoksikorticosteron
sentezini uyararak GABA A reseptörleri üzerinden antikonvülsan
etkisi olduğu düşünülmektedir. Vigabatrin ve ACTH’ın birbirlerine
çok fazla üstünlükleri olmasa da, vigabatrin tuberoskleroz ve kor-
tikal malformasyonlarda spazmları daha iyi kontrol altına almak-
tadır. Karşılaştırmalı calışmalar hormonal tedaviye yanıtın daha
iyi ve hızlı olduğunu, vigabatrinin ise daha iyi tolere edilebildiğini
göstermiştir. Bazı merkezlerde birinci tercih olarak pulse metilp-
rednizolon tedavisi de önerilmektedir. Na valproat ve benzodia-
zepinler tedavide kullanılan diğer ilaçlardandır. Lamotrigin, topi-
ramat, zonisamid ve sultiam diğer önerilen ilaçlardandır. Felbamat
umut verici olmakla beraber hepatotoksite ve aplastik anemi gibi
yan etkileri nedeniyle kullanımı sınırlıdır. Bazı olgularda ketojenik
diet ve intravenöz immünoglobülin tedavisi denenmiştir. Ketojenik
diyet ile hastaların 2/3’ünde infantil spazmların kontrol altına alı-
nabildiği ve diyetin yan etkilerinin adrenokortikotropinden daha az
olduğu bildirilmiştir. Nöbetleri dirençli olan MRG’de fokal kortikal
anormalliği olan hastalarda epileptik cerrahi diğer bir tedavi seçe-
neğidir. Tedavide kullanılan ilaç her ne olursa olsun yanıt bir iki
hafta içinde ortaya çıkmaya başlamaktadır. Tedavi sonunda özel-
likle semptomatik grupta yer alan hastaların %25-33’ünde relaps
ortaya çıkmaktadır. İlk ACTH kür uygulaması ardından relaps oranı
%33-56 arasında değişmektedir. Relaps genellikle tedavi kesimi
sonrası ilk 2 ayda izlenmektedir. Yüksek doz ACTH ve düşük doz
ACTH’ nın uzun süreli takiplerde etkinlik açısından aralarında fark
bulunmamıştır. Entellektüel aktivite açısından düşük doz ACTH
yüksek dozdan daha etkili bulunmuştur (22-37). Hayvan deney-
lerinde rapamisin kullanımın nöbetleri erken durdurduğu ve has-
talarda kognitif fonksiyonların daha iyi olduğu gösterilmiştir (30).
ACTH dirençli West sendromlu hastalarda kullanılabileceği iddia
edilmektedir (1-3, 5-8, 10-15, 22-37).
Hastalığın ileri dönem prognozu etyolojiye ve erken başlanan teda-
viye bağlıdır. Kriptojenik grupta olan, spazm haricinde başka nöbet
tipi olmayan ve tedaviye yanıt veren grupta iyi olup, %80’ine ya-
kınında psikomotor gelişim iyidir. Prognoz semptomatik grupta ve
tedavinin geciktiği durumlarda daha belirgin olmak üzere geridir.
İnfantil spazmın başlangıç semptomları ile tedaviye başlama yaşı
arasındaki zaman kaybı ve spazmın başlama yaşı ve prognozun
iyi olması ters orantılıdır. Spazmlardan önce psikomotor gelişimin
normal olmasının iyi prognoz göstergesi olduğu kabul edilmekte-
dir. Spazmların yerini başka epilepsi nöbetleri almakta ve olguların
%10-50’si LGS’na dönüşmektedir. Olguların uzun süreli takiple-
rinde %71-81 oranlarında çeşitli düzeylerde mental gerilik bildiril-
mektedir. %5-10’da normal zeka düzeyleriyle birlikte tam iyileşme
söz konusudur. Semptomatik grupta olupta Down sendromu, nöro-
fibromatosis Tip 1, periventriküler lökomalazisi olan prematürler
ve yenidoğan hipoglisemisi olanlarda göreceli olarak psikomotor
gelişim daha iyi olabilir. Başka bir çalışmada spesifik öğrenme bo-
zuklukları olmasına karşın %40’ında normal zeka bulguları bulun-
muştur. Farklı serilerde mortalitenin %5-31 arasında olduğu tahmin
edilmektedir (6, 8, 22-37).
İnfantil Spazmın ayırıcı tanısında uyku myolonusu, Sandifer send-
romu, moro refleksi, benign neonatal/infantil myoklonus, infantil
kolik, gastroösafagial reflü, hiperekpleksi gibi non epileptik feno-
menler ve erken myoklonik ensefalopati, erken infantil epileptik
ensefalopati, spazmların iki yaştan sonra başladığı olgularda myok-
lonik astatik epilepsi ve LGS düşünülebilir.
Dostları ilə paylaş: |