Anthozoa (Denizşakayıkları ve Mercanlar)
Ergin halde daima polip formundadırlar. Çoğunlukla tek birey halinde (denizşakayığı) yaşarlar ancak mercanlar koloni formlarıdır. Zehir hücreleri beslenme işlevinde etkindir. Mercanların kalsiyum karbonat yapısında iç iskeletleri bulunur. Yakıcı kapsüllere sahip olsalar da bunu sadece avlarını yakalamakta kullanırlar ve insanlar için sadece fiziksel temas edildiğinde ve sürtünme sonucu oluşan tahrişler nedeniyle tehlike arz ederler. Sularımızda Actiniaequina (deniz şakayığı), Cladocora caespitosa (Taş mercan), Paramuriceaclavata, Eunicellasingularis, Savaliasavaglia (Siyah mercan) vb. Anthozoa türleri yaşamaktadır.
Annelida (Halkalı Kurtlar)
Polychaeta sınıfı üyeleri halkalı kurtların en tehlikeli türlerini oluşturur. Dünya üzerinde yaşayan tehlikeli poliket türleri, kitin yapılı dişlere sahip ısırma yeteneğinde olanlar ve içi zehir dolu olan setalara (kıllara) sahip olanlar olmak üzere genellikle 2 grupta incelenir. Sularımızda yaşayan Hermodicecarunculata (deniz çiyanı), en yaygın bulunan zehirli poliket türüdür (Beköz ve diğ.,1997; Perkins ve Morgan, 2004).
Hermodicecarunculata (Pallas, 1766), Deniz çiyanı: En fazla 25 cm, ortalama 10 cm boyundadır. 0-50 m derinlikler arasında yaşar. Taş ve kayaların altında ve üstünde görülür, balıkçıların ağlarına yakalanan balıkların üzerinde sıkça rastlanır. Oldukça pasif yer değiştiren deniz çiyanları tarafından zehirlenmek için direkt temas gerekir. Temas halinde hayvanın binlerce setası saplanır ve zehir dokuya nüfuz eder. Ani bir yanma hissi ile kendini gösteren acı kısa bir süre içinde diğer organlara yansıyabilir. Kızarıklıklar ve kaşıntı hissi sıkça rastlanan semptomlardır.
Echinodermata (Derisidikenliler)
Sularımızda zehirli derisidikenlilerini genel olarak denizkestanesi türleri oluşturmaktadır. Tehlikeli dikenlerinin yanı sıra sadece belirli türlerin gerçek manada bir zehir organı bulunmaktadır. Türden türe yapı ve boyut bakımından oldukça değişiklik gösteren dikenler gerçek anlamda bir korunma organı olarak kabul edilir. Çoğunlukla zehir organı içermezler. Ancak ince, uzun ve sivri uçlu bazı dikenlerin içinde uzanan boyuna tüpsü kanalın toksik bir salgı ile dolu olabileceği belirtilmektedir. Dokuya kolaylıkla girip kırılan ve çıkartılması son derece zor olan sivri uçlu dikenlerin ciddi yaralanmalara neden olduğu bilinmektedir (Beköz ve diğ.,1997; Perkins ve Morgan, 2004).Denizkestanesi yaralanmalarının çoğunluğu zehir ihtiva etmeyen fakat kayalık sahillerde yaygın bulunan Paracentrotuslividus (Adi denizkestanesi), Arbacialixula (Siyah denizkestanesi) ve Sphaerechinusgranularis (Mor denizkestanesi) türlerinin dikenlerinin batması sonucu gerçekleşmektedir. Sularımızda zehirli olduğu bilinen iki denizkestanesi türü bulunmaktadır.
Diademasetosum (Leske, 1778), Uzun dikenli denizkestanesi: Akdeniz’e Süveyş Kanalı yoluyla girmiş İndo-Pasifik kökenli ve zehirli olan bu tür Antalya ve Antakya kıyılarından bildirilmiştir (Gökoğlu ve diğ.,2007; Yokeş ve Galil, 2006; Turan ve diğ.,2011).Vücudunda bulunan 5 adet beyaz beneğin varlığı ile diğer türlerden ayrılabilir.
Centrostephanuslongispinus (Philippi, 1845), Uzun dikenli denizkestanesi: Siyah kırçıllı uzun dikenleri bulunan bu tür de zehirlidir. D. setosum ile karıştırılabilir. Bu türde beyaz benekler bulunmaz.
Zehirli Balık Türleri
Aktif zehirli balıklar genellikle diken gibi bir zehirleme aygıtına sahiptirler. Genellikle yüzgeç ışını köklerinde veya solungaç kapaklarında zehir bezi taşırlar. Zehir dikenine, genellikle yavaş yüzen, dibe bağımlı yaşayan türlerde rastlanır. Dipten bağımsız yaşayan türlerdeyse bu tip uyumlar kuyruk bölgesinde bulunup, çok ender olarak gözlenir (Beköz ve diğ.,1997; Perkins ve Morgan, 2004).
Familya: Squalidae (Mahmuzlu camgöz köpekbalıkları)
SqualusacanthiasLinnaeus, 1758
Squalusblainville (Risso, 1827)
Mahmuzlu camgöz köpekbalıklarının zehir organları, her iki dorsal yüzgecin ön kenarında yer alan birer kuvvetli diken ve bunlarla ilişkili zehir hücrelerinden oluşur. Dikenlerden kaynaklanan yaralanmalar genellikle balıkçı ağlarına takılan bireylerin dikkatsizce tutulmasıyla gerçekleşir. Zehirlenme, dikenin deriye girmesi sonucunda zehir bezlerinin üzerindeki zarın parçalanmasına bağlı olarak zehirin dokuya nüfuz etmesi şeklinde gerçekleşir.
Familya: Dasyatidae (İğneli vatoz, Rina balığı)
Dasyatiscentroura (Mitchill, 1815)
Dasyatispastinaca (Linnaeus, 1758)
Dasyatischrysonota (Smith, 1828)
Dasyatistortonesei Capapé, 1975
Himanturauarnak (Gmelin, 1789)
Taeniuragrabata (Geoffroy Saint-Hilaire, 1817)
Pteroplatytrygonviolacea (Bonaparte, 1832)
İğneli vatozlar veya rina balıkları olarak bilinen bu familya üyeleri disk genişlikleri 2 m’ye kadar olabilen yassı kıkırdaklı balıklardır. Kamçı şeklinde uzun bir kuyrukları ve bu kuyruğun kaide kısmı üzerinde yer alan, iki kenarı da testere biçimli bir ya da birkaç zehirli diken vardır. Hayatlarının büyük kısmını kumun içinde gömülü olarak geçiren oldukça pasif canlılardır. Tahrik edildikleri zaman son derece etkin bir savunma silahı olan kuyruklarını yukarı ve ileri doğru ani bir hareketle savurarak zehirli dikenini kurbana saplayabilir. Kuyruk dikeni kolayca ete saplanmasına rağmen yapısı nedeniyle geri çıkartılması çok güçtür. Diken ete girdiğinde kılıf yırtılır, zehir tırtıklı kenardan içeri boşalır. Dokudaki parçalanma zehrin kana karışmasını ve dağılmasını kolaylaştırır.
Familya: Gymnuridae
Gymnuraaltavela (Linnaeus, 1758), Kazık kuyruk balığı
Disk genişlikleri 4 m’ye ulaşan yassı kıkırdaklı balıklardır. Belirgin şekilde vücuttan ayrılan kuyrukları kısa olup diskin 1/3’ü kadardır. Kuyruk üzerinde bir veya iki zehir dikenine sahiptir. Demersal yaşayan son derece hareketsiz balıklardır.
Familya: Myliobatidae
Myliobatisaquila (Linnaeus, 1758), Folya, Çiçuna
Rhinopteramarginata (Geoffroy Saint-Hilaire, 1817), İnek burunlu vatoz, Çiçuna
Pteromylaeusbovinus (Geoffroy Saint-Hilaire, 1817), Çiçuna: Disk genişlikleri 2,5 m’ye ulaşan yassı kıkırdaklı balıklardır. Disk uzunluğundan daha fazla boya sahip kamçı biçimli kuyrukları karakteristiktir. Kuyruğun vücuda yakın bölümü üzerinde ve hemen dorsal yüzgecin gerisinde bir veya çok sayıda zehirli diken vardır.
Familya: Trachinidae
Trachinusaraneus Cuvier, 1829, Kum trakonyası
Trachinusdraco Linnaeus, 1758, Trakonya
Trachinusradiatus Cuvier, 1829, Trakonya
Echiichthysvipera (Cuvier, 1829), Varsam
Trakonya balıkları olarak bilinen bu familyanın üyeleri, tüm Akdeniz’in en zehirli balıklarıdır. Zehirleri çok ağrı verici, hatta öldürücü olabilir. Solungaç kapağı üzerinde yatay olarak geriye uzanan sert yapılı zehirli bir diken vardır. Mevcut iki sırt yüzgecinden birincisi 5-6 zehirli diken içerir. Yüzgecin büyük bölümü veya tamamı siyahtır. Yaz aylarında 1 m derinliklere kadar sahile yaklaşırlar ve bu nedenle deniz sezonunda yüzücü, dalgıç ve balıkçılar için tehlike arz ederler. Kumlu, çamurlu diplerde zemine gömülü olarak yaşarlar. Dinlenme halinde sadece gözleri ve birinci sırt yüzgeci (yatık konumda) açıkta kalır. Ancak tehlike anında yüzgeçlerini diker ve solungaç kapaklarını açar.
Familya: Uranoscopidae
Uranoscopusscaber Linnaeus, 1758, Tiryaki balığı
Dipte yaşayan tiryaki balığının zehir aygıtı solungaç kapağının hemen arkasında, pektoral yüzgeçlerin ise hemen üzerinde bulunan diken, bunun etrafına yerleşmiş zehir bezleri ve üzerlerini örten kılıftan oluşur. Balığın zehiri saldırı ve avlanma amacından çok korunma amacıyla kullandığı bildirilmiştir. Sırt yüzgeçleri zehir organı içermez.
Familya: Siganidae
Siganusluridus (Rüppell, 1829), Beyaz sokar balığı
Siganusrivulatus Forsskål&Niebuhr, 1775, Esmer sokar balığı
Sularımızda bulunan sokar balıkları, Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e girmiş İndo-Pasifik kökenli türlerdir. Ekonomik değerleri vardır. Herbivordur. Yüzgeç ışınlarında çok kuvvetli olmayan hafif bir zehir taşırlar. Zehir aygıtı 13 sırt yüzgeci ışını, her iki tarafta ikişer tane olmak üzere 4 karın ve 7 anal ışınıyla bunların üzerinde konumlanmış zehir bezlerinden oluşmaktadır. Yüzgeçlerin batması sonucu açılan yaradan zehir kana karışmaktadır.
Familya: Callionymidae (Üzgün balıkları)
Callionymusfasciatus Valenciennes, 1837
Callionymusfilamentosus Valenciennes, 1837
Callionymuslyra Linnaeus, 1758
Callionymusmaculatus Rafinesque, 1810
Callionymuspusillus Delaroche, 1809
Callionymusrisso Lesueur, 1814
Synchiropusphaeton (Günther, 1861)
Dipte yaşayan bu balıklarda gelişmiş bir teritoryal davranış (bulunduğu bölgeyi koruma) gözlenir. Solungaç kapakları genişlemiş, yassılaşmış ve güçlü bir diken ile silahlanmıştır. Zehir aygıtı olarak solungaç kapağı üzerinde bulunan çok keskin dikenler bulunur. Solungaçları örten deri bu dikenler için bir çeşit kılıf oluşturur. Dikenin dokuya saplanmasıyla basınçla parçalanan salgı hücreleri zehir etkisi gösterir. İnsan hayatını tehlikeye sokabilecek düzeyde bir zehir değildir.
Familya: Scorpaenidae
Scorpaenaelongata Cadenat, 1943, İskorpit
Scorpaenamaderensis Valenciennes, 1833, İskorpit
Scorpaenanotata Rafinesque, 1810, Benekli iskorpit
Scorpaenaporcus Linnaeus, 1758, Lipsoz
Scorpaenascrofa Linnaeus, 1758, İskorpit
İskorpit balıkları, trakonyalardan sonra sularımızda en kuvvetli zehire sahip balıklardır. Küçük ve orta boylu balıklar olup, tamamı dipte yaşar. Zehir organları son derece iyi gelişmiştir. Zehirleme mekanizmaları 12 dorsal, 3 anal ve 2 ventral yüzgeç dikeninden ve bunların zehir bezleri ile üzerini örten deri kılıftan oluşur. Bazı araştırmacılar baş bölgesindeki küçük dikenlerin ve hatta belirli mevsimlerde derilerini kaplayan mukusun toksik özellik gösterdiğini belirtmektedir.
Familya: Synanceiidae
Synanceiaverrucosa Blochand Schneider, 1801 (Taşbalığı)
Dünya üzerinde bilinen en güçlü zehire sahip Synanceiahorrida (taşbalığı) türü de bu familyada bulunur. Süveyş Kanalı yoluyla Akdeniz’e girmiş İndo-Pasifik kökenli bir tür olan taşbalığına ait bir birey Yumurtalık açıklarında (İskenderun Körfezi) yakalanmıştır. Bu türün Türkiye’den tek, tüm Akdeniz’den ise iki kaydı bulunmaktadır. Zehirleme mekanizmaları 12-14dorsal, 3 anal ve 2 ventral yüzgeç dikeninden ve bunların zehir bezleri ile üzerini örten deri kılıftan oluşur. Dikenlerden kaynaklanan yaralar son derece acı verici hatta dayanılmaz olabilmekte ve günler sürmektedir. Bildirilen iki ölüm vakası vardır. Dikenlerinde taşıdıkları kuvvetli zehir ile bilinen taşbalıkları, sularımızda başarılı populasyonlar oluşturması halinde insan sağlığı açısından potansiyel tehlike arz etmektedir (Bilecenoğlu, 2012).
Tartışma ve Sonuç
Zehirli ve kontamine su ürünlerinin tüketilmesi ile ortaya çıkan semptomlar toksinin varlığı ve konsantrasyonuna bağlı olarak tüketicilerde ciddi, bazen de ölümcül zehirlenmelere neden olmaktadır. Toksinlerin büyük çoğunluğu pişirme gibi ısı işleminden etkilenmediğinden gıdanın hijyenik yerlerden temin edilmesine dikkat edilmelidir (WHO, 2003; Perkins ve Morgan, 2004; Terzi, 2008).
Denizanası artışlarını genellikle ötrofikasyonun tetiklediği düşünülmektedir. Bununla birlikte, ortamda nütrient artışının nedenleri çok çeşitli olabildiği gibi balık stoklarının azalması, yabancı istilacı türler ve iklim değişikliğinin farklı etkilerinin denizanası artışlarında rolü olduğu kabul edilmektedir. Turizm ve balıkçılık baskısının yoğun olduğu bölgelerde yaşanan denizanası artışlarının sosyo-ekonomik problemlere neden olacağı ön görülmektedir. Bu nedenle denizanası izleme çalışmalarının planlanarak, artışların olduğu dönemlerde etki eden faktörlerin saptanmaya çalışılması önem arz etmektedir.
Denizlerimizde küresel ısınma ve diğer insan etkileri nedeniyle yabancı türlerin sayısı artmaktadır. Değişen ve özellikle tropikalleşen biyoçeşitlilikle birlikte sularımızda yeni ve daha çok sayıda zehirli deniz canlıları görülmeye başlamıştır.
Profesyonel balıkçılar zehirli deniz canlılarını iyi tanımakta ve bu bilgiler nesiller boyunca babadan oğula geçmektedir. Öte yandan, amatör balıkçılar, dalgıçlar, sualtı meraklıları, yüzücüler vb. zehirli canlıları tanımadıkları için yaralanmalar yaşayabilmektedir. Yeni gelen yabancı türlerle birlikte zehirli deniz canlılarının kıyı bölgelerde tabela, broşür, poster vb. yollarla tanıtılması ve yaralanma halinde acil durum önlemlerinin belirtilmesinin etkili bir korunma tedbiri oluşturacağı düşünülmektedir.
Deniz canlılarının zehirlerine ilişkin bilimsel çalışmalar halen çok az sayıda olup, zehirlenme vakaları hastanelerde böcek ısırması veya gıda zehirlenmesi olarak kaydedildiği için istatistiki verilere ulaşmak çok zordur. İnsan sağlığı, gıda, tarım ve hayvancılık sektöründe çalışan uzmanların, belediyelerin ve karar verici mercilerin bu konu hakkındaki bilgi düzeyinin arttırılması ve bu konuda ulusal politikaların belirlenmesi önem arz etmektedir.
Kaynaklar
-
AligizakiK, NikolaidisG. 2008. Morphological identification of two tropical dinoflagellates of the genera Gambierdiscus and Sinophysis in the Mediterranean Sea. J Biol Res 9: 75-82.
-
Beköz Ü, Baklavacı Ö, Sarıgül F, Bilecenoğlu B, AlgınG. 1997. Sualtı Teorisi, CFC Research: 406 s.
-
BenturY, SpanierE. 2007. Ciguatoxin-likesubstances in ediblefish on the eastern Mediterranean. Clinicaltoxicology, 45 (6): 695-700.
-
Bilecenoğlu M. 2012. First sighting of the Red Sea originated stonefish (Synanceiaverrucosa) fromTurkey. J Black Sea/Mediterranean Environment, 18, No.1: 76-82.
-
Gökoğlu M, Balcı BA, Çolak H, Banbul AB. 2007. Akdeniz’de Uzun Dikenli Deniz Kestanesi’nin (Diademasetosum; Leske 1778) İkinci Kaydı. SBT 2007, 11. Sualtı Bilim ve Teknoloji Toplantısı, İstanbul, Türkiye.
-
PerkinsRA, MorganSS. 2004. Poisoning, envenomation, and trauma from marinecreatures. American family physician, 69 (4).
-
Raikhlin-Eisenkraft B, Finkelstein Y, Spanier E. 1988. Ciguatera-like poisoning in the Mediterranean. Veterinary and Human Toxicology, 30 (6): 582-583.
-
Schmitt C, De Haro L. 2013. Clinical Marine Toxicology: A European Perspective for Clinical Toxicologists and Poison Centers. Toxins, 5 (8), 1343-52.
-
TerziG. 2008. Deniz ürünlerine bağlı zehirlenmeler ve etkileri. Türk Hijyen ve Deneysel Biyoloji Dergisi, 65 (1): 51-60.
-
Turan C, Erguden D, Uygur N. 2011. On the occurrence of Diademasetosum (Leske, 1778) in Antakya Bay, Eastern Mediterranean Sea. J Black Sea/Mediterranean Environment,17 (1): 78- 82.
-
Yokeş MB, GalilBS. 2006. The first record of the needle-spine durch in Diademasetosum (Leske, 1778) (Echinodermata: Echinoidea: Diadematidae) from the Mediterranean Sea. Aquatic Invasions, 1 (3): 188-90.
-
World Health Organization (Ed). 2003. Guidelines for safe recreational water environments: Coastal and fresh waters (Vol.1). World Health Organization.
YAŞAMIMIZDAKİ TOKSİK RİSKLER (2)
Oturum Başkanları:
|
Prof. Dr. Saadet ÖZGEN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anesteziyoloji AD Öğretim Üyesi, ANKARA
|
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1972 yılında mezun oldu. İhtisasını 1977 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde tamamladı. Çalışmalarında özellikle ağrı ve rejyonel anestezi konuları ile ilgilenmektedir.
|
|
|
Prof. Dr. Atalay ARKAN
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Anesteziyoloji AD Başkanı,İZMİR
|
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1974’te mezun oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Tıp Bilimleri Bölümü Anesteziyoloji Anabilim Dalında 1984’te uzman oldu. Aynı kurumda 1987’de Yardımcı Doçent, 1989’da Doçent, 1995’te Profesör oldu. 2011’de Algoloji Yan Dal Uzmanı oldu. 2013 yılından beri Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı ve Algoloji Bilim Dalı Başkanlıklarını yürütüyor.
|
|
Analjeziklerin Toksik Etkileri
|
Doç. Dr. Didem Akçalı
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Algoloji Bilim Dalı
|
1974 yılında doğdu. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1996 yılında mezun oldu ve 2002 yılında da Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD’da uzmanlık eğitimini tamamladı. 2002-2004 yıllarında özel bir hastanede, 2004-2005 yıllarında da Fatih Üniversitesi Hastanesi Anesteziyoloji AD’da Öğretim Görevlisi, 2005-2011 yılları arasında da Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD’da Uzman Hekim olarak çalıştı. 2011 yılında Doçent oldu. 2013 yılında da Nörobilim doktorasını tamamladı. Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Algoloji BD’da görev yapmaktadır.
|
|
ANALJEZİKLERİN TOKSİK ETKİLERİ- ÖZET
Ülkemizde çeşitli endikasyonlarla kullanılan ağrı kesici ilaçlar mevcuttur ve yenileri eklenmektedir. Toplumda en sık kullanılan ve en fazla yan etkisi olan ilaçlar parasetamol ve steroid olmayan antiinflamatuvar ilaçlardır (NSAİİ).Yine opioidler ülkemizde sınırlı tüketilse de şiddetli ağrıda akut ve kronik durumlarda sıklıkla kullanılmaktadır. Ağrı tedavisi amacıyla üretilen ilaçlarla bazen bilmeden çocuklarda veya ağrı hastalarında, bazen de intihar amacıyla zehirlenmeler oluşmaktadır.
Parasetamol terapötik dozda kullanıldığında ciddi yan etkisi yoktur. Yılık parasetamol toksisitesi sıklığı Amerika’da 30 milyon parasetamol kullanıcısında %1’den azdır. İngiltere’de parasetamol aşırı dozuyla hastaneye başvuran kişilerin yılda yaklaşık 200 tanesi ölmektedir. Bunlar genellikle geç başvurular ve 12 saat içinde antidot N-asetilsistein almayanlardır. NSAİİ ile daha az ciddi zehirlenme ve ölüm bildirilmiştir. Toksisite durumunda antidotu yoktur. Salisilikasit (aspirin) terapötik dozda ciddi yan etkilere yol açabilir ve antidotu yoktur.
Kronik ağrıda ilaç tedavisi önemli yer tutar. Amerika’da yılda 80.000 hastayı etkilemekte ve yıllık 61 milyar sağlık harcamasına yol açmaktadır. Bu hastalarda verilen çeşitli ilaçların bir arada ve uzun süre kullanımları da hastalar için çeşitli riskler oluşturmaktadır. Dünyada önemli bir analjezik toksisitesi sebebi olan kombine preparatlardan bir kısmı ülkemizde de kullanılmaktadır. Kombine ilaçların hastaya yararı yanısıra hatalı kullanım sonucu toksisite riski mevcuttur.
Analjezik kullanan hastalarda eşlik eden diğer hastalıklar nedeniyle çeşitli ilaç kullanımı bilinmektedir. İlaç-ilaç etkileşimleri nedeniyle ciddi yan etki ve ilaç toksisiteleri ortaya çıkabilmektedir. Analjeziklerin alkolle birlikte kullanımı da ilaç metabolizma ve yan etkilerini etkilemektedir. Bu konuşmada asetaminofen, salisilat, NSAİİ ve opioid toksisiteleri detaylarıyla ele alınacaktır. Klinik bulgular, tanı yöntemleri ve tedavi seçenekleri gözden geçirilecektir.
Bebek Bakım Ürünleri ve Nemlendiricilerdeki Toksisite Riskleri
|
Prof. Dr. Sevgi BAHADIR
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi
Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı
|
1953 Trabzon doğumludur. 1978 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Aynı kurumda 1986’da Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı oldu. 5 yıl uzman hekim olarak çalıştıktan sonra 1991’de KTÜ Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalında Yard. Doç. olarak göreve başladı. 1997 yılında Doçent, 2003 yılında Profesör oldu. Anabilim Dalı Başkanlığı, Doğu Karadeniz Deri ve Zührevi Hastalıklar Derneği Başkanlığı yaptı. Türk Dermatoloji Derneği, Avrupa Dermatoloji ve Veneroloji Derneği, Türk Pediatrik Dermatoloji Derneği ve Avrupa Pediatrik Dermatoloji Derneği üyesi aynı zamanda 4 yıldır Pediatrik Dermatoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesidir. Ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde 200’e yakın yayını ve 6 kitap bölüm yazarlığı mevcuttur.
|
|
BEBEK BAKIM ÜRÜNLERİ VE NEMLENDİRİCİLERDE TOKSİSİTE RİSKLERİ
Bebeklerde deri bakımının sağlanması için geliştirilmiş, halihazırda piyasada mevcut olan çok sayıda kozmetik ürün vardır ve bunların sayısı günden güne artmaktadır. 1 ABD’de kozmetik piyasasının 2. 5%’ini bebek ürünleri oluşturmaktadır, bir yenidoğanda ortalama 48±18 farklı kimyasal içeren, 8±3 farklı deri bakım ürününün kullanıldığı saptanmıştır. 2 Bebekler kozmetik sektörünün önemli bir hedefi haline gelmiş, bu da bebeklerde yanlış kullanım ve deride duyarlılanma riskini beraberinde getirmiştir. Ürünlerin her ne kadar etiketlerinde bebekler için üretilmiş olduğu belirtilse de, bebekler için güvenli olduğundan toksik madde içermediğinden emin olunmalıdır.
Deri bariyer fonksiyonunun gestasyonun 34. haftasında tamamlandığı kabul edilmekle birlikte, doğumdan sonra 12. aya kadar deri gelişmeye devam etmektedir. 3, 4 Sıcak, hidrate, steril intrauterin çevreden, birdenbire ısı ve nem değişiklikleri ve mikroorganizmalarla dolu kuru, sert ekstrauterin çevreye çıkan yenidoğanın derisi yaşamın devam edebilmesi için bariyer mekanizmasını geliştirmek zorundadır. 5 Yenidoğanın derisi bu dönemde özel bir bakıma ihtiyaç duyar. 4 Yenidoğan derisi hassas, ince ve frajildir. Stratum korneum ince olduğu için deri yumuşaktır ve epidermis ve dermis erişkinlere göre incedir. Özellikle prematürelerde stratum korneum matür yeni doğanlara göre daha da incedir, epidermis ve dermis bağlantısı zayıftır ve deri bariyer fonksiyonu yetersizdir. Deri bariyerinin yetersiz olduğu durumda mikroorganizmaların proliferasyonu, transepidermal su kaybı ve ilaç vb kimyasalların perkutanöz abzorbsiyonu ve olası toksisitesi artmıştır ve deri yapışkan bandajların kaldırılması gibi travmalara daha yatkındır. 4 Bu nedenlerle yenidoğan, infeksiyonlar, toksisiteler ve sıvı elektrolit dengesinde sorunlara açıktır. 4 Yenidoğan döneminde deri bakımında, nemlendirici losyonlar veya kremler kullanılabilir. Tedavinin amacı epidermisin hidrasyonu ve lubrikasyonu ile bebek derisinin yumuşak ve esnek yapısını sürdürmektir.
Epidermal lipidler deri bariyer fonksiyonu ve deri bütünlüğünün sürdürülmesinde önemli rol oynar. 4 Bebeklerde sebase bezlerin düşük aktivitesi nedeniyle derinin yağ içeriği de erişkinlere göre daha düşüktür, buna karşın su içeriği daha yüksektir. 4 Bebeklerde hidrolipid film, kademeli olarak deriyi korumada biraz daha az etkin olan epidermal lipidlerle yer değiştirir. Koruyucu lipid bariyer yapay olarak tekrar oluşturulamadığı için, bu bariyeri özellikle uygun olmayan kimyasalların kullanımı gibi hasarlandırmamaya özen göstermek gerekir.
Erişkin deri yüzeyinin asidik pH'sı (pH<5), mikroorganizmalara karşı koruyucu etki gösterir. 4 Yenidoğanlarda deri yüzeyi pH’sı nötrdür, yaşamın ilk birkaç gününde kademeli olarak asidik hal alır (pH 5, 4-5, 9).6, 7 Prematürelerde bu asit mantonun gelişimi birkaç haftayı bulabilir. Bu nedenle prematüre bebekler, derideki mikroorganizmaların aşırı çoğalmasına bağlı sepsis gelişme riski altındadırlar. 8 Sabun kullanımına bağlı ya da sabunsuz sadece su ile yıkanmayla bile bebeklerde deri pH’sında artış görülebilir. 6, 7
Deri bakımında deri bütünlüğünün korunmasına, toksisite ve derinin zararlı kimyasal ajanlara maruziyetinin önlenmesine dikkat edilmelidir. 4 Yenidoğanlarda deri bariyeri hayati rol oynar, uygun deri bakımı ile bu dönemde morbidite ve mortalite belirgin derecede azaltılabilir. Ancak deri bakımında kullanılacak topikal ürünlerle ilgili olası riskler mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Bebeklerde deri bakımı basit olmalı, derinin normal fizyolojik durumunun korunması veya yeniden oluşturulmasının sağlanması amaçlanmalıdır. En sık kullanılan bebek deri bakım ürünleri; emolyentler, sabun veya şampuan formunda olan temizleyici ajanlar, antiseptikler, diaper dermatitine karşı kullanılan koruyucu ürünler ve güneşten koruyuculardır.
Dostları ilə paylaş: |