T. c erciyes üNİversitesi sağlik biLİmleri enstiTÜSÜ



Yüklə 271,82 Kb.
səhifə4/5
tarix01.04.2017
ölçüsü271,82 Kb.
#13085
1   2   3   4   5

2.3.3.7. İlaç Etkileşimleri

Hipotansif özelliği dolayısıyla, hipotansif ilaçlarla birlikte kullanıldığında tansiyonun beklenmeyen şekilde düşmesi söz konusu olabileceği bildirilmiştir. İmmünsupressif (siklosporin vb.) ilaç kullananların ve otoimmün yetmezlik hastalarının dikkatle kullanması önerilmektedir (76).



2.3.4. ALLIUM SATIVUM

2.3.4.1. Genel Bilgiler

Allium sativum (Sarımsak), Alliaceae familyasına dahil olan, Allium cinsinden 25-100 cm yükseklikte, yeşilimsi beyaz veya pembe çiçekli, otsu kök, gövde, yaprak, diş ve çiçek kısımlarından meydana gelen soğanlı bir kültür bitkisidir (Şekil 2.13)(77, 78).



Şekil 2.13. Allium sativum

Sarımsağın en iyi kaliteye sahip olanı, germanyum ve selenyum bakımından zengin topraklarda yetişeni olup, bitkinin ekonomik üretimi büyük miktarlarda deniz ikliminden kara iklimine geçiş bölgelerinde yapılır. Türkiye’de doğal olarak yetişen 160 Allium türü bulunur (78, 79).



2.3.4.2. Tarihçe

Vatanı Orta ve Batı Asya stepleri olan A. sativum, çok eski kültür bitkileri arasında yer almaktadır. A. sativum ile ilgili M.Ö. 1500’lü yıllara ait Mısır belgelerinde, kalp hastalıklarında, başağrısı ve tümör tedavisinde yararlanıldığına dair bilgiler bulunmaktadır (80).

Tıbbi özellikleri binlerce yıldır bilinen bu bitkinin, Orta Çağ’da bilhassa salgın hastalıklar (kolera, veba) ile mücadelede kullanıldığı ve hekimlerin bulaşıcı hastalıklardan korunmak için yüzlerine taktıkları maskeyi sarımsak usaresi ile ıslattığı bilinmektedir. Rus askerlerine İkinci Dünya Savaşı sırasında yara enfeksiyonlarını önlemek için yaranın üzerine ezilmiş sarımsak konulduğu ve ayrıca Afrika’da amipli dizanteri tedavisinde kullanıldığı bildirilmiştir (81).

Modern antibiyotiklerin bulunmasıyla A. sativum, enfeksiyon mücadelesindeki eski değerini kaybetmişse de, boğaz enfeksiyonlarının tedavisinde penisilinden daha değerli olduğu bildirilmiştir. Geleneksel doğu tıbbında A. sativum, değişik formlarda ve hemen tüm enfeksiyonların tedavisinde kullanılmıştır. A. sativum suyunun tifoda ve menenjitte, buharının boğmacada, fitillerinin mantar enfeksiyonlarında ve çorbasının zatürrede kullanıldığı bilinmektedir (78, 81).



2.3.4.3. Etken Maddeler

Sarımsak 200’den fazla kimyasal bileşik içermekte olup bunların en önemlileri, kükürt ihtiva eden bileşiklerden (alicin, alliin ve ajoene) oluşan uçucu yağlar, enzimler (alinaz, peroksidaz ve mirasinaz), karbonhidratlar (sakaroz, glikoz), mineraller, aminoasitler, A, B1, B2, Niasin ve C vitaminleridir. Keskin kokusunu veren allil sülfit; kükürtlü ve eterli yağlardan oluşmuştur (80, 81). Bu bileşik, kükürtlü bir aminoasit olan alliinin, alliinaz ile parçalanarak allicini vermesi; allicinin de su buharı veya su karşısında alil disülfüre dönüşmesi sonucu meydana gelir. Türk sarımsakları % 0.4 oranında alliin, alicin ve uçucu yağ taşımaktadır (82). Allium sativum’un kimyasal içeriği Tablo 2.3’de gösterilmiştir (79).



Tablo 2.3. Allium sativum’un kimyasal içeriği


Fitokimyasallar

  • Allicin

  • Beta-carotene

  • Alliin

  • Beta-sitosterol

  • Caffeic acid

  • Chlorogenic acid

  • Diallyl disulfide

  • Ferulic acid

  • Geraniol

  • Kaempferol

  • Linalool

  • Oleanolic acid

  • P-coumaric acid

  • Phloroglucinol

  • Phytic acid

  • Quercetin

  • Rutin

  • S-Allyl cysteine

  • Saponin

  • Sinapic acid

  • Stigmasterol

Nutrientler

  • Kalsiyum

  • Folat

  • Demir

  • Magnezyum

  • Manganez

  • Fosfor

  • Potasyum

  • Selenyum

  • Çinko

  • Vitamin B1 (Thiamine)

  • Vitamin B2 (Riboflavin)

  • Vitamin C

  • Vitamin B3 (Niacin)










2.3.4.4. İmmün Sistem Üzerine Etkileri

A. sativum, bünyesindeki 200’ü aşkın kimyasal maddeyle insan vücudunu büyük oranda koruma kapasitesine sahip bir bitkidir. A. sativum, immün sistemin etkinliğini artıran kükürt ihtiva eden aminoasitler ve diğer bileşiklerce zengindir. Sarımsağın antibakteriyel, antifungal, antiparaziter, antitümör etkileri yanı sıra kan basıncını, kan şekerini ve kolesterolü düşürmek, karaciğeri korumak gibi etkileri de bilinmektedir (83). Bunun yanı sıra grip, nezle, ses kısıklığı, astım, öksürük, bronşit, bademcik enfeksiyonu, romatizma gibi rahatsızlıklarda iyileştirici etkisi olduğu ve terlemeyi artırarak ateş düşürülmesine yardımcı olduğu bilinmektedir (78).

Günümüzde A. sativum; immünstimülan, antihipertansif, antilipidemik, antikanser, antibakteriyel, antitrombosit etkileri nedeniyle dünyada en yaygın kullanılan 12 bitki arasında yer almaktadır (82).

Yapılan çalışmalarda A. sativum’un, makrofajların etkinliğini artırarak immün sistemi güçlendirdiği tespit edilmiştir. Ayrıca A. sativum’un toksik maddelerin vücut dışına atılmasını kolaylaştırdığı bildirilmiştir. Sarımsağın immün sistemi güçlendirici etkisi, özellikle AIDS ve metisilin dirençli Staphylococcus aureus enfeksiyonları gibi tedavisi zor durumlarda daha da önem kazanmıştır (83-85).

A. sativum’un, Helicobacter pylori, Escherichia coli, Lactobacillus casei gibi gram negatif bakteriler ile bazı gram pozitif bakterilere karşı antibakteriyel etki göterdiği ve bu etkinin içindeki allicinden kaynaklandığı in vitro çalışmalarla gösterilmiştir (84). A. sativum’un antibiyotik özellikleri bilim adamlarınca incelemekte ve buharını teneffüs etmek de dahil her türlü şekilde kullanımı denenmektedir. Ruslar tarafından 18.yüzyıldan itibaren boğmaca ve grip tedavisinde kullanılmış, antibiyotik özellikleri Pasteur tarafından bilimsel olarak ispatlanmıştır (83).

A. sativum kükürt ihtiva eden bileşiklerin yanı sıra, içindeki quersetin ve siyanidin gibi biyoflavonoidlerin de enfeksiyonların önlenmesinde büyük değeri olduğu bulunmuştur. A. sativum’daki allistatin I ve allistatin II etken maddelerinin, stafilokok ve E. coli bakterilerine karşı inhibitör etkili olduğu ortaya konmuştur (86). Sarımsağın allisin bileşiklerinden kaynaklanan ve antibiyotiğe dirençli bazı mikroorganizmalara karşı bile etkili olan antimikrobiyal özelliği, standart tıbbi uygulamalar için değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir (84).

Ülkemizde sarımsak geleneksel olarak taze lapa halinde yara üzerine yara iyileştirici olarak kullanılmaktadır. Bunun için bir miktar sarımsak havanda ezilip sıkılarak elde edilen eksrenin 1 gr’ına 10 gr su ilavesi ile yara ve apselerin tedavisinde kullanılmıştır (87).

Yapılan in vitro çalışmalarda A. sativum’un, influenza B ve herpex simplex virüslerine karşı etkili olduğu gösterilmiştir. A. sativum’un, konağın savunma kabiliyetini güçlendirerek mikroorganizmalara karşı etkili olduğu savunulmuştur (88).

Fungistatik olarak allisin ihtiva eden A. sativum’un, Candida ve Aspergillus türleri ile Cryptococcus neoformans gibi mantarlara karşı antifungal etkisinin olduğu gösterilmiştir. Kriptokokkal menenjit enfeksiyonuna karşı intravenöz A. sativum ekstraktının uygulandığı bir çalışmada, tedavide toksik etkili antifungal olan Amphotericin B standart uygulamasına kıyasla daha etkili olduğu ve ayrıca A. sativum’un toksik etkilerinin olmadığı bildirilmiştir (83). Fungal enfeksiyonların tedavisi güç olup, bu amaçla kullanılan ilaçlar genellikle toksiktir ve son yıllarda antifungal ilaçlara karşı direnç gelişmektedir. Bu nedenle A. sativum’un antifungal etkileri önem arz etmekte olup, mantar enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılabilirliği açısından daha fazla bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır.

Sarımsak halk arasında kurt düşürücü olarak hem ülkemizde hem de uzak doğu ülkelerinde kullanılmaktadır. Harris ve arkadaşları, çiğ sarımsağın ve içeriğinin antigiardial aktiviteye sahip olduğunu ve sarımsağın bu etkisini allicinin diallyl disulfid ve allyl mercaptana parçalanarak gösterdiğini bildirmişlerdir (84). Ayrıca sarımsakta bulunan allyl alkol ve dimetil disulfidin sırasıyla 0.007 mg/ml ve 0.2 mg/ml konsantrasyonlarda strongyloideslere etkili olduğu gösterilmiştir. Soffar ve Mokhtar, Giardia lamblia ile enfekte 26 çocuğa, 100 ml suda 5 ml kuru sarımsak ekstraksiyonunu yemeklerden iki saat önce günde iki kez ve üç gün süreyle vermişler, 36 saat içinde tüm klinik semptomların azaldığını, sağaltımın başlamasının üçüncü gününde dışkı incelemesinde parazitlerin elimine edildiğini bildirmişlerdir (87).

Özçelik ve arkadaşları, sarımsak özütünü % 50 ve % 12,5 mg/ml konsantrasyonlarda 5, 10, 20, 30. dakikalarda 4-7 mm çapındaki kız veziküllere uygulamışlar ve %50 mg/ml konsantrasyonlarda protoskolekslere 15. dakikada, 25 mg/ml konsantrasyonda 20.dakikada, 12.5 mg/ml konsatrasyonda 30. dakikada tam etkili olduğunu bulmuşlardır (78). Yapılan diğer çalışmalarda, sarımsağın çiğ veya kuru eksraksiyonlarının Culex cinsi sivrisinek larvalarına karşı % 90 toksik olduğu bildirilmiştir (88). Halk arasında ise kurt düşürücü olarak kullanılmakta ve olumlu neticeler alındığı bildirilmektedir (80).

Deneysel kanser oluşturma modellerinde A. sativum türevi olan allyl sülfidin, kolon, akciğer ve cilt kanserlerinde inhibitor rolü olduğu belirlenmiştir (82). Shirin ve arkadaşları, A. sativum’dan elde edilen S-Allylmercaptocysteine’in tümör hücrelerinde inhibitör rolü olduğunu, hücreleri M fazında durdurduğunu ve apoptozisi indüklediğini tespit etmişlerdir (81). Yine A. sativum’un MDA-MB-435 meme kanseri hücrelerini mitoz düzeyinde durdurduğu, proapoptotik BH3-only protein BimEL’i fosforilleyerek apoptozisi artırdığı gösterilmiştir (83). Keiss ve arkadaşlarının A. sativum’un NF-kB’yi inhibe ederek antienflamatuar etkili olduğunu gösterdikleri çalışmalarında, doğada kendiliğinden yetişen yabani sarımsak türlerinin (A. sivasicum, A. dictyoprosum, A. nevsheriensis ve A. scorodoprosum) antineoplastik aktiviteleri de test edilmiş, A. sivasicum’da yüksek düzeyde olmak üzere antineoplastik aktivite tespit edilmiştir (84).

Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmada, Çin ve İtalya’da yaşayan ve çok fazla miktarda sarımsak tüketen kişilerin, mide kanserine karşı belli düzeyde korunmaya sahip olduğu gösterilmiştir (87). Sarımsak gibi allium grubu sebzelerin yüksek ve düşük miktarlarda tüketildiği bölgeler arasında kanser oranları bakımından büyük farklılıklar görüldüğü, yüksek tüketildiği alanlarda yaşayanlarda, bu tip ürünlerin çok az veya hiç tüketilmediği alanlarda yaşayanlara kıyasla mide kanseri gelişme riskinin yarıdan daha az olduğu bildirilmiştir. Sarımsağın anti-kanser özelliklerinin mekanizması tam anlaşılamamış olmakla beraber, muhtemelen sindirim sistemindeki güçlü kanserojenler olarak kabul edilen nitrozaminleri bloke etme kabiliyetinden kaynaklandığı savunulmaktadır. Yapılan araştırmalar sarımsağın, akciğer, özefagus, mide, kolon ve rektum kanserlerine neden olan kanserojenlere karşı canlı dokularda koruma sağladığını açıkça ortaya koymuştur (88).

Özellikle son 10-15 yıl içerisinde sık kullanılan bir kelime haline gelen antioksidan terimi, vücudumuzun hücrelerini zarar verme potansiyeline sahip oksidasyon ajanlarına veya serbest radikallere karşı korumaya yardımcı olan C, E ve A vitaminleri, beta karoten, bioflavonoidler ve selenyum gibi maddeleri kapsamaktadır. Sarımsağın içerisinde de bir antioksidan olan sülfihidril bol miktarda bulunmakta, ancak çiğ sarımsak bu etkiyi göstermemekte, hatta istenmeyen kısmi bir oksidan etkiye sahip bulunmaktadır. Sarımsak, radyasyona karşı da bir koruma sağladığından, serbest radikallerin zararının azaltılmasına yardımcı olmakta, bu beyanda kanser ve erken yaşlanma gibi dejeneratif hastalıkların gelişme riskini de önemli düzeyde azaltabilmektedir. Sarımsak ayrıca hücreleri serbest radikallerin zararından korumaya yardımcı olan sistein, glutamin, izolösin ve metionin gibi aminoasitleri de ihtiva etmektedir. Sarımsağın bu antioksidan özelliğini hasadından sonra altı ay kadar muhafaza ettiği belirlenmiştir (83).

2.3.4.5. Kullanım Şekli

Sarımsak çiğ olarak tüketilebileceği gibi, hapları, kapsülleri ve ekstratları da bulunmaktadır (85). Sarımsağın etkili olabilmesi için çiğ olarak tüketilmesi gerektiği bildirilmesine rağmen, bazı araştırıcılar pişirilmiş ve çeşitli beklemiş ekstre ve yağlarının serbest radikallere ve enfeksiyonlara karşı çiğ sarımsaktan daha iyi koruma sağlayabileceğini ileri sürmektedirler (86).

Taze olarak 5g drog/gün, kuru halde 2g drog/gün olarak tüketilmesi önerilmektedir (79).

2.3.4.6. Toksisite ve Yan Etkiler

Sarımsağın aşırı tüketiminin bazı yan etkileri olabilir. Sarımsağın yapısında yüksek oranda kükürt bileşikleri bulunması bir takım alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Aşırı miktarlarda çiğ sarımsak tüketimi, sindirim sırasında bağırsak gazlarının oluşumuna ve bağırsaklarda normal floranın zarar görmesine neden olabilir. (78) Ayrıca hipoglisemi, midede yanma, bulantı, kusma, diyare gibi çeşitli yan etkiler de görülebilir.



2.3.4.7. İlaç Etkileşimleri

Antikoagülan (aspirin, varfarin, heparin gibi), antiplatelet ve nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlarla etkileşime girerek, kanama riskini arttırabilmektedir. Ayrıca böbrek hastalarının sarımsak kullanmaları uygun görülmemektedir (88).



2.3.5. UNCARIA TOMENTOSA

2.3.5.1. Genel Bilgiler

Uncaria tomentosa, Rubiaceae familyasına ait bir bitkidir (Şekil 2.14). Orta ve Güney Amerika'nın pek çok ülkesinde özellikle yağmur ormanlarında yabani olarak yetişir. Bu bitki, yağmur ormanlarındaki yüksek ağaçlara tırmanan ince uzun bir gövdesi üzerinde bulunan ve ağaçlara tutunmasını sağlayan tırnaksı çıkıntıları kedi pençesini andırdığından “Cat’s claw (kedi pençesi)” adını almıştır (Şekil 2.15) (89).



Şekil 2.14. Uncaria tomentosa

2.3.5.2. Tarihçe

Peru’da ve yağmur ormanlarının zor doğal koşullarında yaşayan yerli kabilelerin, yaralanmış, genel durumu zayıflamış savaşçılarını daha çabuk iyileştirmek veya yaşlılarda kanser ve eklem hastalıklarını tedavi etmek amacıyla, kabile doktorları tarafından kaynatılıp, karanlıkta bekletildikten sonra suyunun törenle içirildiği yerel bir bitkidir (90). 2000 yıldır Güney Amerika’da antitümör, antiromatizmal ve immünstimülan amaçlarla yaygın olarak kullanılmıştır. Bazen 100 metreden daha yükseğe tırmanan bu bitki, Güney Amerika’daki yaygın kullanımı nedeni ile batılıların dikkatini çekmiştir (91). Bu bitkinin batılıların dikkatini çekmesi, Don Luis adında bir yaşlı çiftçinin akciğer kanserini iyileştirmesi üzerine olmuştur. Avusturya’daki akrabaları Don Luis’in kanseri yendiğini öğrenince Avusturya’da Innsbruck Üniversitesi, Almanya’da Münih Üniversitesi, İngiltere’de Huntington Araştırma Merkezi, İsveç’de Lund Üniversitesi, ayrıca Macaristan ve İtalya’da birkaç üniversite bu bitki ve klinik etkinliği üzerinde araştırmalar yapmıştır. Amerika’da 1988 yılından bu yana Uncaria üzerinde çalışan Dr. Davis, bitkiyi kolit, hemoroid gibi kalınbarsak hastalıklarının tedavisinde başarı ile kullanmış ve 1988-1992 yılları arasında tedavi ettiği 150 hastada başarılı sonuçlar almıştır (92).





Şekil 2.15. Uncaria tomentosa bitkisinin tırnaksı çıkıntıları

2.3.5.3. Etken Maddeler

U. tomentosa, tüm dünyada değişik hastalıklar üzerindeki şaşırtıcı iyileştirici etkisiyle pek çok araştırmanın konusu olmuştur. Son çalışmalar, U. tomentosa’nın immün sistemi ve sindirim sistemini güçlendiren özellikte maddelere sahip olduğunu, özellikle immün sistemi düzenlemeye yönelik etkilerinden içerdiği alkoloidlerin sorumlu olduğunu göstermiştir (93). Ancak bu konuda yeterli veri bulunmamaktadır.

2.3.5.4. İmmün Sistem Üzerine Etkileri

Güney Amerika' da özellikle ağrı ve enflamasyon tedavisinde başarılı olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda in vitro olarak, lipopolisakkarit ile uyarılmış iNOS ekspresyonunu, nitrat oluşumunu, hücre ölümünü, PGE2 ve TNF alfa üretimini baskılarken, IL-1 ve IL-6 gibi sitokinlerin salınımını arttırdığı gösterilmiştir. Ayrıca, immün sistem üzerine etkilerini, hem lökositlerin etkinliğini artırarak hem de antikor cevabını güçlendirerek ortaya koyduğu açığa çıkarılmıştır. U. tomentosa’nın tansiyon düşürücü ve beyin kan dolaşımını düzenleyici etkileri de bulunmaktadır Laboratuar çalışmalarında kan basıncını düşürerek kalp krizi riskini azaltabildiği kanıtlanmıştır (94-98).

Halk arasında AIDS seyrindeki viral ve bakteriyel enfeksiyonlar, kronik viral enfeksiyonlar, kanser, radyasyon hasarının engellenmesi ve enflamatuar olayların tedavisinde kullanılmaktadır. Kanser üzerine etkili olduğu ileri sürülmekle birlikte bu konuda yeterli bilimsel veri yoktur. Bazı laboratuar çalışmalarında lösemi, meme kanseri hücreleri gibi çeşitli kanser hücrelerini öldürdüğü, in vitro olarak insan meme kanseri hücreleri üzerinde dozla beraber artan antiproliferatif etkileri olduğu ve meme kanseri hücrelerinde östrojenin bağlandığı bölgeleri azalttığı gösterilmiş olmasına rağmen, insanlarda kullanımı üzerine araştırmalar yeterli değildir (99).

Lamm ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada, U. tomentosa’nın antikor cevabına etkisi araştırılmış, zatürre aşısı yapılmadan 30 gün önce U. tomentosa kullanmaya başlayan grupta aşı ile elde edilen antikor cevabının kontrol grubuna göre daha uzun süreli olduğu görülmüştür (100). Winkler ve arkadaşları, ekstrenin doza bağımlı olarak IFN- salınımını modüle ederek, immünobiyokimyasal olayları düzenlediğini ve böylece immünregülatör rol oynayabileceğini bildirmişlerdir. Sheng ve arkadaşları ise, insan lösemi hücre dizileri üzerinde baskılayıcı rol oynadığını laboratuar deneylerinde göstermişlerdir. Yine aynı araştırmacılar, fareler üzerinde yaptıkları çalışmalarında, kemoterapi ile azalan beyaz kürelerin sayısını kısa zamanda yükselttiğini ortaya koymuşlardır (93, 94).



2.3.5.5. Kullanım Şekli

Bu konuda bilimsel veri elde edilememiştir.



2.3.5.6. Toksisite ve Yan Etkiler

Önemli bir yan etki bildirilmemiştir.



2.3.5.7. İlaç Etkileşimleri

Tansiyon düşürücü ilaçların etkisini arttırabileceği için birlikte kullanılmaması önerilmektedir. Gebelerde, emzirenlerde ve 3 yaş altındaki çocuklarda kullanılmamalıdır (95, 101).



2.3.6. PELARGONIUM SIDOIDES

2.3.6.1. Genel Bilgiler

Pelargonium sidoides (Güney Afrika sardunyası), Geraniaceae familyasından, Güney Afrika'ya özgü olup, tıpta sıkça kullanılan bir bitki türüdür. Ülkemizde benzer bitkiler ‘sardunya, ıtır’ gibi isimlerle bilinmektedir.

P. sidoides, derin kırmızı çiçeklere ve kalp şeklinde yapraklara sahiptir (Şekil 2.16). Afrika Sardunyası’nın ekilmesini takiben, köklerinden tıbbi bir ekstre elde etmek amacıyla toplanmasına kadar, yaklaşık 3-5 yıllık bir süre gerekmektedir (102).

Günümüzde, “Umca” adıyla piyasaya sürülen ilaçların hammaddesini oluşturur. “Umckaloabo” terimi Zulu dilinden gelmektedir. “UmKhulkane” (solunum enfeksiyonları) ve “uHlabo” (göğüs ağrısı) kelimelerinden türetilmiştir (102, 103).





Şekil 2.16. Pelargonium sidoides

2.3.6.2. Tarihçe

Bitkinin kökü, uzun yıllar boyunca Güney Afrika’da halk ilacı olarak kullanılmıştır (104). Bu bitkisel ilacın tedaviye giriş şekli, halk ilacı olarak kullanılan bitkilerin yeni ilaç geliştirmedeki önemini göstermesi bakımından son derece önemlidir. Şöyle ki; Charles Stevens adında bir hastanın 1897 yılında tüberküloza yakalanması üzerine hekimler, bu hastaya tedavisi için iklim koşullarının farklı olduğu bir yere gitmesini tavsiye etmişlerdir. Bunun üzerine Stevens, Güney Afrika’ya gitmeye karar verip burada hastalığı ile ilgili araştırmalar yapmış ve Basuto kabilesinden bir şifacı ile tanışmıştır. Şifacının vermiş olduğu P. sidoides köklerinin su ile kaynatılmasıyla hazırlanan ilacı içerek kullanan ve tamamen iyileşen Stevens, İngiltere’ye döndüğünde öğrendiği bu tedavi şeklini kendi adıyla (Steven’s method) özdeştirerek, tüberkülozlu hastalar üzerinde uygulamaya başlamıştır. Stevens ilacını, 1920 yılından başlayarak dokuz yıl boyunca 800 hasta üzerinde denemiş ve elde ettiği çarpıcı sonuçları 1930 yılında yayınlamıştır (105).

1972 yılında araştırmacılar, P. sidoides köklerinin kimyasal birleşenlerini keşfetmiş ve araştırma ilerledikçe verimi mükemmel hale getirecek özel bir ekstraksiyon yöntemi geliştirmişlerdir. Üç yaşındaki bitkilerin köklerinde optimal aktif bileşen olduğu tespit edilmiş, bu gelişmelerden sonra P. sidoides köklerinin etanollü ekstresi Avrupa’da sık sık tüberküloz tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu ekstre yaklaşık 20 yıl daha Avrupa'da bu alanda popüler olarak kullanılmış, ancak sonrasında üretim maliyetlerini düşüren sentetik ilaçların keşfedilmesi ve popülerleşmesi sonucu, Avrupalı ilaç araştırmacıları tarafından yeniden fark edilip, klinik çalışmalarla üstün etkinliği yeniden keşfedilinceye kadar unutulmuştur. P. sidoides, günümüzde başta Almanya olmak üzere toplam 36 farklı ülkede soğuk algınlığı ve solunum yolu hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır (106).

2.3.6.3. Etken Maddeler

Bu bitkisel ilacın bileşiminde, düşük konsantrasyonlarda 7-hidroksikumarin türevleri, fenolik maddeler, protein, mineral ve proantosiyanidin tipi tanenler bulunmaktadır (107).



2.3.6.4. İmmün Sistem Üzerine Etkileri

Yapılan araştırmalar sonucu, P. sidoides’ in multifonksiyonel etkisi tespit edilmiştir (106, 107). Bitkinin immünstimulan etkisi klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır (108). Yapılan bir in-vitro çalışmada, makrofajların fagasitoz sonrası parçalanmalarına karşı hücre koruyucu özellikte olduğu ve nötrofilik granülositlerden antimikrobiyal peptidlerin (defensin) salınımını arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır (106, 108).

Bir başka araştırmada P. sidoides’ in tümör-nekroz faktör ve nitrik oksit salımına, IFN- sentezini ve doğal öldürücü hücrelerin aktivesini arttırmasına bağlı olarak immünstimülan olarak etki gösterdiği gösterilmiştir. Ayrıca makrofajların fagasitozunu arttırdığı tespit edilmiştir (109).

Bitkinin köklerinden hazırlanan damla, “Umckaloabo” ismiyle son yıllarda Avrupa’da özellikle Almanya’da akut bronşit, tonsilit, farenjit ve sinüzit gibi solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi amacıyla yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. P. sidoides kök ekstresinin, bağışıklık sistemini uyararak solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde etkili olduğu düşünülmüş, daha sonra yapılan çalışmalarda P. sidoides kök ekstresinde, bulunan bileşiklerin, bağışıklık sisteminin uyarılmasında rol oynayan bazı hücre ve hormonların salgılanmasını arttırdığı belirlenmiştir (107).

2008 yılında yapılan analizde, üst solunum yolları enfeksiyonlarında bitkinin sulu ekstresinin etki ve güvenilirliği, 3800 hastada kontrollü çift-kör çalışma ve 5400 hastada ise çok merkezli, girişimsel, açık etiket özellikli çalışmalar ile kanıtlanmıştır (110).

P. sidoides’ in sulu ekstresinin soğuk algınlığındaki etkisi, randomize, plasebo kontrollü olarak test edilmiş ve 7 günlük çalışma sonunda, semptomların plasebo grubuna göre anlamlı bir biçimde azaldığı ya da bittiği yapılan bir başka çalışmada ortaya konmuştur (111).


Yüklə 271,82 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin