İlaç tedavisi:
Özgül fobilerde ilaç tedavilerinin genellikle yeri olmadığı kabul edilirse de, yapılan
çalışmalarda özellikle SSGİ grubu ilaçlarla başarılı sonuçlar bildirilmiştir (36,37,38).
Psikoterapiler:
Dinamik psikoterapiler
Bilişsel –davranışçı terapilerden önce fobik bozuklukların tedavisinde
freudian psikanaliz ve dinamik oryantasyonlu psikoterapiler kullanılmakta idi. Bu
yaklaşımlar fobilerin daha derinde yani bilinç altında saklı sorunların ve iç
çatışmaların birer sembolik ifadesi olduğunu ileri sürüyor ve bu nedenle bilinç dışını
inceleme yöntemleri ile sorunların bilince getirilmesi ve üzerinde çalışılmasının,
anksiyeteyi ortadan kaldıracağı düşünülüyordu. Böylesi bir tedavi bazen çok değerli
olabilmekle birlikte, çoğu kez çok zaman almakta ve elde edilen sonuçlar pek
yüzgüldürücü olmamaktadır. Günümüzde, özellikle de özgül fobi konusunda,
psikanalitik psikoterapinin yeri oldukça azdır ve ek olarak kişilik bozuklukları
olduğunda düşünülebilir (14).
42
Davranışçı terapiler
Özgül fobilerin tedavisinde geleneksel olarak en etkili olduğu kabul edilen
yöntemdir (39,40). Davranış tedavileri, oldukça genel bir ifadeyle, öğrenme ilkelerinin
davranış bozukluklarının analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanışı
olarak tanımlanabilir. Davranış tedavileri, öğrenme ilkeleri kullanarak insan
davranışlarında ölçülebilen ve gözlemlenebilen değişiklikler oluşturan tedavi
yaklaşımıdır. Bu yaklaşım çerçevesinde uyumsuz davranışlar, yanlış öğrenmeler
aracılığıyla sonradan kazanılmış davranışlar olarak kabul edilir (14).
Davranışçı tedavide bir yandan uyumsuz davranış biçimleri ortadan
kaldırılırken, bir yandan da yeni ve daha uyumlu davranış biçimleri öğretilmeye
çalışılır. Davranışçı yaklaşımlar, psikanalizden farklı olarak, mevcut sorunun
kökeninde var olduğu ileri sürülen iç çatışmaların analizi yerine, doğrudan “hedef
uyumsuz davranışları” doğrudan değiştirmeye yöneliktir (14).
Fobinin bireyin iş- sosyal ve özel yaşamını ne kadar kısıtladığı düşünülecek
olursa, yaşam kalitesini giderek düşüren ve bireyin özgürce işlev görmesine engel
olan kaçınma davranışlarını ortadan kaldırmaya yönelik davranış tedavilerinin önemi
kendiliğinden anlaşılır.
Anksiyete bozukluklarında yaygın biçimde kullanılan davranışçı tedaviler özgül
fobilerde de ilk seçenektir. Alıştırma(exposure) adı verilen yöntem en yaygın
kullanılan davranışçı tekniktir. Bireysel ya da grup halinde uygulanabilir; iki uygulama
türü arasında sonuç açısından belirgin bir fark bildirilmemiştir (20).
Alıştırma tekniğinde hastanın korktuğu durumun ayrıntılı bir analizi yapıldıktan
sonra, korkulan durumla gitgide artan derecede karşılaşması sağlanır. Araştırmalar
iyileşmeye yol açan şeyin o durumla yeteri kadar uzun süre karşı karşıya kalmak
olduğunu gösteriyor.
Fobik durumla çok kısa süreli karşılaşmalar duyarsızlaşma ve alışma değil,
duyarlılaşmaya neden olabilir (20). Klinik çalışmalar 45-90 dakika süren uzun süreli
alıştırma oturumlarının, daha kısa süreli yapılanlardan etkili olduğunu göstermiştir (5).
43
Anksiyete bozukluklarının çoğunda bilişsel-davranışçı tedavinin salt davranışçı
tedaviye oranla daha iyi sonuçlar verdiği bilinmektedir. Özgül fobilerde ise iki tedavi
türünü karşılaştıran çalışmalar, tedaviye bilişsel bileşen eklenmesinin düzelme
oranlarını ve iyileşmenin sürmesini çok fazla etkilemediğini göstermektedir (20).
44
3. Dental Fobi:
3.1. Tanım:
Dental fobi; Diş tedavileri ile ilgili her türlü işlemden, uyaranla orantılı olmayan
şiddette ortaya çıkan anksiyete ve bu abartılı anksiyete tepkisinin mantıksız olduğunu
bilmesine karşın bireyin kaçınma davranışlarını engelleyemediği ya da belirgin bir
sıkıntı ile bu duruma katlandığı bir özgül fobi tipidir.
Dental fobi DSM-IV-TR’de özgül fobi olarak sınıflandırılmıştır. Şiddetli dental
korku ve dental fobi arasındaki başlıca fark normal işlevselliğin üzerindeki etkisiyle
ilişkilidir (41).
Dental anksiyete geçmişten günümüze uzanan ve gelecekte de hastaların diş
tedavisinden faydalanmalarına engel teşkil edeceği düşünülen bir olgudur. Yapılan
çalışmalarda dental anksiyetenin %4-16 arasında değiştiği bildirilmiştir.
Farklı ülkelerde dental anksiyete ve fobi üzerine araştırmalar yapan ve bu
korkuyu taşıyan bireylere tedavi imkanı sağlayan “ oral psikofizyoloji”, “ dental korku
araştırma ve tedavi” isimleri altında merkezler açılmıştır. Bu merkezlere dental
anksiyete ya da fobisi olan hastalar ya kendileri başvurmakta ya da ilgili kurumlar
sorunlu hastalarını buralara yönlendirmektedir.
Bu merkezlerde bireyler korkularının boyutu ve tadavi ihtiyaçlarının aciliyetine-
büyüklüğüne göre, korkularını yenmelerine olanak tanıyan davranış yönlendirme
teknikleri, çeşitli farmakolojik ajanlarla sedasyon uygulamaları veya genel anestezi ile
bir ekip tarafından tedavi edilmektedir. Bu ekip uzman diş hekimleri, psikolog/psikiyatr
ve yardımcı personelden oluşmaktadır (42).
Ülkemizde ise dental anksiyete ve fobiye yaklaşım daha çok bireysel seviyede
kalmakta, diş hekimleri ilgileri ve karakter yapıları doğrultusunda konuya yaklaşıp
bireysel çözümler üretmektedir.
45
Ülkemizde bazı üniversite ve hastanelerde aşırı korkan hastaların genel anestezi
altında tedavisi yapılmakta ancak olguyu bir bütün olarak ele alabilecek ve tedavileri
yürütebilecek bir merkez bulunmamaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün genel sağlık tanımı doğrultusunda ağız sağlığının
eşdeğer tanımı:”Ağız ve diş yapılarının sağlam ve iyi fonksiyon gösterir halde
olmasının yanı sıra diş hekimi korkusu ve kaygısının bulunmama” durumu şeklinde
yapılmıştır. Bu bağlamda tedavi uygulamalarında diş hekimi ve hasta arasındaki
ilikiler; empatiye dayanan, yararlı olma, adalet, zarar vermeme, gizliliğe saygı,
aydınlatılmış onam ve özerkliğe saygı ilkelerine dayanmalıdır (42).
Bireye saygı ilkesinin en temel yönü, hastayı tedavinin aracı olarak değil, amacı
olarak görmektir. Diş hekimleri öncelikle dişi değil hastayı tedavi etmelidirler. Diş
hekimlerinin ilk yapması gereken hastanın kaygısını, korkusunu anlayışla karşılayıp
kaygı ve korkunun hangi düzeyde olduğunu saptamaktır. Bu amaçla kullanılan bir
çok kaygı ve korku ölçeği bulunmaktadır (43,44,45).
Diş hekimliğinde anksiyete ve korku düzeyini belirlemek için en fazla kullanılan
ölçekler (41,42,43):
Diş Hekimi Kaygı Ölçeği,
Modifiye Diş Hekimi Kaygı Ölçeği,
Diş Hekimi Korku Ölçeği,
Geer Korku ölçeği,
Çocukların Korku Tarama Anketi-Diş Hekimliği Ölçeği ve
Milgrom maddesi bunlardan bazılarıdır.
3.2. Etiyoloji ve komorbidite:
Dental anksiyetesi olanlarda bir ya da daha fazla psikiyatrik bozukluk tanısı
konması ihtimali anksiyetesi olmayanlara göre daha fazladır (46).
46
Dental anksiyetesi olan kişiler homojen bir grup değillerdir ve başlangıç yaşı,
kökenler ve diş tedavisi korkularının belirtileri ile farklılaşırlar. Çocukluk çağında
yaşanmış travmatik diş tedavisi deneyimlerinden sonra dental anksiyete ve dental
fobi gelişme riski artmaktadır. Aile içerisinde dental anksiyetesi ya da dental fobisi
olan bireylerde fobi gelişme riski daha fazladır (47,48,49,50).
Genel olarak kadınların ve düşük gelirli bireylerin anksiyete düzeylerinin
toplumun diğer kesimlerine göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Ancak, eğitim
seviyesi ve yaşın anksiyete düzeyini ne şekilde etkilediği konusunda farklı görüşler
bulunmaktadır (51,52,53,54,55). Kadınların daha yüksek anksiyeteye sahip
olmalarının nedeni duygularını erkeklere göre daha rahat ve istekli bir şekilde
açıklayabilmelerinden olabilir (56,57). Bazı araştırmacılara göre; eğitimin, dental
anksiyete düzeyi üzerinde etkili bir faktör olduğu ve eğitim düzeyi düşük olan
gruplarda kaygı duyma oranının yüksek olduğu bildirilmiştir (51,53). Stabholz ve
peretz; Eğitim düzeyi yüksek kişilerin stresli durumlarla başa çıkma yeteneklerinin
daha kolay geliştiğini bildirmişlerdir (51). Bunun yanında, eğitim düzeyi ve dental
anksiyete arasında ilişki belirlenemeyen araştırmalar da bulunmaktadır(58,59).
Wriğht ve ark; 5 yaş grubu yüksek sosyoekonomik düzeye sahip çocukların, dental
işlemler sırasında daha olumlu davranış tutumu içerisinde olduğunu bildirmişlerdir
(60). Folayan ve ark; ailenin sosyoekonomik durumu ile çocuğun kaygısı arasında
anlamlı bir ilişki olmadığını bildirmiştir (61). Önçağ ve ark. 2005 yılında dişhekimi
ziyaretine ilk defa gelen, 3-12 yaş grubu çocuklarla yaptığı çalışmada, ailenin eğitim
düzeyi ve sosyoekonomik durumunun, çocuklarda dental anksiyete düzeyini
yükselttiğini bulmuştur (62).
İleri derecede dental anksiyetesi olanlarda agorafobi, yaygın anksiyete
bozukluğu, sosyal fobi, özgül fobi tanısı ihtimali anksiyetesi olmayanlara göre daha
fazladır. Yapılan bazı çalışmalarda çocukluk çağı cinsel taciz öyküsünün de
anksiyetesi yüksek olan bireylerde daha fazla görüldüğü bildirilmektedir (63,64).
Dental fobi tanısı alan bir çok kişide daha önce tedavi sırasında yaşanan
travmatik kötü deneyimlerin olduğu bu nedenle ilerde DSM-V içersinde post travmatik
47
dental tedavi anksiyetesi olarak sınıflandırılmasının uygun olabileceği yönünde görüş
bildirenlerde bulunmaktadır (65).
Dental anksiyetesi yüksek olanlarda durumluk-sürekli kaygı envanterinden
yüksek puan aldıkları, durumluk-sürekli anksiyete puanları yüksek olanlarda ise böyle
bir ilşkinin olmadığı görülmüştür (66). Başka bir çalışmada ise durumluk-sürekli
anksiyetesi yüksek olanlarda dental anksiyete düzeyleri daha yüksek bulunmuştur
(67).
Epidemiyolojik çalışmalar popülasyonun %4 ile %16’sinde dental tedavi
konusunda sorun olarak kabul edilebilecek düzeyde korku ve anksiyete olduğunu
düşündürmektedir (68,69). Oranlardaki büyük çeşitlilik kısmen bazı çalışmaların
dental fobiyi, bazılarının ise ilişkili olsa da, farklı yapıya sahip olabilen dental
anksiyeteyi ölçmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Dental anksiyetesi olan kişilerin dental tedavi konusunda korku ve
anksiyetelerinin kökeni açısından kabaca iki gruptan birinde olduğu kabul edilir. Bazı
araştırmacılar bu grupları egzojen ve endojen olarak adlandırmıştır. İlkinde dental
tedaviye tepkinin direkt ya da kaza sonucu travmatik deneyimler sonucu gelişen
koşullu bir yanıt olduğu düşünülür. İkincisinde multipl korkular, yaygın anksiyete ya
da panik bozukluklarının kanıtladığı gibi, anksiyete bozukluklarına yapısal bir
hassasiyetin bir bileşeni olduğu kabul edilir (69,70).
Multipl korku ya da yaygın anksiyete durumlarının dental anksiyetenin
korunmasıyla ilişkili olabileceğini, dolayısıyla endojen gruptakilerde zaman içinde
düzelme ihtimalinin egzojen gruptakilere göre daha az olduğu ileri sürülmüştür.
Sıklıkla dental anksiyetenin başlıca nedeninin negatif dental deneyimler olduğu
belirtilir ve çok sayıda çalışma dental anksiyetede koşullanmanın önemini
desteklemektedir (71,72,73,74).
48
Dental fobiyi kan-yaralanma fobisinin bir alt türü olarak kabul eden araştırmacılar
olduğu gibi, enjeksiyon, diş hekimi ve yaralanma fobilerinin tümünü bir grupta
toplayan ve tümüne mutilasyon fobisi adını veren çalışmacılarda vardır.
Dental fobisi bulunan hastaların büyük kısmının kan, enjeksiyon veya
bedendeki mutilasyona maruziyet nedeniyle korku duyduğunun savunulması makul
görülse de, diş hekimi korkusu ve kan-enjeksiyon-yaralanma korkuları arasındaki
ilişkileri inceleyen çalışmalarda çelişik bulgular elde edilmiştir (75).
Dental fobi ve kan-enjeksiyon-yaralanma fobisi arasında benzerlikten çok
farklılık olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Literatürde anksiyöz diş hastalarının
başlıca kan, yaralanma veya enjeksiyonlar dışında özgül diş işlemlerine veya
uyaranlarına, örneğin; ağrı, diş oymanın görüntüsü ve sesi ve diş tedavisi durumunu
genel özelliklerine karşı korku geliştirdikleri gösterilmiştir.
Toplum içinde yapılan bir çalışmada dental fobisi olan olguların yalnızca
%16’sında kan-yaralanma fobisi bulunduğu saptanmıştır. Bir başka çalışmada 81
primer kan fobili hastanın %10’undan daha azının ve injeksiyon fobisi bulunan 59
hastanın %20’den daha azının aynı zamanda diş tedavisi durumlarından güçlü bir
korkusu olduğu saptanmıştır (28).
Dental fobisi olan hastalarda bulunmayanlara göre kan-enjeksiyon-yaralanma
fobisi alt türü bulunma olasılığı daha fazladır (76). Dental fobisi ve farklı kan-
yaralanma-enjeksiyon fobileri alt türleri arasında yüksek derecede örtüşme
görülmesine karşın, diş hekimi fobisinin DSM-IV içindeki yerinin bağımsız özgül bir
fobi olarak değerlendirilmesinin uygun olduğu görüşü ağır basmaktadır (75).
Türkiye’de genel popülasyon içerisinde yapılan bir çalışmada 183 kişiye DFS
ölçeği verilmiş ve 39 kişi (%21.3) dental anksiyetesi yüksek olarak tespit edilmiş.
Kadın katılımcılarda ve sosyoekonomik seviyesi düşük olanlarda daha yüksek tespit
edildiği bildirilmiştir (50).
49
Türkiye’de Yeditepe üniversitesi diş hekimliği fakültesine başvuran 294 hastada
yapılan MDAS’ın geçerlilik ve güvenilirlik çalışmasında; DAS ölçeğine göre
(29/294)%9.9, MDAS ölçeğine göre (26/294)%8.8 hastada dental anksiyete düzeyi
yüksek bulunmuştur (77).
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesine başvuran 1335 kişi üzerinde
yapılan bir başka çalışmada DFS ölçeği uygulanarak, yaşa ve cinsiyete göre DFS
değerleri incelenmiştir. Çalışma sonucunda bireylerin %41’inin dental anksiyete
göstermediği, genelde erkeklerde DFS değerlerinin yüksek olduğu, iğnenin görülmesi
ve yapılmasının en çok korku uyandıran durumlar olduğu görülmüştür (78).
Hacettepe Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi son sınıf öğrencilerinde yapılan
dental anksiyetenin sebeb ve sonuçları isimli çalışmada dental anksiyete düzeyinin
cinsiyetler arasında farklılık göstermediği, olumsuz deneyimlerin, yakın çevrede
dental fobisi olan bireylerin, çocukluktan beri tanınan ve diş sağlığı hakkında
bilgilendiren, sevilen diş hekiminin ve diğer fobilerin varlığının anksiyete düzeyini
etkilemediği görülmüştür(79).
Bu çalışmada; korkudan dolayı tedavilerini erteleyen bireylerin anksiyete
seviyelerinin ertelemeyenlere göre yüksek olduğu görülmüştür. Tedavi sırasında ağrı
hissetme olasılığından tedirgin olan ve olmayan bireylerin anksiyete seviyeleri
arasında belirgin bir fark bulunmuştur (79).
3.3. Dental fobi tedavisi:
Dental anksiyete, diş tedavisini ve dişhekimlerinin rahat çalışmasını engelleyen
önemli bir sorundur. Dental fobi birçok ülkede ağız ve diş sağlığının korunmasında
büyük bir engel olarak ortaya çıkmaktadır.
Dental fobisi olan hastaların, fobisi olmayan hastalara göre daha fazla ağız ve
diş sağlığı problemi olduğu bildirilmiştir. Bu nedenle klinik dişhekimliğinde dental
korkunun önemi oldukça büyüktür. Yüksek dental anksiyete, hastaların tedavi
randevularına gitmemelerine veya tedavilerinin yapılmamasına yol açabilmektedir
(78).
50
Dental anksiyetesi yüksek olan çocuklarda midazolam ile sağlanan sedasyon
sonrası diş tedavisinin rahatça yapıldığı, önemli bir yan etki görülmediği, midazolamın
hem oral hem nazal olarak kullanılabileceği bildirilmiştir (80,81,82).
Dental anksiyetesi yüksek olan bireylerde hipnoz tekniğinin uygulanmasının
başarılı sonuçlar verdiği, anksiyetenin belirgin olarak azaldığı gösterilmiştir (83).
NO anestezisi, kognitif terapi ve gevşeme tekniklerinin dental anksiyetesi yüksek
olan bireylerde kullanıldığı bir çalışmada her üç tedavininde benzer ve başarılı
sonuçlar verdiği gösterilmiştir (84,85).
Dental fobi tedavisinde en etkili yöntem diğer özgül fobiler gibi bilişsel-davranışçı
tedavidir. Yapılan çalışmalarda tek seans(üç saat) ve beş seans(her biri bir saat)
bilişsel davranışçı terapi oturumları arasında tedavi açısından fark bulunmamıştır
(86,87).
Diş hekimi korkusunun sık rastlanan bir sağlık sorunu olduğu düşünülürse diş
hekimi fobisi tedavilerinin etkinliğini optimize etmenin kişisel ve sosyoekonomik
yararlar sağlayacağı kesindir (70).
Dental fobisi olan bazı kişilerde diğer özgül fobiler, yaygın anksiyete ya da panik
bozukluklarının varlığıyla da kanıtlandığı üzere, anksiyete bozukluklarına yapısal bir
hassasiyet olduğu ileri sürülmüştür (1). Dental fobi ve diğer anksiyete bozuklukları
arasında bir ilişki olabileceğini düşündüren veriler bulunmasına rağmen bu konuda
kesin bir yargıya varabilmek ve bu ilişkinin teorik nedenlerini anlamak için daha fazla
sayıda çalışmaya gereksinim olduğu görülmektedir.
51
4. GEREÇLER
1. DSM-IV Eksen I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme
Formu(Structured Clinical Interview for DSM-IV TR): SCID-I Michael B.
First, Robert L. Spitzer, Miriam Gibbon ve Janet B. W. Williams tarafından
1987’de geliştirilen ve 1994’te DSM-IV, 2000’de DSM-IV-TR için uyarlanan
tanısal görüşme formu. Formun Türkçe versiyonu Sorias, Saygılı ve ark.
tarafından 1988’de hazırlanmıştır. 1997’de DSM-IV için Türkiye için uyarlama
ve güvenirlik çalışmaları Çorapçıoğlu A, Aydemir Ö, Yıldız M, Esen A, Köroğlu
E. tarafından yapılmıştır.
2. DFS(Dental Fear Survey): Dental korku skalası 20 sorudan oluşmakta ve her
bir soru en düşük 1 puan ve en yüksek 5 puan olarak kodlanmaktadır.1984
yılında Kleinknecht RA, Thorndike RM, McGlynn FD, Harkavy J. tarafından
geliştirilmiştir. Dental korku skalasının Türkçe’ye uyarlama ve güvenirlilik
çalışmaları Fırat D, Tunç EP, Şar V. tarafından yapılmıştır (50,58).
3. Özgül Fobi Listesi: DSM-IV tanı kriterlerinde, korkuyu başlatan etkenler esas
alınarak özgül fobinin 5 alt tipi tanımlanmıştır, araştırmacı tarafından
oluşturulan ve sık karşılaşılan fobiler, korkunun çıktığı uyarana göre
listelenmiştir (8).
4. Sosyodemografik Veri Formu: Hastaların sosyodemografik ve klinik
özelliklerini değerlendirmek amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan ve
hastalara tedavileri sırasında uygulanacak olan form; yaş, cinsiyet, öğrenim
durumu, medeni durumu, çalışma durumu, gelir durumu, ailede dental fobi
olup olmadığı, daha önce yaşanan travmatik diş tedavisi ve daha önce diş
hekimine gidip gitmediğinden oluşmaktadır.
52
5. Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği: Hastada anksiyete ve depresyon
yönünden riski belirlemek, düzeyini ve şiddet değişimini ölçmek için kullanılır.
Kendini değerlendirme ölçeğidir. Kısa ve anlaşılır olması nedeniyle
uygulanması kolaydır. 1983 yılında Zigmond AS ve Snaith PR tarafından
geliştirilmiştir. Toplam 14 soru içermekte ve bunların yedisi anksiyeteyi ve
diğer yedisi depresyonu ölçmektedir. Türkçe formunun geçerlilik ve güvenirliliği
Aydemir Ö, Güvenir T, Küey L, Kültür S. tarafından yapılmıştır (88).
53
5. YÖNTEM
Çalışmaya Bahçelievler Ağız ve Diş Sağlığı Merkezine diş tedavisi için
13.10.2008 ile 13.12 2008 tarihleri arasında ilk kez başvuran hastalardan, protokol
numarasının sonu 3 ve 7 ile biten, haftanın pazartesi ve perşembe günleri gelen ve
çalışma hakkında bilgilendirilip katılmayı kabul eden 600 hasta alındı.
Bu hastalara sosyodemografik veri formu ve DFS uygulandı. Sosyodemografik
veri formunda tüm hastaların yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, medeni durumu, çalışma
durumu, gelir durumu, ailede dental fobi olup olmadığı, daha önce diş hekimine gidip
gitmediği ve geçmişte yaşanan diş tedavisi travması soruldu.
DFS’de kesme puanı 55 ve üstü olan hastalarda; DSM-IV kriterlerine göre
düzenlenmiş olan yapılandırılmış görüşme formu SCID-I kullanılarak Dental Fobi
tanısı araştırıldı. 82(%13,7) hastada DFS ölçeği 55 ve üzerinde bulundu. Bu
hastalara uygulanan DSM-IV kriterlerine göre düzenlenmiş olan yapılandırılmış
görüşme formu SCID-I ile olan Dental Fobi tanısı konan hasta sayısı 76(%94,9)
olarak bulundu.
Tüm Dental Fobisi olan hastalarda SCID-I ile diğer anksiyete bozuklukları
eştanısı araştırıldı, özgül fobi listesi ile fobisi olan hastaların hangi durum veya
nesneye fobisinin olduğu belirlendi ve hastada anksiyete ve depresyon yönünden
riski belirlemek, düzeyini ölçmek için HAD ölçeği verildi.
Kontrol grubuna DFS ölçeğinden 54 ve altında olanlar alındı. Aynı evrenden
gelişigüzel seçilen bu kişilere SCID-I uygulanarak diğer anksiyete bozuklukları
eştanısı araştırıldı, özgül fobi listesi ile fobisi olan hastaların hangi durum veya
nesneye fobisinin olduğu belirlendi ve hastada anksiyete ve depresyon yönünden
riski belirlemek, düzeyini ölçmek için HAD ölçeği verildi.
54
Dışlama ölçütleri:
Her iki grup için oluşturulan ölçütler; 18 yaş altı ve 65 yaş üstü olma, okuma yazma
bilmeme, mental retardasyon, demans ve kognitif fonksiyonları bozacak diğer mental
bozukluğun varlığı ve aktif psikotik hastalığı olanlar dışlanmıştır.
Dahil etme ölçütleri:
Bahçelievler Ağız ve Diş Sağlığı Merkezine tedavi için ilk kez başvuran, çalışma
hakkında bilgilendirilmiş onam formu alınan, 18 yaşından küçük, 65 yaşından büyük
olmayan dışlama ölçütlerine göre seçilmiş hastalardan oluşmaktadır.
|