CHP KURULTAYLARI VE DİLEK SİSTEMİ
CHP Kurultayları, parti ve ülke sorunlarının görüşülerek, partinin hatta
hükümetin izleyeceği siyasetin belirlendiği, parti tüzük ve program değişiklik-
lerinin yapıldığı, Parti Genel Başkan seçiminin yapıldığı, delegeler ve millet-
vekillerinin katılımıyla gerçekleşen toplantılardır. Tek Parti döneminde, CHP
Kurultayları’nda partinin ve hükümetin izleyeceği siyaset ve devlet işleri birlik-
te görüşülüp karara bağlanmıştır. “Büyük Kurultayda memleket ve Partiye ait
her iş görüşülebilir. Program ve nizamnamenin kabulü ve değiştirilmesi Büyük
Kurultay’a aittir.”
22
Bu bağlamda, parti-devlet bütünleşmesinin kendisini en çok
hissettirdiği ve parti-devlet arasındaki çizgisinin en belirsiz olduğu alanlardan
birinin CHP Kurultayları olduğunu söyleyebiliriz. Parti için alınan ve parti tü-
züğünde yapılan bir değişiklik doğrudan devlet yönetimine ilişkin olabiliyordu.
Kurultayda, pek çok “devlet işleri” görüşülerek, karara bağlanmaktaydı. CHP
Tek Parti döneminde bir tanesi olağanüstü kurultay olmak üzere yedi tane ku-
rultay yapmış, her birinde parti ve devlet yönetimine ilişkin değişim ve dönüşüm
niteliğinde önemli kararlar alınmıştır.
23
22 Ulus Gazetesi, 28 Mayıs 1939, s. 1.
23 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’nde, ulusal kurtuluş ve bağımsızlık için faaliyet gösteren der-
nekler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleşti. Mustafa Ke-
mal başkanlığında 16 kişilik “Heyet-i Temsiliye” oluşturuldu. Kimi tarihçilerce CHP’nin
de ilk kongresi olarak kabul edilir. CHP’nin kuruluşunun bu kongreyle filizlendiği ve bu
nedenle “Devlet kuran parti” tanımlaması yapılır. 2. Kurultay 15 Ekim 1927’de toplandı.
Atatürk’ün “Büyük Nutuk”u okuduğu Kongrede “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milli-
yetçilik” ve “Laiklik” partinin dört temel ilkesi olarak benimsendi. Bu kurultayda, Mustafa
Kemal partinin “Değişmez Genel Başkanı” olarak belirlendi. 3. Kurultay 10 Mayıs 1931’de
yapıldı. Tüzükten ayrı bir program yapıldı. Dört temel ilkenin yanı sıra “Devletçilik” ve
“İnkılâpçılık” da tüzük ve programına girdi. Böylece partinin simgesi “Altı Ok”a anlamını
veren altı ilke belirlendi. 4. Kurultay 9 Mayıs 1935’de toplandı. Atatürk’ün katıldığı bu son
Kurultay’da partinin adı “Cumhuriyet Halk Partisi”ne dönüştürüldü. Tüzük değişikliğiyle
parti ile hükümetin kaynaştırılması yoluna gidildi. Genel Başkan Vekili İsmet İnönü’nün
yayımladığı genelgeyle İçişleri Bakanı parti yönetim kuruluna alındı ve Genel Sekreter-
lik görevi verildi; parti il başkanlıklarına il valileri getirildi. 1937’de, Anayasaya “Türkiye
devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve devrimcidir” şeklindeki CHP’nin
altı ilkesi eklendi. Atatürk’ün vefatının ardından 26 Aralık 1938’de 1. Olağanüstü Kurul-
tay toplandı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü “Değişmez Genel Başkanlığa” seçildi; Atatürk’e
“Ebedi Şef”, İnönü’ye de “Milli Şef” unvanı verildi. Parti Genel Başkan Yardımcılığına
Başbakan Celal Bayar, Genel Sekreterliğine İçişleri Bakanı Refik Saydam getirildi. 5. Ku-
rultay 29 Mayıs 1939’da toplandı ve tüzükte değişiklik yapıldı. Başbakanın aynı zamanda
Parti Genel Başkanı olması uygulamasına son verildi. İçişleri Bakanı’nın Parti Genel Sekre-
teri, valilerin il başkanı olması uygulaması terk edildi, memurların partiye üyeliği yasaklan-
dı. 6. Kurultay 8 Haziran 1943’de toplandı. Bu, CHP’nin Tek Parti döneminde yaptığı son
Kurultay oldu. 2. Dünya Savaşı sürecinde toplanan Kurultayda, parti programında ulusal
63
TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK:
“DİLEK SİSTEMİ”
Sayı: 86
Gerçekte Tek Parti sistemi niteliğini ortaya koyan siyasî mekanizmalar,
CHP tüzüğü ile varlık bulmuştu. Bir siyasî parti tüzüğünün, anayasadan da ya-
salardan da üstün olabilmesi elbette mümkün değildi. Ama gerçekte, siyasî sis-
tem anayasanın değil söz konusu parti tüzüğünün öngördüğü şekilde işliyordu.
24
Söz konusu, CHP tüzük ve program değişiklikleri de CHP Kurultay’larında
yapılıyordu. “Nitekim uzun yıllar Türk siyasi literatüründe kullanılmış olan ve
Türk siyasi kültürü üzerinde etkisi olduğu söylenebilecek olan “Değişmez Genel
Başkan”, “Milli Şef” ve “Kemalizm” kavramları da Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk
siyasi partisi olan CHP’nin kongrelerinde ortaya atılmıştı.”
25
İnönü, CHP I. Olağanüstü Kurultay konuşmasında, kurultayın anlam ve
önemini şu sözlerle belirtmiştir:
“Büyük Kurultay; kurtuluş mücadelesinin en evvel işlemeye başla-
yan, içerden ve dışarıdan her türlü insafsız hücumlara milletimizin ma-
ruz kaldığı günlerde onun iradesini ilan etmek üzere meydana atılan,
en eski teşkilatımızdır”... Atatürk; kurtuluş mücadelesini, siyasi ve askeri
sahnelerde, evvela Kurultayda, sonra Büyük Millet Meclisi içinde idare
etti. Sulh ve harbin siyasetini inkıtasız bir Millet Meclisi ile idare edebil-
mek zihniyetini ve kudretini, bugün dahi çok memleketlerde göremiyo-
ruz (Bravo sesleri). Atatürk, Kurultayları yalnız millet hayatının lüzumlu
bir mekanizması olarak takdir etmekle kalmazdı, onu samimi ve derin
bir sevgi ile de severdi. Büyük Kurultayın duygusunu söylediğime emin
olarak, bütün gelecek Kurultaylar adına da Atatürk’e karsı hiç bir zaman
solmayacak olan sevgi ve tazim hislerimizi ifade etmekle şeref duyarım”
26
.
İnönü’nün de belirttiği üzere, Atatürk Milli Mücadele ile ilgili siyasi ve as-
keri kararları önce kongre/kurultaylarda
27
aldı, sonra Büyük Millet Meclis’inde
savunma ile dış ilişkiler konularına ağırlık verildi. CHP’nin 2. Olağanüstü Kurultay’ı 10
Mayıs 1946’da toplandı. İnönü, yeni seçim kanununun yasalaşmasından sonra seçimlere
gidileceğini açıkladı. Tüzükteki “Değişmez Genel Başkan” ifadesi “Genel Başkan” şeklinde
düzenlendi. Bkz., “CHP Kurultaylar Tarihi”, Bugün Gazetesi, 20 Mayıs 2010.
24 Cemil Koçak, “Tek Parti Yönetimi, Kemalizm ve Şeflik Sistemi: Ebedi Şef/Millî Şef”, Mo-
dern Türkiye’de Siyasi Düşünce Kemalizm
(iç.), C: 2, İletişim Yayınevi, İstanbul, 2002,
s. 120.
25 Hakan Uzun, “Tek Parti Döneminde Yapılan Cumhuriyet Halk Partisi Kongreleri Teme-
linde Değişmez Genel Başkanlık, Kemalizm ve Milli Şef Kavramları”, ÇTTAD, IX/20-21
(2010/Bahar-Güz), S 233-271, s. 264.
26 Ulus Gazetesi, 7 Aralık 1938, s. 5.
27 1931 Kurultay’ına kadar Kongre kavramı kullanılıyordu. Atatürk’ün öz Türkçe çalışmaları
nedeniyle, 1931’den sonra Kurultay kavramı tercih edildi.
64
SEVDA MUTLU
Temmuz - 2013
idare etti. CHP Kurultayları’nda parti-devlet bütünleşmesinin kendisini en iyi
gösterdiği uygulamalardan biri de Dilek Sistemidir. Bu sistem şöyle işliyordu:
halkın CHP Ocak, bucak, kaza ve vilayet kongrelerine sunduğu dilek ve istekler
merkeze Parti Genel Sekreterliği’ne iletiliyordu. CHP İdare Heyeti ülkenin pek
çok noktasından gelen bu dilek ve istekleri, Büyük Kurultay başlamadan önce
dilek ve istekleri inceleyip, “yapılması mümkün olanlar” ve “esas önemli olanlar”
kriterine göre tasnif ederek, Kurultay’da görevlendirilen Dilek Encümeni’ne
iletiyordu. Kurultayın ilk günü açılış merasiminden sonra, Dilek Encümeni,
Hükümetin Bakanları ve Kurumların Genel Müdürleri, kendilerine ayrılan bir
toplantı odasında toplanarak, daha önceden tasnif edilen dilek ve istekleri bura-
da görüşüp, tartışarak karara bağlıyorlardı. Böylelikle, hükümetin yapacağı bazı
işlerin kurultayda belirlendiğine tanık oluyoruz. Açıkçası, Bakanlar Kurulu’nun
CHP Kurultayı’nda toplandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Parti Kurul-
tay’ında Bakanların toplanması ve yapılacak bazı işlerin görüşülüp karara bağ-
lanması, parti-devlet bütünleşmesini açıkça ortaya koymaktadır.
CHP’nin Tek Parti, devlet partisi, devlet kuran parti özelliklerinin yanın-
da partinin emir-komuta zinciri (hiyerarşik yapısı) liderlerden aşağıya doğrudur.
Parti Genel Başkanı öylesine yetkilerle donatılmıştı ki, kelimenin tam anlamıyla
“tek adam”. O’nun sözü üzerine söz söylenemez, emirlerine itiraz edilemezdi.
Genel görüntü böyle olunca, CHP lidere dayalı bir devlet partisidir. Bu nitelik-
teki bir partiden demokratik uygulamalar beklemek imkansız gibi. Oysa Dilek
Sistemi, bu algıyı ve görüntüyü zayıflatıyor. Parti bir anlamda halkçılık ilkesini
bu sistemle uygulamaya sokuyor. Dilekler köylerden, nahiyelerden, kazalardan
ve illerden kurultay ortamına taşınabiliyor. Gerek müstakil grup, gerekse Di-
lek Sistemi CHP’de çok partili sisteme geçişin işareti sayılabilir. Dilek Sistemi,
“CHP’nin geleneksel parti örgütü içerisinde yer alan bir mekanizmadır.”
28
Dilek
Sistemi, Tek Parti yılları boyunca devam eden bir uygulama olmuştur. Parti dev-
let yakınlığı ve kaynaşması, bu uygulama için özendirici ve hatta gerektirici bir
durum yaratmıştır
29
. Dilek Sistemi, CHP’nin kendi iç mekanizmalarının işleti-
lerek, halkın dileklerini en alt birimden en üst noktaya ulaştırılmasının yoluydu.
Dilek Sistemini, halkın yönetenlerine ulaşabileceği, sonuç alınabilecek en etkili
bir mekanizma olarak küçük bir demokrasi platformu olarak nitelendirebiliriz.
O halde Dilek Sistemini gerekli kılan nedenlere bakmakta fayda var.
28 Cemil Koçak, Türkiye’de İki Partili Siyasi Sistemin Kuruluş Yılları, İktidar ve De-
mokratlar,
C: 2, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s. 349.
29 Uyar,
Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi
, s. 239.
65
TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK:
“DİLEK SİSTEMİ”
Sayı: 86
Tek Parti döneminde, sosyo-ekonomik ve demokrasiye ait sorunlar vardı.
CHP, bu süreçte bu sorunların üstesinden gelmeye çalışmıştır. Bu çerçevede,
Dilek Sistemi, CHP’nin, ülkenin ve halkın ekonomik ve demokrasi sorunla-
rını çözüme kavuşturma çabasında işlevsel bir uygulama olarak karşımıza çık-
maktadır. Dilek Sistemi’nin demokratik boyuttaki gereklilik ve işlevselliği; Tek
Parti otoriter yönetim anlayışının gölgesinde ve karar alma mekanizmasının
dışında bırakılan halkın ne istediğinin önemsenmesi, hatta halka önemsendi-
ğinin gösterilmek istenmesidir. Bu önemseme, Cumhuriyetin temelini oluştu-
ran “Hâkimiyet Milletindir” ilkesinin gerekliliğini yerine getirme çabasının bir
ürünü olarak, CHP’nin meşrutiyetini halktan almasına rağmen, halkın karar
alma mekanizmasının dışında tutulmasından doğan boşluğu Dilek Sistemi ile
doldurmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Sosyo-ekonomik boyutundaki
gereklilik ve işlevselliği ise, fakir ve devletin pek çok imkan ve hizmetlerinden
yoksun olan halkın durumunu anlamak ve ihtiyaçlarının neler olduğunu tespit
etmek ve buna göre politikalar üretmekti. Dilek Sistemi’nin demokratik ve sos-
yo-ekonomik boyutlardaki gereklilik ve işlevselliğini başlıklar altında detaylan-
dırmak konunun anlaşılması açısından faydalı olacaktır.
DİLEK SİSTEMİ’NİN DEMOKRASİ BOYUTU
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Yeni Osmanlılar hareketiy-
le başlayıp, Jön Türklerin “İttihat ve Terakki” hareketiyle devam eden ve niha-
yetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile noktalanan parlamenter temsil
mücadelesi, Batı’daki maddi temellerinden yoksundu. Tek Parti döneminde,
demokrasi sorunları daha yoğun ve sıkıntılıydı. Demokrasinin ol(a)madığı bu
yapıda, “Dilek Sistemi” önemli bir işleve sahip olmuştur. Söz konusu yapıda,
Dilek Sistemini işlevsel kılan demokrasi gerekliliklerini üç ana başlıkta incele-
mek mümkündür: 1. Sivil Toplumun Yokluğu, 2. CHP’nin Halkçılık İlkesi, 3.
SCF Deneyimi.
Sivil Toplumun Yokluğu
Tek Partili sistemlerde, parti daima haklı konumda olduğu için otoriter bir
tutum sergilemektedir. Eylem programları, parti egemenliğindeki siyasal düzene
karşı, çoğulcu ve kendi kendini örgütleyen bir sivil toplumun oluşturulmasını
devamlı olarak engellemeye yönelik olmuştur.
30
Türkiye’de Tek Parti dönemin-
30 John Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum Avrupa Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal
ve Siyasal İktidarın Denetlenmesi Sorunu ve Demokrasi Beklentileri Üzerine
, Çeviren:
Necmi Erdoğan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994, s. 157.
66
SEVDA MUTLU
Temmuz - 2013
de, sivil toplum kuruluşları varlık ve etkinlik gösteremediğinden dolayı, ülke,
bölge ve yöre sorunlarını dile getirmede Dilek Sistemi önemli bir işleve sahip
olmuştur. Sivil toplumun gelişmemesi, devletin toplumsal hayattaki etkinliğin-
den çok şey beklenmesine neden olmuştur. Örgütlenmesi zayıf toplumsal yapı,
Türkiye’de sosyal ve ekonomik sorunun daha da ağırlaşmasına yol açmıştır.
31
Tek Parti döneminde CHP, rejimi her an yıkılma tehlikesi altında görmesinin
yanı sıra, rejimi oturtmak ve sisteme istikrar kazandırabilmek için sivil top-
lum kuruluşlarının varlık göstermesini engellemişti. “Tek Partiye dayalı siyasal
sistem giriştiği hukuksal düzenlemelerle sivil toplum örgütlerine özerk alan bı-
rakmamaya dikkat etmiştir. O kadar ki, bu dönemde sivil toplum kuruluşla-
rının sayısı neredeyse tek haneli rakamlarla ifade edilecek kadar azalmıştı.”
32
Günümüzde de, sivil toplum örgütlerinin sayısının yeterli olmaması veniteliksel
olarak işlevlerini çok iyi yerine getirememesi o dönemin bir yansıması olarak
değerlendirebiliriz.
Eski düzeni (rejimi) yaşatmaya ve hatta hatırlatmaya yönelik sivil toplum
kuruluşlarına izin verilmemesi anlaşılır bir süreçtir. Diğer yandan, yeni düzen
(rejim) kendini geniş kitlelere anlatmak için kendi güdümünde birtakım sivil
toplum örgütlerinin kurulmasına ve desteklenmesine Halkevleri örneğinde ol-
duğu gibi izin verilmiştir. Ülkedeki tüm kesimlerin temsilcisi konumunda olan
CHP, sivil toplumun kuruluşların yokluğunda, halkın her türlü sorununa cevap
verme çabasında olmuş ve bu anlamda halkın sorunlarını iletebilmesinin bir
aracı olarak Dilek Sistemini oluşturmuştur.
Dilek Sistemi, halkın sorunlarını ve dileklerini iletebileceği herhangi bir
sivil toplum örgütünün olmadığı ve iletişim kanallarının oldukça zayıf olduğu
bir ortamda, halkın hükümetle, parti kurultayları aracılığıyla, etkin ve doğru-
dan iletişim kurma yolu olarak, işlevsel bir sistem olmuştur. O dönemde Di-
lek Sisteminin sivil toplum boyutuyla nasıl algıladığına ilişkin, 1943 CHP VI.
Kurultayı’nda, Ulus Gazetesinin “Büyük Parti Kurultayında Dilekler” başlıklı
köşe yazısındaki şu ifadeler oldukça açıklayıcı olacaktır;
“Altıncı büyük kongreye en son, vilayet kongrelerinin süzgecinden
geçerek gelmiş dilek sayısı (637) mevzuda (2100) dür. 137 büyük sayfa-
ya sığdırılan dilekler ilgili oldukları vekilliklere ve amme teşekkürlerine
31 İlyas Doğan, “Türkiye’de Tek Partili Dönemde Sivil Toplum”, SBARD, Mart 2007, S: 9, S:
1 – 19, s. 1.
32
a.g.e
, s. 12.
67
TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK:
“DİLEK SİSTEMİ”
Sayı: 86
göre öyle iyi tasnif edilmiştir ki bir vekilliğe ait bir dileğin kaç vilayet
kongresinden birlikte geldiği kolayca görülmektedir.... Cumhuriyet Halk
Partisi’nin köy ve mahalleden başlayarak vatandaşların dileklerini yine
kendi aralarında yaptıkları bir tasnifle en yüksek mesuliyet makamları-
na ulaştırması milli bir geleneğimiz olmuştur. Her derecedeki kongrede
partililer düşündüklerini anlatarak bunun bir yukarı kongreye verilme-
sini isteyebiliyor. Yahut alt kongreden gelen her dilek kendiliğinden üst
kongreden heyetin tahliline uğruyor. Ve kongre heyeti bunları kendisine
mal edince artık karar, daha yukarı kongreye ait oluyor. Bu haliyle büyük
kurultaya kadar gelmiş olan dileklerin pek çoğu sırasıyla pek çok kongre-
nin düşünüş ve duyuşunu üstünde taşıyor. Milli dehamızın parti anlayışı
ve bunu kendi mayamızla yuğuruşunu dilekler mekanizması da bütün
asilliğiyle ifade eder. Köy veya mahalledeki mütevazi bir çatının altında
birleşen ve hemen hemen buradaki iş çağında bütün vatandaşları içine
alan parti toplantılarında herkes bilir ki çevredeki işler veya memleket
için düşündüklerine beraberindeki veya daha üst kongredeki arkadaşları
da katılırsa dileği devletin en yüksek organlarına kadar erişir.”
33
Bu ifadelerden, CHP’nin Dilek Sistemini, dilek ve isteklerini devletin en üst
birimlerine iletebilecekleri bir mekanizma olarak halka sunduğuna tanık oluyo-
ruz. Öyle ki, halka sunulan bu sistemin iyi bir fırsat olduğu algısını da oluşturul-
maya çalışıldığını, Ulus Gazetesi’nde “Büyük Kurultayın İçindeki Hava” başlıklı
bir başka yazıda geçen şu ifadelerden anlıyoruz; “Dilek encümeni partinin semt,
köy ve ocaklardan başlayarak vilayet idare heyetlerine kadar bütün teşkilattan
gelen partili yurttaş dilekleri üzerine çalıştı. Yüzlerce mebus ve delegenin hazır
bulunduğu encümenlere bir köylü yurttaşın dileği elini kolunu sallaya sallaya
giriyordu.”
34
CHP’nin Halkçılık İlkesi
CHP’nin halkçılık anlayışının en belirgin özelliği, hakimiyetin millette
olması ilkesiydi. Siyasal iktidar meşruiyetini halktan alıyordu. Buna rağmen,
Tek Parti döneminde kararı alan ve uygulayan kesim askeri bürokrasi ve sivil
bürokrasiydi. Halk karar alma mekanizmasının dışındaydı. CHP’nin, halkı sı-
nırlı da olsa, bu karar mekanizmasına dahil etme zorunluluğunun bir gereği
33 Kemal Turan, “Büyük Parti Kurultayında Dilekler”, Ulus Gazetesi, 14 Haziran 1943, s. 1.
34 Selahattin Sönmez, “Büyük Kurultayın İçindeki Hava”, Ulus Gazetesi, 9 Haziran 1943, s. 3.
68
SEVDA MUTLU
Temmuz - 2013
olarak Dilek Sistemini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu yolla CHP, yönetim ile
halk arasında doğan boşluğu bir nebze de olsa doldurmuştur. Tek Parti döne-
minde, CHP halkçılığına yönelik “halka tepeden bakan bir halk patronluğu
olmaktan öteye gidememiştir”
35
anlayışına ve “halkın yönetimden soyutlanması
sonucunda halk ekonomik ve sosyal isteklerini merkezi ve mahalli yöneticilere,
siyasal kuruluşlara iletememiştir... Yönetimin direk halkla bir ilişki içine girme-
miş, böylece halk yönetime dilek ve isteklerini iletme şansını bulamamıştır”
36
türünden eleştirilere karşılık, CHP’nin, Dilek Sistemi ile halkı önemsediğini
göstermesi ya da halkın önemsendiğini hissetmesi açısından, sınırlı da olsa bir
demokrasi platformu oluşturduğunu ileri sürebiliriz. “Parti veya hükümet nez-
dinde, bir dilek ve şikâyet bürosu veya masası oluşturulması halkın dilek ve
isteklerine zaman ayrılması istenmiştir.”
37
Ayrıca, CHP, Dilek Sistemi aracılı-
ğıyla halkın nabzını da tutuyor ve kendi yönetim algısının halkta nasıl olduğunu
değerlendirme fırsatını da yakalamış oluyordu.
“Atatürk cumhuriyetçi devletin temel görevini, halkı çağdaş medeniyet se-
viyesine çıkartmak olarak görmüştü. O halkın büyük bir gelişme potansiyeline
sahip olduğunu düşünmüştür. Ne var ki bu potansiyeli harekete geçirmek ge-
rekmekteydi. Halk tek başına bu temel hedefe ulaşmaya yeterli ve istekli değil-
di. Padişahların kişisel yöntemleriyle geçen uzun yıllar boyunca halk, inisiyatifi
kendi eline alabilme kabiliyetini kaybetmişti.”
38
Halkın hükümet işlerine kayıt-
sız kalmaması için izlenmiş bir yol olarak nitelendirebileceğimiz Dilek Sistemi,
yönetilenlerin dilek ve isteklerinin siyasal sisteme aktarılmasında önemli araç-
lardandı.
39
CHP halkçılık ilkesinin bir gereği olarak oluşturduğu Dilek Sistemi
ile Parti devleti anlayışından halkın devleti anlayışına doğru bir politika izlemeye
çalıştığını söyleyebiliriz. Halkın dilek ve isteklerini hükümete ulaştırması de-
mokratik bir haktır ve bu sistemle sınırlı da olsa demokratik kapının aralandığı-
nı görmek mümkündür.
35 Mehmet Altan, Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2001, s. 33.
36 Mehmet Ş. Göküş, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Modern Türkiye’ye Yöneten-Yönetilen
İlişkilerinin Gelişimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fa-
kültesi Dergisi
, Y. 2010, C: 15, S: 3 s.227-249, s. 237-238.
37 Esat Öz, Türkiye’de Tek-Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, 1923-1945, 2. cilt/Siyaset/
Sosyoloji Dizi, Gündoğan Yayınları, 1992, s. 211.
38 Heper,
a.g.e.,
s. 97.
39 Öz, a.g.e., s. 166.
69
TEK PARTİ DÖNEMİNDE PARTİ-DEVLET BÜTÜNLEŞMESİNE BİR ÖRNEK:
“DİLEK SİSTEMİ”
Sayı: 86
Sonuç olarak denilebilir ki, CHP’nin halka rağmen halkçılık anlayışında
bir değişikliğin olduğu ve bu değişiklik “halkın sesine kulak vermek” ve “halkla
birlikte” halkçılık anlayışına bir yönelme biçiminde değerlendirilebilir.
SCF Deneyimi
Tek Parti döneminde, çok partili siyasal sisteme geçiş denemeleri olan Te-
rakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ve Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF)
deneyimleri, beraberinde siyasi tarihimize pek çok mesajı da bırakmıştı. Özel-
likle, ekonomik gelişim için liberal bir model çizen SCF deneyiminin (kısa süreli
ve yönetimde etkili olmamalarına rağmen) verdiği en önemli mesaj, halkın Tek
Parti yönetiminden memnun olmadığının ortaya konmasıydı. Ali Naci “Halk
Muzdariptir” başlıklı yazısında, “Serbest Fırkanın büyük iyiliği, memleketteki
umumi hoşnutsuzluğu meydana çıkarması oldu”
40
demişti. Aslında, Atatürk bu
durumun çok öncesinden farkındaydı ve SCF’nin kurulmasını da özellikle bu-
nun için istemişti. Ancak pratikte durum farklı seyretmiş ve Atatürk, kuruluşu-
nu desteklediği SCF’nin feshini istemişti. SCF deneyimi ile halkın memnuniyet-
sizliğini bir kez daha gören Atatürk, 1930’da halkın sorunlarını daha yakından
görebilmek için yanına aldığı aydın ve uzmanlardan oluşan danışma ekibiyle
birlikte, üç ay süren bir yurt gezisine çıkmıştır.
41
Bu yurt gezisinde Atatürk’ün
iktisat danışmalığını yapan Başar’a göre, “Atatürk’ün geniş ölçüde yapacağı bu
seyahatin hususi hedefi vardı: Serbest Fırka hadisesi memlekette idareden mem-
nun olmayanların çokluğunu ortaya koymuştu. Her taraftan şikayetler yüksel-
mekteydi.... şikayetlerin köyden ve şehirden bir anda toplanarak Türkiye’nin se-
kiz senelik sükunet havasında fırtınalar yaratması için Serbest Fırka’nın doğması
kafi gelmişti. İşte Atatürk bu fırkayı feshettikten sonra şikayetleri en mütehassıs
bir heyetle yerlerinde tetkik etmek ve yapılması lazım gelen işleri tespit eylemek
üzere seyahate çıkmış bulunuyordu.”
42
Atatürk’ün, Ankara’dan görülemeyen so-
runları tespit etmeye çalıştığını ve buna göre yeni dönem bir yol haritası belirle-
yebilmek için bu seyahati önemsediğini yine Başar’ın şu ifadelerinde anlıyoruz;
“Serbest Fırka ile beraber ortaya çıkan fenalıkların ve şikayetlerin kök sebebi
40 Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-
Dostları ilə paylaş: |