Sudaki Mantarlar
Genç bir Alman göçmen olan George
Sylvester Viereck, Hohenzollern ailesinin gayri
meşru çocuğu idi. Amerika'ya genç yaşlarında
gelmiş ve şiirleri ile öncü sanatçılar arasında
yerini almış, siyaset ve gazetecilik alanlarında
da adını duyurmuştu. Ancak kısa bir süre
içerisinde faşizmin yükselen yıldızları Hitler ve
Mussolini ile yaptığı röportajlar ile tarafını
sergileyecek, Ezra Pound'un da başına geldiği
gibi, ünü ağır bir yara alacaktı. II. Dünya
Savaşı
sırasında,
daha
önceleri
Nazi
propagandası yaptığı gerekçesi ile hapse
girmesi ile bu konu gündemin üst sıralarına
yerleşecekti.
Politik konulardaki tarafsızlığıyla bilinen
Tesla ile arkadaşlığı savaş öncesi dönemde
başlamıştı. New York'ta sık sık haberleşiyor,
buluşuyorlardı. Viereck, Tesla hakkında olumlu
makaleler yazıyor, ikisi arasında sürekli bir şiir
alışverişi yaşanıyordu. Telif haklarına önem
vermeyişi ve şiire olan yeteneği Tesla'ya da
yansımış ve bu yeni sırdaşı ile birçok şeyini
paylaşır olmuştu.
31 Aralık 1934'te kendi eliyle yazdığı ve
"Dostuma ve Eşsiz Şaire" diyerek genç
Alman'a adadığı bir şiir günümüze değin
ulaşabilmiştir. Tesla, o zamanlar yetmiş sekiz
yaşındaydı. Şiir "Kozmik telefonumdan bana /
Olimpus'tan kopup gelen sesler ulaşıyor"
mısralarıyla başlıyordu ve bu da edebi ilhamını
hangi
konulardan
aldığını
hemen
belli
ediveriyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse
biraz kafa ütüleyici bir tarzı vardı ama şiirinin
mizah duygusundan ve güzel deyişlerden de
tamamen yoksun olduğu söylenemez.
7 Nisan 1934 tarihinde yazdığı bir mektupta
Viereck'ten aldığı afyon tentür "zehrinden"
vazgeçmesini rica ediyor, aksi takdirde
beyninin
çürüyüp
gideceğini
belirterek,
uyarıyordu
kendisini.
Viereck
parasal
konularda da bir hayli sıkıntılı olmalıydı ki Tesla
sözlerine "Amerika'nın en büyük şairinin
didinen bir mucitten daha iyi bir durumda
olmaması çok kötü. Neden ruhbilim üzerine bir
makale yazıp, benim sana mektubumda
anlattığım deneyimimden söz etmiyorsun?
Psişikler o kadar çılgındırlar ki benim mesajı
aldığımı ama fazla önyargılı olduğum için
anlayamadığımı öne süreceklerdir" diye devam
ediyordu. Viereck'e duyduğu hayranlığı her
geçen gün arttıkça kendi el yazısının da genç
şairinkine benzemeye başladığını söyleyen bir
not da eklemişti mektubuna.
Aralık ayında Viereck'e kardeşi Daniel'in ve
annesinin ölümlerinden bahseden uzun bir
mektup göndermişti. Öngörüde bulunmadığını
ispatlamaya çalışıyor, tüm hayallerinin sebebini
kısmi hafıza kaybı ile bağlantılandırmaya
çalışıyordu.
Mektupta
değişik
zaman
dilimlerinden yazılıyormuş havasını uyandıran
ifadeler
bulunmaktaydı,
kardeşinin
ve
annesinin ölüm tarihlerini de yanlış vermişti.
Tesla gerçeklerden çok rüyalarını anlatır
gibiydi.
Konsantrasyonunu tamamıyla kaybettiği,
zihnine baskı yapan hatıraların ve imgelerin
"suyun üstüne fırlayan mantarlar gibi" ortaya
çıktığı
dönemlerden
bahsediyordu.
"Ama
haftalarıma mal olan bir çabadan sonra zihnimi
tamamen yeni bir konu üzerinde odaklamayı
başarabildim ve bu durumda kaldığım sürece
başarıya çok uzak olmayacağımı tahmin
ediyorum. Fikirlerim her zaman için akılcıdır,
zira algılarım oldukça güçlüdür, yani bir tür
kahin denilebilir bana. Ama bu halden uzak
durabildiğim sürece gayet memnum oluyorum,
zira böylesi bir artı yük beyni harap etmekten
başka bir işe yaramıyor."
Viereck'in yazıları da bize Tesla'nın o
sıralarda hangi konular üzerinde durmakta
olduğu hakkında ilginç ipuçları veriyor. Bir
dergide yayınlanan "Savaşı Bitirecek Bir
Makine" adlı yazısında Tesla'nın 2035 ve 2100
yıllarını ne şekilde hayal ettiğini anlatıyordu.
"İnsan genel anlamıyla bir gücün harekete
geçirdiği bir kitledir. Bu nedenle mekaniğe
hükmeden kanunlar insan için de geçerlidir."
İnsan ilerleyişini kontrol eden enerjinin
arttırılabilmesinin
üç
şekilde
mümkün
olabileceğini düşünüyordu. Birincisi, yaşam
şartlarının, sağlık koşullarının ve insan
genetiğinin iyileştirilmesi; ikincisi, cehalet, delilik
ve dinsel köktencilik gibi ilerlemeye ket vuran
düşünsel
etkilerin
ortadan
kaldırılması;
üçüncüsü, güneş, okyanus, rüzgar ve gelgit
gibi doğal ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanılmaya başlanması.
Hayata dair kendi mekanik görüşlerini
"Buda ve Dağdaki Vaiz'"in düşüncelerine
benzetiyordu. Evrenin "ezeli ve ebedi bir
makine olduğuna, insanın da doğal düzenden
bağımsız düşünülemeyeceğine" inanıyordu.
"İnsan da bir makinedir. Zihinlerimizi ya da
eylemlerimizi etkileyen hiçbir şey yoktur ki
öncelikle duyu organlarımıza çarpan dış
etkenlerden biri olmasın. Çevremizle olan
benzerliğimiz nedeniyle çevremizdeki etkenlere
benzer tepkiler veririz ve
bundan da kavrayış kaynaklanır. Çağlardan
beri sonsuz karmaşıklıktaki mekanizmalar
gelişmiştir, ancak ruh ya da tin dediğimiz şeyler
bedeninin işleyişinin parçalarından başka bir
şey değildir. Bu işleyiş yok olduğunda ruh da
yok olur."
Tesla bu fikirleri davranışçılardan, Rus
Pavlov'dan ve Amerikalı Watson'dan, çok
önceleri dile getirdiğini öne sürüyordu ve bu tip
bir mekanik dünya görüşünün dini ya da ahlaki
konularla zıt düşmediğini belirtiyordu. 2100
yılında insanlığa egemen olacak iki dinin
Budizm
ve
Hıristiyanlık
olacağını
iddia
ediyordu.
Genetik iyileştirme çalışmalarının da yerine
oturacağına
inanıyordu.
İnsan
ırkının
kısırlaştırma
çalışmaları
ile
mükemmelleşeceğine inanıyor ve Avrupa'nın
bazı
ülkelerinde
delilerin
ve
suçluların
kısırlaştırılmaya başlandığından söz ediyordu.
Bu talihsiz düşüncelerin ne kadar Tesla'ya
ya da Viereck'e ait olduğu tam olarak
bilinemeyen bir konu. Hangisinin olursa olsun
fikirler bu kadarıyla da kalmıyordu. Tesla
"genetikçilerin
evlenmenin
zorlaştırılması
gerektiğine
inandıklarını"
savunuyordu.
"Muhakkak ki iyi ebeveyn olamayacak
insanların çocuk sahibi olmalarına da izin
verilmemelidir. Normal bir insanın genetik
olarak
suçlu
özellikler
taşıyan
birisiyle
evlenmesine izin verilmeyeceği bir çağ
gelecektir." Anlaşılan 2035 yılında Genetik
Büro, CIA'den daha etkin bir kuruluş olacaktı.
Sonraları daha çok bir çevreci gibi
konuşmaya
başlayan
Tesla
denizlerin
kirlenmeyeceği, doğal besinlerin tüm dünya
uluslarını besleyebileceği, doğal kaynakların
daima bilimsel bir koruma ve denetim altında
bulundurulacağı, afetlerin, orman yangınlarının
ve sellerin engelleneceği bir gelecekten dem
vurmaya başlayacaktı. Ve tabii ki hidrolik
santrallerden elde edilen elektriğin telsiz nakil
istasyonları aracılığıyla aktarılması katı ve
akar yakıt tüketimini sıfıra indirecekti.
21. yüzyılda uygarlaşan uluslar bütçelerinin
büyük
kısmını
savaşa
değil
eğitime
harcayacaklardı. Bir zamanlar, ne kadar yok
edici olursa savaşların o kadar caydırıcı
olacağını ve azalacağını savunmaktaydı. "Ama
hata ettiğimi anladım. İnsanın saldırganlık
içgüdüsünü hafife almıştım, bunun zayıflaması
için bir asırdan daha uzun bir süreye gerek
vardır... Savaşlar bitebilir, ancak bu, güçlünün
zayıflatılması ile değil her ulusun, zayıf ya da
güçlü, kendini savunabilecek bir düzeye
erişmesi ile mümkün olabilir."
Burada "her ülkenin, küçük ya da büyük,
kendisini
saldırılardan
koruyabilmesini
sağlayacak yeni bir keşiften" söz etmekteydi.
Bunun için büyük bir santralin inşa edilmesi
gerekliydi ama bir kere inşa edildi mi 200 millik
bir çevreye yaklaşan her türlü canlı ve taşıtı
yok edebilecek güçte olacaktı. "Yani her türlü
saldırganlığı caydıracak güçlü bir engel"
oluşturacaktı.
Ama bu icadının ölüm ışını olmadığının da
altını çiziyordu. Işınlar mesafe ile bağıntılı
olarak yayılma eğilimi sergiliyorlardı. Oysa
kendi aygıtı ile binlerce kilometre öteden
mikroskobik bir alanın dahi etkilenebilmesi
mümkündü.
Bu, radyasyon değil, yüklü parçacık ışını
olacaktı. Yaklaşık yarım yüzyıl içerisinde
dünyanın iki güçlü ulusu gerçekten de bu tip bir
silahın
geliştirilmesinde
birbirleriyle
yarış
etmeye başlayacaklardı.
1930'larda Avrupa'da kaynamaya başlayan
siyaset kazanının içerisinde Yugoslavya da
yerini alacaktı. Hırvat ayrılıkçı hareketlerinin
hemen ertesinde Yugoslavya'da diktatörlüğünü
ilan eden kral Alexander, 1934 yılında
Marsilya'da Hırvat bir teröristin düzenlediği
suikast sonucunda ölecekti.
Tesla, hemen New York Times'a "şehit
edilen" hükümdarı savunan bir yazı gönderdi.
Hırvatları ve Sırpları birleştirmeye çalışan
Alexander'ı "Yugoslavya'nın Washington'u ve
Lincoln'ü olarak tanımlıyordu. Alexander'ın
birleştirdiği uluslar kopmuşlardı ve tekrar bir
araya gelmek için güçlü bir lidere, Tito'ya,
ihtiyaç duyacaklardı.
Bu arada Franklin Delano Roosevelt ABD
başkanlığına
seçilmişti,
programını
uygulamaya koymak üzere hemen Kongre'yi
toplantıya çağıracak, "100 Gün" oturumları diye
bilinen çalışmalarla kısa süre içerisinde
Amerika'nın gelmiş geçmiş en kapsamlı ve
uzun ömürlü sosyal programını yürürlüğe
sokacaktı. Bu hareketi ile siyasi rakiplerinin
şimşeklerini üzerinde toplayacak ve konunun
Yüce Divan'a gönderilmesi gündeme gelecekti.
Tesla da Roosevelt'e oy verenler arasındaydı
ama o da bu "sosyalistçe" esen rüzgarların
tehlikeli olduğunu fikrine kapılacaktı kısa bir
süre içerisinde.
Bu arada gizli silahı konusunda her
zamankinden
daha
saplantılı
bir
tavır
sergilemeye başlamıştı. J. P. Morgan'a
finansman
desteği
talebini
dile
getirdiği
mektubunda şunları da yazıyordu: "Paris'i ve
Londra'yı bombalayan uçaklar tüm insanlığı
dehşete düşürmüş durumda. Oysa benim
elimde tüm hava saldırılarını etkisiz kılabilecek
bir silah var; sadece geliştirilmesi gerekiyor...
"O yakada da beni takdir eden pek çok kişi
var. Lenin, alternatif akım çalışmalarımı
Rusya'da sürdürmem için iki kere davet etti
beni.
Ama
çalışmalarımı
terk
etmek
istemedim."
Tesla'nın yeni bir laboratuvara duyduğu
ihtiyaç
kelimelerle
ifade
edemeyeceği
ölçüdeydi ve bunun için Morgan'ın desteği de
çok gerekliydi. "Artık bir hayal adamı değilim,
acı deneyimlerim pratik bir insan olmaya
yöneltti beni. Çalışmalarımı destekleyecek 25
bin dolarım olsaydı kısa bir süre içerisinde
büyük bir servetin sahibi olurdum. Bu icatlarımı
size verecek olsam bana bu parayı temin eder
miydiniz?"
Mektubunu Roosevelt'in programını yerden
yere vuran tümcelerle bitirirken bunun Morgan'ı
yumuşatacağından hiç şüphesi yoktu. Ama
ekonomik bunalımdan kendisi de bir hayli
etkilenmiş olan Morgan yeme gelmeyecekti.
Zaten bir bilim insanı da olmadığından
Tesla'nın ne zaman makul şeylerden söz edip,
ne zaman saçmaladığını da ayırt edemiyordu.
O yıl sonbaharda Westinghouse'a da
"parçacık ışını" ile ilgili bir teklifte bulunacaktı.
Ama şirket genel müdürü konuyu araştırma
bölümü uzmanları ile tartıştığını ve uzmanların
konuya şüpheci yaklaştıklarını bildiren bir
cevap gönderecekti.
Zaman zaman bulduğu danışmanlık işleri
sayesinde
Tesla
bunalımdan
yakasını
sıyırabilmeyi başaracaktı, hatta çok ihtiyacı
olan arkadaşlarına az da olsa borç vermeye
bile devam ediyordu. Westinghouse "eski
günlerin hatırına" kendisine ayda 125 dolar gelir
getiren bir danışmanlık görevi önermişti. Çok
sıkıştığı bir ara dostu Robert Johnson'dan
yardım istemiş ve kendisinden, "Bankamda
178 dolarım var, bunun yüzünü sana
gönderiyorum, umarım yardımı dokunur" diyen
bir not almıştı.
Bir süre sonra Johnson hastalandı. Yaşlı
elleriyle Tesla'ya şu mektubu kaleme alacaktı:
"Kalbim hala seninledir, uzun yıllar süren ve
her geçen gün daha da içtenleşen dostluğumuz
ile...
"Düzeleceğim söyleniyor ama tekrar ayağa
kalkabilmem için uzun zamana ihtiyacım var;
herhalde
büstünün
83'te
yayımlanan
"Efsanelere Övgü" adlı kitabımda yerini aldığını
görebilecek kadar uzun yaşayamayacağım... "
Gerçekten de iyileşecekti ama sadece
geçici bir süre için. Eski günleri aklına gelmiş
Tesla'ya yine coşkulu bir davet mektubu
göndermişti: "Hanımefendilerimiz en nefis
tuvaletlerini, beyefendilerimiz en şık takımlarını
giyecekler, sana da en yakışıklı giysilerini giyip
yarın akşam tüm bayanları büyülemeni tavsiye
ederim! Seni en çekici halinle görmelerini
istiyorum...
"Her zaman en mutlu günlerimizde seni
hatırlayacak olan dostun, Luka J. Filipov."
Sonra hastalanma sırası Tesla'ya geldi.
İyice zayıflamıştı. Otel odasından dışarı pek
çıkmıyor, süt ve krakerle besleniyordu.
Odasındaki raflarda çift ve tek sayıları ifade
eden
kaplar
içinde
krakerler
dizilmişti.
Sweezey bu saplantısını uzun süre
önce
keşfetmişti
ama
şimdi
sağlık
durumunun gittikçe kötülediğini görerek iyice
endişeye kapılıyordu.
"Umarım en kısa zamanda iyileşir kendine
gelirsin Tesla. Biz de seni en kısa zamanda
ziyaret etmek istiyoruz. Agnes ne zaman
istersen yanında olacaktır. Bir telefon etmen
yeter. Bunu Mrs Johnson'un hatırı için
yapmalısın..." Ama bu arada kendi hastalığı da
nüksetmişti ve sonunun geldiğini hissediyordu.
"İkimiz de daha uzun yıllar yaşayacak değiliz"
diye yazıyordu.
1937 Tesla için acı kayıplar yaşadığı bir yıl
olacaktı. Uzun yıllardır en yakınlarından biri
olan, sevgili dostu Hobson 16 Martta 66
yaşındayken aniden hayata veda edecekti.
Ekim'in 14'ünde ise Robert Johnson'un
hastalığı ağırlaşacak ve ölecekti. Bundan bir
süre sonra yine güvercinlerini beslemek üzere
soğuk bir kış gecesinde otelinden çıkmış ve en
fazla iki blok gidebilmişti ki yoldan geçen bir
taksi Tesla'ya çarptı ve yaşlı adamcağızı yola
fırlattı. Ayağa kalkabildiğinde tıbbi yardımı
reddedecek ve kendisini oteline götürmelerini
isteyecekti.
Şokta olmasına karşın William Kerrigan'a
telefon ederek güvercinleri besleme işine
devam etmesini rica edecekti. Bunu takip eden
altı ay boyunca Kerrigan, Bryant parkındaki ve
St.
Patrick
Katedrali'nin
bahçesindeki
güvercinleri beslemeye devam edecekti.
Tesla'nın üç kaburga kemiği kırılmış ve sırtı
da fena şekilde incinmişti. Ardından zatürreeye
yakalandı
ve
ilkbahara
kadar
kendine
gelemedi. Ayağa kalkmış olmasına karşın
sağlığı eskisinden de kötü bir duruma gelecek
ve sık sık mantığını yitirdiği görülmeye
başlanacaktı.
Westinghouse şirketindeki eski arkadaşları
iki yıl önce Yugoslavya'da, Belgrat'ta kurulan
Tesla Enstitüsü'nün ilk icatlarını araştırdığı
haberini ulaştırdılar kendisine. Tesla da
onuruna inşa edilen enstitü laboratuvarı için
çok fazlı alternatif akım makinesinin yanında
bir fotoğrafının çekilmesine izin verecekti.
Yugoslav
hükümetinin
desteği
ve
vatandaşlarının bağışlarıyla Tesla'ya yılda
7.200
dolarlık
bir
maaş
bağlanacaktı.
Soydaşları sayesinde "bütün zamanların en
büyük dahisi" en azından hayatının son yıllarını
sefalet içerisinde geçirmeyecekti.
|