Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 9 Sayı: 42 Volume: 9 Issue: 42



Yüklə 224,07 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/3
tarix09.04.2020
ölçüsü224,07 Kb.
#30806
1   2   3
dimdikemeksiz pelin


Propaganda ve İletişim Araçları 

İdeal anlamda masumiyet  içermesi gereken propaganda kavramı, kullanım amacı ve kullananların 

niyeti  bakımından  şimdiye  kadar  kötü  bir  ün  yapmış  ve  sosyal  bir  anlam  ifade  etmekten  ziyade  siyasi  bir 

çizgide yol almıştır. Öyle ki bu kavram, onu kulananların elinde bir sosyal yaklaşım vasıtası olmaktan çok, 

sosyal  felaketlerin  menşesi  olmakta  ve  bir  beyin  yıkama  yöntemi  şeklinde  kullanılmaktadır.(Bahar,  2009: 

120) 


Propaganda amacını gerçekleştirmek için yani insanın duygu, düşünce ve davranışlarını etkilemek 

veya değiştirmek maksadıyla birtakım iletiler, simgeler kullanmaktadır. Bu unsurları yaymak için de çeşitli 

kanallara  ihtiyaç  duyar.  Farklı  niyetlerle  hazırlanan  propaganda  mesajlarını  hedefe  ileten  bu  kanallar 

haberleşme  araçları  olarak  adlandırılmaktadır.  Haberleşme  araçları  mesaj  dağıtım  yöntemlerine  göre  dört 

kategoriye ayrılmıştır. Bunlar; yüz yüze haberleşme; mitingler, gruplar, sosyal faaliyetler ve kişisel temaslar 

yüz  yüze  haberleşme  ortamlarındandır.  Göze  hitap  eden  haberleşme  araçları;  çizgi  filmler,  resim  veya 

slaytlar, broşür, gazete, afiş, bildiri, kitap, dergi, risale gibi basılı araçlar, tuhafiye, biblo ya da üzerine mesaj 

basılabilen herhangi bir parça eşya gibi basılı ürünlerdir. Kulağa hitap eden haberleşme araçları; en yaygın 

olanı radyodur. Hem göze hem kulağa hitap eden haberleşme araçları; en başta gelenler; televizyon, sinema 

ve  internettir.  (Şimşek,  2005:  136-137)  “Toplumsal  zihin  kontrolü  maksadıyla,  görsel  ve  işitsel  iletişim 



 

- 1093 - 

araçları;  yazılı  ve  basılı  materyaller  gibi  pek  çok  araç-gereç  kullanılmaktadır.  Bunlar  vasıtasıyla  toplumun 

kafasına işlenen pek çok motifle, düşüncelere istenilen doğrultuda yön verilmektedir.” (Sayın, 2007: 53) 



Bilinçaltı Mesaj 

“20.  Yüzyılın  ikinci  yarısında  uygulanan  başka  bir  medya  stratejisi  de  mesajları  bilinçaltına 

yerleştirmektir.  İletişim  yoluyla  bilinçaltına  mesaj  aşılamanın  birçok  yöntemi  vardır.  Elektronik  medyanın 

başvurduğu  tekniklerden  bazıları  duyu  eşiği  altı  ses,  geçmişe  gizleme,  tachististopic  flaşlar,  imaj 

eşleştirmeleridir.  Yazılı  basınsa  en  çok  gömülü  mesajları,  imaj  eşleştirmelerini  ve  sembolizmi 

kullanır.”(Keith, 2006: 52) 



Psikolojik Savaş 

Daha önce de belirtildiği gibi insan beyni sürekli olarak kontrol altındadır. Kontrol altına alınmadığı 

dönem yoktur. Beyin dışardan ve içerden gelen stimuluslara ve algılara çok açıktır. Dışarıdan gelen algılarla 

beyni kontrol etmek mümkündür. Zaten toplumsal beyin kontrolü her zaman var olmuştur. En dikkat çeken 

örneği  Hitler’dir.  Hitabet  sanatını  ve  diğer  teknikleri  çok  iyi  kullanarak  insanların  zihinlerini  kontrol 

etmiştir.  Ayrıca  bugün  psikiyatrların  ve  psikologların  da  yaptığı  budur.  Yani  insanların  beynini  kontrol 

etmek. (Sayın, 2007: 53,69)  

Bireyin  ve  toplumun  duygu  ve  davranışlarını  inceleyen  psikoloji,  elde  ettiği  bilimsel  verilerinden 

hareketle  hedef  olarak  seçilen  yahut  düşman  gibi  görülen  kişi  ve  kitlelere  karşı  da  kullanılmaktadır.  Bu 

faaliyetlerde,  psikolojik  savaş  kavramı  içindeki  propaganda,  yıldırma,  inandırma  gibi  metodlar 

uygulanmaktadır. (Bahar, 2009: 23) Psikolojik  savaş, çeşitli zihin kontrolü yöntemlerini içine alan geniş bir 

kavramdır. Psikolojik savaş, insanların beyninde ve toplumun psikoloji üzerinde sürdürülen savaştır, hedefi 

‘gerçek  olmayan’  birtakım  yanlış  bilgi  ve  olayları  “propaganda,  zihin  kontrolü,  medyanın  kontrolü,  toplu 

telkin ve beyin yıkama ile  ‘gerçekmiş gibi’  göstermektir. Böylece düşmanın ve  karşıt güçlerin beyninde ve 

psikolojik tabanında da savaşın kazanılması hedeflenmektedir.” (Sayın, 2007: 81)   

Psikolojik savaşın birinci aşaması, düşmanını ve kendini iyi tanımaktır. İkinci aşama, baskı ve ikna 

tekniklerini  kullanarak  karşı  tarafta  psikolojik  çöküntüye  yol  açmaktır.  “Psikolojik  savaşın  saldırı  ve 

savunma  silahı;  propaganda,  eğitim  ve  provakasyondur.”  Cephesi  ise;  söz,  yazı,  resim,  broşür  ve  radyo, 

televizyon,  bilgisayar  gibi  iletişim  araçları  aracılığıyla  yayılan  bilgilerdir.  Bu  savaş  yönteminin  amacı, 

insanları  ikna  etmek  ve  onlarda  düşünce,  duygu  ve  davranış  değişikliği  yaratmaktır.  Yöntemi  ise  beyin 

yıkamadır. (Simşek, 2005: 126) 

Psikolojik Travma 

İstihbarat  örgütleri  işkence  yöntemlerini  kullanmak  ve  bunları  zihin  kontrol  projelerinde 

uygulamaya  koymak  konusunda  sakınmamaktadırlar.  Çünkü  bazı  zihin  kontrolü  projelerindeki  psikolojik 

travma metotları gerçekte farklı işkence tekniklerinden ibarettir. İşkence gören insanlarda geri dönüşümsüz 

psikolojik, fizyolojik ve nöroanatomik etkiler meydana gelir. (…) Örneğin travma sonrası stres bozukluğu, 

hem savaşan askerlerde hem de işkenceye maruz kalan insanlarda görülmektedir. (…) Esasen işkence, savaş 

durumundan  çok  daha  ağır  strese  neden  olmaktadır.  “Stres  insanlarda  HPA  ekseni  denen  bölgelerin 

aktivasyonu aracılığıyla aşırı CRF, ACTH ve kortizol salınmasına” yol açmaktadır. “Bu etki ise beyinde pek 

çok  geri  dönüşsüz  nöron  ölümüne,  apoptozise  neden  olur.  Bellek,  üç  boyutlu  algı,  düşünebilme  yeteneği 

körelir.”  Ayrıca  işkence  gören  insanların  kronik  depresyon,  hafıza  kaybı,  paranoya,  psikoz  vb.  gibi  tüm 

psikiyatrik  bozukluklara  girme  olasılığı  artar.  “CRF  zaten  aşırı  salgılandığında  depresyon  yaratan  bir 

hormondur.  İşkencenin  tipine  göre  geri  dönüşsüz  kardiyovasküler,  üriner  sistemle  ilgili,  biyokimyasal  ve 

nörolojik  bozukluklar  gelişir.”(Sayın,  2007:  197)  Alışılmadık,  uzun  süreli  çevresel  stres  veya  yaşam 

durumları,  kişiliğin  normal  fonksiyonlarını  aksatabilir.  Bu  tür  güçlüklere  maruz  kalan  kişiler  değişik  bir 

kişilik ya da sahte kimlik benimseyerek yeni durumlara uyum geliştirebilirler.(Keith, 2006: 147) 

1932 yılında, “CİA’in öncüsü Amerikan OSS istihbarat ağının kurucularından Alman psikolog Kurt 

Lewin”,  bireyleri  ve  toplulukları  yeniden  programlamak  amacıyla  travma  tekniğinin  kullanılmasını  ilk 

savunan  kişilerdendir.  Lewin’in  bu  kuramı,  yani  özneyi  sonraki  yeniden  programlamaya  hazırlamak 

maksadıyla  işkence  ve  travma  yoluyla  yapısını  bozmak,  “20.yüzyılın  dünya  zihin  kontrolü  ve  kültürel 

programlaması  yöntem  bilimidir.  (…)  Korku,  öfke  ya  da  heyecan  gibi  duyguların,  kasten  ya  da  kasti 

olmayan  biçimde  uyarılmasıyla  beyin  işlevleri  yeterince  zarar  gördüğünde,  kişilere  çeşitli  inançlar 

dayatılabilir. Bu türden  olayların neden olduğu  sonuçlardan en yaygın olanları,  geçici yargı bozukluğu ve 

yüksek derecede etkiye açık olma halidir. Bunun çeşitli grup tezahürleri bazen ‘sürü dürtüsü’ başlığı altında 

tasnif  edilir;  endişenin  arttığı  ve  dolayısıyla  birey  ve  kitlenin  etkiye  açık  hale  geldiği  savaş  zamanlarında, 

ciddi salgınlarda ve benzeri tehlike dönemlerinde en görkemli halleriyle görülür.”(Keith, 2006: 40-41) 

Tecrit ve İşkence 


 

- 1094 - 

Tecrit  ile  beyin  yıkama  yöntemi  arasında  oldukça  sıkı  bir  bağlantı  bulunmaktadır.  Gerçekte  tecrit, 

beyin  yıkama  metodunu  baz  alan  faaliyetten  başka  bir  şey  değildir.  Tecrit,  işkencenin  farklı  yöntemlerle 

uygulanması şeklidir. Tıpkı işkencelerde olduğu gibi tecridin de esas amacı insanın kişiliğini yok etmektir. 

Tecrit ile duyumsal uyaranların sınırlandırılması bireyde duygusal bir yıkıma neden olur. Tecridin diğer bir 

maksadı  da  şahsın  sosyal  çevreyle  olan  bağlantılarının  tamamen  yok  edilerek  bireyin  mutlak 

yalnızlaştırılmasıdır.  Tecritteki  birey  kimseyle  konuşamaz,  duygu  ve  düşüncelerini  sesli  olarak  kimseyle 

paylaşamaz, sesleri olduğu gibi duyması ve algılamasına izin verilmez. Bu şekilde toplumsal tüm ilişkileri 

koparılmış  kişi,  yalnızlaştırılarak  kendisiyle  hesaplaşmaya  zorlanmakta  böylece  iradesi  zayıflatılan  birey 

teslim alınmaya çalışılmaktadır. Tecritte kişinin davranışları kontrol edilerek politik kişiliğinin yok edilmesi 

hedeflenmektedir.(Koşan, 2000: 17,23) 

“Tek  kişilik  ya  da  küçük  gruplar  olarak  tecritte  kalan  kişilerde,  birçok  durumda  patalojik 

rahatsızlıkların  saptandığını  ve  tecritte  kalan  kişilerin  Dr.  Sluga’nın  ‘Uzun  Zaman  Tutsakları’  adlı 

araştırmasında da izah ettiği gibi, oldukça ciddi Seperations-Syndrom’dan acı çektikleri tespit edilmiştir. Bu 

olayların birkaçında, vegetative sinir sistemi rahatsızlıklarında olduğu gibi, şiddetli entellektüel ve duygusal 

rahatsızlıklar  ortaya  çıkmaktadır.  Oluşan  rahatsızlıklar  deneysel  durumlarda  sensorik  deprivasyon 

aracılığıyla yaratılan etkileri hatırlatmaktadır.”(Koşan, 2000: 136) 

Uzun  süreli  Duyusal  Yoksunluk  (Sensory  Deprivation)  sonucunda  halüsinasyonların  ve  birtakım 

ilaçlarla erişilen durumların meydana geldiği bildirilmiştir.(Sayın, 2007: 161) Ses geçirmez bir odaya konarak 

fiziki  çevresiyle  bağlantısı  kesilen  bir  insan,  belli  müddet  sonra  canlı  ya  da  cansız  hayaller  görmeye 

başlar.(Brown,  2007:  205)  Yapılan  deneylerle  “mutlak  bir  sessizliğin,  insanı  olmayan  şeyleri  görür  ve  işitir 

hale getirdiği” ortaya koyulmuştur.(Brown, 2007: 194) 

Alman  devleti,  1971  yılında  Hamburg  Üniversitesi  Kliniği’nde  bulunan  bir  araştırma  bölümünde, 

deprivasyon  deneyleri  başlatmıştır.  Deneyler,  kameralarla  çevrelenmiş,  ses  geçirmez,  karartılmış  ve 

manyetik alana karşı izole edilmiş bir tecrit odasında gerçekleştirilmiştir. Deneğin nefes alışları, nabız atışı, 

kalp  atışları,  sürekli  olarak  kaydedilmekte  aynı  zamanda  konuşmaları  ve  davranışları  dinleyiciler  ve 

kameralarla  tarafından  gözetlenmektedir.  Sonuçlar  son  olarak  bilgisayarda  değerlendirilir.  “Deney  için  iki 

türlü  temel  koşul  vardır:  1.Duyumsal  deprivasyon:  Duyumsal  uyarılar  mümkün  olduğunca  azaltılmakta, 

denek sesin olmadığı bir yarı karanlık odada bulunmaktadır. Bu şekilde böylesi bir ortamda uzun süre kalan 

kişinin  duyumları  süreç  içerisinde  özelliklerini  yitirmektedir.”  “2.Algılanabilen  deprivasyon:  Duyumsal 

uyaranların ölçüsü, hiçbir bilgi verilmeksizin, normal düzeyde tutulmaktadır. Denek cam bir gözlükle, ışığı 

az  olan,  sürekli  tanımlanamayan  gürültünün  olduğu  bir  odada  tutulmaktadır.  Deneylerin  bu  aşaması, 

kişinin algılama yeteneklerinin yitirilmesini hedeflemektedir.” Deney müddetince uygulanan tecridin denek 

üzerindeki etkileri; depresyon, halüsinasyon, aşırı duyarlılık, korku hali, baş ağrısı, yüksek tansiyon ve yine 

farklı şekillerde ortaya çıkan fiziki rahatsızlıklar olarak tespit edilmiştir.(Koşan, 2000,: 18,39)  

Kanada’da  CİA  tarafından  uygulanan  zihin  kontrol  programlarından  biri  1951’de,  McGill 

Üniversitesi’nden  Dr.  Donald  O.  Hebb’in  sürdürdüğü  ‘Bireylerdeki  Davranış  Değişiklikleri  Üzerine 

Deneysel Çalışmalar’dır. Üniversite öğrencileriyle yapılan deneyde, sorgulama esnasında oluşan depresyon 

ve  tecrit  incelenmiştir.  Uzun  bir  tecridin  ardından,  deneklerin  çoğu,  uyanıklığı  uykudan  ayırt  edemez  bir 

duruma gelmiştir.(Keith, 2006: 100) Birkaç deneğin ise alışılmadık görsel ve işitsel halüsinasyonlar gördüğü 

kaydedilmiştir.  Hebb’in  araştırmasından  elde  edilen  verilerle  göre  “tecrit  edilmiş  bireylere  propaganda 

uygulaması, davranışlarda ciddi derecede değişikliklere yok açabilmektedir. Ek olarak, Hebb bu tarz şartlar 

altında  kişisel  başetme  yetisinde  ciddi  düşüşler  gerçekleşirken,  halüsinasyon  ve  şüpheci  algılama 

oranlarında kayda değer artışlar meydana geldiğini de ortaya koymuştur.(Victorian, 2007: 65) 

Kuzey  İrlanda  bölgesinde  sürdürülen  his  iptali  uygulamaları  ise  bir  paket  program  şeklindedir  ve 

kendi  içinde  bir  bütünlüğü  vardır.  Gece  yarısı  ansızın  uyandırılarak  dövülme,  bulunulan  yer  ve  zamanın 

belirsizleştirilmesi, yalan ve küfüre maruz kalınması, ‘çözülme işleminin’ parçalarıdır. Dehşete düşürme ve 

küçük  düşürme  eylemleriyle  tüm  psikolojik  savunma  mekanizmalarının  devreden  çıkarılması 

amaçlanmaktadır.  “Şahsın  çırılçıplak  resimlerinin  çekilmesi,  kaçarken  idrarını  çıkarmaya  zorlama,  tuvalete 

gitmeye  izin  verilmemesi,  değişik  sadizm  uygulamaları  ve  cinsel  tacizin  her  çeşidi  sözkonusu 

olabilmektedir. (…) Bu arada düşük kalorili ya da kalorisiz yiyecekler verme, terleterek aşırı su kaybına yol 

açma, yüksek ısıya ve geceleri dondurucu soğuğa maruz bırakma, uykusuz bırakma ve dokunma hissini yok 

etme  gibi  kimi  işkencelerle  vücudun  psikolojik  fonksiyonları  düzensizleştirmektedir.”  Tüm  bu  işkenceler, 

beyin  yıkama  veya  derin  sorgulama  olarak  adlandırılabilecek  akademik  bir  olgudur.  Uygulamaların 

maksadı,  şahısta  geçici  psikoz  ya  da  çıldırma  hali  meydana  getirmektir.  Ama  ne  yazık  ki  geçici  olması 

istenen bu rahatsızlıkların çok kalıcı sonuçlar doğurabilmektedir.(Victorian, 2007: 73) 

Hipnoz 


 

- 1095 - 

Hipnoz  çok  eski  bir  sanattır.  İlk  defa  Hristiyanlık  ortaya  çıkmadan  önce  büyücülük,  din  ve  tıp  bir 

aradayken kullanılmıştır.(Bahar, 2009: 215) I. Dünya savaşı’nda hipnoz casusluk amaçlı olarak kullanılmaya 

başlanmıştır.  1920’lerde  Colgate  Üniversitesi  Psikoloji  Bölüm  Başkanı  Dr.  George  Estabrooks,  hipnoz  ve 

insanların  iradelerinin  kontrolü  üzerinde  çalışmıştır.  Estabrooks’un  ilk  keşiflerinden  biri  de  çoklu  kişiliğe 

sahip  bireylerin  tedavisinde  kullanılan  hipnozun,  bireye  birden  çok  kişilik  kazandırmak  maksadıyla 

kullanılabileceğidir.(Keith, 2006: 82) Daha önce farklı bilinç hallerine vakıf olmayan kişilerde tanınmadık bir 

bilinç  hali  meydana  gerirerek  bilincin  kontrolünü  zayıflatmak  ve  bilinç  dışının  ortaya  çıkmasını  sağlamak 

mümkündür.  Böylece  hiçbir  iz  bırakmadan  hatta  kişinin  kendisinin  bile  farkında  olmayacağı  bir  şekilde 

ondan bilgi almak olasıdır.(Sayın, 2007: 72) 

Beyin  kontrolü;  hipnoz,  düşünceyi  durdurma  ve  düşünceyi  yönlendirme  gibi  belli  yöntemleri  ve 

teknikleri  içerir.  Bu  yöntem  ve  teknikler,  kişilerin  nasıl  düşünmesi,  hissetmesi  ve  davranması  gerektiğini 

belirler.  Bu  uygulama  etik  temele  dayandığı  takdirde  tehlikeli  değildir.  Fakat  bir  liderin,  istediklerini  elde 

etmek  amacıyla  bu  yöntemleri  kullanarak  kişileri  kendine  bağımlı  köleler  yaratması  durumu  çok 

tehlikelidir. Zihin kontrol yöntemleriyle bireyin gerçek benliği, davranışları, düşünceleri, hisleri baskı altına 

alınır ve yeni bir kişilik oluşturulur. Zihin kontrolü yöntemlerini tanımayan onlardan haberdar olmayan bir 

kişinin bu yöntemlerle başa çıkma şansı pek yoktur.(Yörükoğlu, 2012: 113 

Hipnoz  gerçekte  zannedildiğinden  daha  tehlikeli  bir  yöntemdir.  Her  ne  kadar  bilimsel  kitaplarda, 

hipnozla insana iradesinin dışında bir eylem yaptırılamayacağı iddia edilse de son zamanlarda bunun doğru 

olmadığına yönelik birtakım düşünceler mevcuttur. Yani bir insanın hipnozla isteklerinin dışında bir eyleme 

yöneltilebileceği,  örneğin  cinayet  işletmek  gibi,  iddia  edilmektedir.  Hipnozda  birey  normal  bilinciyle 

hatırlamadığı  ve  kontrolünü  bir  başkasının  eline  aldığı  farklı  ve  telkine  açık  bir  bilinç  haline  girmektedir. 

Özellikle  hipnoz  öncesinde  veya  sonrasında  verilebilecek  birtakım  kimyasal  maddeler  hipnozun  etkisinin 

artmasını  sağlayabilmektedir.    Hipnoz  altındaki  kişi  öyle  yönlendirilebilir  ki,  kişi  kendisini  bir  kahraman 

olarak  görebilir  ve  istenen  eylemleri  harfi  harfine  yerine  getirebilir,  özellikle  ilaçlandığında.(Sayın,  2007: 

153,159) 

CIA’in  uyuşturucu  ilaçlarla  yaptığı  deneyler  ABD  hükümetinin  yürüttüğü  çok  gizli  zihin  kontrol 

projesinin  sadece  bir  bölümüdür.  Bu  deneyler  binlerce  şahıs  üzerinde  yıllar  boyu  sürdürülmüştür.  “Bu 

araştırmalar; hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beynin uyarılması, ultrasonik mikrodalgalar, 

alçak ses frekanslarıyla davranışların etkilenmesi ve davranış değişikliği terapisidir.”(Şimşek, 2005: 57) 

Bir  kişi  kendi  kendini  telkin  yoluyla  uzun  bir  uyku  süreci  yaşamakla,  olumsuz  koşulların  baskıcı 

durumlarını  azaltabilmekte  hatta  bu  şartların  üstesinden  bile  gelebilmektedir.  CİA,  bir  kişinin  hipnoz 

karşısındaki  direnişini  azaltmak  amacıyla  ilaçların  nasıl  kullanılması  gerektiğine  yönelik  bir  araştırma 

yapmıştır.  Bu  maksatla  kullanılan  ilaçlar  genellikle  tansiyon  düşürücü  ve  sakinleştirici  ilaçlardır.  Tansiyon 

düşürücü  ilaçlar  kişide  bir  rahatlama  sağlar,  rahatlamanın  ise  telkini  arttırdığı  düşünülmektedir.  Teşkilat 

kendi  faaliyet  alanını  yalnızca  LSD  ve  benzeri  ilaçların  kullanımıyla  sınırlamamıştır.  A.M.Weitzenhoffer 

‘Hipnotizma: Telkinde Objektif Çalışma’ adlı çalışmasında “Kişinin telkin olabilme kabiliyetine sahip olması 

şartıyla  birlikte,  çeşitli  ağrı  kesici  ilaçların  dozları  kişileri  daha  yatkın  yapıyor.”  şeklinde  yazmaktadır. 

L.R.Wolberg  ise  “sodyum  ametal”in  giderek  artan  dozlarda  kullanımıyla  önemli  sonuçlarını  elde  etmiştir. 

Kişinin  kendi  içinde  bir  çaresizlik  duygusu  oluşturmasına  neden  olarak  operatöre  karşı  düzensiz  olarak 

bağlılık duygusunu arttırmıştır.(Victorian, 2007: 166) 

Bu  beyin  yıkama  yöntemleri  rejime  muhalif  insanlar  üzerinde  uygulandığı  gibi  rejim  yanlısı  olan 

insanların  rejim  ile  tam  bir  uyum  içerisinde  tıpkı  birer  robot  gibi  çalıştırılabilmesi  amacıyla  da  bu 

uygulanmaktadır. Gönüllü hipnoz gibi çeşitli seanslar yoluyla bilinç dışına girilen savunmasız kişi rejimin 

tam  bir  robotu  olabilmektedir.  Tüm  düşünce  kalıpları  rejimin  istediği  insan  tipini  ortaya  çıkartmak 

yönündedir.  Dolayısıyla  bireyin  gerektiği  zaman  bir  terörist  ya  da  bir  sabotajcı  gibi  eğitilmesine  imkan 

vermektedir.(Şimşek, 2005: 17)  



Kimyasal Maddeler 

Pek çok ülkede uyuşturucu ticareti o ülkenin polisi ve istihbarat örgütünün işbirliğiyle yapılmıştır. 

İnsanların  uyuşturucu  bağımlısı  haline  gelmesi,  gençler  arasında  yaygınlaşması  bazen  ‘Derin  Devlet’erin 

gizli  projeleri  arasındadır.(Sayın,  2007:  202)  ABD  ve  Türkiye  de  dahil  pek  çok  ülkede  birtakım 

nörokimyasallar  kullanmak  suretiyle  zihin  kontrolü  ve  beyin  yıkama  operasyonları  yapılmaktadır.(Sayın, 

2007:  26)  Bazı  tarikat  evlerinde  kalan  kişilerin  halüsinasyonlar  görmeye  başladığı  bilinmektedir.  Uzmanlar 

bu  halüsinasyonları  psikoza,  farklı  bilinç  hallerine  veya  psikoaktif  halüsinojen  maddelerin  kullanımına 

bağlamaktadır.  Uzmanlar,  tarikat  evlerinde  hezeyan  ve  halüsinasyona  neden  olan  kimyasal  maddelerin 

kullanılmakta olduğunu düşünmektedirler. (Sayın, 2007: 29) 


 

- 1096 - 

Gerek  kimyasal  ajanlar  gerekse  başka  vasıtalarla  amaçlanan  şey,  insanın  normal  algı  düzeyini 

değiştirip  ona  ‘farklı  bilinç  halleri’  yaşatmak  ve  kişi  bu  durumdayken  yapılan  telkinlerle  onu  bilinçdışı 

eylemlere  yönlendirebilmektir.  “Farklı  bilinç  halleri”  gerçekte  insanların  uzak  olmadığı  bir  durumdur. 

“Rüya  görme  hali,  hipnotik  bilinç  hali,  ekstazi  (esrime)  meditasyon  ve  yoga  ile  varılan  bilinç  halleri, 

anestetik  maddelerle  varılan  bilinç  halleri(pentotal,  fenobarbital,  halotan),  duyusal  yoksunlukla  ulaşılan 

bilinç  halleri,  halüsinojenlerle  varılan  bilinç  halleri  (LSD-25,  meskalin,  PCP,  MDMA  vb)  ve  keşfedilmemiş 

tüm bilinç hallerini kapsayan çok geniş bir terimdir.” Farklı bilinç hallerinde kişiler telkine açık hale gelirler, 

illüzyonlar görürler. Bunların gerçek olduğuna, kendilerinin seçilmiş olduğuna, bu dünyada bir görevlerinin 

olduğuna  varıncaya  kadar  pek  çok  şeye  inandırılabilirlerse,  normal  bilinç  durumunda  yapamayacakları 

birçok şey onlara bu durumdayken yaptırılabilir. (Sayın, 2007: 67,68,71)  

Bireyler  kült,  cemaat  ya  da  tarikatlarda  bulunmakla  bazı  parapsikolojik  ve  doğa  ötesi  özelliklere 

kavuştuklarını  savunurlar.  Örneğin  uzaylılarla  temas  etmek,  mistik  birtakım  bağlantılar  kurmak  tarzında 

mistik  psikoz  yaşayan  da  çoktur.  Bireylerin  pek  çoğu  gerçekte  paylaşılmış,  kontrollü  bir  psikozu 

yaşamaktadırlar.  Bireyler;  toplu  intihar  etmek,  kayıtsız  şartsız  o  kült,  cemaat  ya  da  tarikat  için  çalışmak, 

malını  oraya  bağışlamak,  gerektiğinde  cinayet  işlemek  gibi  birer  robot  misali  guruların,  şeyhlerin  veya 

liderlerin  emrettiklerini  yaparlar.  Bireyler  tam  bir  itaat,  kendini  teslim  etme,  telkin  ve  bundan  mutluluk 

duyma  hali  içindedirler.  Bu  etkiler  bilim  eğitimi  almış  insanlarda  dahi  oluşturulabilmektedir.  Yukarıdaki 

koşulları bir sosyal kapalı sistemin tüm bireyleri üzerinde yalnızca yazılı veya sözel ideoloji ile oluşturmak 

mümkün  değildir.  “Beyin  yıkama,  telkin  mutlaka  etkilidir.  Ancak  bazı  bilinmeyen  sosyal  zihin  kontrol 

mekanizmaları da olmalıdır.” (Sayın, 2007: 101-102)  

Örneğin  bu  kimyasal  zihin  kontrolü  operasyonlarında  mistik  birtakım  deneyimler  yaşadıklarını 

iddia eden kişilerin temelde hissettikleri duyumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: 

Zaman algısının degismesi (LSD, THC, İbogain vb. veya psikoz), Güçlü bir mistik deneyim (LSD, 

Psilosibin, Meskalin vb. veya mistik psikoz), Melekler ve Allah, veya Saidi Kürd-i veya Seyh ile konuşmak 

(LSD, psilosibin vb. veya psikoz), Cisimlerin boyutlarında degişiklik (LSD veya diger halüsinojenler veya 

psikoz),  Ses  duymak  (temporal  bölgede  etkisi  güçlü halüsinojenler  veya  psikoz,  sizofreniform  reaksiyon, 

psikozda  ve sizofrenide  en  sık  görülen  ses  duymadır.),  Ortamın  aydınlanması,  farklı  ışıkların 

görülmesi, yazıların  veya  duvardaki  resimlerin  canlanması  (LSD  veya  psilosibin, PCP  veya  psikoz), 

Kendini  cok  yetkin  hissetmek,  gorevi  oldugunu  ve  Tanrı tarafından  bir  görevle  görevlendirildigini 

düşünmek  (yüksek  doz metamfetamin,  LSD,  DOM,  Psilosibin,  Meskalin  vb.veya  psikoz),  Kendini  ermiş 

hissetmek  (LSD,  ibogain  vb.  veya psikoz)Gecmişe  gitmek,  gecmişteki  olguları  veya  olayları hatırlamak 

(LSD, ibogain, THC, bu etki pek psikozda görülmez).” (Sayın, 2007: 95) 

Sentezlendiği  tahmin  edilen  2000’e  yakın  halüsinojen  ve  binlerce  draje  ilaç  vardır.(Sayın,  2007:  75) 

“Derin  Devletler  Gizli  Projeler  Kirli  Gerçekler”  adlı  kitabın  yazarı  Doç.  Dr.  Ümit  Sayın  insan  bilincini 

etkileyen  bu  kimyasalların  bazılarından  bu  çalışmada  bahsetmiştir.  Aşağıda  eserde  adı  geçen  birtakım 

kimyasallar ve etkileri verilmiştir: 

“Esrar  (THC)sodium  pentotal gibi bir çok madde bireysel zihin kontrolü amacıyla kullanılmıştır. 


Yüklə 224,07 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin