THC’nin etkisinde bilinç dışına ait çeşitli bastırılmış motifler, imajlar ortaya çıkar. Güçlü halüsinojenler olan
LSD, MDA, STP, Mescalin, PCP, İbogain algılanmakta olan her şeyin distorsiyona uğramasına, renklerin,
seslerin veya bilinç dışından gelen her türlü düşüncenin değişmesine yol açar. Bu gibi diğer ilaçlarla bir kült
içinde insanı trans haline sokmak ve istenilen amaçlar doğrultusunda kullanmak mümkündür. Sodyum
pentotal, kemo-hipnoz yapmaktadır ve bunu insanları konuşturmak için kullanmışlardır. Gerçekten
kimyasal ajanlar kullanılarak yapay anksiyete, hipnoz, rüya görme hali, ağrıya duyarlılığın artması veya
azalması, hafıza kaybı veya hatırlatma, sersemlik, psikoz, yaratıcı düşünce veya aşırı duyarlılık
oluşturulabilir.” (Sayın, 2007: 54)
En bilindik halüsinojenlerin başında LSD gelmektedir.(Sayın, 2007: 69) LSD ilk defa 1938’de sentetik
olarak elde edilmiş, sonra çavdar mahmuzu taneciklerinden doğal olarak bulunmuştur.(Özkaya, 2013: 176;
Mashour, 2009: 68) 1960’lı yıllarda kullanımı serbest bırakılmıştır.(Sayın, 2007: 69) Bu ilaç insanlarda
anormal, beklenmedik davranışlar yaratarak onları gülünç, kötü duruma düşürmek için kullanılabilir.
Örneğin çayına 200 mikrogram LSD damlatılan bir kişi, bu maddeyi bilmiyorsa verdiği bir konferans
esnasında, kahkahalarla gülmeye başlayabilir ya da sıvı THC de buna benzer, uyumsuz sayılabilecek
davranışlara yol açabilir.(Sayın, 2007: 154) “İçkisine LSD veya uyuşturucu katılan kişilerin kolay intihar
ettikleri ve kolay insan öldürdükleri bilinen bir gerçektir.”(Şimşek, 2005: 103) “LSD’nin sinir sistemince
emilmesi hızlıdır ve kişi sırayla üç değişik etki duyar: 1.Kalp atışının hızlanması, atardamar basıncının
yükselmesi, sindirim bozuklukları. 2.Algılama etkileri: Görsel ve işitsel belirtiler. 3.Ruhsal etkiler: Zaman
kavramının bozulması, düşünce akışında bozukluklar, uyanıkken düş görme hali, kişilik kaybı duygusu,
- 1097 -
şiddetli değişmeler, kendilerine ya da başkalarına saldırganlık hali.” Uyuşturucunun etkisindeyken
paranoya belirtileri gösterenler de mevcuttur.(Özkaya, 2013: 175-176) “Amfetamin gibi kimi kimyasallar (10-
30 mg) alındığında (…) problem çözme ve öğrenme yeteneği hızlanır. Doz artınca (50-70 mg) biraz paronaya
başlar, kişinin alt yapısında psikoz varsa o tetiklenir. 100mg civarında ise bu uyarıcı bir halüsinojene
dönüşür, halüsinasyonlar görülmeye başlanır.”(Sayın, 2007: 69)“Kimyasal savaş için sentezlenmiş olan
MDMA isimli uyarıcı, insana barış ve uyum hissi verdiğinden istihbarat örgütleri tarafından düşman
askerlerinin yiyeceklerine katılmak suretiyle kullanılmış. Bu ilaç daha sonra depresyon tedavisinde etkili
olmuştur.”(Sayın, 2007: 69) “EA 1729’un potansiyel olarak tehlikeli bir uyuşturucu olduğu belirlenmiştir.
Ayrıca kronik bir şekilde psikoz, ruhsal bozukluk oluşturma olasılığı özellikle deneğin şizofren eğilimli
olması durumunda mevcuttur.”(Özkaya, 2013: 177-178) “Peyote kaktüsünden elde edilen ve yine
Kızılderililerin
kullandığı
mescalin
halüsinojen
bir
maddedir.
Mescaline,
şahsiyet
parçalanmasına(depersonalizasyon) sebep olur; en ufak şeylerin bile şahıs tarafından önemsenmesine yol
açar.”(Brown, 2012: 192) “Cinsel davranışlarda değişiklik ve aberran(değişik, sapmış) bir yapı oluşturmak,
bu amaçla yüksek doz metamfetamin(80-100mg) insanlara gizlice verilerek, afrodizyak etkileri
incelenmiştir. Metamfetamin beyinde dopamine ve norepinefrini arttırarak, limbik sistemde korkunç bir
cinsel fırtına yaratabilir. Aberran davranışlara eğilimli kişilerde bu davranışları ortaya çıkarır.”(Sayın, 2007:
155) Çok kuvvetli bir halüsinojen olan BZ askerlerin daha saldırgan olmasını sağlar. (Sayın, 2007: 72) “BZ
kod adlı madde 40 saat ile 4 gün arasında etkili, insanda delirium(delirme hali) yaratan bir drogtur. BZ
kulanan kişi, çevresinden tamamen izole olur, bir zombi gibi dolaşıp söyleneni yapar. Aşırı saldırganlık,
paranoya, süreğen psikoz bu ilacın etkileri arasındadır.”(Sayın, 2007: 146) “Skopolamin gibi bazı
halüsinojenlerin de benzer etkileri vardır.”(Sayın, 2007: 200) “İbogain bir halüsinojen olup insan beyninde
yaklaşık 2 gün süren psikedelik (bilinci değiştirip, genişleten)bir yolculuk yaşatan çok güçlü bir
halüsinojendir ve eroin, kokain bağımlılığında kullanılmaktadır. İbogain kişide çok farklı bilinç halleri
yarattığı, geçmişe ait tüm anıları bir film şeridi gibi hatırlattığı, bilinçli rüya görme hali sağladığı için
psikiyatırların, nörobilimcilerin ve kaçınılmaz olarak da istihbarat örgütlerinin ilgisini, aynı LSD gibi çekmiş
bir ilaçtır.”(Sayın, 2007: 149) Sodyum pentothal iğnesi: Bu ilacın tesirinde kalanlar, sorulan sorulara yalan
cevaplar verememektedirler. Batı’daki polislerin bu ilacı kullanmalarına rağmen mahkemelerde delil olarak
kullanılmamaktadır.
Ancak
kanıtların
yeri
ilacın
etkisiyle
söylenirse
mahkemede
delil
sayılmaktadır.(Özkaya, 2013: 63) “Normal insanlara yüksek doz antipsikotik ilacın verilmesi, aşırı sersemlik,
huzursuzluk yaratabilir veya bazı NMDA reseptör antagonisleri insanlarda deliriumlar (delirme hali)
oluşturabilir ve tıp bu tarz maddeleri istihbarat örgütlerinin emrine ‘hipokrat yeminini çiğneyerek’
sunmaktadır.”(Sayın, 2007: 149) “Yüksek doz atropine unutkanlık yapabildiği gibi, uzun süreli hafıza kaybı
yapan daha güçlü bazı maddeler de mevcuttur, bu ilaçların “sıcak ve soğuk savaşlarda” kullanıldığına dair
pek çok delil vardır. Örneğin ibotonik asit veya kainik asit, beynin hafıza ve üç boyutlu uzay algısından
sorumlu hipokampus denen bölgesinde veya limbik sistemde geri dönüşsüz nöron ölümüne, aşırı
unutkanlığa, psikoza ve sara nöbetlerine neden olabilir. Bu gibi kimyasal maddeler ‘geri dönüşümsüz
etkilerine ragmen’ bazı istihbarat örgütlerinin cellat psikiyatrları tarafından insanlar üzerinde
denenmektedir.”(Sayın, 2007: 149-150) “Son yıllarda özellikle öne çıkan ilaç Haloperidol’dür. Bu ilaç tipik
bir antipsikotiktir ve butyrophenone sınıfından kabul edilir. Farmakolojik etkileri fenotiyazinlere benzer.
Haloperidol 1960’dan sonra şizofreni tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak daha çok siyasi amaçla kullanılan
sabıkalı bir üründür.”(Çebi, 2012: 80-81)
Beynin Elektriksel Uyarımı, Elektromanyetik Dalgalar, Mikroçipler, Zihin Bulandıran Gazlar
Dünyanın en geri kalmış ülkelerinde dahi zihin kontrolü deneyleri ve uygulamaları yapılmaktadır.
Sinema veya TV yoluyla alt beyni programlamak, zihin bulandıran gazlar, beyne ya da vücuda yerleştirilen
mikroçipler, elektromanyetik dalgalar, psikotronik silahlar (sessiz silahlar) kullanmak uzaktan zihin kontrol
yöntemlerinden bazılarıdır. (Şimşek, 2005: 49,51)
Önceki başlıklarda bahsettiğimiz sinema veya TV’nin dışında beyni etkilemek için gaz da
kullanılmaktadır. Örneğin; bir kediye ilaçlı gaz püskürtülüp büyük bir kavanoza konmuştur. Sonrasında
yanına bir fare bırakılmıştır. Kedi fareyi görünce çok korkmuş, panik halindeki hayvan camı tırmalayıp
kaçmaya çalışmıştır. Bu deney, beyindeki ‘korku’ bölgesini, amigdala bezesini gaz yoluyla etkilemek
suretiyle gerçekleştirilen bir deneydir. Kedi-fare örneğinde olduğu gibi insanları etkilemeye yönelik olarak
tasarlanmış bir gaz, fark ettirmeden şehirlere, ordulara, yöneticilere püskürtülürse panik, teslimiyet, her
şeye boş verme gibi türlü davranışlara sebep olacaktır. Bunlara ‘psiko-motor’ ilaçlar denmektedir.(Özkaya,
2013: 65)
İlk küçük adımları 1786 tarihine kadar götürülebilecek olan ve günümüze kadar yapılan çalışmalar
neticesinde insan davranışlarının; tehlikesiz doku ısınması oluşturulması, işitsel korteksin uyarılması, beyin
- 1098 -
ritminin modifike edilmesi ve mikrodalgaların çok çeşitli biyolojik uygulamalarıyla değiştirilebileceği ve
istenilen şekilde yönlendirilebileceği tespit edilmiştir.(Victorian, 2007: 174) Deneysel psikolog Dr. Delgado,
boğaya, televizyon kumandasına benzeyen bir araç ve daha önce derisinin altına yerleştirilmiş çipler
vasıtasıyla, beyninin öfke ve huzur bölgelerine elektirik akımı vererek istenilen davranışı
yaptırmıştır.(Şimşek, 2005: 28) Delgado’nun yaptığı deneyler göstermektedir ki; hareket, heyecan, neşe,
keder gibi duygular ve davranışlar, elektirik akımı kullanılarak yönlendirilebilmekte ve canlılar tıpkı
robotlar gibi düğmeye basılarak kontrol edilebilmektedir. (Victorian, 2007: 154)
Kişileri uzaktan hipnoz etmek üzerine de çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Örneğin Radyo Hipnotik
Beyinlerarası Kontrol Projesi (RHIC), CİA’in resmen hiçbir zaman kabul etmediği gizli projelerden biridir.
İnsanda hipnotizma etkisi oluşturmak için yapılması gereken tek şey, hedef olarak şeçilmiş kişinin belirlenen
bir kasına stimociever(mikro küçültülmüş elektronik cihaz)’ın enjekte edilmesidir. Bu işlem için yaygınlıkla
kullanılan yerler burun ve kulak delikleridir. Bu yöntemin yanında yani RHIC’nin yeni bir şekli olarak
Hafızanın Elektirikle Eritilmesi(EDOM), ortaya çıkmıştır. EDOM hedef kişide ‘kayıp zaman’ duygusu
meydana getirmek ve hafızanın kısmi olarak silinmesi maksadıyla uygulanmaktadır. Aynı etkiyi, aşırı
dozda ‘acetochaline’ ile beyin hücrelerinden bazılarının basit bir şekilde engellenmesiyle veya elektronik
‘kitleme’ yoluyla oluşturmak mümkündür. Ayrıca bu kimyasal tekniğin dışında ‘kayıp zaman’ etkisi
yaratmak için elektromanyetizma ve mikrodalgalar da kullanılabilmektedir. Ve yine EDOM, uzaktan
hipnotizma etkisi meydana getirmek maksadıyla kullanılan araçlardan biridir. Kaynağı CİA olan bir belgeye
göre, insanlar bu şekilde sistemli telkinlerle intihar emirlerine bile itaat edebilirler.(Victorian, 2007: 168-171)
Sinir cerrahı W. Penfield elektrik akımını, beyin ameliyatları sırasında beyin dışındaki bölgeyi
uyarmak amacıyla kullanmıştır. Bu yöntemin uygulandığı epilepsi hastaları, geçmiş yaşantılarının tümünü
yeniden hissetmişlerdir. Allan H. Frey, 1961’de baş bölgesine düşük güç yoğunluklu UHF elektromanyetik
enerji gönderilmesinin, radyo dalgalarına benzeyen ışınlar yayarak kişide ses algılaması meydana
getirdiğini kanıtlarla ortaya koymuştur. Yine Frey ve diğer bilim insanlarının ilgili alanlarda yaptığı
çalışmalar neticesinde mikrodalga enerjinin taşikardi veya bradikardiye neden olabilecek gücü olduğu da
açığa çıkmıştır. S.M. Bawin ise 1973 yılında, beyin dalgalarının düşük güçte üretilmiş VFH enerjisi
aracılığıyla artırılabilir veya durdurulabilir olduğunu kanıtlamıştır. Ordu için çok geniş uygulama sahası ve
yeni bir haberleşme şekli olan radyo dalgaları vasıtasıyla beyinle doğrudan haberleşme keşfedilmiştir.
“Nabız sayısına ayarlı sinyal gönderici cihazların, gönderilen sinyalle istenen bilgiyi nakletmeleri artık hayal
olmayacaktır. Hatta beyne herhangi bir kelimeyi göndermek mümkün olabilecektir. (…) Uzaktan hipnozla
programlanabilecek ve hipnoz esnasında bilinçlerini aşan emirlerle yönlendirilecek istihbarat elemanları,
verilen görevleri yerine getirebileceklerdir. Hedefin itaat ettiği herhangi bir hipnotik komut, hedefin
görünürde kendi beyni içinde doğan kendi fikri olarak kabul edilebilir.” (Victorian, 2007: 174-179)
Ses konusunda en büyük sorun sesin havada çok fazla dağılması ve tek bir noktaya
odaklanmamasıdır. Ancak Amerikalı ses mühendisi Joe Pompei, sesi tek bir noktaya göndermeyi
başarmıştır. Pompei bu icadına “Audio Spotlight” adını vermiştir. Bu tekniğin temel prensibi ultrasonik
dalgaların lazer ışınına benzer bir şekilde dağılmadan tek bir noktaya odaklanabilmesidir. Bu cihaz
yardımıyla kalabalık içerisindeki bir kişiye sadece onun duyabileceği şekilde ses göndermek mümkün
olmaktadır. Başka bir yöntem ise iç kulakta bulunan bezelye büyüklüğündeki sakkula organının ultrasonik
ses dalgaları vasıtasıyla uyarılmasıdır.(Şimşek, 2005: 45-46) “Özellikle iç kulağa yerleştirilen elektronik
devre, mikrodalga silah endüstrisi açısından insan beyninin yüzde yüz kontrolünü mümkün
kılmaktadır.”(Özkaya, 2013: 94) Deride ya da damarlarda ve kemiklerde oluşturulan saf titreşimler de kişi
tarafından ses olarak algılanabilmektedir. Infrasound denilen duyum eşiğinin altındaki sesler vasıtasıyla
uzaktan kişinin derisi üzerinde saf titreşimler meydana getirmek mümkün olabilmektedir. “Eğer uzaktan
gönderilen sesler insan kulağının duyum eşiklerine çok yakın frekanslarda ise kişi konuşulanları şuurlu bir
şekilde duymayabilir, fakat beyin tarafından verilen mesaj alınır böylelikle gizli telkin gerçekleşmiş
olur.”(Yörükoğlu, 2012: 155) Ümit Sayın, ses dalgalarının ve duyulmayan eşik altı seslerin insanlarda strese,
anksiyeteye veya psikolojik rahatsızlıklara yol açabileceğini ifade etmiştir.(Sayın, 2007: 220)
Kişileri izlemek ve onların beyinlerindeki işitsel-görsel bilgileri denetlemek amacıyla kullanılan çift
yönlü geniş bir Uzaktan Nöral Denetim Sistemi mevcuttur. Bu işlemlerin hepsi, kişiyle fiziksel bir temas
olmaksızın yapılır. Uzaktan Nöral Denetim tekniği, gözetim ve yurt içi istihbarata yönelik esas yöntemdir.
Bu yolla konuşma, üç boyutlu ses ve şuuraltı ses, kulaklar devre dışı bırakılarak kişinin beyninin işitme
korteksine gönderilebilir. Bu metodun, paranoid şizofreninin karakteristiği olan işitsel halüsinasyonların
taklit edilmesiyle kurbanlara fark ettirmeden onların gücünü ve azmini kırmak için kullanılabileceği de
bildirilmiştir. Uzaktan Nöral Denetim Sistemi gözleri ve optik sinirleri atlayıp devre dışı bırakarak
doğrudan doğruya görsel kortekse görüntü gönderebilir. Ajanlar beyni programlamak maksadıyla gözetim
- 1099 -
altındaki kişi REM uykusundayken, onun beynine gizlice görüntü yollamak için bu teknolojiyi
kullanabilmektedirler.(Şimşek, 2005. 115-116; Yılmaz, 2006: 632; Yılmaz, 2014: 186)
Gaibten sesler duyduklarını ifade eden zihin kontrolü programlarının tüm kurbanları, psikiyatrik
destek almaları önerisiyle ile oyalanmıştır. Fakat elde edilen kanıtlar zihinde sesler üretebilen teknolojinin
mevcut olduğunu göstermektedir. Örneğin ABD Patent Dairesi, Psiko-Akustik Projektör’ün ayrıntılarını
şöyle tarif etmektedir: “Bu silahın amacı, hedefi hareketsiz kılarak, yoğun işitsel ve psikolojik rahatsızlıklar
oluşturmaktır.” Yine bu konudaki çeşitli araştırmaların verileri şöyledir: “İnsan zihninin yapısını değiştirme
sistemi, tercihen ses gibi farklı frekans ve dalga şekilleri olan çeşitli uyarıcıların eş zamanlı olarak
kullanılmasını içeriyor. (…) Araştırmalar, beynin özel dalga ritimlerini ortaya koyarak bireyin bilinç
durumunu değiştirmek için beyni uyaran farklı sistemler geliştirmişlerdir. (…) Suni korku oluşturulması ve
zihin kontrol teknolojisinin son aşaması, seçilmiş herhangi bir kurban veya bir gerçek grubun beyin
dalgalarının veya insan EEG’sinin kopyalanmasıdır. Kuvvetli bilgisayarların kullanımıyla, öfke, acı, kaygı,
küçümseme, umutsuzluk, şiddet, sıkıntı, kıskançlık, hayal kırıklığı, üzüntü, suçluluk, nefret, pişmanlık,
dargınlık, utanç, aldırışsızlık, kızgınlık, acıma, hiddet, özlem, kin, ve şiddet gibi insan duyguları belirlenip
EEG sinyalleri içinde “duygu ifade grupları” olarak ayrılmışlardır. İlgili frekans ve genişlikleri ölçülmüş,
uygun ve ayrı bir şekilde etiketlendikten sonra, frekans/genişlik grupları birleştirilip başka bir bilgisayarda
saklanmıştır. Sonuç olarak, bu duygu kalıpları alçak ses taşıyıcı frekansların içine yerleştirilip, başka bir
insanın zihninde aynı duyguların oluşturulması için kullanılabilecek aşamaya gelmiştir.”(Victorian, 2007:
212-214)
İnsan beyninde görüntü algısını uzaktan bir etkiyle oluşturulması, özel ilaçların tesiriyle veya
beynin elektriksel uyarımı ile mümkün olabilmektedir. Beynin frontotemporal bölgesinin elektriksel uyarımı
denekte halüsinasyonlara neden olmaktadır. Bazı hastalarda ise temporal lobun uyarımı müzik duyuyormuş
hissi yaratmaktadır. (Şimşek, 2005: 47-48) Bir kadın hastanın beyninin thalamus bölgesi uyarılıyor. İlk önce
kadının yüzünde belirgin bir korku ifadesi meydana geliyor. Sonrasında sağa sola dönmeye başlıyor ve
arkasını gözleyerek kontrol ediyor. Kendisine ne yapmaya çalıştığı sorulduğnda bir tehlike hissettiğini ve
kötü bir şeyler olacağını sezinlediğini söylüyor. “Pallidum bölgeleri saniyede 8 devrin üzerinde bir frekansta
uyarılan bazı hastalar, endişe ve rahatsızlık gösteriyorlar ve ayrıca göğüslerinde kasılma ve sıcaklık
hissediyorlar. Bazı hastalar sol göğüsünde huzursuzluk olduğunu bildiriyorlar ve uyarım tekrarlandığında
endişeli bir şekilde çığlık atmaya başlıyorlar. Korku hissi herhangi bir acı olmaksızın temporal lobun ‘beynin
elektriksel uyarımı’ ile uyarılması ile de oluşturulabiliyor. (…) Amygdaloid’in uyarılmasının şiddet
hareketlerini doğurduğu başka araştırmacılar tarafından da ispatlanmıştır. (…) İnsanlar üzerinde ‘beynin
elektriksel uyarımının haz uyandırıcı etkilerine yönelik deneyler de en az diğerleri kadar ilgi çekici. (…)
Beynin elektiriksel uyarımının haz etkisinin en iyi gözlemlendiği bir örnek de, üzgün ve sıkkın görünen bir
hastanın beyninin rastlar bölgesi uyarıldığında hemen gülmeye başlaması, uyarım kesildiğinde ise eski
üzgün
haline
dönmesi
ve
uyarım
tekrar
uygulanır
uygulanmaz
yeniden
gülümsemeye
başlaması.”(Yörükoğlu, 2012: 126-128)
Mikrodalga aracılığıyla kişide uzaktan görüntü hissi yaratmak mümkündür. “Çok düşük frekansta,
iyonlamanın olmadığı bir radyoaktivite ile baş ağrısı, çınlama, sinirlilik, depresyon, hafıza kaybı hatta panik
duygusu oluşturulabilir.”(Şimşek, 2005: 104) Pandora Harekatı’nda da kullanılmış olan mikrodalga
radyasyonun insan üzerindeki belirtileri; “aşırı yorgunluk, devamlı veya ara sıra olan baş ağrıları, sinir,
uykusuzluk, hafıza güçlükleri, fiziksel stresin ardından kalp bölgesindeki görülen ağrılar, nefes darlığı,
istahsızlık, kalbin büyümesi ve kalple ilgili diğer sorunlardır.” ABD devlet bakanlığı raporunda uzaktan
hedef
kişiye
yönlendirilen
bir
radarın,
hedefin
kalp
krizi
geçirmesini
sağlayacağını
bildirilmektedir.(Victorian, 2007: 180) V.P. Kaznacheyev adındaki bir bilim adamı, 1974 yılında uzak bir
mesafeden ultraviyole ışınlarının nakledilmesinin insanı öldürebileceğini, Çek mühendis Robert Pavlita da
‘psikotronik’ cihazlar vasıtasıyla uzak mesafeden böceklerin öldürülebileceğini kanıtlamıştır. “CİA’in
Pavlita’nın çalışmalarıyla ilgili raporuna göre, bu bilim adamı insanda güçlü psikolojik rahatsızlıklara,
şiddetli ve kontrol edilemez duygulara felç veya ölüme neden olacak kapasiteye sahip olan, biri 320km,
diğeri daha uzun mesafeden etkili olan iki ‘psikotronik’ silah geliştirmiştir.”(Özkaya, 2013: 52)
“Medikal mühendislik, beyni 1-50Hz frekans aralığında ve 0-200 mikro volt genliğinde çalışan
elektronik bir cihaz olarak tanımlamaktadır. Belirli bir ritmi ve şekli olan beyin dalgaları, gün boyunca
insanın aktivitelerine bağlı olarak alfa, beta, teta, delta gibi farklı frekans aralıklarında değişir. Beynin
çalışma frekansı dış uyarıcılar yardımıyla değiştirilebilir. Bir insanın beynini alfa durumuna sokarak o kişiyi
sakinleştirmek mümkündür. (…) Gevşeme, rahatlama, hayal kurma ve yaratıcılık bu beyin durumunda
kendini belli eder. Pasif ve sakin mizaçlı kişilerde beynin alfa aktivitelerinin belirgin olduğu, diğer yandan
agresif kişilerin beyinlerinin alfa aktivitelerinin minimum olduğu söylenmektedir. Gerginlik, korku ve
- 1100 -
endişe alfa aktivitesini düşürmektedir.” (…) Endişe ve korku ya da dikkat ve konsantrasyon anlarında,
beynin çalışma frekansı betadır. Beta dalgaları 13Hz’den hızlı olan dalgalardır. Beta yoğunluklu
programların tedavisiyle kişinin sınavlardaki başarısı arttırılabilmekte, bilgiyi organize ve analiz etme
istidadı geliştirilebilmektedir. Delta dalgaları genellikle derin uyku esnasında açığa çıkmaktadır. Delta
dalgaları bilinç dışına tekabül eder ve bu alana yönelik araştırmalarda kullanılabilir. Teta dalgalarının,
“algının ve sezginin artması, unutulan hatıraların veya rüyaların hatırlanması ve ilhama açık oluş gibi genel
psikolojik etkileri” mevcuttur. Bununla beraber “süper öğrenme, zihni yeniden programlama ve otohipnoz
için en uygun beyin durumudur”. Görsel veya işitsel materyal ile veya elektromanyetik dalgalar ile beyin bu
frekans aralıklarından birine sürüklenebilir.(Yörükoğlu, 2012: 133-135)
Düzen tarafından istenmeyen, tehlikeli olarak nitelendirilen insan ya da insan grupları olabileceği
gibi herhangi bir birey de istihbarat ajanlarının uzaktan beyin kontrolü deneylerinde kobay olarak
kullanılabilir. Bu hedefler içinde etnik azınlıklar, yabancılar, psikolojik olarak sağlıksız kişiler, cinsel
sapmaları olanlar, uyuşturucu bağımlıları, mahkumlar, suçlular ve ölümcül hastalar da vardır. Suikast
girişimlerinde bu sessiz silahlar, mevcut düzenin statükosunu bozmaya, değiştirmeye çalışan ya da
çalışabilecek herhangi bir kişiye veya kişilere karşı kullanılmaktadır. Aynı zamanda hassas alanlardaki
bilgilere erişen ve bunları açıklayan bireylere yönelik bir tehdit olarak da karşımıza çıkmaktadır. Asker ve
polis kökenli istihbarat personeli ile karanlık devlet görevlerinde çalışıp bu yapıların gerçek niyetini
anlayarak hareketi sorgulamaya başlayan kişiler de suikast listesinde yer alır. İstihbarat ajanları sessiz
silahların varlığını artık gizlememelerine karşın bu silahların sürekli ve giderek artan bir şekilde toplum
üzerinde, uzaktan beyin kontrolü deneyi, davranış manipülasyonu ve suikast amacıyla kullanıldığını inkar
etmektedirler. İstihbarat ajanları, bu gerçeği açıklamak isteyen kişilerin saygınlığını yok etmek için de çaba
sarf etmektedir.”(Özkaya, 2013: 113-114)
SONUÇ
Bu makalede tarikat, cemaat, ideolojik grup, siyasi parti ya da ajanların insan yahut insan
topluluklarını yönetmek maksadıyla kullandıkları bazı zihin kontrol yöntemleri anlatılmaktadır. Birçok
araştırmacının da ifade ettiği gibi iktidar özü itibarıyla baskıcı ve kıstlayıcıdır. Aynı zamanda kaostan
beslenir. Düzeni sağlama maskesi altında toplumunsal zihin, iktidar tarafından sürekli olarak dil, din, ırk,
örf, âdet ve bunun gibi birçok kavram kullanılarak dejenere edilir. Çünkü bu kavramların aşılandığı
bireylerin yönetilmesi çok daha kolaydır. Beyni belli kodlarla yıkanmış bireylerin oluşturduğu toplumlarda
dönemlere göre farklılık göstermek kaydıyla, spesifik bir grubun çıkarı bireysel çıkarlardan üstün tutulur.
Oysaki genel anlamda bireylerin tek tek ihtiyacı, ki bu insan hakları kavramına denk düşmektedir, tüm
toplumun güven ve hürriyetinin teminatıdır. Özgür bireylerden oluşan bir toplumda bir grubun iktidarı
olmaz. Çünkü evrensel hukuku içselleştirmiş ve insan hayatına saygının gereklerini yerine getiren bu
bireylerin oluşturduğu toplumlarda gruplaşmalar yaşanmaz, bir bütünlük ve düzen meydana çıkar. Bu
toplumlardaki tek iktidar hürriyetin sembolü niteliğindeki hukuktur.
Düşmanını tanımadan onunla mücadeleye girişmek güçtür. Bu bakımdan insanlar, bireysel
özgürlüklerini tehdit hatta yok eden sistemi iyi tanımalıdır. Bu maksatla eğitim ve öğrenim hayatı boyunca
teferruatıyla hukuk, psikiyatri, teknoloji, zihin kontrol konulu derslere ağırlık verilmeli, eğitimin esas amacı
bilimsel düşünüp sorgulayan, birbirlerinin hak ve özgürlüklerini gözeten, ruhen sağlıklı bireyler yetiştirmek
olmalıdır.
KAYNAKÇA
BAHAR, İlhan (2009). İstihbarat Örgütlerinde Beyin Yıkama, İstanbul: Kumsaati Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
BROWN, J.A.C (2012). Beyin Yıkama, Çev. Behzat Tanç, İstanbul: Boğaziçi Yayınları A.Ş.
Çebi, H. Yılmaz (2012). “Zihinlere Tecavüz Edenler”, Zihin Kontrol Operasyonları, Ed. Cem Küçük, s.63-93, İstanbul: Profil Yayıncılık.
KARAKUŞ, Cahit (2013). Beyin, Sınırsız Güç Davranış Analizi ve Kontrolü,
http://www.ichs.com.tr/yayin/Davranışların%20Uzaktan%20Yönlendirilmesi.pdf
KEITH, Jim (2006). Amerikan Derin Devleti ve Beyin Yıkama Operasyonları, Ankara: Nokta Kitap.
KOŞAN, Ümit (2000). Sessiz Ölüm Tabutluklar, Beyin Yıkama ve Tecrit Hücreleri, İstanbul: Belge Uluslararası Yayıncılık.
MASHOUR, G. Alexander (2009). “Altered States: LSD and the Anesthesia Laboratory of Henry Knowles Beecher”, CSA Bulletin, S. 69,
s.68-74.
ÖZKAYA, Ömer (2013). Zihin Kontrol İnsan Beynini Kontrol Altına Alma Yöntemleri, İstanbul: Pegasus Yayıncılık Tic. San. Ltd. Şti.
SAYIN, Ümit (2007). Derin Devletler Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İstanbul: Neden Kitap Yayıncılık Hizmetleri.
ŞİMŞEK, Erdal (2005). İstihbarat Servislerinde Beyin Yıkama Operasyonları, İstanbul: Kum Saati Yayıncılık.
VICTORIAN, Armen (2007). İstihbaratta Beyin Yıkama Beyin Kontrolü, Çev. Mustafa Mencütekin, İstanbul: Timaş Yayınları.
YILMAZ, Sait (2006). 21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
YILMAZ, Sait (2014). ABD İstihbaratı 1947-2014, 2.bs., Ankara: Kripto Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
YÖRÜKOĞLU, Tahir (2012). İstihbarat Servislerinde Beyin Yıkama Operasyonları, İstanbul: Kumsaati Yayın Dağıtım Ltd. Şti.
Dostları ilə paylaş: |