01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/43
tarix02.01.2022
ölçüsü1,87 Mb.
#37691
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   43
oc49fuz-atay-tutunamayanlar

“sense  of

humour”  kuvvetlidir  gene  de  benzerliğimiz  yoktur  başka

türlüydü  onunla  yaşamak  nerede  susulacağını  bilirdi  bana

benzemezdi dedim ya ona hayrandım anladığını belli etme-

den  anlardı  ne  zaman  gitsen  onu  aynı  yerde  bulursun  gö-

rüşmediğin  sürede  seni  nasıl  hissettiğini  sanmışsan  öyle

düşünmüştür  inanılmaz  bir  özelliktir  bence  bu  yönü  seni

anlamazsa yadırgama beni tanıdığı süre içinde senin gibi bir

insanla  böyle  bir  yaşantım  olabileceğini  ona  sezdirmemiş

bu yönümü saklamış olabilirim insanları öyle farklı açılar-

dan değerlendirdim ki hayatım boyunca arkadaşlarımı sana

bile  övmeye  çekiniyorum  Burhan’ı  da  görebilirsin  akıllıdır

bir  kusurunu  görmedim  diyebilirim  bu  da  yeter  bir  sebep

sıkıcı olması için Turgut vardır biliyorsun bahsetmiştim her

şeyini anlatamazsın ama zekidir durumu hemen kavrar in-

san onu kendisiyle bir yarışma içinde görmezse ya da bu iz-

lenimi  vermezse  anlayışlı  ve  şefkatlidir  sana  çok  yakınlık

gösterir  benim  kişiliğimle  ilgili  bir  mesele  kalmayacağına

göre  Turgut’u  çok  sevimli  bulacaksın  bu  bakımdan  durup



534


dinlenmek bilmez bir sevimli olmak konusunda demek is-

tiyorum  evlidir  belki  biraz  kalıplaşmıştır  belki  bu  kalıbın

içine  bir  noktada  kimseyi  almak  istemez  bu  husus  çok

önemli en uslanmaz insanlar bile yanlışlıkla da olsa bir kere

evlenince  çevrelerini  kendileri  gibi  görmek  istiyorlar  bu

yüzden az mı meyhane arkadaşı kaybettik Turgut böyle de-

ğildir sınırlarını bilir bana sorsan bilmez bildiğini sanır bir

sürü  okumuş  yazmış  adamdan  çok  değerlidir  benim  için

yargıları bana göredir ona değer verdiğimi uygun bir fırsat

bulup söyleyemedim sen bir yolunu bulup söyle onun için

ne  düşünmüş  olduğumu  Kenan  nasıl  acaba  merak  ediyo-

rum sorsana Turgut’a doğrusu ben aranızda acı bir görüntü

olarak kalmak istemem tatlı bir resim ya da nasıl söylemeli

kelime oyunu gibi bir şey olarak kalmak isterim bazı teker-

lemeler  vardı  aramızda  ne  bileyim  ne  kadar  tekrar  etsek

bıkmazdık  hoşumuza  giderdi  işte  onlar  gibi  yaşamak  iste-

rim aranızda Turgut’a söyle o anlar aramızda yüzlercesi do-

laşırdı Selim Selim dediler onu da gördük gibi sözler icat et-

sin benim için tabii ortak yaşantımızı unutmamışsa bu öyle

bir havaydı ki insan içindeyken akıllıdır dışarı çıkar aptalla-

şır sakın bu isteklerimi ciddiye alma belki bunları yapmak

içinden gelmez yapma istediğin gibi yaşa bana ait bir şey ne

bileyim bir kitap bir resim ya da buna benzer bir eşyaya sa-

hip  olmak  istersen  Turgut’a  söyle  bizim  evden  alır  annem

onu çok sever belki de benim odamı görmek istersin şimdi

biliyorum dayanamayacağını söyleyeceksin sonrası için bir

gün olur bir gün özleme gibi bir duyguya kapılabilirsin ölü-

mün  acılığı  dağılırken  böyle  olabilir  o  zaman  annem  evde

yokken  bir  göz  atarsın  fazla  ümide  kapılma  çok  sevimsiz

bir odadır birtakım hayaller saklar doğmadan ölen çocuklar

gibi gizli hayaller bir bakıma iyi olacak içimde gerçekleştir-

me telaşı kalmayacak sakinleşeceğim yapamadığım o kadar

çok şey var ki nasıl olsa hepsini gerçekleştiremeyecektim ve

535



yapamamanın  acısı  zehirleyecekti  içimi  insan  sonu  geldiği

zaman iyileşiyor odamda benimle ilgili yazı bırakmak iste-

miyorum bakarsın birtakım insanlar çeşitli nedenlerle orayı

burayı  karıştırırlar  biliyorsun  bir  takım  karalamalarım  var

hepsini  yakmalıydım  yapamadım  sana  gönderiyorum  pa-

kettir geç gelir bu mektuptan sonra eline geçer bir kutu içi-

ne  koydum  hemen  açmamanı  istiyorum  oldukça  karanlık

hemen okursan seni bunaltabilir bir süre geçsin mesela beş

altı  ay  kadar  sonra  istediğini  yaparsın  büyük  bir  kısmını

senden  gizli  yazdım  bilmeni  istemedim  ben  yaşarken  bu

yazdıklarımı bilmene dayanamazdım gene de fazla üzülme

edebiyat hevesi olarak kabul et gerçek sayma bunları mus-

tarip  bir  ruhun  çırpınmalarını  ifade  etmekten  çok  okuyu-

cuların duygularını kötüye kullanmak isteyen acemi bir ya-

zarın karalamaları dersin başkalarına göstermek isteyeceği-

ni tahmin etmiyorum fakat dilediğini yap bu mektupta bile

şunu  yap  bunu  yapma  demişsem  ona  da  aldırma  ne  diyor

yukarıdaki adam isteyiniz verilecektir demek ben bir şey is-

temiyormuşum  bir  bana  parmağını  uzatarak  bu  kadar  gü-

rültü ediyorsun sızlanıp duruyorsun doğru söyle gerçekten

istiyor  musun  diye  sorsaydı  ona  ne  karşılık  verirdim  bile-

miyorum  hayır  biliyorum  derdim  ki  ona  ya  da  büyük  bir

olasılıkla derdim ki görüyorsun Türkçe kelimeler de kulla-

nıyorum arada Öztürkçeye dargınlığım kalmadı tabii kimse

bilmiyordu benim dargın olduğumu geçelim içimde birbiri-

ne karşı savaşan yönlerin birbirine dargın olduğunu söyle-

yerek  geçiştirelim  bunu  da  son  anda  mesele  çıkarmayalım

evet  istemesini  bilene  gerçekten  verilecektir  verilmektedir

isteyip  istemediğini  bilmeyenler  için  de  yukarıda  sözünü

ettiğim  adamın  işaret  parmağı  meseleyi  halledecektir  en

önemli sözü en sonda yazacağımı sanıyorsan aldanıyorsun

hiçbir zaman benden bekleneni vermeyi becerememişimdir

bekleyenleri  utandırmışımdır  daha  fazla  yazamayacağımı

536



hissediyorum son anda acıklı bir sözle canını sıkmamalıyım

işte bu kadar işte canım sevgilim Günseli Selim



16

Turgut’a bir durgunluk çökmüştü: ürkütücü bir durgunluk.

Kendini beğenmiş bir durgunluk. Düşünceler kafasında da-

ha belirli bir biçim almadan onları içinde karanlık bir yere

atıyordu.  Aldırma  değmez,  diyordu.  Neden  aldırmıyordu,

neye  değmezdi?  Durum,  gerekli  bir  karışıklığa  ulaşmıştı.

Bilincinin  üstüne  çıkaramadığı  ya  da  çıkarmak  istemediği

her belirsiz duygudan gizli bir sevinç duyar gibiydi: onlar-

dan bütünüyle ayrılmanın sevinci. Onlar anlamadıkça daha

iyi oluyor. Gene de öyle tortular birikmiş ki içimde ister is-

temez hafifletiyorlar şiddetini. Neyin şiddetini? Anlıyorsun

Olric;  beni  şaşırtma.  Direnmeyi  bırak.  Sizi  korumak  için

söylemiştim, efendimiz. Sonuçlara katlanmalıyız Olric: kat-

lanmalısın.  Bana  bir  yerde  dur  diyemezsin.  Bir  kişi  de  so-

nuna  kadar  gitmeli.  Ölümün  bile  yarıda  bırakmasına  izin

vermemeli. Bir parkta oturuyorlardı. Olur şey değil! Hüsnü

Beyle Mürvet Hanımın biricik oğlu, modern mimarlığın en

üstün yapıtlarından sayılan küçük burjuva tapınağının sa-

yısız  cilalı  tuğlalarından  biri,  bir  karı  ve  iki  çocuğun  so-

rumlu saymanı, KayalıMehmetliHulkiBeylikapıcılıbakkallı-

arabalı  karmaşık  ağın  ana  düğümü  Turgut  Özben  parkta,

paranızı  paranız  kadar  artıran  bir  bankanın  adını  üzerine

dağladığı bir bankın üstüne oturmuş düşünüyordu. Kış bir

türlü  gelmiyordu.  Serseriler  gibi,  gömleğinin  üst  iki  düğ-

mesini çözmüş; serseriler gibi düşünüyordu parkta. Çoluk

çocuk  evde  ekmek  bekliyordu.  Yazıhanede  evraklar,  şanti-

yede çimento ve kum-çakıl yapıcı ellerine susamıştı. Yapıcı

eller  sadece  sigara  paketine  uzanıyordu.  Hiç  olmazsa  bir

kadın  meselesi  icat  etseydin!  Sigaradan  başka  dostun  kal-

537



madı. Ne olacak senin bu halin? Selim’in bu hali ne olacak

teyzeciğim?  Sıkıntı,  sessiz  bir  korkunçluğa  bürünmüştü.

Neredeyse  yağmur  boşanacaktı.  Üşüdüğünü  hissetti;  düğ-

melerini  ilikledi.  Yavaşça  kalktı.  Beni  işte  sanıyorlar,  beni

evde sanıyorlar. Beni ne sanıyorsunuz? Serserinin biri siga-

ra istedi. Bütün paketi verseydim beni dinler miydiniz? El-

bette dinlerdi. Sen serserileri ne sanıyorsun? Ben sözümün

eriyim Selim. Çok gösterişli sayılmazsam da... Affedersiniz,

bununla ne demek istiyorsunuz? Elini cebine sokmuş dü-

şünüyordu;  serseri,  sigarayı  çıkarmasını  bekliyordu.  Gün-

görmüş  bir  serseri.  Beklemesini  biliyor.  Toplum  sorunları-

nın üstüne çıkmış; göreneklerden arınmış. Gülümsedi. Ya-

ni ben mi gülümsedim? Yoksa gülümseme isteğimin onun

gözlerindeki yansımasını mı gördüm? Sigarayı uzattı. Titre-

yen  eller  uzandı.  Neden  titrersiniz?  Bir  serseri  başbakana

yaklaşarak  elindeki  dilekçeyi  vermek  istemiştir  bu  sırada

polisler  kendisine  engel  olmak  istemişler  çalışın  dedi  baş-

bakan  parklarda  oturup  düşünmeyin  resim  bu  anı  tesbit

ediyor başbakanın ağzı ça hecesini çıkarmak üzere açılmış

serseri  o  kadar  serseri  ki  gömleğinin  düğmeleri  göbeğine

kadar açık. Onları mutlu yarınlara kavuşturmak sözüyle ne

demek istiyorsunuz? Hepimiz serseri mi olalım demek isti-

yorsunuz? Kibriti varmış. Birazdan yağmur başlayacak dos-

tum. Bir Amerikan filmi vardı; bilmem gördün mü? Adam

âşık.  Yağmur  altında  dolaşıyor.  Tepinip  şarkı  söyleyip  du-

ruyor. İliklerine kadar ıslanıyor. Tabii stüdyonun gerisinde,

gördüğümüz  dikdörtgenin  dışında  kuru  elbiseler,  havlular

bekliyor. Tepin bakalım. Bir damla, şakağını sıyırarak geçti.

Ateş  ediyorlar.  Sen  kovboy  filmlerini  seversin,  değil  mi?

Oysa  çok  zararlıdır;  sizi  sahte  cennetlere  götürür.  Senin

hayran  olduğun  filmin  hafiyesi  haftada  ne  kazanıyor  bili-

yor  musun?  Helal  olsun  abi.  Olsun.  Ben  de  onu  diyecek-

tim. Bir damla, gömleğindeki küçük bir daireyi omzuna ya-

538



pıştırdı. Ben şimdi bir taksiye biner giderim: ben filmin ha-

fiyesiyim.  Aranızda  bilimsel  bir  araştırma  yapmak  üzere

bulunuyorum. Teybimi, daktilomu aldım. Gecekondu çev-

resinde bir oda tuttum. Mikrofona doğru konuş. Duyulmu-

yor. Bu çocuk senin mi? Benim de iki kızım var. Allah ba-

ğışlasın. Şimdi hafif müzik çalıyoruz. Önce beni düşmanca

bakışlarla süzdüler. Bir zararım dokunmadığını görünce za-

manla  alıştılar.  Yakamadım  sigarayı  abi.  Ateşini  uzattı.  İn-

san bir günde aziz olmuyor. Bunu daha önce söylemiştiniz.

Ellerin titriyor. Rüzgâr da çıktı. Bu fakir ve mert insanların

arasından allahaısmarladık diyerek ayrılıyoruz. Düşüyoruz

tozlu yollara. Parkın kapısında durdu. İşte Selim de bu in-

sanlar için çarpıştı. Ne yapmalı diye çırpındı. Canım bilim-

sel Selim.

İki  gün  önce  Burhan’a  uğramıştı.  Artık  insanlar  Selim

için ne der diye korkmuyoruz Olric. Bir bakıma duygusuz-

luk içindeyiz. Selim’i bilimselleştirmek için ne kadar uğraş-

mış. Yolun karşı kıyısına geçti. Üzerinde İngilizce birşeyler

yazan  kapıyı  itti.  Yumuşak  bir  açılış.  Herkes  bir  köşeye

oturmuş. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Böyle kaç yer sa-

yabilirsin  koca  şehirde?  Garson  hemen  tepene  dikilmez.

Çağrılınca  gelir.  Sonra  birden  kaybolur  ya  da  başını  başka

yönlere çevirir. Amerika cumhurbaşkanı gibi adları olan iç-

kiler ısmarlayabilirsin. Ne çok aydınlık olur ne de çok ka-

ranlık.  Adamlar  bu  işleri  biliyorlar.  Yüzyıllarca  düşünmüş-

ler taşınmışlar, insanlar barda nasıl rahat eder diye. Biz ol-

sak  bu  işi  küçümseriz.  Onlardan  aktarmasını  beceremiyo-

ruz daha. Onlarda böyle yerlere her çeşit halk gelebilir. Bi-

zim  zenginler  böyle  yerleri  lüks  sanıyorlar.  Orada  işçilerle

tezgâhtar kızlar gelir böyle yerlere. Daha nerede olduğumu-

zu anlayın bundan. Anladık. Biz oralara gidince yalnız dük-

kân dükkân gezmesini biliriz. Peki anladık! Bir içki ısmar-



539


ladı. Yağmur şiddetlendi. Kaçışılıyor. Kapıların içlerinde bi-

rikildi.  Bir  kadın,  dağınık  kâğıtlar  arasında  birşeyler  yazı-

yor.  Biraz  daha  genç  olsaydı.  Tanışsaydık.  Ne  yazıyorsu-

nuz? Olmazmış. Kibar çevrelerde sorulmazmış. Batıdan ge-

len güzel bir alışkanlık. Ne yapıyorsunuz, ne kadar kazanı-

yorsunuz, denilmezmiş. Adamlar uzun uzun düşünmüşler.

Doğulunun içtenliğini de incelemişler. Bilimsel olarak. So-

nunda sorulmamasında karar kılmışlar. Birbirine yalnız, da-

ha  iyi  olun  inşallah  filan  diyebiliyorsun.  Konuşmak  için

psikiyatristlere  gidiyorlarmış.  Pahalı  bir  çözüm.  İşçiler  de

sağlık  sigortasından  yararlanıyor.  Kartını  uzatıyor,  çok  ca-

nım  sıkılıyor;  beni  biraz  dinler  misiniz?  Dışarda,  bekleme

odasında,  itiraf  etmek  için  bekleyen  bekleyene.  Mahkeme

kapısı gibi. Hapishanelerden bile gelen varmış. Elleri kelep-

çeli, iki jandarma arasında bekliyor. İçeri girince kelepçeler

çözülüyor. Dün akşam gene uyku tutmadı doktor bey. Hüc-

remde dolaştım durdum. Divana uzanın ve çocukluğunuzu

anlatmaya devam edin. Nerede kalmıştık? Bizde bu işler ne

kadar  ucuz.  Bilimsel  olmadığı  için  bir  sonuca  ulaşamıyo-

ruz.  Meyhaneler  işportacı  psikiyatristlerle  dolu.  Belediye

zabıtası  bunlara  engel  olmalı.  Ruhsatları  yok.  Batılılar  size

uygunsuz bir organlarıyla gülerlerdi. Kadın, düşünmek için

arasıra yazıdan başını kaldırıyor. Kadına laf atarmışım. Beni

de yazın dermişim. Sıkı mı? Garson soldan yanaştı. Bilimsel

bir  yaklaşma.  Canım  bunları  inkâr  edebilir  misin?  Sağdan

yanaşsa daha zor olur. İnkâr ediyorum. Nasıl engel olabilir-

siniz?  Biliyorsunuz  Selim  bilimsel  olmak  isterken  sizlere

ömür. Dergi çıkarmışlar Burhan’la. Toplumsal. Artık yatma-

lısın  evladım,  gözlerine  yazık.  Bir  dakika  babacığım.  İki

makale  daha  yazayım  ne  olur?  Selim’i  bu  başıboşluktan

kurtarmak gerekiyordu. Eline ne geçse okuyordu. Bireycili-

ğe sürüklenme gibi bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Kendini

heyecanlandırmaktan  hoşlanıyordu.  Telaşa  kapılıyordu.

540



Ona  duyduğum  ilginin  etkisine  kapılmak  istemiyordum.

Gördün  mü?  Haklıymışım  demek  Selim.  Onu  aldatmayı

hiçbir  zaman  düşünmedim:  doğruları  göstermeye  çalıştım.

Size bütün kalbimle gülüyorum Burhan. Kadın başını kâğıt-

lara indirdi gene. Durup dururken gülersen böyle olur. Du-

rup dururken bir dergi çıkarmak istiyordu Selim. Geç kalı-

yoruz diye çırpınıyordu. Biz burada kitaplar ve içkiler orta-

sında  yatarken  bilmediğimiz  sokaklarda,  içini  göremediği-

miz evlerde, tanımadığımız insanlar kim bilir neler hazırlı-

yorlar.  İyi  kitaplar  hemen  tükeniyor.  Yüzlerinde  derin  dü-

şüncelerin izleri olan insanlar durmadan ilerliyorlar. Onları

bulmalıyız. Dün otobüste bir adam kimseye göstermemeye

çalışarak bir kitap okuyordu. Bir işaretini bekliyordum Bur-

han. Ben böyle bir hezimete fedayım. Karşındayım işte sa-

yın  bayım.  Açık  havaya  çıkmalıyız.  Gelinlik  kızlar  gibi

oturmuş teklif bekliyoruz. Oysa bahar geldi. Sinekler senin

işaretini  beklemeden  ısırıyorlar  beni  Burhan.  Herkesin  bir

işi var. Bir telaştır gidiyor. Temiz gömleğini giymeden, tıraş

olmadan karar vermelisin Burhan. Cepheden dönen yorgun

askerler  gibi  serilmişiz.  Savaş  anılarımızı  anlatıp  avunuyo-

ruz.  Dışarda  gene  birşeyler  oluyor.  Pencereyi  açardı.  Artık

yaşamak  istemiyorum  Olric.  Onların  istediği  gibi  yaşamak

istemiyorum.  Başım  dönüyor  Olric.  Sabahtan  beri  hiçbir

şey  yemediniz  efendimiz.  Şimdi  de  içiyorsunuz.  Onlar  da

içiyorlar Olric. Karşılarında oturan kızlara birşeyler anlatı-

yorlar.  Ben  anlatmak,  filan  falan  demek  istemiyorum.  So-

num  geldi  Olric.  Kendime  yeni  bir  önsöz  yazmak  istiyo-

rum. Yeni bir dil yaratmak istiyorum. Beni kendime anlata-

cak bir dil. Çok denediler, efendimiz. Allah’tan, ne denedik-

lerini  bilmiyorum,  Olric.  Hiçbir  geleneğin  mirasçısı  deği-

lim. Olmaz, diyorlar. İsyan ediyorum. Az gelişmiş bir ülke-

nin  fakir  bir  kültür  mirası  olurmuş.  Bu  mirası  reddediyo-

rum Olric. Ben Karagöz filan değilim. Herkes birikmiş bizi

541



seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çeki-

yoruz. Kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. Son kapıya geldik. İn-

saf sahiplerine sesleniyoruz. Ey insaf sahipleri! Ben ve Olric

sizleri sarsmaya geldik. Dünya tarihinde eşi görülmemiş bir

duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğen-

mişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegiller-

den  olmaktan  korkmadan  kapınızı  yumrukluyoruz.  Dilen-

ciler  krallığının  en  küstah  soylusu  olarak  kişiliğimizi  bur-

nunuza  dayıyoruz.  Dinden  imandan  çıktık.  Deli  dervişler

gibi saldırıyoruz. Açın kapıyı! Biz geldik! Korkudan duda-

ğınız  uçuklamasın.  Öyle  öfkesi  yarıda  geçen  İngiliz  kızgın

genç adamları gibi müzikli güldürüler peşinde değiliz. Sizi

ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. Size dünyanın

dörtten  fazla  bucağı  olduğunu  göstermeye  geldik.  Bitmez

tükenmez  sızlanmalarımızla  ananızı  ağlatmaya  niyetliyiz.

Ne demek oluyor incitmedensezdirmedenacıtmadanduyur-

madan anlatmak Selim? Salon alkıştan inlesin! Filmin hafi-

yesi geldi. Kızı atının terkisine aldığı gibi dörtnala çiğneyip

salonu birbirine katmaya geldi. Öfkeden boğuluyor; öfkeyle

boğmaya geldi. Paçavralar içinde dolaşıyoruz Olric’le birlik-

te,  Mehmet  Siyahkalem’in  resimlerindeki  karasakallı  keş-

küllü  pis  dilenciler  gibi  karartıyoruz  ortalığı.  Şeytanlarla

elele  verip  elektriksüpürgeleriyletarazlanmış  halılarınızın

üstünde tepinmeye geldik. Çamurlu ayaklarımızla divanla-

rınızın yaylarını kırmaya geldik. Yakında bir plağımız çıkı-

yor. Bütün şoförler çalacak arabalarında. Yaslı gittik şen gel-

dik yedi tepeden geldik aç kapıyı bezirgân bonjur demeden

geldik.  Gözüm  kararıyor  Olric:  elimden  bir  kaza  çıkacak.

Ben Selim’e benzemem. Yanlış adam seçtiler beni bu işe me-

mur etmekle. Ben özel teşebbüsüm Olric. Herkesle birlikte

kalkıp herkesle birlikte oturmam. Ben Amerika’yı keşfetmiş

adamım. Sağım solum belli olmaz. Doktora filan yapmadan

kibrit  suyu  üretimine  başlayıveririm.  Elinizde  patlarım

542



ulan!  Ağzınızı  bozmayınız  efendimiz.  Ben  öyle  dergi  filan

çıkarıp  adam  başına  düşen  milli  gelir  masallarıyla  avuta-

mam kendimi. Rahmetliye saygısızlık oluyor efendimiz. Se-

lim’in ölümüyle ilgili bir araştırma için görevlendirilen ko-

misyona üye yaptılar beni. Aylardır belgeler peşinde koştu-

rup  duruyorlar.  Benim  bir  yıllık  memuriyetim  var  Olric.

Ben komisyonları bilirim. İşte raporum. Daha Selim’in yaz-

dıklarını okumadınız efendimiz. Ara raporu veriyoruz; ka-

rıştırma Olric. Komisyon üyelerini zorla bir araya getirdik.

Yazı yazan kadına pek kötü bakıyorsunuz efendimiz. Gidip

evinde yazsaydı Olric. Aklı başında bir insan bara yazı yaz-

maya gelir mi? Oturup bu adamın başını bu yana çevirme-

sini bekleyemem. Kalktı, garsonun yanına gitti. Bir içki da-

ha. Kimse meseleyi doğru dürüst incelememiştir Olric. Be-

nim raporu, görüşmeden hemen kabul ederler. Pek sanmı-

yorum  efendimiz.  Hele  böyle  öfkeli  görürlerse  sizi...  Açık

oturum yapacağız Olric. İlgili herkesi çağıracağız. Gene mi

soldan  geldin  papyon  kravatlı?  Kelebek  değil  de  papyon.

Diliniz batsın. Aman birden içmeyiniz efendimiz.

Hepsini  birden  içeceğim  Olric.  Komisyon  üyelerini  çiğ-

nemeden yutacağım. Onlar daha bir önceki toplantı tutana-

ğını okumadan birden masanın üzerine çıkacağım. Ellerine

ayaklarımla  basacağım.  Tutundukları  son  masadan  da  aşa-

ğıya yuvarlayacağım onları. Birer birer masanın kenarından

aşağı  yuvarlanacaklar  ve  halının  içinde  boğulacaklar.  Ka-

lemlerini, kâğıtlarını, camdan sigara tablalarını parça parça

edeceğim. Başımda kırmızı bir mendil, ağzımda keskin bir

bıçak,  masanın  bir  ucundan  bir  ucuna  kayacağım.  Orada

birdenbire topuklarımın çevresinde dönerek elimi göğsüme

sokacağım ve eşek derisine pastel boyayla yazılmış raporu-

mu kınından sıyıracağım. Bu rapor değil, bu bildiğiniz keli-

melerle yazılmış bir araştırma değil. Yaşayan, nefes alan, ıs-

tırap çeken, haykıran bir belge bu. Bu belgeyi okumayaca-

543



ğız Olric. Bu belgeyi, bu raporu yaşayacağız, anlıyor musun

Olric? Anlamak istemiyorum efendimiz. Hayır anlamalısın.

Nasıl  anlamazsın  Olric?  Bizim  dışımızda  belge  falan  yok

Olric. Bu belge biziz Olric. Ben, Turgut Özben, elle tutulur

tek belgeyim ben. Yüzüme baktıkça okumalısınız beni. Ara-

nızda durmadan dolaşacak elden ele gezecek canlı bir delil.

Kendimi çerçevelere sokup gazetelerde ilan edeceğim. Du-

varlara  yapıştıracağım  Turgut  Özben’i.  Cumartesi  günleri

öğle tatilinden sonra bayrak direklerine çekeceğim. Zarflara

koyup mektup diye göndereceğim. Beni açmaya korkacak-

sınız. Canım insan, sana çoktandır yazmak istiyorum. İşle-

rim yüzünden bir türlü fırsat bulamadım. Sen de uzun sü-

redir yazmıyordun. Merak ediyordum. Gene dayanamadım.

Ben  yazıyorum.  Reklam  filmlerine  çıkacağım.  Dikkat!  Bu

bir reklam filmi değildir. Bu filmi seyretmede herkesin çıka-

rı vardır. Anadolu’nun billur ırmakları arasında eski Kalki-

ya krallarından Disconnectum Erectal’nın sarayının kalıntı-

ları  arasındayız.  Beyaz  tüller  arasında  Günseli  sizlere  Işık

çoraplarının reklamını yaparken... sayın dinleyiciler Turgut

Özben’le on beş saniye programını sunuyoruz: önce okuyu-

cu  mektuplarını  cevaplandırıyorum.  Isfarla’dan  MYKL  ru-

muzuyla  mektup  gönderen  sayın  hayranım  soruyor:  bil-

mem bu gönülle ben nasıl yaşayacağım? Yetmez mi bu elem

daha yıllarca mı sürsün? Yakında bitiyor sevgili dinleyicim.

Piyasaya bir çıksam mesele kalmayacak. Bütün hesaplarımı

yaptım. Maliyetimi çıkardım. Onlara oldukça pahalıya mal

olacağım.  Belli  etmeden  yavaş  yavaş  süreceğim  kendimi.

Olric’le birlikte karamela satacağız. Kalabalık ve candan bir

satıcı  topluluğu  içinde  yerimizi  bulacağız.  Bütün  varımızı

yoğumuzu  değiştireceğiz.  Kanımızı  değiştireceğiz.  Tozlu

meydanlarda  dolaşacağız.  Çırılçıplak  gireceğiz  satıcıların

arasına. Birinden beş on liraya AmerikankovboylarıaslanCi-

notri’nin  pantalonu  gibi  belimize  yapışık,  dikişi  elbette  bi-

544



raz  baştan  savma  mavi  bir  pantalon  alacağız.  Bir  taksinin

arkasında,  bagaj  kapağının  üstünde  satılan  beyaz  üzerine

siyah büyük kareli gömleklerden birini de sırtımıza geçire-

ceğiz.  Gömleğimizi  pantalonun  üstüne  taşıracağız.  Kayışı

elbette Beyoğlu’ndaki adamdan alacağız. Bu da sorulur mu?

Ne alırsan iki buçuk bir tezgâhta iğneden ipliğe donanaca-

ğız. Gömleğin üst cebine, tarak, yuvarlak ve arkası desenli

ayna; pantalonun arka cebine çekecek, bozuk para cüzdanı

-bütün  paramız  pek  olmayacak-  mendil;  yan  ceplerimize

kibrit, üçüncü sigarası, üzerinde kalp resmi olan tırnak kes-

kisi, çakı, küçük bir kolonya şişesi -hani plastikten olanları

var, sıkınca kolonya fışkırtıyor- ve elimizdeki küçük bir çı-

kının içine de az ekmek, kuru köfte, soğan, tuzluk, iğne-ip-

lik-tıraş takımı, sabun ve fırça koyacağız. Saçımızı sakalımı-

zı da uzatacak mıyız efendimiz? Gerekli değil Olric. Sonra

bizi  başkalarıyla  karıştırırlar.  Kendilerinden  saymazlar.  Se-

lim’i  de  yanımıza  alacağız.  Bu  nasıl  sağlanacak  efendimiz?

Bu kadar işi başardıktan sonra bunun lafı mı olur Olric. Se-

lim  -  kör  taklidi  yapacak  Olric.  Gözlerini  kapayıp  başını

sallayacak.  Onu  kullanacağız  Olric.  Akşamüstü  işimiz  bi-

tince  bir  çeşmenin  yanına  çömelip  kazandığımız  paraları

sayacağız  Olric.  Bizi  gören  insanların  yüzlerini  hatırlayıp

gülüşeceğiz. Bat dünya bat diyeceğiz. Sonunda bizi kör et-

tin. Çok güleceğiz Olric; çok güleceğiz. Gözleri yaşarmıştı.

Kaçalım buradan Olric. Elâleme rezil olacağız.


Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin