Eylül 2016 İstanbul/Türkiye


b. Hikmetlerde geçen kadınla ilgili telmihler



Yüklə 6,61 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə26/59
tarix18.01.2017
ölçüsü6,61 Mb.
#5811
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   59

b. Hikmetlerde geçen kadınla ilgili telmihler: 

“Bu dünyada bina koyan Karun hani

Dava kılan Firavun ile Haman hani

Vamık, Azra, Ferhad, Şirin, Mecnun hani

Kahr eylese bir lahzada yeksan olur”

20

“Gece gündüz Allah diye durmadan yürür

Allah bir mum, pervane gibi kendini vurur

Leyla, Mecnun, Ferhat, Şirin devrini sürer

Hak Teâlâ âşıkların sûzu olur”

21

“Âlimlere kitap gerek, sûfilere mescit gerek

Mecnun’lara Leyla gerek, bana sen gereksin sen.”

22

Yesevi  her  konuda  hikmetler  söylemekle  birlikte  halk  edebiyatı  ürünle-

rinden de faydalanmaktadır.Yukarıda verilen hikmetlerde Klasik Islam kültü-

ründeki önemli hikâyeleri telmih olarak kullanmaktadır. Bunlar Türk edebi-

yatında pek çok konuya ilham olan, halkın ortak duygu ve düşüncesi içinde 

bulunan karakterlerdir. 

23

c. Hz. Muhammed’in annesi ve hanımından söz eden hikmetler:

“Muhammedi tavsif etsem kemine

Anasının adı bil sen Âmine.”

24

“Muhammedin yaşı on yedi oldu;

Ki o vakit Hadice O’nu gördü”

25

20

  Eraslan, age. s.205.



21

  Eraslan, age. s.235.

22

  Eraslan, age. s. 321.



23

  Güzel, Abdurrahman; Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1999, s.129.

24

  Eraslan, age. s.279.



25

  Eraslan, age. s.281.



300  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

Bu hikmetlerde Hz. Muhammed’in annesi Âmine ve eşi Hatice’nin adları 

geçmektedir. Bu kadınlarahikmetlerde yer verilmesi toplumdaki kadınlara ör-

nek oluşturması, güven telkin etmesi açısından oldukça önemlidir. 

d) Menkıbelerde Geçen Kadınla İlgili Kısımlar: Hoca Ahmet Yesevi’ye-

ile ilgili bilinen ve dikkat çekenmenkıbelerden biri şöyledir: Hoca Ahmet Ye-

sevi’nin  şöhreti  artıp  müritleri  binlerle  sayılacak  kadar  çoğalınca  ona  karşı 

çıkanlar ve rakipleri de artmıştır. Bunlar Yesevi hakkında iftiralar uydurmaya 

başlamışlar. Yesevi’nin meclisine kadınların örtüsüz girdiği ve özellikle de ka-

dın ve erkeğin birlikte girip zikrettiği söylenerek Hoca suçlanmıştır. Bunun 

üzerine şeriat hükümlerine son derece bağlı olan Maveraünnehir ve Horasan 

âlimleri Hoca Ahmet Yesevi’yi denetlemek için birini gönderirler. Söylenen-

lerin iftira olduğu ortaya çıksa da Yesevi onlara bir ders vermek için ağzı mü-

hürlü bir hokka hazırlayıp getirir. Müritlerinden birini seçip onu denetlemeye 

gelen kimseyle birlikte Maveraünnehir ve Horasan diyarına gönderir. Âlimler 

toplanıp  hokkayı  açtıklarında  içinde  pamukla  ateşin  bir  arada  durduklarını 

görmüşlerdir. Ne pamuk yanmış ne ateş sönmüştür. O zaman Hoca’dan şüp-

he eden âlimler yaptıkları hatayı görmüş ve kendilerine verilmek istenen der-

si anlamışlardır. “Eğer erkek kadın bir ehl-i hak meclisinde birleşerek beraber 

zikir ve ibadete devam etseler bile Hak Teâlâ onların kalplerindeki her türlü 

kin ve düşmanlığı yok etmeğe muktedirdir.”

26

 Bu şekilde hepsi düşündükle-



rinden utanıp kendilerini affettirmeye çalışmışlardır.  

Ahmet  Yesevi  kimliği  etrafında  kadın  kavramı  tartışılırken  ateş  ve  pa-

muk  kerameti  ile  ilgilikarşımıza  çıkan  bu  önemli  menkıbede,  ateş  ile  pa-

muğun  birbirini  yakmayan  ve  söndürmeyen  birer  metafor  olarak  verildiği 

görülmekte;kadın ile erkeğin aynı mekanda bir arada bulunup zikir yapabile-

ceği dersi verilerek hem Ahmet Yesevi’nin hem de Yeseviye tarikatının kadına 

bakışı aktarılmak istenmiştir. 

Kadın ve erkeğin müşterek olarak ayinlere katılmasının tipik eski Şamanist 

Türk geleneklere bir telmih olduğunu ifade eden Ahmet Yaşar Ocak, Mena-

kıbu’l-Kudsiye adlı esere dayanarak Baba Ilyas’ın kadınlı erkekli yetmiş iki bin 

müridi olduğunu belirtmektedir. Kadınlar ve erkekler bir arada bulundukları 

halde, birbirlerinin kadın mı erkek mi olduğunun farkına varmadıkları eser-

de belirtilmektedir.Menakıb- Hacı Bektaş-ı Veli’de de Rum erenlerinin ‘Bacı’ 

adlı kadın velilerle bir arada bulunduklarını anlatan bir rivayet aktarılmakta-

26

  Köprülü, M.Fuad; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2012, s.62-63.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 301


dır.(Bektaşi ananesinde tarikattan olan kadınlara genellikle Bacı adı verildiği 

bilinmektedir.

27

) Şamanist Türklerin uyguladığı kadınlı erkekli dini törenler, 



Müslümanlığın kabulünden sonra göçebeler arasında devam etmekte ve Ye-

sevilik de göçebe Oğuz çevrelerinde göçebeliğin getirdiği hayat tarzına uygun 

bir  şekilde  gelişmektedir.  Dolayısıyla  Şamanizm’den  kalma  kadınlı  erkekli 

toplantılar Yesevilik’te de devam etmiştir. Ayrıca Vefailik ve Ahilik içinde de 

kadın müritlerin olduğu ve bunların erkeklerle bir arada bulunduğuna dair 

bilgiler çeşitli kaynaklarda yer almaktadır.

28

Türklerin  Müslümanlaşması  kademeler  halinde  gerçekleşmiştir.  Söz  ge-



limi;  aynı  kavim  olan  Oğuzların  Müslümanlaşması  iki  asır  boyunca  devam 

etmiştir. Dolayısıyla daha önceden Müslüman olmuş Türklere Şamanist olan 

Türklerin doğudan ve kuzeyden gelerek asır asır karışmaları şamanlıkla ilgi-

li adet ve kuralların canlılığını korumasına sebep olmuştur.

29

Ahmet Yesevi, 



Yesi’ye  yerleşerek  propagandasını  çoğunlukla  göçebe  ve  yarı  göçebe  bozkır 

Türkleri arasında yoğunlaştırınca Yesevilik de bu bölge şartlarına uyarak ge-

lişmiştir. Yani söz edilen göçebe Türk bölgesinde eski Türk kabile ananeleri 

ve paganizm kalıntıları ile karışmak zorunda kalmıştır. Nakşibendi ananele-

rinde bile Yesevi’nin zikir meclislerinde kadınlar ile erkeklerin bir arada bu-

lundukları hakkında rivayetler yer almaktadır ki bu Türk göçebe hayatının bir 

gerekliliğidir.

30

 Yani kadın erkek karışık zikir yapılması Türklük unsurunun 



etkisinin yoğun olmasından kaynaklanmaktadır.

Yine  kadınla  ilgili  ele  alacağımız  diğer  menkıbe  ise  şöyledir:  Yesevi’nin 

müritlerinden Hakim Ata’nın gösterdiği bir keramet sonucunda Buğra Han 

bu dervişe Anber adlı çok güzel kızını verir. Hakim Ata’nın Anber Ana’dan 

üç oğlu olur. O oğullar da çeşitli kerametler göstererek müritler toplarlar. Ha-

kim Ata’nın ölümü üzerine Zengi Ata ölen şeyhinin dul kalan hanımı Anber 

Ana ile gösterdiği bir keramet sonucunda nikahlanır. Zengi Ata’nın yanına 

gelen dört genç dervişten biriZengi Ata’nın inayetine mazhar olmak için çare 

ararken  Anber  Ana  ona  gece  kendini  siyah  bir  keçeye  sararak  Ata’nın  yolu 

27

  Köprülü, M. Fuad; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003, s.113-



114.

28

  Ocak. A. Yaşar; Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, Iletişim Yayınları, Istanbul, 



2012, s.175-178.

29

  Inan,  A.,  Müslüman  Türklerde  Şamanizm  Kalıntıları,  Makaleler  ve  İncelemeler,  Türk  Tarih 



Kurumu Yayınları, C:1, Ankara, 1998, s.462-479.

30

  Köprülü, M. Fuad; Edebiyat Araştırmaları II, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004, s.424-425.



302  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

üzerine bırakmasını, Zengi Ata’nın onu o halde görünce acıyacağını söyler. 

Çok iyi kalpli olan bu kadın kocasına da niye bu dervişe inayet etmediğini 

sorunca  Zengi  Ata;  o  dervişin  gönlünde  nasıl  kibir  uyandığını  söylerse  de 

Anber Ana’nın şefaatine dayanarak o dervişin kusurunu affeder. Bunun üze-

rine siyah bir keçeye sarılmış olarak yatan SeyyidAhmedayaklarına kapanmak 

suretiyle şeyhinden af dileyerek ondan iltifatlar alır.

31

 Burada Yesevi’nin mü-



ritlerinden birinin hanımı olan Anber Ana’nın bir kadın mürit olarak konumu 

ve verdiği doğru kararlar aktarılmaktadır. Başlangıçta gönlünde kibir bulunan 

derviş ise bir kadının şefaati sayesinde kendini mürşidine bağışlatmış olur.

Sonuç olarak, Ahmet Yesevi anlayışında kadın erkek ayrımı yoktur.Genel 

kanı olaraküstün insan olmak, güzel ahlaka sahip olmak, cömertlik, hal ehli 

olmak, manevi makamlara ulaşmak sadece erkekiçin değil; kadın için de söz 

konusu  olmalıdır.Bu  çalışmadaki  incelemelere  bakılarak  Müslüman  kadın 

tiplerine örnek olarak peygambere yakın isimlerin seçilmesi kadınlara güven 

isnat  edilmesi  bakımından  önemlidir.  Hz.  Muhammed’in  annesinin,  eşinin 

hikmetlerde geçtiği düşünüldüğünde kadınların güvenilir olduğu; toplumda 

kadın erkek ayrımının yapılmaması gerektiği fikri yayılmak istenmiştir. Ay-

rıca aile, çoluk çocuk, ev bark, ehl-i iyal gibi bir yönüyle kadını ifade eden 

terimlerin kullanılması Hoca Ahmet Yesevi’nin anlayışında kadının önemini 

ortaya çıkarır. Ayrıca Allah için yapılacak bazı fedakârlıklardan söz edilirken 

mutlaka ehl-i iyalden, çoluk çocuktan geçmek gibi epik düşüncede karşımıza 

çıkan rakibi övmek, rakibi büyütmek ve sonunda rakibi yenmek suretiyle ken-

disinin daha büyük olduğunu göstermek açısından dikkat çekicidir. Burada 

Hakk’a sığınmak için evlat, kadın ve aileden tamamen vazgeçmek fedakârlık 

edilmesi gereken önemli unsurlar olarak sıralanmıştır. Ilahi aşk ve tasavvu-

fi fikir açıklanırken de klasik Islam kültüründe önemli tipler olan Leyla ile 

Mecnun,  Ferhat  ile  Şirin,  Vamık  ile  Azra  gibi  çiftlere  telmihler  yapılmıştır. 

Allah’ın onları aşk ateşi ile nasıl yaktığı, bu büyük aşklara rağmen ibret der-

sinin hep kadın üzerinden örneklerle belirtilmesi kadının bir ilham kaynağı 

olarak düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. Ilahi aşk yoluna giren müritle-

rin hayatlarındaki önemli kavramlardan fedakârlık edecekleri ve onlarla sınav 

edilecekleri düşünüldüğünde kadına verilen değer bir kez daha gözler önüne 

serilmektedir. Menkıbelerde yer alan kadın ile erkeğin aynı ortamda bulunup 

ibadet, zikir yapabilmeleri; kadınların mürit olabilmeleri, kadın erenlerin söz 

31

  Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. s.111-113.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 303


hakkına  sahip  olmaları  da  bu  düşünce  yapısı  içinde  insan  ayrımı  yapılma-

dığını, kadınla erkeğin bir tutulduğunu ve bir tutulması gerektiğini bir kez 

daha açıkça ortaya koymaktadır. Kadınla erkeğin eşit olması gerektiği, kadın-

la erkeğin birbirinin zıttı değil bütünleştirici ve tamamlayıcı parçası olduğu 

dolayısıyla kadının da erkeğin bulunduğu mekânlarda ve manevi makamlarda 

bulunabileceği fikri sembolik anlatımlarla ifade edilerek Yesevi anlayışı içinde 

kendine yer bulmuştur. Tüm dinlerde, mistik düşüncelerde ve inançlarda yer 

alan insana dair tüm öneri ve kurallar kadın için de doğru ve geçerlidir.



Kaynakça

ARTUN, Erman; Dini – Tasavvufi Halk Edebiyatı Metin Tahlilleri, Karahan Kitabevi, 

Adana, 2011.

ARTUN, Erman; Dini–Tasavvufi Halk Edebiyatı. Kitabevi Yayınları, Istanbul, 2010.

ERASLAN, Kemal; Divan-ı Hikmet – Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayınları/546, An-

kara, 1991.

ERASLAN Kemal; Ahmed-i Yesevi, Erdem AKM Dergisi, Hoca Ahmet Yesevi Özel Sayı-

, C:7, S:21, TTK Basımevi, Ankara, 1995, s:799-821.

GÜZEL,  Abdurrahman;  Dini-Tasavvufi  Türk  Edebiyatı,  Akçağ  Yayınları,  Ankara, 

1999.

KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Edebiyat Araştırmaları II, Akçağ Yayınları, Ankara, 2004. 



KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Akçağ Yayınları, Ankara, 

2003.


KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Akçağ Yayınları, Ankara, 

2012. 


KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011. 

KÖPRÜLÜ, M. Fuad; Türk Tarih-i Dinisi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2005.

INAN, Abdulkadir; Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları,Makaleler ve İncele-

meler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, C:1, Ankara, 1998.

OCAK, A. Yaşar;Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, Iletişim Yayınları, 

Istanbul, 2012. 

OCAK, A. Yaşar; Anadolu SufiliğindeAhmed-i Yesevi ve Yesevilik, Türk Dili – Dil ve 



Edebiyat Dergisi, Aralık 1993, C: 1993/II, S:504, s. 581-587.

Reşahât Ayn-ül Hayât Kitabında  

Hâce Ahmed Yesevî ve Yolu 

Dündar Ali KILIÇ

*

Reşahât Ayn-ül Hayât kitabında büyük insan numunelerinin menkıbele-



ri yazılıdır. Büyüklerimizin: “Ilim sadırlardan-kalplerden- satırlara geçerken 

çoğunu kaybetti” sözü gereğince, kalplerde olanları yazıya geçirerek bizlere 

naklettiler ve böylece o büyük insanların isimleri, yaşayışları ve sözleri unu-

tulmadı.


Kitabın müellifi Ali bin Hüseyin’dir. Hüseyin Vâiz-i Kâşifî hazretlerinin 

oğludur. Fahreddin ve Sâfî isimleri ile meşhurdur. Milâdî 1462 (H.867) sene-

sinde dünyaya gelmiş 1533 (939)’de Herat’ta vefat etmiştir. Kendi ifadesi ile 

iki defa Hace Ubeydullah Ahrar hazretlerinin sohbeti ile şereflenmiş, toplam 

bir sene huzurlarında bulunarak, manevî dereceler elde etmiştir.

Reşahât kitabını hicrî 909 (m.1503) senesinde yazmış ve 909 rakamına 

ebced hesabı ile eş düşen “Reşahât” ismini vermiştir. Kitabın tertibi iki kı-

sımdır. Birinci kısımda Yusuf-i Hemedanî hazretlerinden itibaren Hâce Ubey-

dullah Ahrâr hazretlerine kadar olan tarihî seyir, ikinci kısımda ise her cephe-

si ile Hâce Ubeydullah Ahrâr hazretlerinden bahseder.

Reşahât çok kıymetli bir kitaptır. Son asrın en büyük âlim ve velilerinden 

Seyyid  Abdülhakim  Arvâsî  hazretleri,  hazine  değerindeki  Reşahât  kitabını 

okumanın büyük bir saadet, okuyanın çok talihli kullardan olduğunu bildire-

rek: “Reşahât okumak insanın ihlâsını artırır” buyurmuştur.

11

Eser  Farsça  olup,  Şeyh  Ahmed  Allan  Mekkî  ve  daha  sonra  Muhammed 



Murad Kazanî tarafından Arabi’ye tercüme edilmiştir. Sultan III. Murad Hân 

Doç.Dr., Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, Erzurum. 



e-posta: alikilic@atauni.edu.tr

1

   Süleyman Kuku, Son Halkalar ve Abdülhakim Arvasî’nin Külliyâtı, Istanbul 2012, cilt II, s. 597.



Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 305


zamanında h.993 (m.1584) tarihinde Ibni Muhammed Şerif Abbasî tarafın-

dan Türkçeye tercüme edilmiş ve bu tercüme çeşitli tarihlerde basılmıştır.

Reşahât  kitabı  mevzu’unda,  yani  evliyâ  terceme-i  hâli  ve  menâkıbında, 

Keşf-ül MahcubTezkiret-ül Evliyâ ve Nefehat-ül Üns’ten sonra yazılmış 

dördüncü  kitabıdır.  Yalnız  Nakşî  büyüklerini  anlatır.  Kitabın  baş  tarafında 

Hâce AhmedYesevî hazretleri silsilesi mensuplarından bahseder.

22

HÂCE AHMED YESEVÎ: Orta Asya Türkleri arasında Islamiyet’i yayan 

büyük âlim ve veli. Ismi Ahmed bin Muhammed bin Ibrahim bin Ilyas olup, 

“ Pir-i Türkistan, Hazret-i Türkistan, Hazret-i Sultan, Hâce Ahmed, Kul Ah-

med  Hâce,  Evliyâlar  Serveri,  Sultanu’l  Evliyâ”  lakaplarıyla  da  bilinir.  Hâce 

Yusuf-i Hemedanî hazretlerinin üçüncü halifesidir. Batı Türkistan’da Sayram 

kasabasında  doğmuştur

33

.Doğum  tarihi  kesin  olarak  bilinmemekle  birlikte 



XI. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. 1166-1167 

(h.562-563)  senesinde Yesi’de vefat ettiği zikredilse de, vefat tarihi hakkın-

da  farklı  görüşler  de  vardır

44

.  Yesi,  Türkistan’da  meşhur  bir  şehirdir.  Daha 



sonraki yıllarda bu beldelere Mübarek Türkistan denilmiş ve övülmüştür

55

.



Buraya nispetle kendisine Hâce Ahmed Yesevî denir. Kabirleri de bu şehirde-

dir. Mezarı üzerindeki türbe, cami ve dergâh Timur’un emriyle yapılmıştır

66



Türkistan halkı Hâce Ata Yesevî derler. “Ata”  sözü, her ne kadar Nevaî dilinde 



baba demek ise de, Türkler meşayıh uluları için kullanırlar.

Hâce  Ahmed  Yesevî  hazretleri,  büyük  makamlar  sahibi  idi.  Daha  çocuk 

yaşta  baba  Arslan  hazretlerinin  teveccühünü  kazandı.  Baba  Arslan  hayatta 

olduğu sürece onun hizmet ve sohbetinden hiç ayrılmamıştır. Hocasının ve-

fatından sonra,  hocasının işareti ile Buhara’ya gelip sülukünü yani tasavvuf 

yolunda ilerlemesini Hâce Yusuf-i Hemadanî’nin huzurunda tamamlamıştır. 

Hâce Ubeydullah Berekî ve Hâce Hasan Endakî’nin vefatlarından sonra hi-

lafet sırası Hâce Ahmed Yesevî’ye erişince, Buhara’da halkı Hakka davet ile 

meşgul  oldular  ve  bir  zaman  sonra  gaybî  bir  işaretle  Türkistan’a  gitmeleri 

icap ettiğinde bütün ashabına Hâce Abdülhalik Gucdevanî’ye tabi olmalarını 

2

  Ali bin HüseynReşahât Ayn-ül Hayât, (Sadeleştiren: Süleyman Kuku), Erzurum 2010, s.XXV.



3

  Resimli Türk edebiyatı Tarihi, Istanbul 1987, c. II, s.279.

4

  Yeni Rehber Ansiklopedisi, Istanbul 1993, s.293.



5

  Erhan Sezai Toplu, Ahmet Yesevî (Hikmetler) Istanbul 1995, s.13.

6

  Emel Esin, “Ahmed Yesevî Külliyesi”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA) II, Istanbul 1989,s 162.



306  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

vasiyet etti

77

. Ondan sonra Yesi tarafına müteveccih oldular



88

. Hâce Abdül-

halik Gucdevanî, Hâce Yusuf-i Hemadanî’nin dördüncü halifesi olup Hâcegân 

tabakatının başı ve bu hanedan silsilesinin ilk halkasıdır

99

.

Ahmed Yesevî hazretlerinin zamanında Türkistan’da ilk Türk-Islâm dev-



letlerinden Karahanlılar hâkimdi. Bu devlet zamanında Islâm dininin Seyhun 

Nehri boyları ile ahalisi göçebe olan Kazak-Kırgız memleketlerinde kolayca 

yayılmasını  sağladı.  Göçebe  Türkmenler  muhitinde  hızla  yayılan  Yesevîlik 

tarikatı,  Seyhun  kıyılarından  Harzem  bozkırlarına,  Asya  sahralarından  Ho-

rasan, Iran, Azerbaycan Türkleri arasına geçip Anadolu’ya ulaştı

1010


.Sade bir 

Türkçe ile söyleyip yazdığı derin manalı “hikmet” denen sözleriyle tekke ede-

biyatının ilk temsilcilerinden oldu ve nasihatlerde bulundu. Orta Asya’da ta-

savvufî bir halk edebiyatı kurmuştur. Ayrıca onun en önemli etkisi ise Türk 

boyları arasında geniş ölçüde yayılma imkânı bulan ilk tarikatı kurmuş olma-

sıdır


1111

Ahmed Yesevî’nin şiirlerine hikmet, şiirlerinin toplandığı kitaplara da 

Divân-ı Hikmet adı verilir

1212


.

AhmedYesevî ile onun yolunu takip eden Alp Erenler, Horasan Erenleri, 

Gaziyân- Rum, Abdalân- Rum isimleriyle bilinen gazi dervişler Anadolu, Batı 

Trakya ve Balkanlar’ın Türkleşmesi ve Islamlaşmasında büyük rol oynamıştır. 

Kültür tarihimizde Kolonizatör Türk Dervişleri de denilen şahsiyetler,  Ah-

med Yesevî’nin fikirlerinden hareketle, kültürümüzün temel unsurlarını Is-

lam dininin esaslarıyla kuşatmışlardır

1313


.

Çok veciz sözlerindendir:



“Ey dostlar! Sakın ha cahil olanlarla dostluk kurmayınız.”

“Gönlü kırık zavallı ve garip birini görürsen, yarasına merhem koy, 

yoldaşı ve yardımcısı ol.”

Şurası unutulmasın ki, Hâce Ahmed Yesevî, Türk meşayıhının baş halka-

sıdır. Kendisinden sonra izlediği mistik çizgiye yani tasavvufî yola “Yesevilik” 

7

  Molla  Cami,  Nefahatü’l  –  Üns  Min  Hadaratü’lKuds,  (Çeviri:  Kamil  Candoğan,  Sefer  Malak) 



Istanbul 1971, s. 418.

8

  Abdüllatif Uyan, Menkıbelerle İslâm Meşhurları Ansiklopedisi, Istanbul 1993, c. I, s. 304.



9

  Ali bin Hüseyn, Reşahât Ayn-ül Hayât, (Sadeleştiren: Süleyman Kuku), Erzurum 2010, s. 19.

10

  Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Istanbul 2002, c. II, s 137.



11

  Mehmet Demirci, “Müslüman Türklerde Tasavvuf” Türkler 5, Ankara 2002, s.493.

12

  Büyük Türk Klasikleri, Istanbul 1985, c. 1,  s.165.



13

  Ahmet  Turan  Yüksel,    “Ahmet  Yesevî:  Hayatı,  Eserleri,Fikir  ve  Tesirleri”  Türkler  5,  Ankara 

2002, s.549.


Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 307


adı verilmiştir

1414


. Türkistan ulularının çoğunun tarikatta intisapları onadır. 

Sağlam hanedanından çok azizler zuhur etmiştir. Hâce AhmedYesevî’nin dört 

halifesi vardır.

1-MANSUR ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin ilk halifesi olup, ho-

cası Baba Arslan’nın oğludur. Zahir ve batın ilimlerinde âlim idi. Ilk zamanla-

rında yüksek babaları Baba Arslan’ın terbiyesiyle yetişti. Babası vefat edince 

yine onun emriyle Hâce AhmedYesevî hazretlerinin hizmet ve terbiyesinde 

bulunup, onun himayesinde yüksek derecelere erişmiştir. Oğlu Abdülmelik 

Ata’da babasından aldığı yolu taliplere ulaştırmıştır. Bu dahi oğlu TacHâce’yi 

yetiştirmiş,  büyüklerinden  aldığı  emaneti  ehline  ulaştırmıştır.  Tac  Hâce’de 

oğlu Zengî Ata’yı büyüklerinin yoluna varis kılmıştır. Zengî Ata Hâce Ahmed 

Yesevî hazretlerinin dördüncü halifesi Hakîm Ata’nın hulefasının en büyüğü 

ve en önde geleni ve tarikat erbabı içinde en iyisidir. Şaş vilayetinde doğmuş, 

orada ölmüştür. Zengî Ata hazretlerinin dört halifesi var  idi. Uzun Hasan 



AtaSeyyid AtaSadr Ata ve Bedr Ata. Ismi geçen büyükler, tüm Türkistan 

coğrafyasında etkili olmuş ve her biri pek çok talebe yetiştirmiştir. Yeseviyye 

silsilesi bilhassa Seyyid Ata ile Sadr Ata’dan gelmektedir

1515


.

2-SAÎD ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin ikinci halifesidir. Onun 

işaretiyle taliplerin terbiyesi ile meşgul olmuştur.



3- SÜLEYMAN ATA: Hâce Ahmed Yesevî hazretlerinin üçüncü halifesi-

dir. Türk meşayıhının ulularındandır. Dervişler ahvalinden Türk dilinde hik-

metli  sözleri  ve  ibretli  latifeleri Türkistanlılarca maruf  ve  meşhurdur.  Orta 

Asya Türkleri tarafından kendine Hâce ve Ata adından başka Hakîm de de-

nilmiştir

1616


.

Sözleri darb-ı mesel olarak zikredilirdi. Halka hüsn-i zan ile hürmet ve her 

vakti ganimet bilmek hakkında söylediği sözler, en veciz sözlerdendir:


Yüklə 6,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin