TÜRK HİKÂYELERİ I
11
Vapur iskeleye yanaştı ve dört
yolcu indi. Bunlar da bir müddet
aynı
sokakta yürüdükten sonra
yan yollara sapıp
gözden kaybol-
dular.
Hayrullah Efendi her akşamki
gibi, yokuşu tek başına tırmanma-
ya başladı. İnebolu’ya kereste gön-
dermişti. Aklı kerestelerdeydi. Bu
fırtına kerestelere zarar verebilirdi.
Hayrullah Efendi’nin canı sıkıl-
mıştı. Bunları düşünüp endişeleni-
yordu.
Hayrullah Efendi elindeki
elektrik fenerini yoluna tutup ağır
ağır yokuştan çıkıyordu.
Fıstığın altına, o dik ve dolam-
baç yere gelmişti. Bu sırada yerden
gırtlağına bir el yapışmış ve alnına
soğuk bir demir dayanmıştı. Ge-
rilemek istedi, yapamadı. İlerleye-
yim dedi, kımıldanamadı. Aciz bir
şekilde durup bekledi. Rüzgârın
uğultusu içinde boğuk bir ses:
“Cüzdanını ver!” diye emretti.
Hayrullah Efendi heyecan ve korkuyla:
“Peki, tamam, vereyim!” dedi.
Bir eliyle cüzdanını çıkardı ve uzattı. Hemen serbest kalmak ve uzak-
laşmak istiyordu. Cüzdanda altı tane yüzlük ve birçok da beşlik bank-
notlar vardı. Yedi yüz liradan fazlaydı. Fakat canından kıymetli değildi.
Sağlık olsun, yine kazanırdı...
Hırsız, karanlığın içinde telaşla, cüzdanı açtı. Hayrullah Efendi’nin
12
TÜRK HİKÂYELERİ I
12
elinden elektrik lambasını kaptı. Bir atkı ile sarılı yüzünü göstermemeye
çalışıp cüzdanın
içini acele acele
yokladı. Adam, vahşi sesiyle:
“Kımıldama, vururum!” dedi.
Eli bir müddet, kâğıtların üzerinde örümcek gibi korkunç, kararsız
ve şaşkın dolaştı. Bir an sonra yalnız bir tanesini, bir beş lirayı çekti,
cüzdanı kapattı ve Hayrullah Efendi’ye geri uzattı. Şimdi ışık sönmüştü
ve hırsız, yokuştan aşağı çılgın gibi koşup arkasına bakmadan, kaçmaya
başlamıştı.
Hayrullah Efendi korkaktı; fakat hem dinç, hem de çok meraklı bir
adamdı. Şu acemi ve acayip hırsızı, kovalamak istedi ve hemen arkasına
düştü. Süratle bayırı indi, karaltılar içinde,
önünü görmeden koşuyor,
hırsıza yetişmeye çalışıyordu.
Aşağı inmişti. Hırsız hızlı hızlı çarşıya doğru gitti, Hayrullah Efendi
aydınlık bir pencerenin altından bunu gördü. Hırsız, Hayrullah Efen-