Daha Önce Sermayeye İlave Edilmiş Kar Paylarının Sermaye Azaltımı Ya da Tasfiye
Halinde Ortaklara Ödenmesinde Vergileme Gerekir mi?
Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt
bendinde, tam mükellef kurumlar tarafından;
- tam mükellef gerçek kişilere,
- gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara,
- dar mükellef gerçek kişilere,
- dar mükellef kurumlara (Türkiye'de bir işyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde
edenler hariç)
- gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere
dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar
paylarından birinci fıkrada belirtilenler tarafından tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Keza, benzer düzenleme Kurumlar Vergisi Kanununda da yapılmış olup;
-
Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında, vergiden muaf
olan kurumlara dağıtılan Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının
(1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından,
-
Kurumlar Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında da, tam mükellef
kurumlar tarafından, Türkiye'de bir iş yeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı
elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden
muaf olan dar mükelleflere dağıtılan ve Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddenin
ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar payları üzerinden (bu
Kanunun 15 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tabi tutulanlar
hariç olmak üzere)
vergi kesintisi yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, 12.01.2009 tarih ve 2009/14592, 2009/14593, 2009/14594 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararları uyarınca vergi kesintisi oranları;
- 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin ikinci fıkrasında yazılı
kar payları üzerinden %15,
- 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında
yazılı kar payları üzerinden %15,
- Tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar
vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin
ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından %15,
- Tam mükellef kurumlar tarafından; dar mükellef gerçek kişilere ve gelir vergisinden
muaf olan dar mükelleflere dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3)
numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından %15
olarak belirlenmiştir.
Tam mükellef kurumlar tarafından elde edilen karların dağıtılması halinde yukarıda açıklanan
hususlar çerçevesinde bu kar payları üzerinden vergi kesintisi yapılacaktır. Tam mükellef
kurumlar tarafından elde edilen karların dağıtılmayıp kurum bünyesinde tutulması (kanuni
yedek akçeler, olağanüstü yedek akçeler ve dağıtılmamış karlar hesaplarında tutulması gibi)
halinde ise bu kazançlar üzerinden vergi tevkifatı yapılmayacaktır. Öte yandan, yukarıda
belirtilen Kanun maddelerinde ve buna bağlı olarak Bakanlar Kurulu Kararlarında yer alan
“kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz” düzenlemesi uyarınca, tam mükellef
kurumlar tarafından elde edilen karların sermayeye eklenmesi hali kar dağıtımı olarak kabul
edilmemiş olup, bu durumda yukarıda belirtilen vergi tevkifatı yapılmayacaktır.
Anılan ibarenin Yasa maddesine konulmasından önceki dönemlerde karların sermayeye ilave
edilmesi kar payı dağıtımı olarak kabul edilmekte ve bu geliri elde eden kişilerin de
durumlarına göre, bunları beyan etmeleri gerekmekte idi. Anılan ibarenin Yasa maddesine
konulmasından sonraki ilk uygulamada da Maliye Bakanlığı yayımladığı 231 Seri nolu Gelir
Vergisi Genel Tebliğinde, Kurumların kârlarını sermayeye eklemek suretiyle
gerçekleştirdikleri kâr dağıtım işlemlerinde, kâr payı elde eden ortaklar nezdinde yapılacak
vergilemeyle ilgili olarak; 4369 sayılı Kanunla Gelir Vergisi Kanunla değişik 94 üncü
maddesinin birinci fıkrasının 6/b-i numaralı bendinde yer alan hükümle, kurumların kurumlar
vergisinden istisna edilmemiş kazançları üzerinden yapılacak tevkifatın kazancın dağıtımına
bağlandığını, ayrıca, yapılan düzenleme ile kârın sermayeye ilavesinin kâr dağıtımı
sayılmayacağının belirtilerek, sermayeye eklenen kârlar üzerinden tevkifat yapılmamasının
öngörüldüğünü ifade etmiş, ancak kârın sermayeye ilave edilmesinin kâr dağıtımı
sayılmayacağına ilişkin olarak Gelir Vergisi Kanununun vergi tevkifatını düzenleyen 94 üncü
maddesinde yer alan hükmün, bu madde uyarınca yapılacak tevkifat açısından bir belirleme
yaptığını, dolayısıyla gerçek kişi ortaklar tarafından, kârın sermayeye ilavesi suretiyle elde
edilen kâr paylarının menkul sermaye iradı olarak Gelir Vergisi Kanununun 85 ve 86 ncı
madde hükümleri çerçevesinde beyan edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Maliye Bakanlığının bu uygulaması dava konusu olmuş ve Danıştay 4.Dairesinin 6.12.2000
tarih ve Esas No:2000/1307, Karar No:2000/5053 sayılı kararı ile 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6/b-i numaralı bendinde karın sermayeye
ilavesinin kar dağıtımı sayılmayacağından bahisle ortaklar açısından da elde edilmiş bir kar
payından söz edilemeyeceği belirtilerek bu gelirlerin beyanına ilişkin 231 Seri No.lu Tebliğin
iptaline karar verilmiş olup, bu karar Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 8.6.2001 tarih ve
Esas No: 2001/180, Karar No:2001/224 sayılı kararı ile kesinleşmiş bulunmaktadır. Bunun
üzerine, Maliye Bakanlığı yayımladığı 243 seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile bu
Karara uymuş ve bu durumda, gerçek kişi ortaklar tarafından karın sermayeye ilavesi suretiyle
elde edilen kar paylarının beyan edilmemesi gerektiğini açıklamıştır.
Bilindiği üzere, şirketlere sermaye olarak konulmuş tutarların sermaye azaltılması suretiyle ya
da şirketlerin tasfiye edilmesi durumunda ortaklara geri verilmesi esas olarak vergilemeye tabi
bir gelir olarak değerlendirilmemektedir.
Son yıllarda Maliye Bakanlığınca verilen mukteza bazındaki görüş yazılarında, “sermaye
azaltımında azaltılan sermaye içinde ya da tasfiye durumunda geri verilen sermaye içinde,
daha önce sermayeye ilave edilmiş olan ve normalde sermayeye ilave edilmemiş olsaydı
dağıtıldığında üzerinden vergi tevkifatı yapılması gereken geçmiş yıl kârları varsa, bu
kısımlar üzerinden, bu unsurların ortaklara dağıtımı halinde doğacak vergilerin alınması
gerektiği” açıklanmaktadır. Başka bir deyişle; ortağa geri ödenen sermaye payının içindeki bu
kısımlar üzerinden vergi tevkifatı yapılması ve ortağın durumuna göre, gerekiyorsa bu
gelirlerin
beyan
edilmesi
gerektiği
ifade
edilmektedir.
Gelir Vergisi Kanunun 75. Maddesi hükmü “menkul sermaye iratları”nı düzenlemiş ve
bunların ne olduğunu belirlemiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında “Sahibinin ticari, zirai
veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden
müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kar payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul
sermaye iradıdır.” tanımlaması yapılmış ve ikinci fıkrasında ise, kaynağı ne olursa olsun
maddede yazılı iratların menkul sermaye iradı sayılacağı açıklanmış ve 15 bent halinde
bunların neler olduğu tek tek sayılmıştır. Her ne kadar birinci fıkrada yapılan tanım çok geniş
bir yelpazeyi kapsasa da bugüne kadar yapılan vergi uygulamalarında, ikinci fıkrada sayılan
gelirler nelerse sadece onların vergilenmesi benimsenmiş, bunlar arasında sayılmayan bir gelir
unsuru menkul sermaye iradı olarak dikkate alınmamış ve vergileme konusu yapılmamıştır.
Maddenin ikinci fıkrasının ilk üç bendinde ise kar payları yer almıştır. “Kar payı”nın ne
olduğu Türk Ticaret Kanunun ilgili maddelerinde hükme bağlanmış olup, sermaye azaltımı ya
da şirketin tasfiyesi nedeniyle ortağa geri verilen sermaye payı ( tescil edilmiş sermayedeki
payı) kar payı olarak adlandırılmamıştır. Keza, yukarıda açıklanan Gelir Vergisi Kanunun 75.
Maddesinin ikinci fıkrasının ilk üç bendinde yer alan kar payı tanımlamalarında, ortağa geri
verilecek sermaye payının kar payı sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme yer almadığı gibi,
fıkranın diğer hiçbir bendinde de bunların menkul sermaye iradı sayılacağı belirtilmemiştir.
Bu anlamda, Yasalarda özel bir belirleme yapılmadığı sürece, gerek sermaye azaltımında
gerekse tasfiye durumunda ortağa geri verilen sermaye payı vergileme konusu yapılamaz.
Vergilemede bir kanun maddesinin kıyas yapılmak suretiyle, kanunda açıkça belirtilmeyen bir
konuda vergileme yoluna gidilmemesi temel prensiplerdendir. Dolayısıyla, geri verilen
sermaye payını kar payı addedip vergileme yapılması, akla ve mantığa uygun gelse bile, bu
temel prensibe de aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere, Yasa maddesiyle, karların sermayeye ilave edilmesi teşvik
edilmiş ve bu şekilde sermayeye ilave edilecek kar paylarının vergilenmeyeceği benimsenmiş
ve Mali İdarenin bunun aksine yaptığı Tebliğ düzenlemesi de iptal edilmiş ve bunun üzerine
Mali İdare de bu uygulamayı yeni bir Tebliğle benimsemiştir. Bütün bu düzenlemeler ve
hukuki süreç te göstermektedir ki; dağıtılmayıp sermayeye ilave edilmiş karlar artık şekil
değiştirmiş ve kar payı olmaktan çıkıp sermaye haline gelmiştir. Zaten dağıtılmadığı sürece
vergi tevkifatına ve beyana konu olmayan karlar, Yasanın tanıdığı imkandan yararlanılarak
sermayeye ilave edildiğinde artık kar ya da kar payı olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle de geri
verilen sermaye payları içinden bu kar paylarını ayrıştırmak ve bunları vergileme konusu
yapmak yasal düzenlemelere uygun bir anlayış değildir. Mali İdarenin bu şekildeki
uygulaması konusunda ihtilaf yaratılıp yaratılmadığı ve ihtilaf söz konusu olmuşsa yargı
sürecinin ne şekilde sonuçlandığı henüz bilinmemektedir. Ancak, Mali İdarenin görüşlerini
tekrar değerlendirip gerekirse Tebliğ bazında açıklama yapmasında yarar vardır.
Konunun değerlendirilmesi sadece bir makaleye sığacak boyutun çok üzerinde olmakla
birlikte, kısaca da olsa konuya ilişkin görüşlerimiz yukarıda ortaya konulmuş olup,
gerektiğinde daha sonraki yazılarımızda da bu konunun diğer boyutları hakkında da
açıklamalarımız olabilecektir.
Dostları ilə paylaş: |