P-44
YAŞLI HASTALARDA EPİLEPSİ PROFİLİ
Cemile Handan MISIRLI, Elvan CEVİZCİ AKKILIÇ,
Neşe ERDOĞAN, Duygu ÖZKAN
HAYDARPAŞA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,
İSTANBUL
Amaç: Epilepsinin gelişmesinde yaşlılık evresi en sık rastla-
nan zaman birimidir. Güvenli tanıya ulaşmak hayli zaman
alabilir ve klinik nöbet bulguları ile epilepsi nedenleri ge-
nellikle genç populasyondan farklıdır. Çalışmanın amacı bu
dönemdeki epilepsi özelliklerini saptamak ve etyolojilerine
göre hastaları değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Epilepsi tanısı ile polikliniğimizde takip
edilen hastaların içinde 65 yaş üstünde olanlar ve en az 24
ay süreyle izlenenler çalışmamıza alındı. Görüntüleme bul-
guları ve klinik durumlarına göre etyolojileri belirlendi ve
nöbet tipleri ile aldıkları tedavi ve prognozları tanımlandı.
Bulgular: Epilepsi tanısı ile 1810 hastanın 196’sı (%10.8) 65
57
8. Ulusal Epilepsi Kongresi - Poster Bildiriler
yaş üstünde olup belirlenen kriterlere uymaktadır.Bu has-
talardan 112’si (%57) poststroke epilepsi nedeni ile izlen-
mekte olup 96 hasta iskemik stroke,20 hasta hemorajik
stroke idi. Yedi hastada (%3.7) sistemik enfeksiyon,16 has-
tada (%8), 8 hastada (%4) alzheimer veya diğer tipde de-
manslar, 12 hastada (%6.1) beyin tümörü, 41 hastada (%20)
belirli bir etyoloji bulunmamıştır. Nöbet tipleri incelendi-
ğinde %61’inin fokal başlangıçlı, sekonder jeneralizasyonla
beraber veya değil,geri kalanın ise jeneralize tipte olduğu
görüldü. Hastaların %76’sı monoterapi ile nöbetleri kont-
rol altında iken geri kalan %24 kombine terapi altında idi.
Sonuç: Yaşlı hastalardaki epilepsiler genellikle semptoma-
tik olup olup etyolojide ilk sırayı stroklar almaktadır.Nöbet
tiipleri daha çok parsiyel başlangıçlı olup monoterapi ile te-
davi olasılıkları yüksektir.
P-45
PSİKOTİK BOZUKLUK VE DEPRESYONLU HASTALARDA
EKT TEDAVİSİNDEN ÖNCE ÇEKİLEN EEG’DE TEDAVİYE
CEVAP BELİRTEÇ VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI
Ertuğrul DAL,
1
Özden KAMIŞLI,
1
Şükrü KARTALCI,
2
Mehmet Emin TAĞLUK,
3
Cemal ÖZCAN
1
1
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, NÖROLOJİ ANABİLİM DALI,
MALATYA
2
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI,
MALATYA
3
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ FA-
KÜLTESİ, MALATYA
Amaç: Elektrokonvülsif tedavi (EKT) medikal tedaviye di-
rençli depresyon ve psikoz gibi psikiyatrik hastalıkların te-
davisinde önemli bir seçenektir. Bu çalışmada amacımız
EKT’den fayda görecek veya görmeyecek hastaları, EKT işle-
mi öncesi çekilecek EEG’lerini inceleyerek önceden tahmin
edebilmektir. Bu çalışmada, psikotik bozukluğu veya dep-
resyonu olan hastalarda tedavi amacı ile EKT uygulamadan
önce EEG’lerini çektik. Bu EEG’leri Fourier analizi kullana-
rak inceledik ve EKT tedavisinden fayda gören ve görme-
yen hastalar arasında EEG bulguları açısından fark olup ol-
madığını araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya İnönü Üniversitesi Tıp Fakül-
tesi Psikiyatri servisinde 2009-2010 yılları arasında yatarak
tedavi edilmiş psikotik bozukluk ve majör depresyon tanılı
toplam 40 hasta alındı. Bu hasta grubundan Elektrokonvül-
zif tedavi almış olanların EKT öncesi çekilmiş EEG’leri ince-
lendi. Hastalar klinik olarak EKT’den fayda gören ve görme-
yenler şeklinde 2 gruba ayrıldı ve bu hastaların EEG’leri Fo-
urier analizi ile incelendi.
Bulgular: Hastalar EKT’den fayda görenler ve görmeyen-
ler şeklinde 2 gruba ayrıldı. Fourier analizi sonucunda fay-
da gören gruptaki 25 hastanın EEG’lerinde ortak bir para-
metre bulanamadı, yine fayda görmeyen gruptaki 15 has-
tanın EEG’lerinde de ortak bir parametre bulunamadı. Ay-
rıca hastaların EEG’lerinde sağ ve sol hemisfer arasında si-
metrilik incelemesi nde anlamlı bir farklılık bulunmadı.
Sonuç: EKT öncesi hastalardan alınan EEG işaretlerinin ana-
lizinden hastanın EKT’ den fayda görüp görmeyeceği yapı-
lan bu çalışma ile anlaşılamadı. Ancak bu olumsuz bulgu-
yu standardize etmek için literatürde var olan tüm metot-
ların denenmesi, belki de yeni metotlar geliştirip uygula-
mak faydalı olabilir.
P-46
LAMOTRİGİN KULLANAN EPİLEPTİK RATLARIN
YENİ DOĞAN YAVRULARININ KARACİĞERLERİNDE
OKSİDATİF HASARIN İNCELENMESİ
Özden KAMIŞLI,
1
Handan SOYSAL,
2
Zümrüt DOĞAN,
3
Nihat EKİNCİ,
1
Yusuf TÜRKÖZ
4
1
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ, TURGUT ÖZAL TIP MERKEZİ,
NÖROLOJİ ANABİLİM DALI, MALATYA
2
ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,
ANATOMİ ANABİLİM DALI, ADIYAMAN
3
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ, TURGUT ÖZAL TIP MERKEZİ,
ANATOMİ ANABİLİM DALI, MALATYA
4
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ, TURGUT ÖZAL TIP MERKEZİ,
BİYOKİMYA ANABİLİM DALI, MALATYA
Amaç: Bu çalışmada amacımız epilepsi tedavisinde kulla-
nılan yeni kuşak antiepileptik ilaçlardan lamotirijinin yal-
nız veya folik asit ile birlikte gebelikte kullanımının yeni do-
ğan yavruların karaciğerlerinde oksidatif stres parametre-
leri üzerine etkilerini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamız 170-250 gr ağırlığında 10
adet erişkin dişi Wistar-albino türü rat ile yapıldı. Ratlar;
Gebe ratlar kontrol grubu, deneysel epilepsi grubu, lamot-
rijin grubu, lamotrijin+deneysel epilepsi grubu ve lamotri-
jin epilepsi+folik asit olarak beş gruba ayrıldı. Gebeliğin 13.
Gününde gebe ratlara deneysel penisilin akut epilepsi mo-
deli oluşturuldu. Lamotrijin grubuna gebeliğin ilk günün-
den itibaren her gün intraperitoneal enjeksiyon ile 25mg/
gün dozunda lamotrigine verildi. Lamotrijin+folik asit gru-
buna her gün intraperitoneal enjeksiyon ile 25mg/gün do-
zunda lamotrigine ve folik asit verildi. Daha sonra gebe rat-
ların doğum yapmaları beklendi. Doğumdan hemen sonra
yeni doğan ratların karaciğerlerinde Glutatyon(GSH), ma-
londialdehit (MDA), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve su-
peroxide dismutase(SOD) seviyeleri spektrofotometrik ola-
rak ölçüldü.
58
Epilepsi 2012;18(2)
Bulgular: Lamotrijin ve lamotrigine+epilepsi gruplarına ait
biyokimyasal değerler incelendiğinde, karaciğer MDA dü-
zeylerinin anlamlı bir şekilde yükseldiği, GSH-Px enzim ak-
tivasyonlarının kontrol grubuna göre istatistiksel olarak an-
lamlı azalmış olduğu görüldü. Folik asit ile birlikte lamot-
rigine verilen grupta, Karaciğer doku örneklerine ait MDA
düzeylerinin anlamlı azaldığı, GSH ve GSH-Px düzeyinin
arttığı tespit edildi.
Sonuç: Gebe ratlar üzerinde gerçekleştirmiş olduğumuz bu
çalışmada, lamotrigine kullanımının yeni doğan yavrula-
rın karaciğerlerinde oksidatif hasar meydana getirebilece-
ği ancak meydana gelen oksidatif doku hasarının folik asit
kullanıldığında engellenebileceği düşünüldü.
P-47
900 MHZ ELEKTROMANYETİK ALANIN SIÇANLARDAKİ
NÖBET EŞİĞİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Ülkü DÜBÜŞ HOŞ,
1
Sibel K. VELİOĞLU,
1
Haydar KAYA,
2
Yasin OĞUZ,
2
Sevgi KILIÇ
1
1
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,
NÖROLOJİ ANABİLİM DALI, TRABZON
2
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK MİMARLIK
FAKÜLTESİ, ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM
DALI, TRABZON
Amaç: Epilepsi sık görülen bir durum olup halen patofiz-
yolojisinde aydınlatılmamış noktalar vardır. Sanayinin ge-
lişmesiyle çok sayıda elektrikli alet hayatımıza girmiştir.
Kullanılan aletler hayatımızı kolaylaştırırken oluşturdukla-
rı elektromanyetik dalgalarla (EMD) bize zarar vermektedir.
Bunlardan en yaygın kullanılan cep telefonlarının oluştur-
duğu EMD’lerin nöbetler üzerine etkileri henüz yeterli ola-
rak bilinmemektedir.
Çalışmamızda sıçanlarda, aynı frekanstaki elektromanyetik
dalgalara sürekli veya aralıklı maruz kalmanın pentilentet-
razol (PTZ) ile oluşturulan epileptik nöbetler üzerine olan
etkisini “ilk nöbet latansı”, “en şiddetli nöbet latansı”, “en
şiddetli nöbet skoru” ve “mortalite” parametreleri yönün-
den araştırdık.
Gereç ve Yöntem: 21 adet dişi Spraque Dawley tipi sıçanlar
3 gruba ayrıldı. 5 hafta boyunca, haftanın 6 günü 1.grup-
taki sıçanlara 11:00-12:00 saatleri arasında 1 saat süreyle;
2.gruba 08:00-17:00 saatleri arası toplam 1 saat olacak şe-
kilde saat başı 6 dakikalık sürelerle 900 MHz’lik EMD uygu-
landı. 3.grup (kontrol) EMD uygulanmaksızın aynı şartlarda
bırakıldı. EMD sonrası tüm sıçanlara PTZ 100mg/kg dozun-
da İP yoldan enjekte edildi. Sıçanlarda oluşturulan nöbet-
ler değerlendirildi.
Bulgular: Aralıklı ve sürekli EMD uygulanan grupların “ilk
nöbet latansları” kontrol grubuna göre anlamlı kısa idi. Ara-
lıklı EMD uygulanan grubun “ilk ve en şiddetli nöbet latans-
ları” sürekli EMD uygulanan gruba göre daha kısa olmasına
karşın, bu 2 grup arasında incelenen 4 parametre yönün-
den de anlamlı fark gözlenmedi. Aralıklı ve sürekli EMD uy-
gulanan grupların “en şiddetli nöbet latansları” kontrol gru-
buna göre kısa olmasına karşın her 3 grup arasında istatis-
tiksel anlamlı fark gözlenmedi. Her 3 grup arasında “mor-
talite” ve “en şiddetli nöbet sakoru” açısından anlamlı fark
gözlenmedi.
Sonuç: Tüm bu veriler aralıklı veya sürekli olsun EMD maru-
ziyetinin akut PTZ modeli ile oluşturulan nöbetlerde nöbet
eşiğini kısalttığını göstermiştir.
P-48
NÖROLOJİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ’NDE NON-
KONVULZİF STATUS EPİLEPTİKUS TANISI KONAN
HASTALARIN KLİNİK ÖZELLİKLERİ VE PROGNOZLARI:
Neşe DERİCİOĞLU,
1
E. Murat ARSAVA,
2
M. Akif TOPÇUOĞLU
2
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, NÖROLOJİK BİLİMLER VE PSİKİYATRİ
ENSTİTÜSÜ, ANKARA
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, NÖROLOJİ ANABİLİM
DALI, ANKARA
Amaç: Nöroloji yoğun bakım ünitelerinde (NYBÜ) video-
EEG (VEEG) kullanımıyla non-konvulzif nöbetleri (NKN) sap-
tamak ve IV anestetiklerin ilaç titrasyonunu EEG bulguları-
na göre düzenlemek mümkündür. Yurtdışında NYBÜ’nde
VEEG kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak ülkemiz-
deki NYBÜ’lerinde non-konvulzif status epileptikus (NKSE)
sıklığı ile hastaların klinik özellikleri ve prognozları bilinme-
mektedir. Bu çalışmada merkezimizde VEEG ile incelenen
hastaların verileri sunulacaktır.
Gereç ve Yöntem: Kasım 2009-Şubat 2012 tarihleri arasında
merkezimizde, açıklanamayan bilinç değişikliği bulunan
veya geçirilmiş fokal yada jeneralize nöbet öyküsü olan
hastalara VEEG çekimi yapıldı. Tüm hastaların verileri ret-
rospektif olarak incelendi. NKSE tanısı konan hastaların kli-
nik özellikleri saptanarak hangi parametrelerin prognozla
ilişkili olabileceğine bakıldı.
Bulgular: Çekim yapılan 86 hastadan 10’nda (%11.6) NKSE
saptandı. Hastaların (3K, 7E) yaşları 24-72 arasındaydı. Ta-
nılar: 3 serebrovasküler olay (SVO), 3 epilepsi, 1 limbik en-
sefalit, 1 muhtemel ensefalit-kardiak arrest, 1 karsinom-
metabolik bozukluk-reversibl posterior lökoensefalopati
sendromu ve 1 kardiyak arest sonrası hipoksik-iskemik en-
sefalopati şeklindeydi. Epilepsi tanısı olmayanların 3’nde
59
8. Ulusal Epilepsi Kongresi - Poster Bildiriler
çekimden önce nöbet geçirme öyküsü vardı. Üç hastada
NKN dışında ayrıca klinik olarak gözlenen nöbetler de kay-
dedildi. Çekime başlandığında 6 hastada Glasgow koma
skalası <8 idi. İzlemde toplam 7 hasta IV anestetik kullandı.
Üç kişi (%30) (1K, 2E; yaş: 51, 65, 67; etiyoloji: SVO, ensefalit-
post arrest, karsinom-metabolik bozukluk; GKS: 2 hastada
<8; IV anestetik kullanımı tümünde) hastanedeki izlemde
kaybedildi.
Sonuç: NYBÜ’nde NKSE oranı %10 dolayında saptanmıştır.
Hastaların yaşları değişkendir. Etiyolojide ağırlıklı olarak
SVO ve epilepsi yer almaktadır. NKSE, hastaların %30’nda
mortalite ile sonuçlanmıştır. Prognozu etkileyen en önemli
etken etiyoloji gibi görünmektedir.
P-49
LGİ-1 OTOANTİKOR İLİŞKİLİ OTOİMMÜN LİMBİK
ENSEFALİTTE NÖBET SEMİYOLOJİSİ VE EEG
BULGULARI: OLGU SUNUMU
Neşe DERİCİOĞLU,
1
Şefik Evren ERDENER,
2
E. Murat ARSAVA,
2
Kader Karlı OĞUZ,
3
Aslı KURNE,
2
Esen SAKA,
2
M. Akif TOPÇUOĞLU
2
1
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ, NÖROLOJİK BİLİMLER VE PSİKİYATRİ
ENSTİTÜSÜ, ANKARA
2
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,
NÖROLOJİ ANABİLİM DALI, ANKARA
3
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,
RADYOLOJİ ANABİLİM DALI, ANKARA
Olgu-
Amaç: Daha önceleri voltaja bağımlı potasium kanalı oto-
antikorlarına sekonder geliştiği düşünülen otoimmün lim-
bik ensefalit tablosunun aslında Lgi-1 oto-antikorları sonu-
cunda meydana geldiği yeni anlaşılmıştır. Hastalarda göz-
lenebilen bazı nöbet türlerinin hareket bozuklukları ile ka-
rışabilmesi tanı ve tedaviyi geciktirebilmektedir. Bu bildiri-
de, nöbet yakınmasıyla başvuran bir hastanın tanı ve teda-
vi sürecinde elde edilen tecrübeler paylaşılacaktır.
Olgu: 86 yaşında erkek hasta, solda kasılmayla giden, bi-
linç kaybının eşlik ettiği, ani başlangıçlı nöbetler nedeniy-
le acil servise başvurdu. Muayenede hafif derecede sol pi-
ramidal bulgular ve konfüzyon saptandı. Beyin BT yaşla
uyumlu bulgular dışında normaldi. EEG’de sağ temporal
paroksizmal aktivite görüldü. LP bulguları normaldi. Anti-
epileptik ilaç (AEİ) tedavisi başlandı. İzleminde gözlenen,
sol yüz ve kol>bacakta kasılmayla giden, bilincin korundu-
ğu kısa ataklarda EEG değişmedi. Enfeksiyon lehine bulgu
saptanmadı. Tümör belirteçleri ve paraneoplastik antikor-
ları (ANNA-1, ANNA-2, PCA-1, Anti-Ma2, anti-amfifizin, anti-
CV2) normal sınırlardaydı. Takipte hiponatremi ve solunum
sıkıntısı gelişen hastada sol ve sağ taraflı benzer, daha uzun
süreli kasılmalar ortaya çıktı ve EEG’de her iki hemisferde
birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkan 1-2 dk süreli çok
sık iktal kayıtlar gözlendi. Status epileptikus tanısıyla P.O.
AEİ arttırıldı. Bu arada, bakılan Lgi-1 oto-antikorunun pozi-
tif gelmesi üzerine immünsupresif tedavi başlandı. Günler
içinde iyileşmeye başlayan hasta 2 ay sonra taburcu edildi.
Sonuç: Lgi-1 oto-antikor ilişkili limbik ensefalit oldukça geç
yaşta ortaya çıkabilmektedir. Çoğunlukla yüz ve kolda göz-
lenen kasılmalar literatürde “fasiyo-brakial distonik nöbet-
ler” olarak da isimlendirilmektedir. Bu kasılmaların disto-
ni vb bazı hareket bozukluklarını taklit etmesi ve özellikle
kısa süreli kasılmalarda EEG’de iktal değişikliklerin gözlen-
memesi nöbet-hareket bozukluğu ayrımında güçlük yarat-
maktadır. Bu nöbetler antiepileptikler yerine immünsup-
resif tedaviden yarar görmektedir. Erken tedavi prognozu
olumlu yönde etkilemektedir.
P-50
NÖROPATİK AĞRI TEDAVİSİNDE KULLANILAN
PREGABALİNE BAĞLI MYOKLONİK STATUS
EPİLEPTİKUS
Temel TOMBUL, Vedat ÇİLİNGİR, Abdullah YILGÖR
YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,
NÖROLOJİ ANABİLİM DALI, VAN
Olgu-
Bazı antiepileptik ilaçların nöbetleri arttırabildiği, özellik-
le idiyopatik jeneralize epilepsilerde miyoklonik ve absans
nöbetlere yol açabildikleri bilinmektedir. Bu çalışmada is-
kemik inme sonrası nöropatik ağrı gelişen bir olguda pre-
gabalin kullanımı sonrası ortaya çıkan miyoklonik status
durumunu sunuyoruz.
Yetmişbir yaşında erkek hasta bir ay önce nöroloji kliniğin-
de aterotombotik tip iskemik inmeye bağlı sağ serebral in-
farkt nedeni ile yatırılmıştı. Akut dönemde bilinci açıktı ve
sol hemiparezi mevcuttu. Birinci hafta sonunda paretik ta-
rafta şiddetli ağrıdan yakınan hastaya pregabalin 150 mg/
gün olarak başlanmıştı. İlaç kullanımının 2. haftasında has-
tanın ekstremiteleri ve gövdesinde masif miyoklonik jerk-
ler başladı. Bilinci açık olarak miyoklonileri gün boyu de-
vam ettikten sonra acil servisimize başvuran hastanın biyo-
kimyasal incelemeleri normaldi ve MRG’sinde yeni bir lez-
yon yoktu. Miyoklonik status epileptikus olarak değerlen-
dirilen hastanın Video-EEG monitorizasyon incelemesin-
de miyoklonik jerklere eşlik eden hızlı frekanslı çoklu diken
dalga grupları sürekli olarak izleniyordu. Bu sırada yapılan
İ.V diazepam ile nöbetler durdu ve EEG normale döndü. Bir
60
Epilepsi 2012;18(2)
süre sonra miyoklonilerin tekrarlaması ile İ.V. diazepam bir
doz daha uygulandı ve nöbetler tamamen sonlandı.
Epilepsili hastalarda bazı ilaçlarla gelişen jeneralize miyok-
lonik nöbetler bildirilmektedir. Bununla birlikte daha önce
epileptik nöbetleri olmayan bir hastada pregabalin tedavi-
si ile status epileptikus ortaya çıkması nedeni ile yaşlı has-
talarda bu ilacın kullanımı sırasında dikkatli olunması ge-
rektiğini vurguluyoruz.
P-51
İNTRAKRANİAL İĞNEYE BAĞLI GEÇ YAŞTA ORTAYA
ÇIKAN STATUS EPİLEPTİKUS: OLGU SUNUMU
Vedat Ali YÜREKLİ, Melike DOĞAN, Süleyman KUTLUHAN,
Hasan Rıfat KOYUNCUOĞLU
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,
NÖROLOJİ ANABİLİM DALI, ISPARTA
Olgu-
Amaç: Anterior fontanel aracılığı ile beyinde intrakranial
iğne ilk kez 1914 yılında Almanya’da tanımlanmıştır. Klinik
belirtileri genellikle başağrısı ve nöbetlerdir. Bu tür hastala-
rın tedavisi bazen tartışmalıdır ve dikkatli bir takip gerekti-
rir. Burada intrakranial iğneye bağlı status epileptikus (SE)
tablosu gelişen, 52 yaşına kadar asemptomatik olan bayan
hasta sunulmuştur.
Olgu: 52 yaşında, tekrarlayan epileptik nöbetler ve bilinç
kaybı şikayeti ile gelen hasta SE olarak değerlendirildi ve
intravenöz fenitoin tedavisi uygulandı. Aynı gün içinde iki
kez daha jeneralize tonik klonik nöbeti olan hastada feni-
toin tedavisine devam edildi, takiplerinde tekrar bir nöbe-
ti olmadı. Biyokimya ve tam kan tetkikleri normaldi. Direkt
kraniografisinde orta hatta vertikal konumlu iğne görüntü-
sü izlendi. Bilgisayarlı beyin tomografisi çekilen hastada sol
frontal lobta lateral ventrikülün anterior hornuna uzanan
intrakranial iğne saptandı. Hayatında ilk kez epileptik nö-
bet tarifleyen hasta özgeçmişinde başka bir özellik belirt-
medi. İntrakranial iğnenin kafa içine nasıl girdiği konusun-
da bir fikri yoktu. Literatürdeki genel görüşe paralel olarak
infantisid amaçlı olabileceğini düşündük. Hastanede yattı-
ğı süre içinde tekrar nöbeti gözlenmedi. İnteriktal EEG ka-
yıtları normal olarak değerlendirildi. Antiepileptik tedavi-
ye yanıt alınan, tekrar nöbeti olmayan hastada cerrahi giri-
şim düşünülmedi.
Tartışma: Çoğunluğu Türkiye ve İran olmak üzere, Uzak
Doğu, Doğu ve Batı Avrupa gibi değişik bölgelerden 40’a
yakın intrakranial iğne olgusu bildirilmiştir. İğnelerin kafa
içine nasıl girdiği konusu ve tedavi yaklaşımı tam netlik ka-
zanmamıştır. İleri yaşlarda saptandığında iğnenin çıkarıl-
ması için kesin bir endikasyon olmadığı yönünde görüş-
ler de mevcuttur. Sonuç olarak SE etyolojisinde intrakrani-
al iğne de düşünülmelidir. Literatürde intrakranial iğneye
bağlı SE ile prezente olan, beşinci dekata kadar asempto-
matik seyreden başka bir olguya rastlanmamıştır.
P-52
KARBAMAZEPİNE BAĞLI STEVENS-JOHNSON
SENDROMU
Gençer GENÇ,
1
Güray KOÇ,
2
Tayfun KAŞIKÇI,
3
Zeki GÖKÇİL
3
, Zeki ODABAŞI
3
1
MAREŞAL ÇAKMAK ASKER HASTANESİ, ERZURUM
2
TSK REHABİLİTASYON MERKEZİ, ANKARA
3
GATA NÖROLOJİ ANABİLİM DALI, ANKARA
Olgu-
Giriş: Stevens-Johnson sendromu (SJS), sıklıkla ilaçların,
nadiren infeksiyonların neden olduğu, şiddetli, epizodik,
akut mukokutanöz reaksiyonlar ile karakterize bir durum-
dur. SJS’e neden olan ilaçlar antikonvülzanlar, sülfonamid-
ler, non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar ve antibiyotiklerdir.
Biz karbamazepin tedavisinden sonra SJS gelişen bir olgu
sunuyoruz.
Olgu Sunumu: 35 yaşındaki kadın hasta, karbamazepin te-
davisinden sonra akut yaygın deri döküntüleri gelişme-
si üzerine kliniğimize yönlendirildi. Hastanın 16 yıl önce
iki kez jeneralize tonik klonik nöbetleri olmuş ve valproik
asit tedavisi başlanmıştı. Bu tedaviden sonra nöbeti olma-
mış ve 11 yıl önce gebelik planlaması nedeni ile ilacı azalta-
rak kesilmişti. Postpartum dönemde kollarında myoklonik
jerkler olması nedeni ile tekrar valproik asit tedavisi baş-
lanmış ve yine nöbet kontrolu sağlanmıştı. Hamile kalmak
istediğini belirten hastanın valproik asit tedavisi karbama-
zepin tedavisine değiştirildi. Karbamazepin tedavisi sonra-
sı SJS gelişti ve bu nedenle karbamazepin tedavisi kesilerek
levetirasetam tedavisine geçildi.
Sonuç: İlaçlar SJS’ın en sık nedenidir. SJS, ilaca bağlı anti-
jenleri eksprese eden keratinositlerin yıkımına sebep olan
sitotoksik bir immün reaksiyon olarak kabul edilir. Sık kul-
lanılan bir antiepileptik ilaç olan karbamazepinin sık görü-
len yan etkilerinin yanında SJS’in de gelişebileceği unutul-
mamalıdır. Karbamazepin tedavisi alan hastalarda SJS insi-
dansını belirlemek için yapılacak prospektif çalışmalar, ila-
cın kullanımı ile ilgili riski anlamamıza yardımcı olacaktır.
8> Dostları ilə paylaş: |