1.Yaş
Gençlerin ölüme henüz uzak olduklarından ölümü düşünmedikleri ve
aileleri ile bu konuda konuşmadıkları; yaşlıların ise ölüme daha yakın olduğu
ve bu nedenle yaşla birlikte bireylerin ölümü daha çok düşünmeye başladığı
kabul edilir. Gençler ölümü sağlıklı bedenini yitirme ve geleceğe ilişkin
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
60
tasarılarını gerçekleştirememe olarak görüp kaygı yaşarken, orta ve ileri yaş
dönemlerinde ise işlerini ve yakın çevrelerindekilere karşı olan sorumluklarını
tamamlayamam
a sıkıntısı biçiminde kaygı duyarlar
69-72
.
Yaş ve ölüm kaygısı arasındaki ilişkiyi değerlendiren çalışmalara
bakıldığında Templer yaş ve ölüm kayısı arasında bir ilişki olmadığını
söylerken; çalışmaların birçoğunda ilişki olduğu vurgulanmıştır. Bu ilişkini
n
doğrusal veya inişli çıkışlı eğrisel bir ilişki olabileceği söylenmektedir
73-78
.
Çalışmaların çoğu yaşlılarda ölüm kaygısının ergenlere ve genç erişkinlere
göre düşük olduğunu bildirmektedir. Tek başına şu anki yaş değil; yaşam
öyküsü, sağlık durumu, sosyoekonomik durumu ve yaşlanma sürecine
uyumun
da
bu
kaygı
düzeyinin
belirlenmesinde
rolü
olduğu
vurgulanmaktadır
79
. Yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan olgunlukla ölümü
kabullenmenin yavaş yavaş gerçekleşmesi ve bazı yaşlıların fiziksel
problemler ve sosyal y
alıtım gibi nedenlerle yaşam korkularının ölüm
korkusundan daha yüksek olması nedeni ile yaşlanmayla beraber ölüm
kaygısının azaldığı şeklinde yorumlanmaktadır
80
. Literatürdeki az sayıda
çalışmada ise yaşlılarda ölüm kaygısının daha yüksek oranda olduğu
be
lirlenmiştir
77-81
.
Tüm bu yorumlara karşın yaştaki değişimin ölüm kaygısını
nasıl etkilediği konusunda kesin bir fikir birliği yoktur.
2.Cinsiyet
Ölüm kaygısı açısından cinsiyet değişkeni aynı yaş değişkenin de olduğu
gibi bazı çalışmalarda kadınlarda erkeklere göre daha yüksek bulunmuşken
bazılarında ise anlamlı bulunmamıştır
82-84
.
Kadınlarda ölüm kaygısını daha
yüksek olarak değerlendiren çalışmalarda bu durum kadınların ölümle ilgili
daha kaygılı olabileceği; erkeklerin ölümle ilgili kaygı duymadıkları ya da ölüm
kaygısı açısından aslında her iki cinsiyet arasında fark olmayıp, kadınların
bunu daha çok ifade ettiği şeklinde yorumlanmıştır. Erkekler daha çok
soyunun tükenmesinden, artık yaşamamaktan korkarken; kadınlar ölüm
sürecinden ve kendilerinden sonra aileleri için yeterli bir düzen
bırakamamakla ilgili kaygı yaşarlar
79
.
3.Medeni durum
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
61
Psikososyal bir varlık olan insanın toplumsal ilişkiler kurma ve zorlu yaşam
olayları ile baş etme konusunda aile ve eşin olumlu etkileri olabileceği
düşünülmektedir
49
.
Bazı çalışmalarda dul kalmanın ölüm kaygısını artırdığı
savunulmaktadır
79
.
Türkiye’de yapılan bir araştırmada evli olanlarda bekar olanlara kıyasla
ölüm kaygısı daha yüksek saptanmış olup bunun evli bireylerin eş ve
çocuklarına karşı olan sorumluluklarının fazla olmasından kaynaklandığı
düşünülmüştür. Türkiye’de yapılan diğer iki çalışmanın birinde medeni durum
ile ölüm kaygısı arasında bir ilişki bulunmazken diğerinde evli olanlarda daha
yüksek saptanmıştır
85-87
.
Kişinin çocuğunun olup olmaması da ölüm kaygısının şiddetini
etkilemektedir. Bireyin çocuğunun psikososyal destek açısından sıklıkla
yanında olması ve biyolojik ölümsüzlük kavramı olarak nitelendirilen öldükten
sonra bir uzantısının devam etmesi düşünülerek ölüm kaygısı açısından
olumlu etkileri o
lduğu savunulur. Erkek çocuk özellikle doğu kültüründe soyun
devam etmesini simgelediğinden varolma duygusu açısından önemli olduğu
düşünülebilir
49
.
4.Fiziksel Hastalık
Organik hastalıklarda ölüm kaygısının iki durumda zirve yaptığı
düşünülmektedir.
Birincisi
hastalığın
terminal
dönemde
olduğunu
öğrenmesidir. Bu dönemde bireyin özkıyım düşünceleri, depresyon tablosu
görülebilir. İkincisi organik hastalık nedeni ile bireyde yorgunluk, işlevsellikte
azalma ve sakat kalma durumunun ortaya çıktığı dönemdir.
Yaşamı tehdit eden bir hastalığı olan kişide ölüm kaygısının düzeyini
belirleyen nedenler şu şekilde sıralanabilir.
a.
Hastalıkta tanı ve prognozun belirsiz olması
b.
Yaşamı tehdit eden bir hastalığı olduğunu öğrenmesi
c.
Tedaviye rağmen semptomlarda yeterli düzelme olmaması
d.
Bireyin bir yakınını kaybetmesi ve yaşamın sona ermesinin yaklaşması ile
ilgili toplumsal düşünceler
e.
Hayatın sonu ile ilgili bireysel düşünceler
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
62
f.
Bireyin hayatın anlamına ait düşünceleri
g.
Ölüm sürecinin son döneminde duyacağı çaresizlik ve ağrı de
neyimleri
hakkında
kaygı
79
.
Yapılan çalışmalara bakıldığında ise fiziksel hastalık bulunmasının her
zaman ölüm kaygısını artırmadığı görülmektedir. Son dönem kanser
hastalarıyla ölümcül hastalığı olmayan hastaların karşılaştırıldığı bir
çalışmada kanserli grupta ölüm kaygısının artmadığı bulunmuş ve hatta ölüm
kaygısı ölçek puanlarının düştüğü saptanmıştır
88
.
Başka bir çalışmada kanser hastaları ile başka hastalığı olan bireyler
karşılaştırılmış ve yine kanserli grupta bir önceki çalışmaya benzer şekilde
ölüm kaygısı daha düşük bulunmuştur
50
. Diyalize giren bireylerle normal
sağlıklı bireylerin karşılaştırıldığı bir çalışmada ölüm kaygısı düzeyleri
arasında fark bulunmamıştır
89,90
.
5.Ruhsal H
astalık
Dünyası yıkılacakmış veya yok olacakmış gibi hisseden bireyler ölümle
ilgili kaygılarını daha yoğun şekilde yaşarlar. Ölüm kaygısının en sık ifade
edildiği durumlar psikotik atak ya da ilaç yan etkisi gibi bireyde anksiyetenin
arttığı durumlar olarak düşünülebilir. Bireyde kontrolünü kaybettiği hissi altta
yatan s
ebep ne olursa olsun ölüm kaygısını artırabilir. Ağır depresyonlarda
birey ölümü kabullendiği, hatta ölmek istediği için ölüm kaygısı
yaşamamaktadır
79
. Ölüm kaygısı ve psikopatoloji arasındaki ilişkiyi
değerlendiren bir çalışmada bu durumu destekleyen bir kanıt bulunamamış,
genel kaygı düzeyi ile ölüm kaygısı arasında pozitif bir ilişki gösterilmiştir
91,92
.
Schulz 1979 yılında psikiyatri hastalarında ölüm kaygısı ile ilgili
araştırmaların tutarsız sonuçlar gösterdiğini belirtmiştir
93
. Planasky ve
Johnstao 1
977 yılında ölüm kaygısını şizofrenlerde yüksek bulmuşlardır
94
.
Lonetto ve Templer yatan psikiyatri hastalarında TDAS ile MMPI ve şizofreni
alt ölçekleri arasında pozitif ve yüksek bir ilişki belirlemişlerdir
95
. Alkol ile
kontrolünü keybetmeye meyilli olmayan ve kontrolünü kaybeden bireylerde
ölüm kaygısı değerlendirilen bir çalışmada alkol ile kendini kaybeden
bireylerde daha yüksek bulunmuştur
96
.
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
63
Abdel-
Khalek’in psikiyatrik tedavi gören ve görmeyenlerde ölüm kaygısının
karşılaştırıldığı çalışmasında 7 alt
grup alınmış, bu alt gruplar, normal kadın
ve erkek bireyler, kaygı bozukluğu olan kadın ve erkekler, şizofreni bozukluğu
olan erkek ve kadın bireyler ve erkek bağımlılardır. ASDA skorları kadın ve
erkek kaygı bozukluğu olan bireylerde diğer gruplara göre
daha yüksek
saptanmış ve bu durum klinik olarak kaygı bozukluğu tanısının ölüm kaygısı
ile ilişkili olabileceği şeklinde yorumlanmıştır. Literatürün tersine erkek
şizofrenlerde ASDA puanı gruplar arasında en düşük olarak saptanmıştır.
Bağımlı gruptakilerde de ASDA puanı düşük olarak saptanmıştır
97
.
Ölüm kaygısı ve psikopatoloji çalışmalarının çoğunda, psikopatolojisi olan
kadınlarda erkeklerden daha yüksek ölüm kaygısı düzeyi saptanmış olup,
cinsiyetin psikopatoloji ve ölüm arasındaki ilişkiyi etkilediği düşünülebilir
2
.
Abdel Khalek tarafından yapılan bir başka çalışmada ölüm kaygısı ile
anksiyete, depresyon, obsesyon ve nörotizm arasında pozitif bir ilişki olduğu
saptanmıştır
98
.
Türkiye’de yapılan bir çalışmada obsesyon ve paranoid düşünce ile ölüm
kaygısı
arasında negatif bir ilişki saptanmıştır. Aynı çalışmada ölüm kaygısı
düzeyleri ile anksiyete semptomları ve kişilerarası duyarlılık başta olmak
üzere somatizasyon ve fobik kaçınma semptomları arasında pozitif bir ilişki
bulunmuştur
85
.
6.Meslek
Bazı mesleklerde ölüm ve ölüm anı ile daha sık karşılaşılmaktadır. Örneğin
hastanedeki acil servis, yeni doğan bakım ünitesi ve bazı dini kurumların
çalışanları ölümle belli bir amaç doğrultusunda birkaç dakikalığına da olsa
diğer bireylerden daha sık yüzleşmektedirler. Ölüm anı tanıklığı sayısının
özellikle bazı mesleklerde önemli olduğu düşünülmektedir. Bireyin bir kaza
veya bir hastalık gibi durumlarla ölümle yüzleşme deneyiminin olup olmaması
da ölüm kaygısının gelişiminde önemli olarak kabul edilir
49
.
Ölüm olayının sık yaşandığı ve ölüm olayının sık yaşanmadığı kliniklerde
çalışan hemşirelerin ölüm kaygılarının ve genel kaygılarının değerlendirildiği
bir araştırmada hemşirelerin çalıştığı kliniğin genel kaygı düzeyi açısından
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
64
etkili olmadığı bulunmuştur. Oysa ki araştırmada ölüm olaylarının sık
yaşandığı klinikler ile ölüm olayının sık yaşanmadığı kliniklerde çalışan
hemşirelerin ölüm kaygıları arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır
99
.
Başka bir çalışmada hemşirelerin ölüm düşünme sıklığının ölüme ilişkin kaygı
düzeylerini etkilemediği, fakat hemşirelerin ölümü ara sıra düşünmeleri ile
ölüm kaygısı puanları arasında anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır
100
. Bir
diğer çalışmada ise polis, pilot, itfaiyeci, muhasebeci, sınıf öğretmeni ve
psikologdan oluşan farklı meslek gruplarında kişiler karşılaştırılmış; yüksek
ölüm riski olan mesleklerde çalışanlarda (pilot, polis ve itfaiyeci) daha düşük
ölüm kaygısı belirlenmiştir
101
.
7.Yaşam
O
layları
Boşanma, çalışma koşulları, yeni bir işe başlama, iş kaybı, yeni bir
yere
taşınma gibi durumlar ölüm kaygısını artırabilir. Hatta ilk beyaz saçın genç
bireyde ölüm kaygısını artırdığı düşünülmektedir
79
. Olumsuz yaşam şartları ve
sorunlarla başa çıkma stratejilerinin ölüm kaygısı ile ilişkisinin bakıldığı bir
çalışmada bu değişkenler arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulunmuştur
102
.
Aile bireylerinin kaybının bireyin ölümle yüzleşmesi, yalnızlık, sosyal
desteğin azalması gibi nedenlerden dolayı ölüm kaygısı ile ilişkili olduğu
düşünülür. Özellikle ailedeki kadının hastalanması durumunda erkeklerin
normalde kadınların yüklendikleri sorumlulukları yerine getirmenin eklenmesi
ile kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğu bildirilmiştir
103
. Bireyin ekonomik
sorunları genel kaygı düzeyini artırabilir, genel kaygının ölüm kaygısını
art
ırdığı düşünüldüğünde maddi sorunlar ölüm kaygısının gelişiminde önemli
olabilir gibi görünmektedir.
8. Kişilik Özellikleri
Duygulardan kolay etkilenen, kendine ve çevreye güveni az olan, topluma
uyumu az olan ve gergin bireylerde ölüm kaygısının daha yüksek olduğu
bulunmuştur
104
. Kişilik ve ölüm kaygısının değerlendirildiği bir çalışmada ise
nörotiklik, saldırganlık ve duygusallık davranışları gösteren bireylerde ölüm
kaygısının daha yüksek olduğu bulunmuştur
105
. Fobik ve diğer korku
bozuklukları olan bireylerde ölüm kaygısı daha yüksek bulunmuştur
79
.
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
65
9. Sosyokültürel Ö
zellikler ve Din
Her kültürün ölüm kaygısına karşı kendine özgü olarak geliştirdiği inanç,
tutum ve davranışları vardır. Bu inanç, tutum ve davranışların, bireyi ölüm
kaygısına karşı koruduğu savunulur. Araştırmalar her kültürün ölümü dile
getirme ve anlam yükleme konusunda farklılıklar gösterdiğini ve bazı
kültürlerin ölüm kaygısını hafifletmede daha etkin olduklarını göstermiştir. Batı
toplumlarının hasta ve yaşlıları dışladığı, bu kültürdeki bireylerin ölümün
farkındalığından uzak kaldığı belirtilmiştir
106
. Çalışmalar, doğu toplumlarında
ölüm kaygısının daha düşük olduğunu desteklemektedir
107
.
Schumaker ve arkadaşlarının 1991 yılında yaptığı Japonların ve
Avusturalyalıların karşılaştırıldığı çalışmada ölüm kaygısı Japonlarda daha
yüksek bildirilmiştir. Bu durum Japonların doğu kültüründen belirgin farkları
olmasına bağlanmıştır
75
. Kubler-
Ross kültürlerin ölüme getirdikleri açıklamalar
ve yükledikleri anlamlar açısından farklılık gösterdiklerini; dolayısıyla kültürün
ölüm kaygısının düzeyini biçimlendirebileceğini belirtmiştir
93-108
.
Din doğası gereği değişmez bir kavram olmasına karşın toplumsal ve
tarihsel süreç içerisinde din ve ölüm arasındaki ilişki de değişmiştir. Genel
olarak dinlere ba
kıldığında her dinin kendi bireyini ölüm, yokluk ve hiçlik
karşısında yaşanan kaygıya karşı koruduğu söylenebilir
109
.
Mezar
ziyaretlerinin ölümü hatırlatan ve ölüm kaygısını artıran bir değişken olduğu
düşünülür. Psikodinamik kuramcılara göre birey ölüm düşüncesini sürekli
bastırmaktadır. Araştırmalardan elde edilen bulgular da bu görüşü destekler
niteliktedir. Dolayısıyla sürekli mezar ziyareti yapmanın ölüm düşüncesinin
bastırılmasını engelleyerek ölüm kaygısının artmasına neden olduğu
savunulmuştur.
Kara
ca’ nın yapmış olduğu çalışmada ise buna ters bir sonuç bulunmuş ve
bu durum çalışmanın yapıldığı bölgede dindarlığın yaygın olması ve insanların
manevi
değerlerine
bağlı
olmasından
kaynaklandığı
şeklinde
yorumlanmıştır
85-110
.
Yapılan araştırmaların çoğu din ile ölüm kaygısı arasında bir ilişki
olduğunu göstermektedir. Birçok çalışmada dindar bireylerde daha az
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
66
düzeyde ölüm kaygısı bildirilmişken, bazılarında doğrusal bir ilişki
bulunmuştur. Buna karşın dindarlık ile ölüm kaygısı arasında ilişki olmadığını
belirten çalışmalar da vardır. Bu durumda din ve ölüm kaygısı ilişkisi için net
bir sonuç oluşmamaktadır. Türkiye’de yapılan çalışmaların çoğunda dindar
bireylerde daha düşük seviyede ölüm kaygısı saptanmıştır
2
.
Ölüm kaygısı ve dini yönelim arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir çalışmada,
tanrı inancı ile ölüm kaygısı arasında anlamlı bir ilişki saptanmazken, ölümden
sonra cezalandırılma ile ölüm kaygısı arasında pozitif bir sonuç elde
edilmiştir
111
.
Dehşet yönetim kuramına göre dindarlık ile ölümsüzlük arasında negatif bir
ilişki olduğu; ölümsüzlük vaadini savunan kültürlerde ölüm kaygısının daha az
olduğu;
dinine
çok
bağlı
kişilerin,
ölümden
sonraki
süreçte
ödüllendirileceklerine odaklanarak kendilerini ölüm tehdidine karşı korudukları
savunulmaktadır
53
.
10.Gelişimsel
S
üreç
Literatürde çeşitli gelişim dönemlerinde ölüm kaygısı şiddetinde
değişiklikler olduğu yönünde veriler vardır. Çocukların aslında çok küçük
yaşlarda dahi ölümü fark ettikleri; ancak dil yetisindeki eksiklikler, soyut
düşünme yetisinin henüz gelişmemesi, araştırmaları yapan yetişkinlerin ölüm
kavramı konusunda çocukları derinlemesine sorgulamamaları gibi nedenlerle
ölüm kavramını bilmediklerinin düşünüldüğü savunulmuştur
36
. 5 yaş altındaki
çocuklar
henüz
soyut
düşünme
yetisi
gelişmediğinden
ölümü
anlamlandıramazlar. 6
-
9 yaşlarda çocuklar ölü insanın artık olmayan bir insan
olduğunu öğrenmeye başlar. 9 yaşından sonra çocuk kendi ölümlülüğünün
farkına varır ve bu yaşta ölüm kaygısının artık yaşanmaya başladığı
düşünülür
112
.
Ergenlik dönemi ise ölüm kaygısının açıkça yaşanmaya başlandığı ilk
gelişim dönemidir
16
. Ergenler ölümü anlamsız olarak nitelendirip, çevreleriyle
bu konuyu konuşmasalar da; onlar için aslında ölümlü olma ve zamanın
ilerlemesi gibi düşüncelerin eşliğinde ölüm kaygısı baş ed
ilmesi gereken bir
durum olmaya başlar
31
. Genç yetişkin ölümü özseverliğine karşı bir tehdit
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
67
olarak algılar, sağlıklı bedenini kaybetme ve geleceğe ilişkin planlarını
gerçekleştirememe gibi nedenlerle kaygı yaşar. Orta ve ileri yaştaki bireyler
de işlerini
ve yakınlarına olan sorumluluklarını yeterince yerine getirmeme
sıkıntısı ile kaygı yaşarlar
72
.
Bazı araştırmalarda ölüm kaygısı ergenlik
-
erişkinlik dönemlerinde yüksek
bulunmuş ve bu durum, bu dönemde birey de henüz kimlik duygusu tam
olarak gelişmemesine bağlanmıştır. Ölüm kaygısının orta yaştaki bireylerde
daha yüksek olup, bunun daha sonraki yetişkinlikte düştüğünü ve daha sonra
yaşlılıkta durgunlaştığını gösteren çalışmalar vardır
111-114
.
Ölüm
K
aygısının
D
eğerlendirilmesinde
K
ullanılan Ölçekler
1960’lı yıllardan itibaren ölüm kaygısı ve ölüm korkusunu ölçme amacıyla
birçok ölçek geliştirilmiştir
115
. Ölüm kaygısını değerlendiren ölçekler tek
boyutlu ve çok boyutlu olarak iki grupta sınıflandırılabilir. Tek boyutlu ölçekler
bir veya daha fazla madde içe
rebilmektedir
116
. Bu ölçeklerden Templer’in
Ölüm Kaygısı Ölçeği, Thorson ve Powell Ölüm Kaygısı Ölçeği, Collet ve
Lester Ölüm Korkusu Ölçeğinin Türkçe geçerlik ve güvenilirlik çalışmaları
yapılmış ve çeşitli yayınlarda kullanılmıştır
2
.
1. Tek Boyutlu Ölçe
kler:
Tek boyutlu ölçekler ölümle ilgili deneyimleri geniş şekilde değerlendiren,
bir veya birden fazla madde içeren ama tek skor bırakan ölçeklerdir. Çok
boyutlu ölçekleri tercih eden araştırıcılar tek boyutlu ölçekleri eleştirmektedir.
Çünkü bu kişiler ölüm korkusunun üniter ya da monolitik bir değişken
olmadığını düşünmektedirler. Buna karşın tek boyutlu ölçekler çalışmaların
yarısından fazlasında kullanılmıştır
116
.
a.
Templer’in Ölüm Kaygısı Ölçeği (TDAS, 1970)
1970 yılında Templer tarafından geliştirilmiş
olan bu ölçek bireyin kendi
ölümü ve ölüm riski ile ilgili kaygı ve korkularını ölçen, 15 maddelik, doğru
-
yanlış şeklinde yanıtlanan bir ölçektir. Toplam skor 0
-
15 arasında olabilir.
Yüksek puan artmış ölüm kaygısını gösterir. Arapça ve İspanyolcaya
Ar
şiv, 2012 Karakuş ve ark.
68
çevrilmiş, ülkemizde geçerlik ve güvenirlik çalışması 1989 yılında Şenol
tarafından yapılmıştır
117,118
.
Dostları ilə paylaş: |