Bazı Türbeler:
Uydurma olan sadece bu türbeler değil, peygamberlere ve
başkalarına nisbet edilen türbeler de böyledir. Mesela Ba'lbek
yakınlarında Lübnan dağının eteklerindeki "Nuh Mezarı", Dımaşk
Mescidi'nin güneyindeki "Hud Mezarı" da uydurmadır. Aslında
buradaki kabir. Muaviye b. Ebi Süf-yan'ın mezarıdır. Yine
Dımaşk'ın doğusundaki "Ubeyy b. Ka'b'm mezarı"nm da aslı
yoktur. Çünkü Ubeyy Dımaşk'a gelmiş değildir. Alimler bu konuda
ittifak halindedir.
Aynı şekilde Dımaşk'ta Rasulullah'ın (s.a.v.) hanımlarına nisbet
edilen mezarların da aslı yokutur. Çünkü hepsi Medine'de vefat
etmişlerdir.
145
[145]
İbn-i Teymiyye, Ashab,ı Kiram, Tevhid yayınları: 122-125.
92
Yine Mısır'da "Ali b. Hüseyin"1. "Ca'fer es-Sâdık" ve benzerlerine
nisbet edilen mezarların da aslı yoktur. Bu konuda alimler ittifak
etmiş/erdir. Ali b. Hüseyin'in ve Ca'feres-Sadık'ın da mezarları
Medine'dedir.
Abdülaziz
el-Kinani'nin
belirttiğine
göre
Peygamberimiz'in mezarı hariç hiçbir peygamberin mezarı belli
değildir. Başkaları İbrahim'in (a.s.) mezarının da belli olduğunu
söylemişlerdir.
Kabirlerin yerlerinin ilim ehlince ke.sin olarak bilinmemesi,
yerlerini tesbit etmenin dini bir mesele olmaması sebebiyledir.
Nitekim Rasufullah (s.a.v.), mezarların mescit edinilmelerini
yasaklamıştır. Yerlerini bilmek, dini bir mesele olmayınca tesbit
edilip korunmaları da gerekmemiştir.
Allah'ın, Peygamberini kendisiyle gönderdiği ilme gelince, o,
zaptedilmiş ve korunmuştur. Nitekim Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"O zikri (Kur'ani) biz indirdik, biz; ve onun koyucusu da elbette
biziz!" (Hicr: 15/9)
Sahih hadislerde Rasulullah şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimden bir zümre daima hak üzere olacaktır. Muhalif
olanlar ve onlardan uzak duranlar, onlara bir zarar
vermeyeceklerdir."
Bu uydurmaların aslı ise, sapıklık, bidat ve şirktir. Sapıklık oluşu;
bu ziyaretgahları ziyaret için yolculuğa çıkmanın, onlann
bulunduğu yerde namaz kılma, dua etme, kurban kesme, onları
öperek selamlamanın ve buna benzer hususların, iyilik ve dini
amellerden olduğunun samlmasidir. Hatta el-Murtaza ve Ebu
Ca'fer et-Tusi'nin şeyhi, eş-Şeyhü'1-Mufid lakabıyla bilinen ve
Rafizilerin imamlarından biri olan Mu-hammed b. en-Nu'man'ın
yazdığı ve "el-Hacc ila ziyareti'l-Meşahid" ismini verdiği büyükçe
bir kitabını gördüm. Bu kitapta RasuiuMah (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt'e
atfedilen öyle rivayetler var ki bu ziyaretgahları ziyaret edip
haccetmek konusunda söylenenler, Allah'ın Evi'ni haccetmek
konusunda söylenmiş değildir. Oysa naklettiklerinin hepsi en açık
yalan ve iftiradan ibarettir. Bu kitapta gördüğüm yalan ve iftiralar,
okuduğum Yahudi ve Hristiyan kitapların bir-çoğunudaki yalan ve
iftiralardan daha çoktur. Aslında bu gibi bidatleri çıkaran ve
uyduranlar, münafık ve zındıklardan bir grup olup gayeleri
insanları Allah'ın yolundan alıkoymak, İslam dinini bozmaktır.
İnsanlara, dini Allah'a halis kılmanın zıttı olan şirki, dini bir kalıp
içerisinde sunmaya çalışıyorlar. Nitekim İbn Abbas ve seleften
başkaları, Yüce Allah'ın Nuh kavmiyle iigili olarak buyurduğu:
"Dediler ki: 'İlahlarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suva'ı, ne de
93
Yeğus'u, Yeuk'u ve Nesr'i bırakmayın."
(Nuh: 71/23) ayetinin tefsirinde şöyle demişlerdir: Ayette isim
geçenler, Nuh kavminden salih kimselerdir. Öldüklerinde o
dönemdeki insanlar bunların kabirlerine üşüştüler, sonra da hey-
kellerini yaptılar. Bu hususu Buharı, Sahih'inde zikretmekte,
kitabının evvelinde peygamberlerin kıssalarını anlatırken ve başka
yerlerde etraflı bir şekilde anlatmaktadır.
Bu sebepledir ki Sabii müşrik filozoflardan bazıları bu şirki
destekler mahiyette eserler yazmış, Allah ve Rasulu'ne
düşmanlıkta Batını Karmatileıie işbirliği etmişlerdir. Ne yazık ki bu
çabalarıyla bir çok kimseyi fitneye sürüklemiş ve onları Allah'ın
dininden alikoymuşîardtr.
Temel vasıfları mescitleri işlevsiz kılarak türbeleri tazim etmektir.
Türbeleri tazim, onları haccetme, onları Allah'a ortak koşma gibi
hususlarda Allah'ın,
Rasulu'nun ve hidayet imamlarının
emretmediği şeyler yaparlar. Hatta değil emrettikleri, Allah ve
Rasulü'nün mümin kullara yasakladıkları fiilleri işlerler.
Allah'ın inşa edilmelerini ve onlarla isminin ahnmasmi istediği
mescitlere gelince, onları harabeye çevirirler. Ancak masum bir
imamın peşinde namaz kılınabileceği ve benzeri safsataları ileri
sürerek bazen bu mescitlerde ne
Cuma. ne de diğer vakitleri kılarlar.
Ali "nin (r.a.) masum olduğu ve hilafetinin nasslarla sabit olduğu
bidatini ilk ileri süren kişi. bu münafıkların piri olan. yahudi
Abdullah b. Sebe'dir, Pavlos'un Hristiyanlık dinini bozduğu gibi o
da müslüman görünerek İslam dinini bozmak istemiştir. Bu şahsın
Ebu Bekir ve Ömer'e dil uzattığını duyan Ali (r.a.) onu Öldürmek
istemiş ama kaçıp kurtulmuştur. Nitekim Ali (r.a.), kendisinin ilah
olduğunu iddia eden Gulat'ı yakmıştır. Kendisini Ebu Bekir ve
Ömer'e tercih eden Mufaddite hakkında da şöyle demiştir:
"Beni Ebi Bekir ve Ömer'den üstün tutan biriyle karşılaşırsam
mutlaka ona müfteri cezasını uygularım."'
Münafık zındıkların peşinden giden bu müfteri sapıklar, bu gibi
iftira ve bühtanlanyla İslam'ın şiarını, direğinin ayakta durmasını,
kısaca Rasulullah'in (s.a.v.) rehberlik ettiği hidayet sünnetini
engelliyor ve ne Cuma. ne de cemaat namazlarını kılıyorlar.
İşte bu yoldan gidenler, türbelerle mescitleri eşit tutmaktadırlar.
Hatta namaz, kıraat, zikir ve benzeri şeylerin camide icra
edilmeleri meşru olduğu gibi, bunların türbelerde icra edilmesini
de meşru görürler. Bazen hal ve kal lisanlanyla kabir ve türbelerle
ibadetin Allah'ın evleri olan mescitlerden daha faziletli olduğunu
bile söylerler. Hatta daha ileri giderek, onlardan biri dua, ya da
94
tevbe etmek istediği zaman, şeyhi veya ta'zim ettiği başka birinin
mezarına giderek ne mescitlerde, ne seher vakitlerinde, ne de bir
ve fcâhhar olan Allah'a secde ederken kendisinde müşahade ede-
meyeceğim bir huşu ve tezellüî ile dua ettiğini görürsün.
Nihayet öyle bir noktaya gelindi ki, cahillerinden pek çoğu, tıpkı
hristiyanların İsa (a.s.) ve annesinden talepte bulundukları gibi
ölülere dua eder, onlardan istiğasede bulunurlar; ölülerden
sıkıntılarının giderilmesini, isteklerinin yerine getirilmesini,
düşmanlarına karşı zafere ulaşmalanın, üzerlerinden musibet ve
belaların kaldırılmasını ve bunlar gibi ancak yerin ve göklerin
Raböinden istenebilecek şeyleri isterler.
Öyle ki aralarından biri hacca gitmek istediği zaman maksadı,
Allah'ın kendisine farz kıldığı "Allah'ın kutsal evini" ziyaretten çok,
Medine'yi ziyaret etmektir.
Rasulullah'm
teşvik
ettiği
mescidinde
namaz
kılmayı
önemsemezler. Oysa sahih bir hadiste Rasulullah (s.a.v/) şöyle
buyurmaktadır;
"Mescid-i Haram hariç, benim şu mescidimde namaz kılmak başka
mescidlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır.
146[146]
Yine, nerede bulunursa bulunsun, Allah'ın emrettiği Rasulullah'a
(s.a.v.) salat ve selam getirmeyi önemsemez, Rasulullah'ın
(s.a.v.) emirlerine uymayı, Sünneti'ninpeşinden gitmeyi, ona
değer vermeyi gözardı eder. Oysa Rasulullah'! kendi aile
efradından, malından ve bütün insanlardan, hatta kendi nefsinden
daha çok sevmesi gereklidir. Bütün bunları bırakır ama
Rasulullah'ın veya başka birinin mezarını ziyaret etmeyi hedef
edinir. Halbuki ne Allah ve ne Rasulü böyle bir şeyi emretmiş, ne
ashab böyle davranmış ve ne de müctehid imamlar bunu hoş
karşılamışlardır.
Belki haccetmekten çok, hacca gitmekteki maksadı Rasulullah'ın
kabrini ziyaret etmek veya ikisini de eşit tutmaktır ki bu,
müslümanlarm itifakı ile sapıklıktır. Aslında -Peygamber kabri
olsun, başka birinin kabri olsun- kabir ziyareti maksadıyla
yolculuğa çıkmak alimlerin cumhuru tarafından yasaklanmıştır.
Hatta, bu yolculuğun, yasaklanmış bir yolculuk olması sebebiyle
özellikle orada namaz kılmanın hedef edininmesini de
yasaklamışlardır. Bunun delili ise, Buharı ve Müslim'de nakladilen
şu hadistir:
"Sadece üç mescid için yolculuğa çıkılabilir: Mescid-i Haram,
Mescid-i Aksa ve benim bu mescidim.
147[147]
146
[146]
Buharı Mescidu Mekke: t, Müslim, Hac: 505.
147
[147]
Buhari, Mescidu Mekke: t, 6; Müslim, Haec: 415.
95
Kabir ziyaretleriyle ilgili hadislerin hepsi zayıftır, hatta mevzudur.
İmam Malik ve Medine m üctehiâl erin den başkaları, kişinin:
"Peygamber'in kabrini ziyaret ettim" demesini hoş kalkılamazlardı.
Sünnet olan; RasuluIIah'ın (s.a.v.) kabrinin yanma gelindiğinde
ona selam getirmektir. Nitekim Sahabe ve Tabiin böyle
yapıyorlardı. Bu konuyu başka yerde etraflıca anlattık.
Kabe'den başkasını tavaf etmek de aynı durumdadır. Kabe'den
başka bir yerin tavaf edilmesinin caiz olmadığı hususunda
müslümanlar ittifak halindedir. Ne Beytü'1-Mak-dis'teki Sahra
(kaya)mn tavaf edilmesi, ne RasuluIIah'ın (s.a.v.) gömülü
bulunduğu odanın, ne Arafat'taki Kub-, benin, ne de başka bir
yerin tavaf edilmesi caizdir.
Aynı şekilde iki Rükn-i Yemani dışında bir yerin selam-lanması ve
öpülmesi de müslümanların ittifakı ile caiz değildir. Hacer-i Esved
hem selamlanır, hem de öpülür. Rükn-i Yemani ise sadece
selamlanır. Öpüleceğinin söylenmesi zayıf bir görüştür.
Bu ikisinin dışındaki yerlerin, mesela Beytullah'ın yan taraflarının
ikiRükn-i Sami'nin, Makam-ı İbrahim'in, Sahra'nın, Rasulullah'ın
(s.a.v.) gömülü bulunduğu odanın, sair peygamber veya salihlerin
mezarlarının selamlanması ra, öpülmesi de caiz değildir.
Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyre'den naklettikleri bir hadiste
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah yahudi ve hrıstiyanları gebertsin; çünkü onlar,
peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler.
148[148]
Müslim'in rivayeti ise şöyledir:
"Allah, yahudi ve hristiyanlara lanet etsin; çünkü onlar,
peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler.
149[149]
Yine Buhari ve Müslim'in nakline göre Aişe ve tbn Abbas şöyle
demişlerdir;
"Rasulullah(s.a.v.) hastalığında yüzünü bir örtü ile örtmeye
başladı. Örtü kendisine sıkıntı verdiğinde yüzünü açar ve o
haldeyken:
'Allah, yahudi ve hristiyanlara lenet etsin; çünkü onlar,
peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler.
150[150]
buyurarak yaptıklarından sakındırıyordu.
Yine Buhari ve Müslim, Aişe'den şunu nakletmişlerdir. Rasulullah
(s.a.v.) vefatıyla sonuçlanan hastalığı sırasında şöyle buyurdu:
"Allah, yahudi ve hristiyanlara lanet etsin; çünkü onlar,
peygambelerinin kabirlerini mescit edindiler."
148
[148]
Buhari, Salat: 55; Müslim, Mesacid: 20.
149
[149]
Buharı, Salai: 48; Cenaiz: 62; Müslim, Mesacid:19.
150
[150]
Buhari, Salat: 48; Müslim, Mesacid: 19.
96
Rasulullah eğer kabrinin mescit edinilmesinden endişe etmeseydi,
kabrim açığa yaptırırdı.
Müslim'in Cündep'ten rivayetine göre Peygamber (s.a.v.)
vefatlarından beş gün önce şöyle buyurmuştur:
"Allah, sizden birinizi dost edinmekten beni müstağni kıldı. Şayet
ümmetimden birini dost edinseydim, Ebu Bekir'i dost seçerdim.
Allah, İbrahim'i dost edindiği gibi beni de dost edinmiştir. Sizden
önce birtakım kimseler, kabirleri mescitler haline getirirlerdi.
Dikkatli olun, kabirleri mescitler yapmayın. Bundan sizi
nehyediyorum.
151[151]
Müslim'in, Ebu Mersed el-Ganevi'den nakline göre Rasuhıİlah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Mezarların üzerine oturmayın ve onlara doğru namaz kılmayın.
152[152]
Ebu'Said ei-Hudri (r.a.) Rasulullah"ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
nakletmiştir:
"Mezarlıkla hamam hariç, yeryüzünün tamamı mesçittir."
Hadisi. Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace gibi Sünen sahipleri
nakletmiştir. Mürsel bir rivayet olması gerekçesiyle kimileri bu
hadisi illetli kabul etmiştir. Hafız ise sahih olduğunu
söylemektedir.
Buharı ve Müslim, Aişe'nin (r.a.) şöyle dediğini naklet-mişlerdir:
"Rasulullah
(s.a.v.)
rahatsızlandığında
hanımlarından
biri
kendisine. Habeşistan'da gördüğü 'Mariye' ismi verilen bir
kiliseden sözetti. Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe, Habeşistan'a
gitmiş o kiliseyi görmüşlerdi. Rasulullah (s.a.v.) başını kaldırdı ve
şöyle buyurdu:
"Onlar öyle kimselerdir ki aralarından salih biri vefat ettiğinde
kabrinin üzerine bir mescit inşa eder ve içinde o resimleri
yaparlar. İşte onlar Allah indinde insanların en kötüleridir.
153[153]
İbn Abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir:
"Rasulullah (s.a.V;), kabirleri ziyaret eden kadınları ve kabirler
üzerine mescit inşa edip kabirleri bir örtü ile Örtenleri
lanetlemiştir.
154[154]
Bu hadisi Ebu Davud, Nesai ve Tirmizi gibi Sünen sahipleri
nakletmişlerdir. Tirmizi, hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.
Tirmizi'nin bazı nüshalarında ise, sahih olduğu yazılıdır.
Malik'hi Muvatta'ında Rasulullah'm (s.a.v.):
151
[151]
Müslim, Mesacid-. 23.
152
[152]
Müslim, Cenaiz: 97, 98; Ebu Davuâ, Cenait: 73.
153
[153]
Buharı, Salat: 48, 54; Müslim, Mesacid: 16.
154
[154]
Tirmizi, Salat: 121, Cenaiz: 61; Nesai, Cenaiz: 164; İbn Mace, Cenaiz: 49.
97
"Allah'ım, kabrimi tapılan bir put kılma.
155[155]
dediği nakledilir. Ebu
Davud'un Sünen'inde de şöyle dediği nakledilmektedir:
"Kabrimi bayram yeri ve evlerinizi de mezarlık haline
getirmeyin.
156[156]
Mescitlerde namaz kılmak. Kur'an okumak, dua etmek ve benzen
ibadetlere gelince. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın mescitlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve
onların har ab olmasına çalışandan daha zalim kim vardır?"
(Bakara: 2/114)
Yine şöyle buyu itti aktadır:
"Allah'ın mescitlerini ancak, Allah'a ve Ahiret gününe inanan,
namazı kılan, zekatı veren ve Allah'tan başka kimseden
korkmayanlar onarırlar. İşte onlar, doğru yolu bulanlardan
olabilirler. (Tevbe: 9/18)
Tirmizi'nin nakline göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kişinin camiye gitmeyi ihtiyat haline getirdiğini görürseniz, imanlı
olduğuna şehadet ediniz. Çünkü Yüce Allah: 'Allah'ın mescitlerini,
ancak Allah'a ve Ahiret gününe inanan, namazı kılan'
buyurmuştur.
157[157]
Yüce Allah yine şöyle buyurmaktadır:
"De ki: 'Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O'na
doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin
sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz." (A'raf: 7/29)
"Mescitler, Allah'a mahsustur. Allah ile beraber bir başkasına dua
etmeyin." (Cin: 72/18)
"(Bu kandil) Allah'ın yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına
izin verdiği evlerdir. Onların içinde sabah-akşam O'nu teşbih
ederler."
"Mescitlerde ibadete çekilmiş iken kadınlara yaklaşmayın.
(Bakara: 2/187)
Buharı ve Müslim'de nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur:
"Kişinin mescitte kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı
namazdan yirmibeş derece üstündür.
158[158]
Bir rivayette ise:
"Cemaatle namaz, sizden birinizin yalnız başına kıldığı namazdan
yirmibeş derece üstündür.
159[159]
denilmektedir.
Başka sahih bir rivayette ise şöyle buyurulmaktadir:
155
[155]
Muvalta, Sefer: 85.
156
[156]
Ebu Davucl, Mendik: 96
157
[157]
Tirmizi, Tefsir Şifre: 9/8.
158
[158]
Buhari, Büyü: 49; Müslim, Mesacid: 271.
159
[159]
Müslim, Mesacid: 271; tbn Mace, Mesacid: 16.
98
"Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı ve sabah namazlarıdır.
Ama bu namazlardaki büyük sevabı buseydiler, sürünerek de olsa,
onlara gelirlerdi. Öyle azmettim ki, birine emredeyim cemaate
namazı o kıldırsın. Ben de, beraberlerinde odun demetleri bulunan
birkaç kişiyle çıkayım ve cemaate gelmeyenlerin evlerini ü-
zerlerinde yakayım.
160[160]
Müslim, Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini nakleder:
"Rasulullah'a a'mabiri geldi ve:
'Ya Rasul'allah, beni mescide götürecek biri yoktur' diyerek evinde
namaz kılmak üzere kendisine ruhsat vermesini istedi. Rasulullah
ona ruhsat verdi. Ancak adam kalkıp gidecekken:
"Ezanın sesini duyuyor musun?" diye sordu. Adam
"Duyuyorum" deyince. Rasulullah:
"O halde çağrıya icabet et.
161[161]
Yine Müslim'in nakline göre Ebu Saidfr.a.) şöyle demiştir: Yarın
müslüman olarak Allah'la karşılaşmak isteyen, namazlara
çağrıldığı yerde onlara devam etsin. Çünkü Allah, Peygamberimize
hidayet yollarını teşri buyurmuştur ve bu namazlar da
bunlardandır. Şayet namazım evjılde kılan şu adam gibi
namazlarınızı evlerinizde kılarsanız., Peygamberimizin yolunu
terketmiş olursunuz. Onun yolunu terkettiğinizde de sapıtmış
olursunuz. Güzel güzef abdest alıp sonra da bu mescitlerden birine
giden hiçbir kimse yoktur ki, attığı her adım için Allah ona bir iyilik
yazmasın,
bu
sayede
bir
derecesini
yükseltmesin
ve
günahlarından birini de bağışlamasın. Bizim zamanımızda ancak
münafıklığı malum olanlar mescide gelmezdi. Hatta yalnız başına
mescide gelmeyen kişi, başkalarının yardımıyla mescide getirilir-
di."
Bu, geniş bir konudur. Yazdıklarımızla, bu hususta hanif tevhid
ehlinin; Allah'ın kendisiyle Peygamberi'ni gönderdiği ve Kitabım
kendisiyle indirdiği Allah dininin tabileri İbrahim itikadı ehlinin
hidayet yolu ile hakkı batıla karıştıran ve hanif itikadı şirke
bulayanların yolu arasındaki farka dikkat çekmek istedik.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor: Rahman'dan
başka tapılacak ilahlar yapmış mıyız?"
(Zuhruf: 43/45)
"Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki.ona: 'Benden
başka ilah yoktur, bana kulluk edin!' diyeivah-yetmiş olmayalım."
(Enbiya: 21/-25)
160
[160]
Buhari, MevakitıTs-Salat:'2O, Ezan: 34; Ebu Davud, Salat: 49; Nesai, İmamet: 45.
161
[161]
Müslim, Mcıcid: 255.
99
"Biz her ümmete, yalnız Allah'a ibadet etmeleri ve şeytandan da
sakınmaları için bir peygamber gönderdik." (Nahl: 16/3.6)
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılarak, Allah'ı
birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları, zekatı
vermeleri emredilmişti. İşte doğru ilin budur." (Beyyine: 98/5)
"Sen yüzünü, Allah'ı birleyici olarak doğruca dine çevir: Allah'ın
yaratma kanununa (uygun olan dine dön) ki, insanları ona göre
yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din odur.
Fakat insanların çoğu bilmezler. Yalnız O'na yönelin ye O'ndan
korkun; namazı kılın ve (Allah'a) ortak koşanlardan olmayın. (On-
lar), dirilerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her grup kendi
yamndakiyle sevin(ip övûnjmektedir."
(Rum: 30/30)
Hiç şüphesiz Allah daha iyisini bilir.
Sahabe ve Tabiun'a gelince, müctehidlerden bazısı, Rasulullah'Ia
(s.a.v.) beraberliği olan her kişinin beraberliği olmayan her
kişiden mutlak olarak üstün olduğu görüşünü kabul etmektedirler.
Bu sebeple karşılaştırmayı Muaviye ile Ömer b. Abdülaziz arasında
yaparlar. Tabi bunu söyleyenler de, Ömert. Abdülazizi 'in yönetim
tavırlarının, Muaviye'nin yönetim ve.tavırlarından adil olduğunu
itiraf ederler. Fakat Muaviye sahabi olduğu ve sahabenin, sahabi
olma yönüyle elde ettiği dereceye başka biri ilmiyle ulaşamaz,
derler.
Buhari ve Müslim'de nakledilen:
"Ashabıma sövmeyin, nefsimi elinde tutana yemin ederim ki
sizden biriniz Uhud dağı kadar al tun infak etse, onların ne bir
müd'düne (müd, bir ağırlık birimidir) ne de onun yarısına
ulaşabilir.
162[162]
hadisini delil olarak zikrederler ve derler ki: Uhud
dağının tamamı altun olsa, onlardan birinin müd'dünün yarısı bile
olamayacağına göre faziletle onların öyle bir üstünlüğü var ki, hiç
kimse, sahabi olmakla ulaştıkları dereceye ulaşamaz.
Meselenin açıklanarak ve ayrıntıları üzerinde durulacak birtakım
yönleri var ki onları burada anlatmak yeri değildir.
163[163]
Dostları ilə paylaş: |