Özet halinde biraz oradan başlayalım mı?
emduh Ün: Vefa Lisesi mezunuyum. Tıp Fakültesi’ni
2. sınıftan bıraktım. Sinemaya olan tutkum on bir
yaşlarında başladı. O dönemlerde İstanbul’da Şehzade-
başı’nda üç tane sinema vardı: Pera, Bilgi, Hilal sinemala-
rı. Kumkapı’da oturduğumdan o sinemalara gidebiliyor-
dum. Sinemalarda Maliye Kontrol Memurları vardı; babam
da Maliyeci olduğu için sinemalara bedava girebiliyordum.
Daha çok kovboy ve avantür filmlerini seviyordum. Yedi
sekiz yaşlarından beri korkunç bir okuma merakım vardı.
Yaşım biraz fazla olduğu için, iki yıl da eski yazı okudum;
eski yazı çocuk dergilerini, sonra yeni yazı çocuk dergileri-
ni okuyarak başlayan merakım, Alexandre Dumas’larla,
eski Türk yazarları ve klasiklerle devam etti. Kütüphane-
lerden hiç çıkmayan bir kütüphane kurduydum. En büyük
tutkularımdan biri kitap okumaktı, okulu çok sevmezdim
açıkçası. Bir de 11 yaşlarında sinemayla beraber başlayan
futbol tutkum vardı. Kâğıt toplarla oynardık, ortada şimdiki
gibi çok top yoktu. Futbol merakı beni Beşiktaş A Takımın-
da oynamaya kadar götürdü. Daha sonra girdiğim Tıp Fa-
kültesi’ni de futbol ve sinema merakım yüzünden bıraktım.
M
Bu arada çeşitli işlerde çalıştım. Maliye’den Beledi-
ye’ye; Şeker Fabrikası’ndan Devlet Demiryolları’nda tüccar
kâtipliğine ve Elektrik İdaresi’ne kadar birçok işte çalıştım.
Beyoğlu’nda oturuyordum. Bir arkadaşımdan düşük büt-
çeli bir film için başrol oyuncusu aradıkları haberi geldi.
Yıl 1947, sinemadaki jönler Şehir Tiyatrosu’ndan. Onlar
iki-üç bin lira alıyorlar. Filmin yapım firması da, sonradan
çok meşhur olan Erman Film. Arkadaşım, “yapımcı şirke-
tin verecek parası yok, o yüzden amatör bir insan arıyor-
lar” dedi. Önce yeteneğim yok, yapamam dedim, sonra razı
oldum. Böylece ilk kez Damga adlı filmde oynayarak sine-
maya 1947 yılında girdim. Ondan sonra birçok filmde baş-
rol oyuncusu olarak yer aldım. Bu filmlerden üç tanesi ne
yazık ki bugüne ulaşamadı, yandılar. Bu filmlerde mafya
babası da dahil olmak üzere bir sürü değişik rollerde oy-
Fatma Girik-Memduh Ün
5
nadım. Ama hiçbir zaman iyi bir oyuncu olamadım. 27 ya-
şında sinemaya girdiğimde, bana bir tane yabancı yönet-
men ismi sorsanız, bilemezdim. Yönetmenlere hiçbir ilgim
yoktu. Oynadığım film çok büyük hâsılat kazanınca bu işi
nasıl yaparım diye düşünmeye başladım. Para kazanırım
ve memurluktan kurtulurum diye düşündüm. Bunun ça-
basını vermeye başladım. Sonunda bir film yapmayı ba-
şardım. Dr. Alyanak, Türk sinemasında çok iyi bir yönet-
men olarak bilinmez. Aslında kendisi benim diş dokto-
rumdu. Beraber Hayat Acıları (1951) isminde bir film yap-
tık. Ben, jönü oynadım. Cahit Irgat ve Mine Coşkun da di-
ğer oyunculardı. Bu sıralarda oyunculuk dışında, kamera
arkasında da prodüksiyon ve çeşitli elektrik işleri gibi bir-
çok görev yüklenmiştim. Zira paramız yoktu o dönemlerde.
1954 yılında daha önce filmlerden tanıştığım Mine
Coşkun ve erkek arkadaşı’nın firması Coşkun Film’den bir
yönetmenlik teklifi geldi. “Bana çok güvendiklerini ve ses
getirecek bir film yapmamı istediklerini” söylediler. “Yapa-
rım” dedim. Zaten kendimi yönetmenliğe önceki yıllarda bi-
raz hazırlamıştım. Özellikle kurguyla tanışmam yönetmen-
lik kararımı hızlandırdı. 1947 yılında ilk filmimde (Damga)
oynadığım zaman film kurtaran adam diye anılan bir kur-
gucu vardı: Orhan Atadeniz. O zamanlar Türkiye’de sinema
tekniği daha yeniydi. Muhsin Ertuğrul’un zamanından kal-
ma teatral filmler çekiliyordu. Henüz sinemasal filmler çe-
kilmeye başlanmamıştı ve sinemamızda hareketi, kurguyu,
planların nasıl kurgulanacağını bilen kişiler yoktu. Muhsin
Ertuğrul’un filmlerinde de bu yüzden birçok hatalar vardı.
Hareketler birbirine bağlanamazdı. Ama Orhan Atadeniz
kurgunun cambazıydı, her şeyi yapabilirdi. Zaten sonraları
bir Tarzan filmi de (Tarzan İstanbul’da, 1952) çekti. Johnny
Weissmuller’in yerine Tamer Balcı diye bir atlet vardı, onu
oynattı. Bu filmle çok başarılı oldular, filmi dünyaya sattı-
lar. Atadeniz, kurgu yaparken hiç onun yanından ayrılmaz-
dım. Onun için filmlerimi hep kendim kurgularım. Aynı za-
manda ödüllü de bir kurgucuyum. Mimar Sinan Üniversite-
si’nde, atölyelerin dışında kurgu dersi de veriyorum.
Atadeniz’in yanında kurguyu öğrendikten sonra yönetmen-
Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004
6
lik yapmayı düşündüm. Bu arada sinemada izlediğim film-
lerle ilgili olarak bir deftere, karanlıkta eski yazıyla (ki eski
yazı steno gibidir) filmlerin planlarını yazmaya çalışıyordum.
O dönemde en yeni teknik Amerikalılar’da idi. Bu planları
bir defada yazamadığım için, filmlere birden çok gidiyor-
dum. O dönemde bu şekilde iki filmin senaryosunu çıkar-
mıştım. Kendime göre filmin dekupajını öğrendim. Onu öğ-
renince değil Türkiye’nin; dünyanın en iyi filmini çekebilirim
duygusuna kapıldım.
Coşkun Film’in bana önerdiği filmi Uludağ’da çekiyor-
duk. Tabii ki, dünyanın en iyi filmini yapıyorum, diye dü-
şünüyorum. Günler uzadı, işler uzadı. Adamın parası bi-
tince geri geldik. Sonra tekrar gittik ve tekrar çektik. İs-
tanbul’a gelip, filmler banyo edilince, neredeyse düşüp ba-
yılacaktım. Hemen anladım ki ‘dünyanın en kötü filmini’
çekmişim. Dedim ki; “ben bu işi bırakayım, kalan paramı
da istemiyorum. Üzerinde çalıştığım senaryoyu da size ve-
reyim”. Hemen razı oldular. Filmin yine de dörtte üçünü
çekmiştim. Kalanını Mehmet Muhtar diye bir yönetmen
tamamladı. Benim şartım ismimi filme koymamalarıydı.
Filmin adı Düşman Aşıklar’dı (1955). Ne yazık ki bu film
yandı. Film sinemada oynadı; tabii ki kimse gitmedi. İçi-
nizde sinemacı olmak isteyen ya da başka bir sanat dalını
yapmak isteyenler varsa; önce kendinize nesnel olarak
bakmayı öğrenmeniz gerekiyor. Onu öğrenemezseniz iyi bir
şey yapma olasılığınız çok düşük.
Bu filmden sonra bir teklif daha gelmişti. Arkadaşım
Reha Yurdakul “Ben, sana hâlâ güveniyorum, bir film yapa-
lım”, dedi. Bana bir hikaye anlattı. Bu hikayenin senaryo-
sunu yazdım. O güne kadar izlemiş olduğum başarı kaza-
nan Türk filmlerinde anlamıştım ki filmin içinde koyu bir
dram olacak, kavga olacak, komedi olacak, dansöz olacak,
şarkı olacak, mezar olacak... Benzer bir formülle bu senar-
yoyu yazdım. Tiyatrocu Avni Dilligil filmin diyaloglarını yaz-
dı. Filmi hem çektim hem de başrollerinden birinde oyna-
dım. Asıl başrolü Eşref Kolçak oynadı. Kadın başrollerini de
Nimet Alp isminde bir dansöz ve Muhterem Nur oynadı.
Öztürk Serengil bile vardı çok küçük bir rolle. Böyle bir
Fatma Girik-Memduh Ün
7
kadrosu vardı filmin. Yetim Yavrular (1954) ismindeki bu
filmin senaryosunu yazdım, oynadım, filmi çektim ve daha
sonra kurguladım. Film büyük ticari başarı kazandı. Sene
1954, benim daha buzdolabım yok. Bu filmden sonra buz-
dolabı alabildim. O zaman anladım bu işi daha bilmediğimi.
Daha bir sürü antrenman yaptım ve sonunda formülü ya-
kaladım. Çektiğim Piç (1956), Zeynep’in Aşkı (1957), Zey-
Dostları ilə paylaş: |