bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə104/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   100   101   102   103   104   105   106   107   ...   114
vocabularyy










1897) path; (isim)













yol, keçiyolu, patika










We walked along a narrow path. (Dar bir patika boyunca yürüdük.)



















1898) patient; (sıfat, isim)










s.; sabırlı, hoşgörülü   i.; hasta










The patient will soon recover from her illness. (Hasta, yakında sağlığına kavuşacak.)



















1899) pattern; (isim, fiil)










i.; model, kalıp, şablon, desen , numune, örnek     f.; şekillerle süslemek, modellemek

She showed me a tshirt with a floral pattern. (Bana çiçek desenli bir tişört gösterdi.)



















1900) pause; (fiil, isim)










f.; duraklamak, mola vermek, ara vermek   i.; ara verme, ara,  durma

She paused at the door and took a deep breath. (Kapıda durakladı ve derin bir nefes aldı.)



















1901) pay; (isim, fiil)










i.; ücret, ödeme, maaş    f.;ödemek, karşılığını vermek, cezasını çekmek

Are you paying in cash or by credit card? (Nakit mi ödeyeceksin yoksa kredi kartıyla mı?)



















1902) payment; (isim)










ödeme, harcama, ücret, maaş










Can I use credit card for payment? (Ödeme için kredi kartı kullanabilir miyim?)



















1903) PC; (isim)













kişisel bilgisayar













They are watching a movie on PC. (Bilgisayarda film izliyorlar.)



















1904)peace; (isim)













barış,uzlaşma, huzur, selamet










After years of war, people have begun to live in peace. (Uzun yıllar süren savaştan sonra insanlar barış içinde yaşamaya başladı.)



















1905) peak; (isim, fiil)










i.; doruk, zirve   f.; zirveye çıkmak, doruğa ulaşmak




I am at the peak of my career. (Kariyerimin zirvesindeyim.)



















1906) peer; (isim, fiil)










akran, eş, yaşıt   f., çıkmak, dikkatle bakmak




He went to the window and peered out. (Pencereye gitti ve dikkatle dışarı baktı.)



















1907) penalty; (isim)










ceza, penaltı













They should abolish the death penatly. (Ölüm cezasını kaldırmaları gerek.)



















1908) people; (isim)













insanlar, millet, halk, ümmet, kalabalık







Many young people are out of work. (Birçok genç insan işsiz.)



















1909) pepper; (isim)










biber
















Add some pepper into sauce. (Sosun içine biraz biber ekle.)



















1910) per; (zarf, edat)










zf.; her   ed.; her biri için, başına







How much is the average wage per hour? (Saat başı ortalama ücret ne kadar?)



















1911) perceive; (fiil)










algılamak, idrak etmek, farkına varmak, ayrımsamak

I perceived a change in his talk. (Onun konuşmasında bir değişiklik fark ettim.)



















1912) percentage; (isim)










yüzde, hisse, yüzdelik










What percentage of the population is under 18? (Nüfusun yüzde kaçı 18 yaşın altında?)



















1913) perception; (isim)










algı, algılama, idrak, kavrama










Our perception of reality  can be can be different. (Gerçek algımız farklı olabilir.)



















1914) perfect; (sıfat)










mükemmel, kusursuz,müthiş, harika







You look perfect in this dress. (Bu elbisenin içinde mükemmel görünüyorsun.)



















1915) perfectly; (zarf)










mükemmel olarak, kusursuz bir şekilde







Do you understand? Yes, perfectly. (Anladın mı? Evet, kusursuz şekilde.)



















1916) perform; (fiil)













Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   100   101   102   103   104   105   106   107   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin