Status Epileptikus’un Güncel Tanı,
Tedavi ve Etiyolojisi
Current Diagnosis, Treatment and Etiology of
Status Epilepticus
Çetin Kürşad AKPINAR,
1
Nilgün CENGİZ
2
Summary
Status Epilepticus (SE) is a medical emergency that causes significant morbidity and mortality and requires prompt diagnosis and treatment.
Although SE can be divided into two subgroups as convulsive and nonconvulsive, treatment principles are generally similar. Treatment
should be prompt and underlying cause should be corrected. Although intravenous lorazepam is the first-line treatment due to a lower risk
of relapse, diazepam becomes the first choice since loeazepan is not available in our country. Even though intravenous benzodiazepine stops
seizures, intravenous antiepileptic drug (phenytoin, etc.) should be administered at a loading dose. Patients with refractory status epilepticus
should be supported with respect to vital, respiratory, metabolic and hemodynamic aspects and followed up in an intensive care unit to
monitor cerebral electrical activity. The most common cause in the etiology is the cessation of antiepileptic drugs. The aim of SE treatment
is to stop seizures and prevent complications and recurrence. In this paper, current diagnosis, treatment and etiology of SE are reviewed.
Key words: Aetiology; status epileptikus; diagnosis; treatment.
Özet
Status epileptikus (SE) belirgin morbidite ve mortaliteye neden olan, hızlı tanı ve tedavi gerektiren acil bir durumdur. SE konvulziv ve non-
konvulziv olarak ikiye ayrılabilsede tedavi prensipleri genellikle benzerdir. Tedavi bir an önce başlanarak, altta yatan neden düzeltilmelidir. İlk
basamak tedavi daha düşük relaps riski nedeniyle i.v lorezapam olsa da ülkemizde bulunmadığından ilk seçenek diazepamdır. İntravenöz (IV)
benzodiazepin nöbeti durdursa bile IV antiepileptik ilaç (Fenitoin vb.) yükleme dozunda uygulanmalıdır. Dirençli SE hastası, vital, respiratuvar,
metabolik ve hemodinamik yönden desteklenmeli ve serebral elektriksel aktivitenin izlenmesi için yoğun bakım ünitesinde takip edilmelidir.
Etiyolojideki en sık neden antiepileptik ilacın kesilmesidir. SE tedavisi ile nöbetin durdurulması, nöbet tekrarı ve komplikasyonların önlenmesi
amaçlanmaktadır. Bu yazıda SE’nin güncel tanı, tedavi ve etiyolojisi değerlendirilmiştir.
Anahtar sözcükler: Etiyoloji; status epileptikus; tanı; tedavi.
1
Vezirköprü Devlet Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Samsun;
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Samsun
Epilepsi 2014;20(1):1-10
DOI: 10.5505/epilepsi.2014.38039
1
© 2014 Türk Epilepsi ile Savaş Derneği
© 2014 Turkish Epilepsy Society
Geliş (Submitted) : 09.09.2013
Kabul (Accepted): 11.01.2014
İletişim (Correspondence): Dr. Çetin Kürşad AKPINAR
e-posta (e-mail): dr_ckakpinar@hotmail.com
DERLEME / REVIEW
Giriş ve Tanımlar
Epilepsi; beynin kortikal ve subkortikal bölgelerindeki nö-
ronların uyarılabilirliğinde artma sonucu meydana gelen
anormal bir elektrik yayılımı ile tekrarlayan nöbetlerin oluş-
tuğu klinik tablodur. Nüfusun yaklaşık %1’ini etkilemektedir.
[1]
Epileptik hastaların yaklaşık %25’inde tedaviye rağmen
nöbetler devam etmektedir.
[2]
SE ilk defa 1903 yılında Clark
ve Prout tarafından tanımlanmıştır.
[3]
Jeneralize konvulziv
status epileptikus (JKSE); uzamış veya tekrarlayıcı nöbetler
için kullanılan bir terimdir. 1981 Uluslararası Epilepsi ile Sa-
vaş Derneği’nin (ILAE) nöbetler sınıflandırmasında uzamış
veya aralarda bilinç açılmadan tekrarlayan nöbetler olarak
tanımlanmıştır.
[4]
Tonik-klonik nöbetlerin çoğu iki-üç daki-
kadan kısa sürmektedir. Binlerce hasta üzerinde yapılan bir
çalışmada jeneralize tonik-klonik nöbetin; tonik fazı 1-20 sa-
niye, klonik fazı 30 saniye ve postiktal konfüzyonun dört da-
kikaya kadar sürdüğü gösterilmiştir.
[3]
Hopkins ve ark. kronik
epileptik hastaların %1.3-1.6’sının hastalığın herhangi bir
döneminde status tablosunun görülebileceği belirtilmek-
tedir.
[5]
JKSE önceleri 30 dakikadan uzun süren nöbet veya
nöbet aralarında bilincin açılmadığı nöbetler olarak tanım-
lanmıştır.
[6]
Konvulziv SE (KSE); günümüzde beş dakika veya
daha fazla klinik ve/veya elektrografik nöbet aktivitesinin
devam etmesi veya iki nöbet arasında bilincin açılmama-
sı olarak tariflenmiştir.
[7]
Nonkonvulziv SE (NKSE); en az 30
dakika süren bilinç veya davranış değişikliği ile elektroen-
sefalografide (EEG) görülen nöbet aktivitesidir. NKSE daha
sıklıkla ileri yaşlarda görülmektedir. SE veya tek nöbet son-
rası görülebilir. Komadaki hastalarda NKSE tanısı gecikebi-
leceğinden dikkatli olunmalıdır.
[8,11]
Dirençli SE (DSE); hem
konvulziv hem de non-konvulziv nöbetlerin klinik ve elekt-
rografik olarak iki veya üç antiepileptiğe rağmen, durdurala-
mayan nöbetler için kullanılmaktadır.
[9,10]
Yetişkinlerde SE olgularının %69’unu fokal başlangıçlı SE,
%43’ünü sekonder jeneralize olan SE’ler oluşturmaktadır.
[3]
EEG, etiyoloji, sınıflama, SE’nin tedavisini başlama ve sür-
dürmede, prognoz belirlemede ve tedavi yanıtı ile tedavi-
yi yönlendirmede, özelliklede NKSE tanısını koymada çok
önemli bir incelemedir. Bu yazıda literatürdeki çalışmalar
incelenerek yetişkin status epileptikus ve tedavisi hakkında
bilgi vermek amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
PubMed veri tabanı kullanılarak 1980 ve 2012 yılları arasın-
da yayınlanmış, status epileptikus anahtar kelimesi kulla-
nılarak yetişkinlerle ilgili ingilizce makaleler taranmıştır. Bu
yazı; klinik çalışmalar, meta-analizler, derlemeler ve rehber-
leri içermektedir.
İnsidans
Status epileptikus yıllık insidansı, tüm yaşlarda yılda 9.9-
41/100 000 arasında değişmektedir.
[12]
SE, ABD’de yılda or-
talama 65.000-100.000 olguda görüldüğü bildirilmiştir.
[13]
Hindistan gibi ülkelerde epilepsi daha sık görüldüğünden
SE insidansıda artmaktadır. Sosyoekonomik seviyesi düşük
toplumlarda da sık görülmektedir. SE insidansı ilk bir yaşta
ve 60 yaşından sonra sıklığı artacak şekilde bimodal dağılım
göstermektedir. Erkekler kadınlara göre daha sık etkilen-
mektedir.
[3]
Jeneralize konvulziv status epileptikus (JKSE)
yıllık insidansı yüzbinde 3.6-6.6, NKSE yıllık insidansı ise yüz-
binde 1.5-7.8’ dir.
[14-17]
NKSE, SE’li olguların yaklaşık %5-25’ini
oluşturmakla birlikte tanı zorluğu ve tanısal gecikme nede-
niyle sıklığı tam olarak belirlenememiştir.
[18,19]
Sınıflama
Status epileptikus; semiyoloji, süre ve altta yatan etiyolojiye
göre sınıflandıralabilir. SE, ekstremitede ritmik hareketlerin
görüldüğü konvulziv SE ve klinik bulgu olmadan EEG’de nö-
bet aktivitesinin görüldüğü nonkonvulziv SE şeklinde sınıf-
landırılabilir.
[7]
NKSE’nin üç subtipi vardır. Absans, kompleks
parsiyel ve subtle SE. Absans SE bening tipdir ve tedaviye
kısa süre yanıt verir. Komples parsiyel SE en sık subtiptir.
Subtle SE; JKSE’nin yetersiz tedavi edilmesi sonucu ince mo-
tor hareket eşlik etsin etmesin koma tablosu şeklinde karşı-
mıza çıkar.
[16,20]
Etyopatogenez
Sürekli aşırı nöronal uyarı ve inhibitör nöronların fonksi-
yon görememesine bağlı olarak nöbeti sonlandıran temel
mekanizmalarda başarısızlık olmaktadır. Gamma-Amino-
bütirik asid (GABA) reseptör aracılıklı inhibitör iletiminden,
N-methyl-D aspartat (NMDA) reseptör aracılıklı eksitatör
iletime doğru denge değişikliği patofizyolojide yer alan
hipotezlerden biridir. Çalışmalarda nöbetin devam etme-
si ile GABAA reseptörlerinde azalma olduğu gösterilmiştir.
[6,21]
Normalden fazla nöronal uyarı glutamat anologları
üzerinden nöbetin uzamasına yol açan diğer bir nedendir.
[22]
Hipokampüsteki sürekli aktivasyon, GABA aracılı inhibi-
tör sinaptik iletim kaybına neden olmakta ve glutaminerjik
sinaptik iletim eksitasyonu SE’nin devamını sağlamaktadır.
Deneysel modellerde hipokampüs ve parahipokampal ya-
pılar arasında feedback devresi olduğu ve bu devrede den-
tat girusun nöbeti baskılama fonksiyonu olduğunu ve SE
da bu fonksiyonun bozulduğu düşünülmektedir.
[7,23]
NMDA
reseptörünün aşırı uyarılması hücre içi kalsiyum artışına,
proteaz ve lipazı aktive ederek hücre nekrozuna neden ol-
maktadır. Özellikle hipokampüs, korteks ve talamustaki sinir
hücreleri bu hasara daha hassastır.
[6]
Hayvan çalışmalarında
nöbetin ilk dakikalarında beyin nöronlarının artan meta-
bolik ihtiyacını karşılamak için beyin kan akımı arttığı, 20-
30 dakika sonra serebral otoregülasyonun bozulup kafa içi
basıncın arttığı ve sistemik kan basıncının düştüğü gösteril-
miştir. Bu aşamalar sonucunda beynin enerji ihtiyacı karşıla-
namadığından, nöronal hasar gelişmektedir.
[24]
Pikrotoksin
ve bikukulin gibi GABA antagonistlerinin de SE’yi proveke
edebileceği düşünülmektedir.
[25]
Post-sinaptik GABAA re-
septöründeki kayıp benzodiazepin, barbitürat ve propofol
gibi ilaçlara karşı direnç gelişimine neden olur.
[26]
Glutamat
reseptörünün ekspresyonunun artması SE’nin ileri aşamala-
rında iyi bir farmakolojik hedef olmaktadır.
[27]
Status epileptikusun erken dönemlerinde aşırı katekolamin
salınımı ile taşikardi, aritmi, kan glukoz yüksekliği, metabolik
asidoz, ateş, beyaz küre yüksekliği görülmektedir. Sistemik
ve pulmoner basınç ile intrakraniyal basınç artışı, serebral
otoregülasyonun bozulmasına ve sistemik kan basıncının
düşmesine neden olur. Sonuçta beyin kan akımının azala-
rak beyin hasarı gelişmektedir. Erken dönemlerde görülen
hiperglisemi ve hipertansiyon geç dönemlerde hipoglisemi
ve hipotansiyon şeklinde karşımıza çıkar.
[3]
SE’nin dördüncü
saatinden sonra fare beyninde manyetik rezonans DWI ve
T2 ağırlıklı serileri ile yapılan çalışmalarda serebral korteks,
hipokampüs, amigdala ve medial talamusda değişiklikler
olduğu gösterilmiştir.
[28]
Epilepsi 2014;20(1):1-10
2
Status Epileptikus’un Güncel Tanı, Tedavi ve Etiyolojisi
3
bilinç değişikliği ve postiktal dönemde gelişebilecek fokal
nörolojik defisittir.
[7]
NKSE’nin karakteristik bulguları; EEG’de
tipik epileptik patern veye sürekli deşarjlar, bilinç değişikliği
ve antiepileptik ilaçlarla klinik ile EEG’nin düzelmesidir. Anti-
epileptik ilaçlarla klinik ve EEG de düzelme beklenir ama olgu
anoksi veya hipoksi gibi mortalitesi yüksek etiyolojiye sahip-
se düzelme görülemeyebilir. Olguların bir kısmında bilinç
etkilenmesi hafifken, diğer kısmında ince motor hareketin
eşlik ettiği veya etmediği ciddi derecede bilinç etkilenmesi
vardır. Akut konfüzyonel durum NKSE ile karışabileceğinden
tanı için mutlaka EEG yapılmalıdır.
[7,39,41]
NKSE EEG bulguları;
EEG’de devamlı ya da çok sık tekrarlayan jeneralize veya fo-
kal tipik diken dalgalar, bazen epileptiform aktivite olmaksı-
zın yalnızca artan azalan görünümde teta ve delta aktivitesi
ve jeneralize hızlı ritimlerdir. Trifazik ve PLED deşarjlar gö-
rüldüğünde NKSE olarak kabul edilmemelidir.
[39,42]
NKSE’nin
semiyolojisindeki negatif semptomlar; anoreksi, afazi/mu-
tizm, amnezi, katotoni, koma, konfüzyon, letarji iken, pozitif
semptomlar; ajitasyon, otamatizma, ağlama, deliryum, eko-
lali, bulantı/kusma, yüz seyirmesi, göz kırpma, nistagmus/
göz deviasyonu, perseverasyon ve psikoz şeklinde olabilir.
[7]
Komadaki yoğun bakım hastalarında nonkonvulziv SE sıklığı
%8 oranlarındadır.
[39]
Bu oran nörolojik yoğun bakım ünitele-
rinde %34’lere kadar çıkmaktadır.
[43]
İntraserebral hemorajili
olgularda ise %18-28 arasında NKSE saptanmıştır.
[44,45]
De-
Lorenzo ve ark. SE’li olgularının %14’ünü başarılı bir şekilde
tedavi etmiş ve yapılan EEG ile %48 olguda NKSE olduğunu
saptamışlardır.
[46]
KSE’li olgularda bilinçteki düzelme gecikti-
ğinde akla gelmelidir.
[8,14]
DSE nedeniyle tedavide aneztezik
ajanın kullanıldığı hastalarda devamlı EEG moniterizasyonu
yapılmazsa NKSE gözden kaçabilmektedir.
[39]
NKSE tanısın-
da kullanılan benzodiazepinler (BZ) küçük dozlarda uygu-
lanmaz ise BZ’nin sedasyon etkisi nedeniyle klinik düzelme
farkedilemeyebilir.
[47]
Konvulziv nöbetlerin allta yatan neden
ve nöbet tipi göre dikkatli bir şekilde tedavi edilmesi NKSE
gelişme riskini azaltılabilir.
Gebelik boyunca SE riski artmamaktadır.
[48]
Gebelikte ge-
lişen SE tedavisinde kullanılabilecek antiepileptik seçimi
hakkında yeterli bilgi yoktur.
[49]
Lorazepam birinci basamak,
fosfofenitoin ikinci basamak tedavide önerilen antiepileptik
ajanlardır.
[50]
İlk trimester da valproik asit, fenitoin ve feno-
barbital doğum defekti yaptığı bilinen ilaçlarken, yeni an-
tiepileptiklerde bu risk daha azdır.
[51]
Nöbet ve eklemsi du-
rumunda magnezyum sülfat tedavisi antiepileptik tedaviye
üstünken, sonradan antiepileptik tedavi eklemek gereke-
bilir.
[52]
Gebede SE gelişmesi durumunda Kadın-Doğum ve
Çocuk Hastalıkları ve Nöroloji tarafından multidisipiliner bir
yaklaşımla bebek ve anne değerlendirilmelidir.
Özellikle Jeneralize Tonik-Klonik SE’de olmak üzere, meta-
bolik (laktik asidoz, hipoglisemi, hiperkalemi, hiponatremi,
hiperglisemi), renal (üremi, rabdomiyoliz), otonomik (hi-
Epilepsi etiyolojisi gibi SE etiyolojiside değişmektedir. Ço-
cuklarda en sık neden ateş ve enfeksiyon iken, erişkinlerde
antiepileptik ilacın aniden kesilmesidir. Antiepileptik ilacın
aniden kesilmesi yetişkin olguların yaklaşık %50’sindeki ne-
dendir.
[29,30]
SE nedenleri farklı gruplara ayrılarak incelenebi-
lir. İlk gruplandırma da etiyoloji üçe ayrılmıştır. Birinci grupta
ilk epileptik nöbeti SE olanlar, ikinci grupta kronik epileptik
hastanın statusa girmesi, üçüncü grupta ise beyni etkileyen
akut bir hadiseye bağlı statusa giren hastalar yer alır. Hauser
ve ark. SE hastalarının %35’i ilk grupta, %42’si ikinci grupta
ve %23’ünün üçüncü grupta olduğunu bildirmiştir.
[31]
Diğer
bir etiyoloji gruplandırması ise akut ve kronik olarak yapıl-
mıştır. Akut nedenler; ilaç ilişkili (teofilin, bupivakain ve li-
dokain toksisitesi, opiyat-benzodiazepin-barbitürat veya al-
kolün aniden kesilmesi, antiepileptiğin uygun olmamaması
veya aniden kesilmesi, izoniazid, siklosporin, fentanil, me-
peridin, propoksifen, imipenem, klorpromazin, maprotilin,
bupropion kullanımı) metabolik bozukluklar (üremi, hipo
veya hiperglisemi, hiponatremi, hipokalsemi, hipomagne-
zemi ve özelliklede böbrek yetersizliği hastalarındaki hipo-
fosfatemi), sepsis, santral sinir sistemi (SSS) enfeksiyonları,
inme, epidural veya subdural hematomun eşlik ettiği veya
etmediği kafa travması, hipoksi, hipertansif ensefalopati,
mitokondriyal hastalıklar, otoimmün ensefalit iken; kronik
nedenler; önceden bilinen epilepsi hastalığının olması, kro-
nik alkol alımı ve SSS yer kaplayan lezyonlarıdır.
[32,33]
Araştır-
malara rağmen yaklaşık %20 olguda etiyoloji belirlenemez.
Sagduyu ve ark., SE’nin en sık nedenini antiepileptik ilacın
kesilmesi olarak bildirmişlerdir. Diğer nedenler ise sereb-
rovasküler hastalıklar, merkezi sinir sistemi enfeksiyonları,
tümör ve travmalardı.
[34]
DeLorenzo ve ark.nın çalışmasında
SE sıklık sırası, serebrovasküler hastalık (%50), ilaç uyumsuz-
luğu (%34), metabolik bozukluklar (%15), anoksi-hipoksi
(%13), alkol (%13) olarak bildirilmistir.
[35]
Bir çalışmada ise
sıklık sırasında göre serebrovasküler hastalık %24, epileptik
ansefalopati %15, tümör %9.8 ve travma %4.4 saptanmıştır.
[36]
Diğer bir çalışmada 60 yaş üzerindeki yaşlı popülasyonda,
serebrovasküler hastalık %35, kafa travması %21, metabolik
bozukluklar %10, beyin tümörleri de %8 olarak bulunmuş-
tur.
[37]
İleri yaşta ilk nöbet görülme oranı %30’dur ve genel-
likle semptomatik nöbetler görülür. En sık etiyolojik neden
serebrovasküler olaylar ile nörodejeneratif hastalıklardır.
[38]
Epilepsi hastalarında en sık neden kullanılmakta olan anti-
epileptiğin aniden kesilmesidir. Diğer sık nedenler arasında
araya giren enfeksiyona bağlı ateş yüksekliği ve elektrolit
bozukluğu yer alır.
[7,12]
Klinik
Status epileptikus tanısı klinik ve EEG ile konulmaktadır.
KSE’nin tanısı kolayken, konvulziyonun olmadığı komadaki
NKSE olgularında tanı zorlaşmakta ve EEG bu durumlarda
çok önemli bir tanı aracı olmaktadır.
[39,40]
JKSE’nin karakteris-
tik bulguları; jeneralize tonik-klonik ekstremite hareketleri,
perpreksi, inkontinans), kardiyak (aritmi, hipo-hipertansi-
yon, bradikardi, taşikardi), respiratuvar (pnömoni, pulmoner
ödem, hipo-hiperkapni) ve diğer (serebral ödem, dehidre-
tasyon, DIC, hafıza sorunları, kişilik değişiklikleri) komplikas-
yonlar beklenebilmektedir.
Tedavi
Hastanın önce hava yolu açıklığı sağlanıp, solunumu kontrol
edilmeli, dolaşımı desteklenmeli ve antiepileptik tedavi baş-
lanmalıdır. Glukoz seviyesi düşük veya bilinmiyorsa 50 mL
%50’lik glukoz ile olgu hakkında bilgi alınamadı durumlarda
100 mg tiamin damar yolundan verilmelidir. Kan değerle-
rinde metabolik bozukluk varsa metabolik problemi dü-
zeltmek antiepileptik tedaviden daha etkilidir. Ateş, hipoksi
ve hipotansiyon gibi nedenler nöbeti alevlendirip, nöron
hasarına neden olabileceğinden tedavi ile eş zamanlı vital
parametreler düzeltilmelidir. Daha sonra etiyoloji belirlene-
meyen olgularda beyin görüntülemesi, lomber ponksiyon,
toksikolojik inceleme ve diğer laboratuvar testleri yapılma-
lıdır.
[7]
SE tedavisi hastane öncesi ve hastane dönemi olarak
ayrılmalaıdır. Hastanedeki tedavi basamaklar şeklinde uy-
gulanmalıdır. Çoğu çalışmada ilk basamak tedavide IV lora-
zepam, ikinci basamakta ise fenitoin veya fosfofenitoin en
sık kullanılan ve önerilen ajanlardır.
[53]
Nöbetlerin çok az bir kısmı SE’ye dönüşmektedir. Beş dakika-
dan uzun süren nöbetlerin kendiliğinden sonlanma ihtimali
gittikçe azalmaktadır ve bu yüzden erken dönemde tedavi
önemlidir. Hayvan ve insanlar çalışmalarında etkin ve erken
tedavinin nöbet süresi önemli derecede azalttığı gösteril-
miştir. Eğer SE süresi uzarsa dirençli SE riski artmaktadır.
[10]
Hastane öncesi dönem: Yapılan son çalışmalarda SE’nin
hastane dışında hızlı tedavisinin önemi vurgulanmaktadır.
Benzodiazepinler hastane dışında yardımcı sağlık personeli
tarafından uygulanabilen etkin ve güvenilir ilaçlardır. Çalış-
malarda uzamış nöbetin diazepam vermekten daha tehlike-
li olduğu gösterilmiştir. Erken tedavi ile dirençli SE gelişimi
önlenebilmektedir. Son çalışmalarda hastane dışı hastalarda
uygulanan benzodiazepinlerin plaseboya göre komplikas-
yonunun çok fazla olmadığı bildirilmektedir.
[54]
RAMPART
çalışmasında hastane öncesi dönemde uygulanan intra-
muskuler (IM) midazolam, IV lorazepam kadar etkili bulun-
muştur.
[55]
Benzodiazepinlerin (özellikle midazolam) bukkal,
intranasal, IM ve rektal formlarının hepsi hızlı ve etkin nöbet
kontrolü yaptığı gösterilmiştir.
[56,57]
Bir kaç geriye dönük ran-
domize çalışmada midazolamın bukkal ve nasal formlarının
hem uygulamasının kolay ve hızlı olması hemde IV ve rektal
formlara göre üstün olduğu gösterilmiştir. Bu ilaçların uygu-
lanma şekilleri, hastane dışı SE hastalarında iyi bir alternatif
olmaktadır.
[57,58]
Hastane öncesi tedavinin değerlendirildiği
diğer bir randomize kontrollü çalışmada olgulara 2 mg İV
lorazepam, 5 mg IV diazem ve plasebo verilmişti. Nöbeti
dört dakikadan fazla sürenlere aynı dozlar tekrarlandı ve
plaseboya göre her iki ilaçta etkili bulunmuştur.
[54]
Farklı
iki çalışmada hastane öncesi ve hastanede uygulanan ilaç
dozlarının başarı yüzdeleri sırasıyla değerlendirildiğinde
nöbetin sonlanma oranları; lorazepam için %51.9 ile %64.9;
diazepam için %42.6 ile %55.8 olarak bulunmuştur.
[20,54]
Bu
çalışmalar ile etkin doz tedavisinin nöbet sonlanması üzeri-
ne önemli etkisi olduğunu düşünebiliriz.
1. basamak tedavi: Benzodiazepinler; SE tedavisinde ilk
tercih edilen ilaçlardır. Antikonvülzan etkilerini GABA resep-
törlerine bağlanarak yaparlar. Respiratuvar depresyonu ve
sedasyonu indükleyebilir. Diazepam, hem IV hem de rektal
yoldan uygulanabilir. Etkisi kısa süreli olduğundan nöbet
tekrarı olabilir. Tedavi dozu bolus şeklinde bir dakika içinde
0.15 mg/kg dozunda en fazla 10 mg IV diazepam uygulan-
masıdır. Beş dakika sonra ikinci bolus verilebilir. Lorazepam,
GABA resptörlerine daha sıkı bağlanır, lipit depolarında
birikmez ve etki süresi daha uzundur. 0.1 mg/kg dozunda
en fazla 4 mg IV formunda kullanılır ama ülkemizde IV for-
mu bulunmamaktadır.
[54]
Birinci basamak SE tedavisi ile ilk
30 dakikada %80, 120 dakikada %40 nöbet kontrolü sağ-
lanmaktadır.
[59]
Çalışmalarda benzodiazepin ve fenitoinle
yapılan ilk basamak tedavilerde SE %31-50 olguda tedavi
edilmiştir.
[10,20]
384 olguyu içeren randomize kontrollü bir
çalışmada jeneralize konvulziv SE tedavisinde IV 0.1 mg/
kg lorazepam olguların %64.9’unda, 15 mg/kg fenobarbital
%58.2’sinde, 0.15 mg/kg diazem tedavisini takiben 18 mg/
kg fenitoin %55.8 olguda etkili bulunurken aralarında ista-
tistiksel açıdan anlamlı farklılık yoktu. Aynı çalışmada mo-
noterapi tedavide fenitoin lorazepama göre daha az etkin
olarak saptanmıştı. Olguların %26-34’ünde hipotansiyon,
%10-17’sinde hipoventilasyon ve %2-7’sinde kardiyak arit-
mi yan etki olarak görülürken, kullanılan ilaçlar arasında yan
etki oranı istatistiksel olarak anlamlı değildi.
[20]
Dostları ilə paylaş: |